İmam Suyuti Kitapları

Muhtelif Kitaplar

1 Receb 849’da (3 Ekim 1445) Kahire’de doğdu. Ataları Orta Mısır’daki Asyût’ta yaşadığı için Süyûtî, büyük dedelerinden biri Asyût’a gelmeden önce Bağdat’ın Hudayriye mahallesinde bulunduğundan Hudayrî nisbeleriyle anılır. Asyût’a ilk yerleşen büyük dedesi Hümâmüddin bir sûfî olup buradaki kabri halen ziyaretgâhtır. Babası Kemâleddin Ebû Bekir Asyût’ta doğmuş, Kahire’de İbn Hacer el-Askalânî gibi âlimlerin talebesi olmuş, vâizlik yanında Mısır Abbâsî Halifesi Müstekfî-Billâh’ın hususi imamlığını yapmış, bir dönem Kahire kadılığına vekâlet etmiş, şerh, ta‘lik ve hâşiye türünden eserler yazmıştır. Oğlunun da ilimle uğraşmasını istediğinden İbn Hacer’in derslerine giderken onu da götürmüş, Süyûtî henüz beş yaşlarında iken vefat edeceğini hissedince oğlunu medresedeki arkadaşlarına emanet etmiştir. Süyûtî’nin önemli iki hâmisinden biri İbnü’l-Hümâm, diğeri hocası Celâleddin el-Mahallî’dir. Annesinin Türk veya Çerkez asıllı bir câriye olduğu belirtilir. Eşi ve çocukları hakkında bilgi yoktur; sadece oğlu Ziyâeddin Muhammed’i Şümünnî’nin derslerine götürdüğü bilinmektedir.

Tahsil hayatına Kur’an öğrenerek başlayan Süyûtî, Cemmâilî’nin ʿUmdetü’l-aḥkâm’ını, Nevevî’nin Minhâcü’ṭ-ṭâlibîn’ini, İbn Mâlik’in el-Elfiyye’sini ve Beyzâvî’nin Minhâcü’l-vüṣûl’ünü ezberledi. 864’te (1460) Sâlih b. Ömer el-Bulkīnî, Yahyâ b. Muhammed el-Münâvî gibi hocalara ilk üç kitabı arzetti; iki yıl sonra da Şemseddin es-Sîrâmî’den Arapça okutmak için icâzet aldı. 1460’tan itibaren Şehâbeddin eş-Şârimsâhî’nin ferâiz derslerine katıldıysa da hocasının vefatı üzerine bu dersler yarım kaldı. Şeyhûniyye Hankahı’nın imamı Şemseddin Muhammed b. Mûsâ el-Hanefî’den Ṣaḥîḥ-i Müslim’in tamamına yakınını, Kādî İyâz’ın eş-Şifâʾ adlı eserini ve önceden ezberlediği İbn Mâlik’in el-Elfiyye’sini okudu. Arap dili ve edebiyatına ağırlık verdiği ve Arapça ile ilgili birçok kitap okuduğunu belirttiği bu dönemde en çok faydalandığı hocalarından biri, Şeyhûniyye Kütüphanesi görevlisi Şemseddin Muhammed b. Sa‘d b. Halîl el-Merzübânî el-Hanefî’dir. Süyûtî gençlik döneminde çoğu Arap diline ait bazı kitaplara ve meselelere dair şerh, hâşiye vb. eserler yazmış, fakat daha sonra bunları imha etmiştir (Abdülkādir eş-Şâzelî, s. 67-68). 865 (1461) yılında kendisine büyük hayranlık duyduğu hocası Kādılkudât Sâlih b. Ömer el-Bulkīnî’nin fıkıh derslerine katıldı. Aynı yıl Şerḥu’l-istiʿâẕe ve’l-besmele ile Şerḥu’l-Ḥavḳale ve’l-ḥayʿale adlı eserlerini kaleme aldı ve hocası Bulkīnî her iki eser için birer takriz yazdı. Acemi işi gördüğü bu iki eserini diğer çalışmalarıyla birlikte imha etmemesine gerekçe olarak hocasının hattıyla yazılan takrizleri gösterdi. Bulkīnî’den fetva verme ve ders okutma hususunda icâzet aldı (866/1462) ve hocasının da hazır bulunduğu ilk dersini 9 Zilkade 867’de (26 Temmuz 1463) Şeyhu Camii’nde verdi. Bulkīnî’nin ölümüne kadar onun derslerine katılmaya devam etti. Süyûtî’nin hocaları arasında Kādılkudât İzzeddin el-Kinânî, Abdülazîz b. Muhammed el-Mikâtî ve Seyfeddin İbn Kutluboğa da vardır. Fakat onun bu dönemdeki asıl önemli hocaları, on dört yıl boyunca kendisinden her gün yeni bir şey öğrendiğini söylediği ve “ikinci babam” dediği (Buġyetü’l-vuʿât, I, 118) Kâfiyeci ile 1463-1467 yılları arasında derslerini takip ettiği Şümünnî’dir. Kâfiyeci’den tefsir, hadis, fıkıh usulü, hadis usulü, Arap edebiyatı gibi alanlarda faydalandı, çeşitli ilimleri okutmak üzere icâzet aldı. Kâfiyeci, kelâmla ilgili Envârü’s-saʿâde adlı kitabına şerh yazması konusunda ısrar ettiği halde Süyûtî bu ilme ilgi duymadığı için hocasına olumsuz cevap verdi (Abdülkādir eş-Şâzelî, s. 76). Cemʿu’l-cevâmiʿ ve Şerḥu’l-Elfiyye gibi eserlerine takrizler yazan Şümünnî’den (Buġyetü’l-vuʿât, I, 377; el-Müncem, s. 87) hadis, Arap dili ve edebiyatı konularında faydalandı ve hocalarından rivayet ettiği hadislerin fihristini çıkardı. Süyûtî’nin müderris sıfatını kazandığı 867’den (1463) bir yıl sonra giriştiği hadis tahammül faaliyeti çok uzun sürmedi. Muteber hocaların vefatından önce onlardan dirâyete dair bilgi edinmeyi hadis semâ etmekten daha önemli saydı, ancak bu hocalardan hadis semâ etmekten de vazgeçmedi. Tamamını veya bir kısmını hocalarından dinlediği kitapların listesi sayfalarca uzamakta (et-Teḥaddüs̱, s. 39-42, 249-251), hadis hocaları hakkında yazdığı eserlerin en önemlisi olan el-Müncem fi’l-muʿcem’de üç tabaka halinde zikrettiği hocalarının sayısı 195’i bulmaktadır.

Süyûtî 869’daki (1465) hac yolculuğu dışında Mısır’dan hiç ayrılmadı. Dâvûdî’ye dayanarak 873’te (1469) ikinci defa hacca gittiği söylenirse de (Sartain, s. 40) başka kaynaklarda böyle bir bilgi yoktur. Hac yolculuğu ve Mekke’deki ikameti sırasında geçen olayları, karşılaştığı hocaları ve çeşitli edebî konuları en-Naḫletü’z-zekiyye fi’r-riḥleti’l-Mekkiyye ve en-Nefḥatü’l-miskiyye ve’t-tuḥfetü’l-Mekkiyye adlı eserlerinde anlattı. 870 yılı Receb ayından (Şubat-Mart 1466) başlayarak Dimyat ve İskenderiye çevresinde yaklaşık üç aylık bir gezi yaptı, el-İġtibâṭ fi’r-riḥle ile’l-İskenderiyye ve Dimyâṭ yâhud Ḳaṭfü’z-zehr fî riḥleti şehr’de bu seyahatlerindeki gözlemlerini yazdı. Gittiği yerlerde o güne kadar telif ettiği Şerḥu’l-Elfiyye gibi eserlerini, âlî isnadlı rivayetlerinden oluşan ʿUşâriyyât’ını ve Nûrü’l-ḥadîḳa gibi manzumelerini, ayrıca Buhârî’nin el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’i ile Kādî İyâz’ın eş-Şifâʾ adlı eserini nakletti, akranlarına ve yaşça kendisinden büyük âlimlere icâzet verdi. İbn Hacer’in vefatıyla yirmi yıl kadar kesintiye uğradığını söylediği hadis imlâ meclislerini (et-Teḥaddüs̱, s. 88) 872 (1467-68) yılında yeniden başlattı, fakat veba salgını yüzünden derslerine zaman zaman ara verdi. 877’de (1472) Şeyhûniyye Medresesi’nde hadis hocalığına tayin edildi.

875’te (1470) Berkuk Türbesi şeyhliği yapan Süyûtî, 1486-1500 yıllarında dönemin en büyük hankahı olan Baybarsiyye Hankahı şeyhliğine getirildi. Bu görevinin son yılları devlet idarecileriyle ilişkileri açısından sıkıntılı geçti. Bu konudaki görüşlerini ifade etmek için Mâ revâhü’l-esâṭîn fî ʿademi’l-mecîʾ ile’s-selâṭîn ve er-Risâletü’s-sulṭâniyye gibi eserlerini kaleme aldı (Abdülkādir eş-Şâzelî, s. 159-164). Özellikle büyük dedesi Hümâmüddin’in etkisiyle tasavvufa meyletti. Başında bulunduğu hankahın imkânlarının sûfîlikle ilgisi olmayan kişilerce kötüye kullanılmasını engellemek için birtakım girişimlerde bulundu. 903 (1497-98) yılında hankah mensuplarının devletten aldıkları tahsisatın yerinde harcanmadığı gerekçesiyle kesilmesini talep etmesi büyük tepkiyle karşılandı, dövülmesine, hatta ölümle tehdit edilmesine yol açtı. Süyûtî, üç yıl daha sürdürdüğü bu görevinden kendisini öldürmek isteyen Tomanbay’ın 906’da (1501) tahta geçmesi üzerine ayrıldı ve birkaç ay saklanmak zorunda kaldı (Hammûde, s. 113). Daha önce Süyûtî bütün yargı teşkilâtını yönetme yetkisiyle donatılmış bir makama tayin edilmişti; 902 (1496-97) yılında onun talebiyle Halife Mütevekkil-Alellah, Mısır yanında diğer bütün İslâm ülkelerindeki yargı teşkilâtından sorumlu bir makam ihdas edip kendisini bu göreve getirmişti (tayin kararının metni için bk. Abdülkādir eş-Şâzelî, s. 173-174). Dört mezhebin kādılkudâtlarına hükmetme yetkisi veren bu tayin, yargı çevrelerinde şiddetli tepkilere sebep oldu ve halife, sultanın yetkilerine tecavüz ettiği iddiaları üzerine bu kararından döndüğünü ilân etti. Bazı araştırmacılar Süyûtî’nin o dönemde Şâfiî kādılkudâtı olan, kendisinden yaşça büyük ve toplumda saygın bir yeri bulunan Zekeriyyâ el-Ensârî ile rekabete girmek yerine böyle bir yol seçtiğini, Eyyûbîler zamanında İbn Bintü’l-Eaz tarafından yürütülen buna benzer bir görev bulunduğunu ileri sürerek halifeyi ikna ettiğini belirtir (Hammûde, s. 110-111). Hayatının belirli bir safhasından sonra öğretim faaliyetlerini asgariye indirdiği, ayrıca Baybarsiyye Hankahı şeyhliğine tayin edildiği ve telif çalışmalarına ağırlık verdiği için çok fazla talebesi olmayan Süyûtî’den Muhammed b. Ali ed-Dâvûdî, Abdülkādir b. Muhammed eş-Şâzelî, İbn İyâs, Şemseddin İbn Tolun, Zeynüddin İbnü’ş-Şemmâ‘, Hasan b. Ali el-Kaymerî, Ebü’l-Hasan el-Menûfî, kıraat âlimi Sirâceddin en-Neşşâr, Şemseddin eş-Şâmî ve Alkamî gibi şahsiyetler ders almıştır.

Süyûtî, hayatının son beş yılını inzivada geçirdiği Nil üzerindeki Ravza adasında 19 Cemâziyelevvel 911’de (18 Ekim 1505) vefat etti ve babasının Bâbülkarâfe dışında bulunan kabrinin yanına defnedildi. Annesi tarafından üzerine küçük bir türbe yaptırılan ve zamanla ziyaretgâh durumuna gelen kabrinin etrafı 945 (1538) yılında düzenlendi. Asyût’ta Süyûtî’ye nisbet edilen kabir muhtemelen kendisinin bir ziyaretgâh olduğunu söylediği (et-Teḥaddüs̱, s. 5) dedesi Hümâmüddin’e aittir. Süyûtî’nin mirasıyla ve sağlığında vakfettiği kitaplarıyla annesi ilgilenmiş, bu kitaplar Osmanlılar’ın Mısır’ı fethi sırasında Ezher Camii’ne götürülmüştür. Kendi eserleri dışındaki bazı kitapları ise aralarında Hanefî fakihi İbnü’ş-Şıhne’nin de bulunduğu kişiler tarafından satın alınmıştır (Abdülkādir eş-Şâzelî, s. 261-262).

Süyûtî’nin çağdaşlarıyla girdiği tartışmalar meşhurdur. Öğrencilik döneminden başlayıp 906’da (1500) inzivaya çekilmesine kadar devam eden bu tartışmalara genellikle bir eleştiriye cevap vermesi, bir görüş veya fetvayı reddetmesi dolayısıyla girmiştir. Çeşitli ilimlere dair meseleler veya intihal suçlamaları yüzünden cereyan eden bu tartışmaların asıl sebebi Süyûtî’nin çağdaşlarını ilmî açıdan hafife alması (Sehâvî, IV, 69) ve onları cehaletle suçlamasıdır. Kendini IX. (XVI.) yüzyılda fıkıh, hadis ve dil ilimlerinde mutlak müctehid seviyesine ulaşan tek kişi ve müceddid olarak kabul eden Süyûtî herkesin ilimde kendisine ihtiyaç duyduğunu belirtmiş (el-Ḥâvî, II, 248; Ṭarzü’l-ʿimâme, II, 687, 696, 782; ed-Deverânü’l-felekî, I, 409, 419; el-Küllâciyye, II, 958-960, 969), başkalarının hatalarını eleştirmekten geri durmamıştır. Bir müctehidin mantık ve kelâm bilmesinin şart olmadığını (Taḳrîrü’l-istinâd, s. 49-50), bütün âlimlerin hata ettiği sırada tek başına doğru görüşü bulabileceğini iddia etmiş (er-Red, s. 169), bu tür iddiaları yüzünden başına gelenleri Hz. Peygamber’in peygamberliğini ilân ettiği zaman çektiği sıkıntılara benzetmiştir (Ṭarzü’l-ʿimâme, II, 691). Fıkıhta mutlak müctehid sayıldığını söylemesine rağmen mutlak müctehidin müstakil müctehidle aynı mânaya gelmediğine dikkat çekerek fıkhî konularda Şâfiî mezhebine mensup bulunmakla birlikte Şâfiî’nin mukallidi değil ictihadında onun yöntemini benimseyen mutlak bir müctehid olduğunu söylemiştir. Bu sebeple fetvalarında Şâfiî’nin meşhur görüşünü benimsemediği yerlerde ya onun veya ashabının diğer bir kavlini esas almış, nâdiren mezhebin dışına çıkmıştır (et-Teḥaddüs̱, s. 90, 205; er-Red, s. 112-116).

Onun en meşhur muhalifleri, çağdaşları hakkındaki övgü ve yergilerinde çoğu zaman aşırıya kaçan hadis âlimi Şemseddin es-Sehâvî, Hanefi fakihi İbnü’l-Kerekî, Muhammed b. Abdülmün‘im el-Cevcerî, Şemseddin el-Bânî ve Buhârî şârihi Ahmed b. Muhammed el-Kastallânî’dir. Süyûtî’nin özellikle Sehâvî ile anlaşmazlıklarında İbn Hacer’le ilişkileri merkezî konumdadır. İbn Hacer’in ardından hadis ilminde en önemli isim olduğunu iddia eden Süyûtî, dönemin ileri gelen hadis hâfızlarını küçümseyen Sehâvî’nin bu tavırlarına son verdiğini söylemekte (Ṭarzü’l-ʿimâme, II, 766-767), Sehâvî ise İbn Hacer’in vefatından yirmi yıl sonra hadis imlâ meclislerini yeniden başlattığını söyleyen Süyûtî’nin bu iddiasını asılsız saymakta, aynı zamanda onu kendisinin ve İbn Hacer’in eserlerinden intihal yapmakla suçlamaktadır (eḍ-Ḍavʾü’l-lâmiʿ, IV, 68; Süyûtî, Ṣâḥibü seyf, I, 562). Sehâvî, İbn Hacer’in ölümünün ardından 870 (1465-66) yılına kadar elli dokuz hafta hadis imlâ ettiğine göre (Ayderûsî, s. 19-20) bu konuda haklı sayılabilir. Ancak Süyûtî’nin Ṣâḥibü seyf ʿalâ ṣâḥibi ḥayf’ta ve el-Kâvî’de delilleriyle verdiği cevaplar, hakkında yapılan intihal suçlamasının isabetli olmadığını göstermektedir. Sehâvî’ye göre Süyûtî hocaların derslerini yeterince takip etmediği ve bilgisini kitaplardan elde ettiği için muhakkik sayılmamalıdır. Ayrıca İbn Hacer’in başında bulunduğu Mahmûdiyye Kütüphanesi’ndeki kitapları çok iyi bildiğinden, başkalarının muhtevasından haberdar olmadığı bazı eserleri kendisine nisbet etmiştir. Nitekim onun Lübâbü’n-nüḳūlʿAynü’l-iṣâbeen-Nüketü’l-bedîʿâtel-Medrec ile’l-müdrecTeẕkiretü’l-müʾtesîTuḥfetü’n-nâbihMâ revâhü’l-vâʿûn fî aḫbâri’ṭ-ṭâʿûnel-Esâs fî menâḳıbi Beni’l-ʿAbbâsCüzʾ fî esmâʾi’l-müdellisînKeşfü’n-niḳāb ʿani’l-elḳābNeşrü’l-ʿabîr gibi kitapları aslında İbn Hacer’den yapılmış intihallerdir (eḍ-Ḍavʾü’l-lâmiʿ, IV, 68). Bu suçlamaları kabul etmeyen Süyûtî, Sehâvî’yi avam tabakasından ve cahil şeyhlerden çokça hadis aldığı için kınamış, ona ait zannedilen hadis kitaplarının çoğunun hocası İbn Hacer’in terekesinden elde edilen müsveddelerden yazıldığını söylemiştir (el-Kâvî, II, 948-949).

Sehâvî, Süyûtî’nin Mahmûdiyye Kütüphanesi’ni çok iyi bildiğini ve çok çabuk eser telif ettiğini söyler. Süyûtî de Mahmûdiyye Kütüphanesi’nden istifade ettiğini (et-Teḥaddüs̱, s. 165) ve İbn Hacer’in yaptığı bu kütüphanedeki 4000 kitaba ait alfabetik fihristi (, XIX, 515) gördüğünü söylemekte (el-Kâvî, II, 950), hatta vakfiyesine aykırı olduğu halde buradan dışarıya kitap çıkardığı bilinmektedir. Süyûtî bunu meşrû göstermek için Beẕlü’l-mechûd fî ḫizâneti Maḥmûd adıyla bir risâle telif etmiştir (nşr. Fuâd Seyyid, MMMA, IV/1 [1958], s. 125-136). Kendisi çok kolay kitap yazmasının sebebini açıklarken eserlerin muhtevasını iyi tanıdığını, hangi bilgiyi nereden elde edeceğini bildiğini söylemiş; nitekim Ḥüsnü’l-muḥâḍarael-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīrBuġyetü’l-vuʿâtel-İtḳān ve diğer birçok eserinde kaynakları zikretmiş, hatta et-Taʿrîf bi-âdâbi’t-teʾlîfel-Fâriḳ beyne’l-muṣannif ve’s-sâriḳ gibi risâleler yazmıştır. İntihal hususunda kesin bir hükme varabilmek için bir yandan o dönemin telif tarzının dikkate alınması (bu konuda bir açıklama için bk. Şevkânî, I, 333), bir yandan da Süyûtî’nin eserleriyle başka müelliflere ait eserlerin karşılaştırılması gerekir. Nitekim bu tür çalışmalar Süyûtî’nin olduğu zannedilen bazı kitapların başka müelliflere aidiyetini gösterdiği gibi (Adnân Dervîş, XIII/51 [1993], s. 90 vd.; Abdülilâh Nebhân, XV/57 [1994], s. 89-90) ona nisbet edilen bazı kitapların da başkaları tarafından telif edilmiş olması muhtemeldir (Derûbî, XXVII/64 [2003], s. 47-49). Meselâ Şâzelî, hocası Süyûtî’nin kitaplarından yapacağı derlemeleri ona nisbet ederek yaygınlaştırma konusunda kendisinden izin aldığını söylemektedir ki (Behcetü’l-ʿâbidîn, s. 280) Şâzelî’nin neşretmiş olması muhtemel bu tür kitapların Süyûtî’ye ait zannedilmesi mümkündür. Sehâvî’nin Süyûtî hakkındaki eleştirilerini bazan acımasızca dile getirdiği eḍ-Ḍavʾü’l-lâmiʿine karşılık Süyûtî el-Kâvî fî Târîḫi’s-Seḫâvî’yi telif etmiş, Sehâvî de buna cevap olarak el-İʿlân bi’t-tevbîḫ li-men ẕemme ehle’t-târîḫ’i yazmıştır (Şerḥu Maḳāmât, neşredenin girişi, I, 63). Süyûtî’nin Kastallânî ile tartışmasının konusu ise Kastallânî’nin onun el-Muʿcizâtel-Ḫaṣâʾiṣü’l-kübrâṬayyü’l-lisân ve Mesâlikü’l-ḥunefâʾ fî vâlideyi’l-Muṣṭafâ adlı kitaplarından intihal yapmış olmasıdır. Uzun süren tartışmalar sonunda Kastallânî bu eleştirileri kabul ederek kendisinden özür dilemiştir. Süyûtî bu konunun ayrıntılarını el-Fâriḳ beyne’l-muṣannif ve’s-sâriḳ ve Ṣâḥibü seyf adlı eserlerinde anlatmaktadır.

Süyûtî’nin bu tartışmalar vesilesiyle kaleme aldığı bazı eserlerin yazılış tarihleri tesbit edilebilmekte, bu tür bilgiler, kendisinin kırk yaşından sonra uzlete çekildiği görüşünün (Abdülkādir eş-Şâzelî, s. 158; İbnü’l-İmâd, X, 76) gerçeği yansıtmadığını, Baybarsiyye Hankahı şeyhliğine getirildiği 891 (1486) yılından sonra fetva vermeye ve ders okutmaya devam ettiğini göstermektedir (el-İstinṣâr, I, 226). Buna göre ders okutmaktan ve fetva vermekten tamamen vazgeçmesinin gerekçelerini açıkladığı el-Maḳāmetü’l-lüʾlüʾiyye’yi kırk yaşında yazmış olması mümkün görülse de bu kesin değildir. Zira kendisinin yahut başkalarının fetvalarıyla ilgili bazı eserlerini 894, 897 (1492), 898, 900 yıllarında kaleme aldığı bilinmektedir (Şerḥu Maḳāmât, neşredenin girişi, I, 84-85). Ayrıca halkın meseleleriyle ilgilenmemeyi gerektirecek bir inziva anlayışı, onun yıllarca sürdürdüğü müceddidlik iddiasına da uymamaktadır. Vakit kaybı olarak gördüğü tartışmalardan vazgeçerek (Ṭarzü’l-ʿimâme, II, 708) tam anlamıyla uzlete çekilip kendini telife adaması 906 (1500) yılından sonradır (Hammûde, s. 106, 116).

Hadis İlmindeki Yeri. Süyûtî, İbn Hacer el-Askalânî’den hemen sonraki dönemde hadis ilmini temsil eden birkaç önemli şahsiyetten biridir. Hayatının bazı devirlerinde hadis hocalığı yapmış, daha çok hadis alanında eser vermiştir. Hadis ilminde mutlak müctehid sayılmanın hâfızlık makamına erişmekle mümkün olduğunu söyleyen Süyûtî kendisinin 200.000 hadis ezberlediğini (a.g.e., s. 146; ayrıca bk. İbnü’l-İmâd, X, 76) ve bu ilimde müctehidliğe ulaştığını ifade etmiştir (et-Teḥaddüs̱, s. 205). Yaşadığı dönemde kendisinden başka hadis hâfızının bulunmadığını ileri sürmekteyse de (Ṭarzü’l-ʿimâme, II, 688) diğer bazı eserlerinde Sehâvî, Bikāî, Fahreddin Osman b. Muhammed ed-Diyemî ve İbrâhim b. Ali el-Karkaşendî gibi âlimleri hâfız diye anmaktadır (el-Maḳāmetü’s-Sündüsiyye, I, 614; Ṭarzü’l-ʿimâme, II, 766). Hadis ilminin hem rivayet hem dirayet sahasında eser veren Süyûtî, özellikle câmi‘ türüne giren kitaplarıyla o devirde çok benimsenen telif tarzlarından ansiklopedik eser yazma geleneğini hadis ilminde de başlatmıştır. el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīrZiyâdetü’l-Câmiʿi’ṣ-ṣaġīr ve el-Câmiʿu’l-kebîr’i hazırlarken 345 müellife ait 642 kaynaktan faydalanmış (Lahhâm, s. 333-379), fetvalarında müşkil gördüğü her meselede âlimlerin görüşlerini araştırmak için çaba sarfetmiştir (el-Maḳāmetü’l-lüʾlüʾiyye, II, 1005). 877’de (1472) Şeyhûniyye Medresesi’nde hadis okutmaya başlamadan önce üç yıla yakın bir süre İbn Tolun Camii’nde imlâ meclisleri kurarak halka açık hadis öğretimi geleneğini sürdürmüştür. Hadis kitaplarındaki her hadisin naklinin câiz olmadığını, bazı hadislerin ehline danışılmadan aktarılmaması gerektiğini söyleyen Süyûtî (Ṭarzü’l-ʿimâme, II, 719-720), vaaz, fetva ve konuşmalarda mevzû hadis kullanmanın sakıncalarına dikkat çekmiştir (a.g.e., II, 765; el-İstinṣâr, I, 226, 228; el-Fettâş, II, 868). Ancak fezâil hakkında zayıf hadislere yer verilebileceği görüşünü benimseyen Süyûtî’nin zayıf, hatta mevzû hadisleri durumlarına işaret etmeksizin kullandığı da olmuştur. Onun hadisçiliğinin önemli bir yönünü tasavvufa ilgisi teşkil eder. Tasavvuf ehline has bazı halleri benimsediği anlaşılan Süyûtî, meselâ Hz. Peygamber’i uyanıkken görme konusundaki birçok rivayeti zikrettikten sonra bunların değerini hadis ilminin kriterlerine göre tartışmak yerine böyle bir halin ancak yaşayanlar tarafından anlaşılabileceğini söylemekle yetinmiştir (el-Ḥâvî, II, 483). Birçok tarikattan icâzet alıp hırka giyen, Desûkıyye’nin dört kolundan biri olan Süyûtiyye’nin nisbet edildiği Süyûtî tasavvufta Ehl-i sünnet’in yolundan ayrılmamıştır. Tasavvufu yanlış anladıkları gerekçesiyle bilhassa vahdet-i vücûd, hulûl ve ittihad anlayışını benimseyenleri, ibâha ehlini ve kendi düşüncelerinin Allah’tan mülhem olduğuna inandıkları için şeriatın ve sünnetin emirlerine riayet etmeyenleri şiddetle eleştirmiştir (Tenzîhü’l-iʿtiḳād, I, 304 vd.). Süyûtî hadis usulünün bazı meselelerini fıkıh ve dil ilimlerinden örneklerle açıklamış, bazılarını önceki âlimlerden farklı biçimde ele almıştır. Meselâ İbnü’s-Salâh’ın Muḳaddime’de ve Nevevî’nin et-Taḳrîb’de altmış beş başlık altında incelediği hadis usulü konularını Tedrîbü’r-râvî’de doksan üçe çıkarmıştır. Ayrıca birtakım yenilikler getirdiğini belirttiği dil bilimine dair eserlerinde ve özellikle el-Müzhir’de usûl-i hadîsin tasnif yöntemini kullandığını, bunun kendisine ait bir icat olduğunu söylemiştir (Derûbî, XXVII/64 [2003], s. 56).

Hadis ilmine dair belli başlı konulardaki görüşlerini sıralayacağını söyleyen (et-Teḥaddüs̱, s. 234), ancak bilinmeyen bir sebeple bu listeyi yarım bırakan Süyûtî’nin hadisle ilgili bazı görüşleri şöyledir: 1. Müteahhirîn döneminde önceden hakkında hüküm bulunmayan bir hadisin sahih li-zâtihî olduğuna değil sahih li-gayrihî olduğuna hükmedilebilir. 2. Râviler hakkında cerh ve ta‘dîl yapma imkânı kalmadığından hadislerin sıhhati konusunda artık kitaplara güvenmek gerekir (Şerḥu Elfiyyeti’l-ʿIrâḳī, s. 147). 3. Cevâmiu’l-kelim olmamak kaydıyla hadislerin mâna ile rivayeti câizdir. 4. Mütevâtir için gerekli asgari râvi sayısı ondur. 5. Hadiste yalancılığı sabit olan kişi tövbe etse de rivayetleri kabul edilmez (et-Teḥaddüs̱, s. 234; Lahhâm, s. 400). 6. Bir hadisin mevzû olduğu metnine bakılarak da anlaşılabilir (Tedrîbü’r-râvî, I, 274). 7. Buhârî ve Müslim’in ortaklaşa rivayet ettikleri hadislerin sıhhati kesindir ve kesin bilgi ifade eder. 8. İcâzetsiz mükâtebe sadece icâzetten ve münâvelenin birçok çeşidinden üstündür. 9. Hadislerin i‘mâli ilgasından evlâdır (Ṭarzü’l-ʿimâme, II, 749-750).

  1. “İmam Suyuti kimdir?”
  2. “İmam Suyuti kitapları listesi”
  3. “İmam Suyuti eserleri”
  4. “İmam Suyuti tefsir kitapları”
  5. “İmam Suyuti fıkıh kitapları”
  6. “İmam Suyuti hadis kitapları”
  7. “İmam Suyuti akaid eserleri”
  8. “İmam Suyuti tarih kitapları”
  9. “İmam Suyuti tefsir ve tarih ilmi”
  10. “İmam Suyuti ilmihal kitapları”
  11. “İmam Suyuti ve tasavvuf”
  12. “İmam Suyuti ve İslam düşünce tarihi”
  13. “İmam Suyuti’nin önemli eserleri”
  14. “İmam Suyuti kelam kitapları”
  15. “İmam Suyuti’nin felsefi görüşleri”
  16. “İmam Suyuti ve hadis ilmi”
  17. “İmam Suyuti’nin öğrencileri”
  18. “İmam Suyuti ve fıkıh”
  19. “İmam Suyuti’nin tefsir metodu”
  20. “İmam Suyuti’nin tarihçe eserleri”
  21. “İmam Suyuti’nin ilmi mirası”
  22. “İmam Suyuti’nin felsefi eserleri”
  23. “İmam Suyuti’nin tarih anlayışı”
  24. “İmam Suyuti’nin kelam eserleri”
  25. “İmam Suyuti’nin tasavvufi görüşleri”
  26. “İmam Suyuti ve tefsir ilmi”
  27. “İmam Suyuti’nin hadis eleştirisi”
  28. “İmam Suyuti ve dilbilgisi eserleri”
  29. “İmam Suyuti’nin ilahiyat eserleri”
  30. “İmam Suyuti ve ilmi çeşitlilik”
  31. “İmam Suyuti’nin edebi eserleri”
  32. “İmam Suyuti’nin fıkhi görüşleri”
  33. “İmam Suyuti’nin tefsir metodolojisi”
  34. “İmam Suyuti ve şerh kitapları”
  35. “İmam Suyuti’nin öğrenim hayatı”
  36. “İmam Suyuti ve zamanındaki ilmi çevre”
  37. “İmam Suyuti ve İslam hukuku”
  38. “İmam Suyuti’nin ahlaki öğretileri”
  39. “İmam Suyuti’nin ilim tahsili”
  40. “İmam Suyuti ve tezkireler”
Close

Subscribe to Blog via Email

Enter your email address to subscribe to this blog and receive notifications of new posts by email.

Join 259 other subscribers
%d