İbn’ül Cevzi Tefsiri (Zadü’l Mesir)
Tefsir Kitapları
- Ahkam Tefsiri pdf indir Muhammed Ali Es-Sabuni
- Âyetü’l-Kürsî ve Tefsîri pdf
- Bedai’ut Tefsir İbn Kayyım El-Cevziyye pdf indir
- Beyzavi tefsiri indir pdf (Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vil)
- Bir İ’câz Hecelemesi
- Büyük Kuran Tefsiri İbni Kesir indir pdf
- Ebu Bekir El-Cessas Tefsiri (Ahkam’ul Kur’an)
- EBU’S-SU’ÛD TEFSİRİ
- El-Camiu Li-Ahkamî’l-Kur’ân İmam Kurtubi pdf indir
- Esbabü’n Nüzul İmam Suyuti indir pdf
- Fatiha Üzerine Mülâhazalar
- Fahreddin Razi Mefatih el Gayb Tefsiri (pdf)
- GURÂBZÂDE TEFSİRİ pdf
- Hadislerle Ahkam Tefsiri (İmam Tahavi-Ahkamul Kuran)
- HAK DİNİ KUR’AN DİLİ (Cilt 1-4) pdf
- Hucurât Sûresi Tefsiri
- İbn-i Abbas Tefsiri (Tenvîrü’l-Mikbâs)
- İbn’ül Cevzi Tefsiri (Zadü’l Mesir)
- İmam Maturidi Tefsiri (Te’vilatü’l-Kuran) 17 cilt
- İmam Kuşeyrî Tefsiri (Letâifu’l-İşârât)
- Kaf Suresi Tefsiri pdf indir
- Kur’an İlimleri Ansiklopedisi (El-İtkan Fi Ulumi’l Kur’an) İmam Suyuti pdf indir
- Keşşaf Tefsiri Zemahşeri (TAKIM 6 CİLT) pdf
- Kısa Surelerin Tefsiri pdf indir
- Kuran Lügati pdf indir
- KUR’ÂN’DAN İDRAKE YANSIYANLAR
- Mevdudi Tefsiri (Tefhimu’l Kur’an)
- Molla Cami Tefsiri pdf
- Mukatil bin Süleyman Tefsiri
- Nesefi Tefsiri 10 cilt pdf indir
- Ömer Nesefi Tefsiri 2 cilt pdf
- Safvetü’t Tefasir (Tefsirlerin Özü) Muhammed Ali Es-Sabuni pdf indir
- Seyyid Kutup – Fi-Zilalil Kuran Tefsiri (pdf)
- Taberi Tefsiri indir pdf
- Tefhimu’l Kur’an (Kur’an’ın Anlamı ve Tefsiri) Ebu’l Ala Mevdudi pdf indir
- Tefsir-i Celaleyn indir pdf (Celaleyn Tefsiri)
- Tefsiru’l Kur’an Ebu’l Leys Semerkandi pdf indir
- Tefsir’ül Münir Prof. Dr. Vehbe Zuhayli pdf indir
- Tefsirü’l Veciz Vehbe Zuhayli
- Vehbe Zuhayli Tefsiri (Tefsir’ül Münir)
- Yasin Suresi Tefsiri pdf indir
510 (1116) yılı civarında Bağdat’ta doğdu. Soyu Hz. Ebû Bekir’e dayanır. Dedelerinden Ca‘fer b. Abdullah el-Cevzî’ye nisbetle İbnü’l-Cevzî diye tanındı. Üç yaşında iken babası vefat ettiğinden amcasının himayesinde büyüdü. Babasından kalan servet sayesinde kimseye muhtaç olmadan öğrenimini sürdürdü. Amcası tarafından İbn Nâsır es-Selâmî’nin ders halkasına dahil edildi ve ondan tarih, hadis ve ahlâk ilimlerini okudu. Ebü’l-Kāsım Hibetullah b. Husayn eş-Şeybânî, Mevhûb b. Ahmed el-Cevâlîkī, İbnü’t-Taber Ebü’l-Kāsım Hibetullah b. Ahmed el-Harîrî, İbnü’z-Zâgūnî ve Abdülvehhâb el-Enmâtî gibi ilim adamlarının da aralarında bulunduğu seksenden fazla âlimden ilim tahsil etti. Hocası İbnü’z-Zâgūnî’nin vefatından (527/1132) sonra onun yerine geçerek Mansûr Camii’nde vaaz etmeye ve daha sonra halife ile vezirlerin yanı sıra fakihlerin de katıldığı meclislerde ilmî konuşmalar yapmaya başladı. 553 (1158) yılındaki hac yolculuğu dışında Bağdat’tan pek ayrılmadı. İbnü’l-Cevzî devlet ricâliyle iyi ilişkiler kurmaya önem verdi. Oğlu Ebü’l-Kāsım Ali’yi Müstencid-Billâh’ın veziri Ebü’l-Muzaffer İbn Hübeyre’nin kızıyla evlendirdi. Ancak bu ilişkileri sebebiyle Bağdat’taki bazı Hanbelîler’in tenkitlerine mâruz kaldı. Halife Nâsır-Lidînillâh’ın, Şiî olan ve Hanbelîler’e karşı iyi düşünceler beslemeyen İbnü’l-Kassâb’ı vezir tayin etmesi üzerine yaşlılık döneminde devlet ricâliyle ilişkileri bozuldu. İbnü’l-Kassâb tarafından, Hz. Ebû Bekir’in soyundan gelen bir Nâsıbî olduğu iddiasıyla Şiî temayüller taşıyan halifeye şikâyet edilmesi üzerine medresenin vakfından zimmetine mal geçirmekle suçlanarak görevinden azledildi. 590’da (1194) Vâsıt’a sürgün edilerek beş yıl süreyle oradaki bir evde tek başına ikamete mecbur tutuldu, bazı kitapları da yakıldı. Oğlu Ebû Muhammed Yûsuf’un yaptığı vaazların Halife Nâsır-Lidînillâh’ın annesini etkilemesi sonucunda sürgün cezası kaldırıldı. Bağdat’a döndüğünde medrese erbabının yanı sıra bu olayı tasvip etmeyen sûfîlerin de katıldığı büyük bir kalabalık tarafından karşılandı. Hayatının geri kalan kısmını Bağdat’ta irşad faaliyetlerine devam ederek geçirdi. 12 Ramazan 597 (16 Haziran 1201) tarihinde vefat etti ve Bâbü Harb Kabristanı’nda bulunan Ahmed b. Hanbel’in mezarının yanına defnedildi.
İbnü’l-Cevzî tarih, biyografi, hadis, tefsir ve akaid alanlarında eser telif etmiş, aynı zamanda çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir. Talha b. Muzaffer es-Sa‘lebî, kendi oğlu Yûsuf ve torunu Sıbt İbnü’l-Cevzî, İbnü’d-Dübeysî, İbnü’l-Katîî, İbnü’n-Neccâr el-Bağdâdî, Abdüllatîf el-Harrânî ve Muvaffakuddin İbn Kudâme onun meşhur öğrencilerindendir. Eserlerinin incelenmesinden anlaşıldığına göre felsefe ve dinler tarihi konularında da eleştiri yapabilecek seviyede bir kültüre sahipti. Usûl-i fıkıh âlimleri arasında da gösterilen İbnü’l-Cevzî’ye göre kıyas hiçbir zaman sahih hadisin önüne geçirilemez. Fakih olabilmek için bütün İslâmî ilimleri bilmek, ayrıca İslâm ahlâkına da bağlı olmak gerekir. Fıkıhta Ahmed b. Hanbel’in mezhebini benimsemekle birlikte onu aynen taklit etmemiş, fıkhî hükümlerin delillerini araştırıp ona göre hareket etmeyi gerekli görmüştür (Menâḳıbü’l-İmâm Aḥmed b. Ḥanbel, s. 501). Nitekim bazı meselelerde Ahmed b. Hanbel’e muhalif görüşlere sahip olduğu bilinmektedir (Âmine M. Nusayr, s. 62). Bu sebeple İbnü’l-Cevzî’nin taassup derecesinde bir Hanbelî olduğu yolundaki iddia pek isabetli görünmemektedir (Mahmûd Ahmed Kaysiyye en-Nedvî, s. 138).
Onun ilmî şahsiyetinde dilciliği de önemli bir yer tutar. Devrinin dil âlimi Ebû Mansûr Mevhûb b. Ahmed el-Cevâlîkī’den Arap dili ve edebiyatı öğrenimi gördükten sonra teorik eserler ve bir divan oluşturacak kadar şiir kaleme almıştır. İbnü’l-Cevzî bir vâiz olarak da ün yapmıştır. Hem vaaz ve irşadın teorisiyle uğraşarak eserler yazmış hem de heyecanlı vaazlar vermiştir. Kendi ifadesine göre vaazları gayri müslimler üzerinde de etkili olmuş ve her zümreden insana hitap eden vaaz meclislerinde konuşmuştur (a.g.e., s. 183-211).
İbnü’l-Cevzî’nin ilmî şahsiyetinde ağır basan bir yönü de onun bir usûlü’d-dîn ve akaid âlimi olmasıdır. Kendi dönemine kadar teşekkül eden İslâmî telakki ve disiplinlere eleştirel yaklaşımlarda bulunması Kur’an, Sünnet ve beşerî ilimler açısından İslâm’a genel çerçevede bakışlar yaptığını göstermektedir. İbnü’l-Cevzî’nin tenkidî bir tarzda incelediği disiplinlerin başında tasavvuf geleneği ve buna bağlı olarak bazı sûfîler gelir. Ona göre Ebû Tâlib el-Mekkî’nin Ḳūtü’l-ḳulûb’unda, Ebû Nuaym el-İsfahânî’nin Ḥilyetü’l-evliyâʾ adlı eserinde, Kuşeyrî’nin er-Risâle’sinde, Muhammed b. Tâhir el-Makdisî’nin Ṣafvetü’t-taṣavvuf’unda ve Serrâc’ın el-Lümaʿında İslâm’ın getirdiği hayat tarzıyla bağdaşmayan, vahye ve akla aykırı düşen sübjektif anlayışlar vardır. Tasavvuf kavramı çok sonra ortaya çıktığı halde tasavvuf mensuplarının Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali ve diğer ileri gelen sahâbîleri sûfiyye içinde göstermeleri, sûfîlerin bütün davranışlarını doğru kabul edip onları nasların ve Hz. Peygamber’in önüne geçirmeleri, nefis terbiyesi için insanın kendisine eziyet etmesini tavsiye etmeleri, zaruret miktarı dışında mal biriktirmeyi ve rızık endişesiyle çalışmayı tevekküle aykırı görmeleri, benimsedikleri hayat tarzıyla ruhbanlığa benzer bir yol takip etmeleri, naslarda yer almadığı halde “Allah sevgisi” yerine “Allah aşkı” kavramını icat etmeleri ve nihayet Kur’an’ı tefsir ederken ilmî dayanağı bulunmayan işârî yönteme başvurmaları, İbnü’l-Cevzî’nin eserlerinde sûfîlere yönelttiği eleştirilerden bazılarıdır. Müellif, sûfîlerin hayat tarzının Hz. Peygamber’in gösterdiği çizgiye çekilmesi gerektiğini ısrarla belirtmiştir (Telbîsü İblîs, s. 60, 64, 152, 165-218, 287-288).
Kelâmcıları da eleştiren İbnü’l-Cevzî, onların haberî sıfatları te’vile tâbi tutmasını halk için zararlı ve peygamberlerin yöntemine aykırı bulmuştur. Zira ulûhiyyete dair bilgiler duyulara konu teşkil etmediğinden halkın zihninde, te’vilin getirdiği “nefiy” yoluyla değil ancak “isbât” yöntemiyle anlam kazanabilir. Peygamberler de ulûhiyyet konularını isbât yöntemine dayanarak insanlara telkin etmişlerdir. Kelâmcılar ise çoğunluğu oluşturan avamın zihninde sağlam bir ulûhiyyet akîdesi oluşturacak yerde onların akîdesini sarsmışlardır. Her ne kadar tenzihe ulaşmak için te’vil gerekliyse de bu sadece âlimler için söz konusudur. Kelâmcılar ayrıca cevher, araz, cüz’ lâ-yetecezzâ gibi gereksiz tartışmalara girişmişlerdir (Ṣaydü’l-ḫâṭır, s. 101-103, 183-185, 267-272; Telbîsü İblîs, s. 89).
İbnü’l-Cevzî’nin tarih alanındaki geniş bilgisi birçok müellif tarafından vurgulanmaktadır (meselâ bk. Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XXI, 367, 377; İbn Receb, I, 412). Onun el-Muntaẓam adlı eserine yazdığı mukaddime tarihe bakışı ve tarih yazıcılığına dair görüşleri hakkında fikir verecek niteliktedir. İnsanların çok yönlü merakını dikkate alarak el-Muntaẓam’ı telif ettiğini belirten (I, 115) İbnü’l-Cevzî’ye göre tarihin birçok faydası arasında iki nokta ön plana çıkmaktadır. Bunlardan biri ibret almak, diğeri tarih bilgisinin sağladığı psikolojik rahatlıktır. Kişi, tarihi incelemek suretiyle zaman içinde olup biten garip olaylar ve kaderin tecellileri hakkında bilgi edinerek teselli bulur (a.g.e., I, 117). Rivayetleri kaydederken seçici davranmak gerektiğini söyleyen İbnü’l-Cevzî’ye göre halkın bilmesinde yarar bulunan güzel olayların kaydedilmesi gerekir; bunun yanında sıhhatli olmayan ve faydası umulmayan rivayetlere itibar edilmemelidir. İbnü’l-Cevzî, Vehb b. Münebbih gibi tarihçileri hurafeleri ve akıl dışı rivayetleri nakletmeleri sebebiyle eleştirir.
Umumi tarih, siyer, tabakat ve menâkıb gibi alanlarda kaleme aldığı eserler İbnü’l-Cevzî’nin tarihçi olarak ilgi duyduğu konular hakkında fikir vermektedir. el-Muntaẓam’da sadece olayları veya sadece biyografileri değil her ikisini de yıllara göre ayrı başlıklar altında kaydetmek suretiyle iki metodu birleştirmiş ve böylece tarih yazıcılığına yenilik getirmiştir. İbnü’l-Cevzî eserlerinde tarihî mirası geniş bir şekilde değerlendirdiği gibi kendi gözlemlerinden, belgelerden ve çağdaşı olan diğer şahıslardan da faydalanmıştır. Eserlerinde rivayetleri tenkide tâbi tutarak zayıf olduklarını belirtir veya bunları tamamen reddeder, bazan da çeşitli rivayetler arasında tercihler yapar. Kendisinden sonraki birçok tarihçiye kaynak oluşturan İbnü’l-Cevzî onları tarih yazım metodu bakımından etkilemiştir. Onun, rivayetleri ve olaylarla şahıs biyografilerini birleştiren metodu torunu Sıbt İbnü’l-Cevzî’nin yanı sıra İbnü’s-Sâî, Zehebî, İbn Şâkir el-Kütübî, Yâfiî, Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, İbn Tağrîberdî ve İbnü’l-İmâd gibi tarihçiler tarafından uygulanmıştır. Yâkūt el-Hamevî, İzzeddin İbnü’l-Esîr, İbn Hallikân, İbnü’l-Fuvatî, İbn Hacer el-Askalânî ve Süyûtî, İbnü’l-Cevzî’den iktibaslarda bulunmuşlardır. Tarihçi öğrencileri İbnü’d-Dübeysî ve İbnü’n-Neccâr el-Bağdâdî de kendisinden istifade eden müellifler arasında yer almaktadır. İbnü’l-Cevzî tabakat kitapları alanında da dikkat çeker. Ebû Nuaym el-İsfahânî’nin Ḥilyetü’l-evliyâʾ adlı eserini esas alıp Ṣıfatü’ṣ-ṣafve’yi telif ettiği gibi Telḳīḥu fühûmi ehli’l-es̱er ve el-Müctebâ mine’l-müctenâ adlı eserlerinde de sahâbe, tâbiîn ve diğer meşhur râvi ve şahısları muhtelif başlıklar altında gruplandırmıştır.
Aynı zamanda bir siyer müellifi olan İbnü’l-Cevzî, el-Muntaẓam’da Hz. Peygamber dönemine yer verdiği gibi ona dair el-Vefâ bi-aḥvâli’l-Muṣṭafâ adlı müstakil bir eser de yazmıştır. İbnü’l-Cevzî’nin, haklarında eser telif etmek üzere İslâm tarihinde örnek kabul edilen meşhur şahsiyetleri tercih etmiş olması dikkat çekicidir. Hz. Ömer, Ömer b. Abdülazîz, Hasan-ı Basrî, Ma‘rûf-i Kerhî ve Ahmed b. Hanbel gibi şahsiyetlere dair eserleri burada zikredilebilir. İbnü’l-Cevzî aynı zamanda bir şehir tarihçisi de sayılabilir. el-Muntaẓam’da Bağdat’tan başka muhtelif şehirler hakkında bilgi vermiş, ayrıca Mekke ve Medine’yi konu edinen Müs̱îrü’l-ġarâmi’s-sâkin ilâ eşrefi’l-emâkin ile Feżâʾilü’l-Ḳuds ve Menâḳıbü Baġdâd adlı eserleri kaleme almıştır.
İbnü’l-Cevzî bazı rivayetleri dolayısıyla tenkit edilmiştir. Zehebî onun meşhur bir vâiz olduğunu belirttikten sonra vaazlarını 100.000 kişinin dinlediğine dair kendi rivayetlerini mübalağalı bularak sesin duyulması ve mekân açısından bunun mümkün olmadığını kaydeder (Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XXI, 370). İzzeddin İbnü’l-Esîr, İbnü’l-Cevzî’nin özellikle diğer mezheplere mensup kişileri eleştirmesi sırasında aşırılığa kaçtığını belirtirken (el-Kâmil, XII, 171) Yâkūt el-Hamevî, verdiği bazı bilgilerin doğru olmadığını veya bunları karıştırdığını ifade eder (Muʿcemü’l-üdebâʾ, IV, 250; XVII, 13; ayrıca bk. Hasan Îsâ Ali el-Hakîm, Kitâbü’l-Muntaẓam, s. 558-559). İbnü’l-Cevzî’nin tarihçiliğine dair çalışmalar arasında Joseph de Somogyi’nin iki makalesiyle (JRAS [1932], s. 49-76; AO, VI/1-3 [1956], s. 207-214) Hasan Îsâ Ali el-Hakîm’in Kitâbü’l-Muntaẓam li’bni’l-Cevzî: Dirâse fî menhecihî ve mevâridihî ve ehemmiyetih adlı doktora tezi (Beyrut 1405/1985) zikredilebilir.
İbnü’l-Cevzî’nin itikadî görüşlerini şöylece özetlemek mümkündür: Akıl, tabiat kanunlarını bilme gücüne sahip bulunmakla birlikte bütün varlık ve olayların hikmetlerini kavramaktan, ayrıca kendi mahiyetini keşfetmekten âcizdir. Bu sebeple vahyin desteğine muhtaçtır; vahyin getirdiği bilgileri teslimiyetle karşılayıp benimsemesi gerekir. İlham naslara olan ihtiyacı ortadan kaldırmaz ve naslara aykırı olması halinde bir değer taşımaz. Allah’ın varlığını inkâr edenler onun duyularla idrak edilemeyişini delil olarak gösterirlerse de Allah maddî bir varlık olmadığından onların bu istidlâli isabetsizdir. Başta kendi bedeni olmak üzere bütün varlıkları yaratılış amacı ve gördükleri fonksiyonlar açısından inceleyen insan, bunların bilgi ve hikmet sahibi bir varlık tarafından yaratılmış olduğu sonucuna ulaşır (Ṣaydü’l-ḫâṭır, s. 76, 253; Telbîsü İblîs, s. 42). Akıl yürütmek suretiyle Allah’ın varlığını bilmek mümkün olduğu halde zât-sıfat münasebetini ve ilâhî fiillerin mahiyetini kavramak imkân dahilinde değildir. Akaid alanında yapılan hataların çoğu bu hususu dikkate almayıp Allah’ı yaratıklara kıyas etmekten kaynaklanır. Naslarda yer alan vech, yed, istivâ, nüzûl, ruh vb. kavramların mecazi anlamlar taşıyabileceklerini kabul etmek gerekir. Nitekim ölümün cennetle cehennem arasında öldürüleceğini bildiren örneklerde olduğu gibi bazı nasların mecazi mânalar taşıdığını yine naslar göstermektedir. Bundan dolayı istivâ ve nüzûl Allah’ın yukarıda olduğu anlamına gelmez. Selef yöntemini benimseyerek teşbihi reddetmekle birlikte bu tür nasların yerine göre bazan te’vil edilmeden olduğu gibi benimsenmesi, bazan da sıfatın aslını ortadan kaldırmayan bir te’vile başvurulması bu konuda tercih edilmesi gereken en geçerli yoldur (Defʿu şübheti’t-teşbîh, s. 101-107; Ṣaydü’l-ḫâṭır, s. 84-85, 324-325, 336-337; Takıyyüddin İbn Teymiyye, Derʾü teʿârużi’l-ʿaḳl ve’n-naḳl, VII, 263).
Kur’an hakkında bilinmesi gereken şey, onun benzerini yapmaktan insanları âciz bırakan Allah kelâmı, Hz. Peygamber’in mûcizesi ve insanları hidayete sevkeden bir kitap olduğudur. Bunun ötesinde Kur’an’ın mahlûk olup olmadığını tartışmak fayda sağlamayan gereksiz sözlerden ibarettir. Bu sebepledir ki Kur’an hakkında tartışma yasaklanmış, Selef de buna uymuştur.
İman-küfür, hidayet-dalâlet, itaat-isyan vb. fiilleri yaratan Allah’tır; bu fiillerin oluşmasında beşerî iradenin rolü yoktur (Zâdü’l-mesîr, II, 107, 138). Bununla birlikte insanın sorumlu tutulması zulüm olarak nitelendirilemez; çünkü bazı âyetlerde, bâtıl inançlarını kadere sığınarak mâzur göstermeye çalışan müşriklerin tutarlı bir delili bulunmadığı, bazı âyetlerde ise Allah’ın kullarına rahmetiyle muamele ettiği ve fiillerini dilediği gibi işlediği açıklanmıştır (el-En‘âm 6/12, 54, 148). Kazâ ve kader, sırrı ve hikmeti insanlar tarafından anlaşılamayan ve teslimiyetle karşılanması gereken konulardır (Ṣaydü’l-ḫâṭır, s. 364-366).
Allah’ın insanlar içinden birini seçip üstün niteliklere sahip kılması ve vahiy almaya elverişli hale getirmesi mümkündür. Cenâb-ı Hak varlıkları değişik özellik ve kabiliyetlerde yaratmıştır. Fâni bedenlerin hastalıklarını iyileştirecek ilâçlar yarattığı gibi âhiret yurdunda devam edecek olan hayata hazırlık yapmak üzere yeryüzünde kötü davranışlarıyla fesat çıkaranları ıslah etmesi ve onları erdemli hale getirmesi için bazı insanları görevlendirmesi de imkân dahilindedir. Hz. Peygamber, getirdiği Kur’an ve onu açıklayıp uygulayan sünnetiyle insanların kalbini inceltmiş, onları kötülüklerden uzaklaştırıp iyiliklere sevketmiştir. Kur’an dışında Resûl-i Ekrem’in mütevâtir olan mûcizeleri yoktur. Ancak hissî mûcizeler konusunda nakledilen âhâd rivayetlerden onun Kur’an dışında da mûcizeler gösterdiği sonucu çıkar (el-Vefâ, I, 265, 339; Telbîsü İblîs, s. 66, 119).
Ölümden sonra ruh yok olmayıp nimet veya azap içinde varlığını sürdürür. Müminlerin ruhları kıyamete kadar cennette bulunur; kıyametin kopmasından sonra da diriltilen bedenlere iade edilir. Bedenlerin diriltilebileceğini gösteren çeşitli deliller mevcuttur. Bunlardan biri Hz. Mûsâ’nın elinde asânın canlı yılana dönüşmesi, bir diğeri de Hz. Sâlih’in mûcizesi olarak taştan devenin yaratılmasıdır. Bedenler ruhların haz veya elem duymasının vasıtalarıdır, bu vasıtalar olmadan ruhlar nimet veya azap içinde bulunamaz. Âhirette müminler için nimet, kâfirler için de azap ebedîdir (Ṣaydü’l-ḫâṭır, s. 35, 272-273, 275, 327; Telbîsü İblîs, s. 79). Allah’ın emrettikleri fazilet, yasakladıkları ise rezîlettir. Ahlâklı insan ilâhî emirlere uyan, ahlâksız insan da bunlara aykırı davranan kişidir. Ancak dinin bulunmadığı yerde ahlâk ilkelerini belirleyen akıldır.
Selefî-kelâmî bir çizgide yer alan İbnü’l-Cevzî aklı sınırlı bilgi kaynağı olarak görmüş, ilhamın nasların önüne geçirilemeyeceğini belirterek mutasavvıfenin fikirlerini eleştirmiş, Allah’ın varlığını gaye ve nizam deliline uygun şekilde kanıtlamaya çalışmış, ilâhî sıfatlar konusunda kısmen kelâmcıların görüşlerine meyledip teşbihi benimseyen bazı Hanbelîler’i reddetmiş, kaderin nihaî noktada akıl yoluyla çözümlenemeyeceğini kabul edip cebre yaklaşmış, nübüvvetin ise aklen temellendirilebileceğini savunmuştur. İtikadî meselelerde Ebü’l-Vefâ İbn Akīl’in tesirinde kalmış, mutasavvıfeye bakışında da onun görüşlerinden etkilenmiştir. Yer yer eleştirilerine mâruz kaldığı İbn Teymiyye üzerinde etkili olmuş ve Selefî-Hanbelî çizginin kökleşmesine katkıda bulunmuştur (İbn Teymiyye, Mecmûʿu fetâvâ, IV, 169). Âmine Muhammed Nusayr, Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî ârâʾühü’l-kelâmiyye ve’l-aḫlâḳıyye adlı bir doktora çalışması yapmıştır (Kahire 1407/1987).
- “İbn’ül Cevzi Tefsiri Zadü’l Mesir nedir?”
- “Zadü’l Mesir tefsiri özellikleri”
- “İbn’ül Cevzi’nin Zadü’l Mesir tefsiri incelemesi”
- “İslam alimi İbn’ül Cevzi ve Zadü’l Mesir tefsiri”
- “Zadü’l Mesir tefsiri içeriği”
- “İbn’ül Cevzi Tefsiri Zadü’l Mesir okuma önerileri”
- “Zadü’l Mesir tefsiri hakkında makaleler”
- “İbn’ül Cevzi’nin eserleri arasında Zadü’l Mesir”
- “İbn’ül Cevzi’nin Kuran tefsiri Zadü’l Mesir”
- “Zadü’l Mesir tefsiri ile ilgili eleştiriler”
- “İbn’ül Cevzi Zadü’l Mesir özet”
- “Zadü’l Mesir tefsiri pdf indir”
- “İbn’ül Cevzi Tefsiri Zadü’l Mesir çevirisi”
- “Zadü’l Mesir tefsiri konuları”
- “İslam alimi İbn’ül Cevzi’nin hayatı ve eserleri”
- “Zadü’l Mesir tefsiri değerlendirmeleri”
- “İbn’ül Cevzi Zadü’l Mesir tefsiri oku”
- “İbn’ül Cevzi’nin Zadü’l Mesir eseri üzerine araştırmalar”
- “Zadü’l Mesir tefsiri güncel yorumlar”
- “İslam alimi İbn’ül Cevzi’nin etkisi ve mirası”