Küresel tedarik zincirleri yeniden yapılandırılıyor
Global piyasanın hızlı hareket ettiği 1990’lar ve 2000’lerden sonra yaşanan mali krizin artçı sarsıntıları, açık sınırlara karşı popülist bir isyan ve Başkan Donald Trump’ın ticaret savaşı derken ekonomik entegrasyonun hızı 2010’larda durdu. Mal ve sermaye akışı yavaşladı. Pek çok patron, yurt dışına yatırım yapma konusundaki büyük kararları erteledi. Küreselleşmenin bir düşüşle mi yoksa yok olmayla mı karşı karşıya olduğunu kimse bilmiyordu.

Artık bu bekleyiş sona erdi diyebiliriz. Ukrayna’daki savaş ve pandemi derken hayat boyu belki de bir kez şahit olabileceğimiz bu ekstrem ekonomik atmosfer, küresel kapitalizmin hem şirketler hem de hükümetler tarafından yeniden tasavvur edilmesini tetikledi. Karar verilen yeni küreselleşme türü, sırtını artık verimliliğe değil güvenliğe yaslıyor. Bu model, dost olduğunuz ülkelerdeki güvenebileceğiniz insanlarla iş yapmaya öncelik veriyor. Ancak bu modelin korumacılığa, daha büyük hükümetlere ve kötüleşen enflasyona kapı açma ihtimali de var. Bu model yerleşir ve hem firmalar hem de politikacılar kendilerini dizginleyebilirse, açıklığın faydalarını korurken direncin arttığı bir yapı ile dünya ekonomisi daha iyiye doğru değişebilir.
Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra küreselleşmenin mihenk taşı verimlilik haline geldi. Şirketler üretimi maliyetlerin en düşük olduğu yere taşırken, yatırımcılar da sermayeyi getirilerin en yüksek olduğu yerlere taşıdı. Hükümetler, uyrukları ne olursa olsun firmalara eşit davranmayı; hem demokrasilerle hem de otokrasilerle ticaret anlaşmaları imzalamayı arzuladı. Böylece tüketiciler için fiyatlar düşerken dünyanın sanayileşmesi hızlandı. Bu model, küresel olarak 1 milyar insanın aşırı yoksulluktan kurtulmasına yardımcı oldu.
Ancak hiper verimli küreselleşmenin de sorunları vardı. Değişken sermaye akışları, finansal piyasaları istikrarsızlaştırdı. Zengin ülkelerdeki birçok mavi yakalı işçi, işlerini kaybetti. Son zamanlarda iki endişe daha ortaya çıktı.
İlk endişe şu: Ucuz tedarik zincirleri göründükleri kadar nefis bir çözüm olmayabilir. Maliyetleri düşüktür ancak bir sorun yaşanırsa faturası ağır olur. Pandemi ile tecrübe ettiğimiz darboğazlar, küresel GSYH’yi en az yüzde 1 oranında azalttı. Çip kıtlığı otomobil üretimini durdurduğu için otomobil üreticilerinin nakit akışları önceki yıla göre yüzde 80 düştü. Apple’ı yönetirken bir tedarik zinciri gurusu haline gelen Tim Cook, tedarik zorluklarının satışları bu çeyrekte 8 milyar dolar düşürebileceğini öngörüyor.
İkinci endişe de şu: Maliyet avantajı peşinde koşmak, insan haklarını kötüye kullanan ve ticareti bir zorlama aracı olarak değerlendiren otokrasilere bağımlılığa yol açıyor. Vladimir Putin’in Ukrayna’yı işgali, Avrupa’nın Rus enerjisine olan bağımlılığını acı bir şekilde ortaya koydu. Xi Jinping’in yönettiği ideolojik ve öngörülemeyen Çin, Rusya’nın yedi katı kadar büyük bir ticaret ayak izine sahip.
Kendini baskı altında hisseden endüstriler, Avrupa’nın da desteklediği “stratejik özerklik” yaklaşımı ile iş modellerini yeniden yapılandırıyor. Otomobil endüstrisi, Tesla’yı örnek alarak nikel madenciliğinden çip tasarımına kadar her şeyi kontrol ettiği dikey entegrasyona doğru ilerliyor. Batı, enerji konusunda rakiplerin hakim olduğu spot piyasalara güvenmek yerine müttefiklerinden uzun vadeli tedarik anlaşmaları talep ediyor. Buradaki tehlike, makul bir güvenlik arayışının yaygın bir korumacılığa ve yüz milyarlarca dolarlık endüstriyel sübvansiyona dönüşmesi. Bunun kısa vadeli etkisi, volatilitenin artması ile fiyatların daha da yükselme riski.
Bu yüzden dayanıklılık çok önemli. Hükümetler ve firmalar, dayanıklılığın kendi sahalarında oynamak değil çeşitlilikten geldiğini hatırlamalı. Otokrasilerin kontrolü, küresel ticaretin yalnızca onda birine tekabül ediyor. Çözüm, firmaların tedarikçilerini çeşitlendirmeleri ve piyasanın da buna uyum sağlamasında. Bugünün hükümetleri bu görevi yerine getirecek mi, bunu yaşayarak göreceğiz. Ancak bir küresel mal ve fikir tüketicisiyseniz, yani bir dünya vatandaşıysanız, küreselleşmenin bir sonraki aşamasının mümkün olan en yüksek düzeyde açıklık içermesini ummalısınız. Verimlilik ve güvenlik arasında yeni bir denge makul bir
hedef. Sübvansiyon balonu içinde yaşamak o kadar makul değil.
KAYNAK: The Economist