Risale-i Nur Özetleri

Şehidlerin hayatı dünya hayatına benziyor, ama kedersiz ve zahmetsiz. Sh: 6

• “Mevt tebdil-i mekândır, ıtlak-ı ruhtur, vazifeden terhistir. İdam ve adem ve fena değildir.” Sh: 7

• Velilerin ruhları, keşif ehli zatlara görünebilir. Sh: 7

• “Mevt vazife-i hayattan bir terhistir, bir paydostur, bir tebdil-i mekandır, bir tahvil-i vücuddur, hayat-ı bakiyeye bir davettir, bir mebdedir, bir hayat-ı bakiyenin mukaddimesidir.” Sh: 7

• “Yer altına girmiş bir çekirdeğin hava âleminde bir ağaç olması gibi, yer altına giren insan da alem-i berzahta elbette bir hayat-ı bakiyye sümbülü verecektir.” Sh: 8

• “Sana ızdırap veren pek ihtiyar peder ve validen ile beraber ceddin cedleri sefalet-i halleriyle senin önünde şimdi bulunsaydı hayat ne kadar hikmet, mevt ne kadar nimet olduğunu bilecektin.” Sh: 8

• “Küre-i arz hareket-i seneviyesi ile ileride mecma-i haşir olacak bir meydanın etrafında bir daire çiziyor.” Sh:8

• Üstada göre cehennem iki kısım: 1-Cehennem-i Suğra: Yerin merkezindeki ateş kütlesi.

2-Cehennem-i Kübra: Arzın senelik çizdiği dairenin altında olan Cehennem-i Kübra ileride suğra Kübra’ya inkilab edecek. Sh:9

• Cehennem-i Kübra dünya ateşinden farklı, nursuz olduğundan görülmüyor. Sh:9

• Bir görüşe göre uzaydaki alev kütleleri, Cehennem-i Kübra’dan besleniyor. Sh:10

• “Cennet ve cehennem şecere-i hilkatten ebed tarafına uzanıp eğilerek giden bir dalın iki meyvesidir. Sh:10

• Üstâd, sevdiği insana sevgisini hissettiriyor. Sh:13

• “Ehl-i dalalet ehl-i ilmi, ilmi vasıta-i cer etmekle ittiham ediyorlar.” Sh:13

• “Tevekkül, kanaat ve iktisat öyle bir hazine ve bir servettir ki, hiçbir şey ile değişilmez.” Sh:14

• “Salahat niyetiyle sana verilen bir şey salih olmazsan kabul etmek haramdır.” İbn-i Hacer Sh:14

• “Eğer bütün eşya bir tek zata isnad edilse vücub derecesinde bir suhulet, bir kolaylık peyda eder. Eğer eşya müteaddit sanilere, esbaba isnad edilse imtina derecesinde bir suubet, bir müşkilat ortaya düşer.” Sh:17

• 3. ve 4. mektupta Üstâd’ın dağlardaki tefekkür ve terennümleri var. Dağlarda bu nevi inziva ve tefekkür kadimden beri ehl-i tefekkürün yaptığı bir şarj dönemi. Sh:17

• Hizmetimizde Rahim ve Hakim ismi tecelli etmiş. Demek bu hizmetin ferdi çok merhametli olmanın yanı başında, hikmetli ve hikmete uygun hareket etmek zorunda. Yoksa bu iki kanat olmadan uzun süre hizmet semasında tayeran edemez .Sh:19

• Üstâd, risaleleri Rahim ve Hakim isminin gölgesinde yazmış. Onun için nurlarda hem büyük bir şefkat, hem nurlu bir hikmet zuhur etmiş. Sh:19

• Üstâd, İmam Rabbani hazretlerinden “ Silsile-i Nakşi’nin kahramanı ve bir güneşi” olarak bahsediyor. Sh:22

• Üstâd, tasavvuf yolunda seyr ü sulükle alınan mesafeyi kısaltan Kur’ani bir yol bulmuş. Yalnız her risale okuyana bu yol açılmıyor. Üstâd ince bir nükte koymuş: DİKKATLE OKUYANLAR” Sh:23

• Üstâd hazretleri bu asrın manevi doktoru. Yazılan eserler hakkındaki kanaati de şu: “Şu zamanın yaralarına en münasip bir ilaç, bir merhem ve zülumatın tehacumatına maruz heyet-i İslamiye’ye en nafi bir nur ve dalalet vadilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehber olduğu itikadındayım.” Sh: 23

• Üstâd’a göre Risale-i Nur “İ’câz-ı Kur’an-ın manevi lemaatındandır.” Sh:23

• Üstâd’ın birbiri içinde beş gurbeti:

1-İhtiyarlık sırrıyla yetim-i akran olması

2-baharın gurubuyla mevcudatın ekserisinin onu bırakıp gitmesi

3-vatan ve akrabalarından uzak kalması

4-gecenin ve dağların garibane vaziyetleri

5- ahiret yurduna doğru hızla hareket etmede ruhunun garibane vaziyeti. Sh:24-25

• Üstâd 6. Mektub’ta psikolojik bir tedavi metodu da sunuyor: “Musibet karşısında tevekkül ile gülme, yani onu büyütmeme, o musibeti hafifleştiriyor. Şikâyet ise musibeti ikileştiriyor.” Sh:25

• Üstâd, Mevlana için; “Üstâdlarımdan” diyor. Sh:25

• Risale-i Nurdan istifadenin önemli şartlarından biri de; acz, fakr, tevekkül ve iltica ile onun önüne diz çökmek. Sh:26

• Şefkat————> Rahim

Muhabbet——> Vedud isimlerine götürür. Sh:31

• Güneş, Esma-i Hüsna’dan 8 tanesine mazhar bir kandil. Sh:31

• Hizmetteki başarılarımız, gayret ve şevkimiz; bir ikram-i ilahi, bir keramet-i Kur’aniye, bir inayet-i Rabbaniyedir. Nefsimizden bilmemek ve sahiplenmemek gerektir. Sh:32

• “Kerametin izharı zaruret olmadan zarardır. İkramın izharı ise bir tahdis-i nimettir.” Sh:32

• Eğer bir şahıs hakkında Cenab-ı Hakkın ikramı ve inayeti onda şükür damarını harekete geçiriyorsa anlatılabilir. Ama gururunu okşayacaksa anlatılmamalı. Sh:33

• “Şu dünya hayatında en bahtiyar odur ki; dünyayı bir misafirhane-i asker-i telakki etsin ve öyle iz’an etsin ve ona göre hareket etsin.” Sh:33

• Üstâd, manevi makamlardan en büyük mertebenin “Rıza mertebesi” olduğunu söylüyor. Yani kulun Rabbinden, Rabbisinin de kulundan razı olması. Sh:33

• “Dünyaya ait işler kırılmaya mahkûm şişeler hükmündedir. Bâki umur-u uhreviye gayet sağlam elmaslar kıymetindedir” Sh:33

• İnsandaki hissiyatın mecazi ve hakiki olmak üzere iki ciheti var. Sh:33

• İnsandaki tüm hissiyatın ana hedefi; ahireti kazanmak, tebei olarak da dünyaya bakar. Sh:34

• “İslamiyet iltizamdır. İman iz’andır.” Sh:34

• “İmansız İslamiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, İslamiyetsiz iman da medar-ı necat olmaz. Sh:34

• Kur’an da geçen İmam-ı Mübin ve Kitab-ı Mübin meselelerini Üstâdın izahı: İmam-ı Mübin: Kader defteri, Kitab-ı Mübin: Kudret ve kaza defteri Sh:36-37

• “İmam-ı mübin mazi ve müstakbelin ve alem-i gaybın etrafında dal budak salan şecere-i hilkatin bir programı bir fihristesi hükmündedir.” Sh:36

• “Levh-i mahv isbat ise; sabit ve daim olan Levh-i Mahfuz-u azamın daire-i mümkinatta yani mevt ve hayata, vücud ve fenaya daima mazhar olan eşyada mütebeddil bir defteri ne yazar bozar bir tahtasıdır ki, hakikat-i zaman odur.” Sh:37

• “Ehl-i Hak olan Ehl-i Sünnet vel Cemaat” Sh:39

• Kur’an’a muhalif olan medeni hukuk. Sh:40

• Üstâda göre bu zamanda maddeye karşı bir “Hırs-ı vahşiyane” var. Sh:40

• “Rahmet-i Rahmaniyenin en hürmetli, en halavetli, en latif, en şirin bir cilvesi olan şefkat-ı valide hakaik-i kainat içinde en muhterem, en mükerrer bir hakikattir.” Sh:40

• “Valide en Kerim en Rahim öyle fedakar bir dosttur ki… Sh:40-41

• “Mesail-i İmaniyenin münakaşa suretinde bahsi caiz değildir. Sh:42

• Üstâdın Risaleleri okumadaki mühim bir ölçüsü “gazete gibi okumayınız” Sh:42

• İnsanların kafalarına takılan bazı soru ve tereddütler kalpte iman esaslarının zayıflığından ileri geliyor. Sh:42

• İnkar (ateizm):Bütün kainatı tahkir, bütün kainatı tezyif, mevcudatın Allah’ın varlığına dair şehadetlerini yalanlama, varlık aynalarında cilveleri görülen ilahi isimleri tezyiftir. Sh:43

• “Halk–ı şer şer değil, belki kesb-i şer şerdir.” sh:43

• “Hayr-ı kesir için şerr-i kalil kabul edilir.” Sh:43

• “Halk ve icat bütün neticelere bakar, kesb ise hususi bir neticeye bakar. Sh:43

• “Kömür gibi ervah-ı safileyi elmas gibi olan ervah-ı âliyeden temyiz ve tefrik için şeytanların hilkati ile ve sırrı teklif ve ba’sı Enbiya ile bir meydan-ı imtihan ve tecrübe ve cihat ve müsabaka açılmış. Sh:44

• “Hayat harekâtla kemalatını bulur, beliyyat vasıtasıyla terakki eder. Sh:45

• “Mesail-i imaniyeyi mizansız mücadele suretinde cemaat içinde bahsetmek caiz değildir. Mizansız mücadele olduğundan tiryak iken zehir olur. Diyenlere, dinleyenlere zarardır. Belki böyle mesail-i imaniyenin itidal-i demle, insafta, bir müdavele-i efkar suretinde bahsi caizdir. Sh:45

• Üstâd hazretleri 13. Mektupta da belirttiği gibi beşerin zulümlü eli arkasında kaderi ilahinin rahmetini görüyor. Her meseleye o çerçeveden yaklaşıyor. Sh:46-47

• Üstâd günümüz politikası için şu tabiri kullanıyor: “Uçları ecnebi elinde olan dünya siyaseti” Sh:47

• “Kur’an-ı Hakimin hizmetinin bütün siyasetlerin fevkinde bir ulviyeti var ki, çoğu yalancılıktan ibaret olan dünya siyasetine tenezzüle meydan vermiyor.” Sh:48

• “Haksızlığı hak zanneden insanlara karşı hak dava etmek Hakka bir nevi haksızlıktır.” Sh:48

• “Bütün sergüzeşt-i hayatım şahittir ki, hak gördüğüm meslekte gitmeye karşı korku elimi tutup men edememiş ve edemiyor. Sh:48

• “İzzetle mevti zilletle hayata tercih edenlerdeniz” Sh:43

• “Siyasetten tecerrüd sebebiyle Kur’anın elmas gibi hakikatlerini propaganda-i siyaset ittihamı altında cam parçalarının kıymetine indirmedim.” Sh:49

• Velayet-i Kübra, Velayet-i Nübüvvetten gelen, berzah tarikine uğramayarak doğrudan doğruya zahirden hakikate geçip akrebiyyet-i İlahiyyenin inkişafına bakan bir velayet. Sh:51

• “Kader söylese, iktidar-ı beşer konuşmaz. İhtiyar-ı cüz-i susar.” Sh:53

• Üstâdın yorumuna göre, Hz Ali’nin Hz Zübeyr ve Aişe ve Talha ile muharebesi içtihat muharebesi, Muaviye ile savaşı saltanat ve hilafetin mücadelesi, Hz Hüseyin’in Emevilerle mücadelesi ise din ile milliyet mücadelesi. Sh:53-54

• Üstâd hazretleri ahirzamanın dehşetli deccallerinden Süfyan’ı şöyle tanımlıyor: “nifak perdesi altında Risalet-i Ahmediyyeyi (SAV) inkar edecek Süfyan namında müthiş bir şahıs ehl-i nifakın başına geçecek, Şeriat-ı İslamiyenin tahribine çalışacaktır.” Sh:56

• Fenaya gitmek, muvakkaten harici libasını çıkarıp vücudu maneviyye ve ilmiyye girmektir. Sh:59

• Üstâd, Eski Said döneminde “ bir miktar” siyasete girdiğinden bahsediyor. Ama bu uğraşının “beyhude “olduğunun farkına varmış. Sh:61

• Üstâd o zaman siyasete girme gayesini “siyaset vasıtasıyla dine ve ilme hizmet” olarak açıklıyor. Sh:61

• Üstâd hazretleri ehl-i hizmet için siyasetle uğraşmanın:

1-meşkuk

2-müşkilatlı

3-bir bakıma fuzuliyane

4-asıl hizmete mani

5-hatalı

6-çoğu yalancılık

7-bilmeyerek ecnebi aletine alet olma ihtimali olan bir yol olduğunu dile getiriyor ki hali hazırda da değişen bir şey yok Sh:61-62

• Üstâd’ın Eski Said dönemine ait terk ettiği dört şey:

1. Sigara

2. Gazete

3. Siyaset

4. Dünyevi, siyasi sohbetler Sh:62

• Üstâd, Eski Said döneminde günde sekiz gazete okurken, Barla’da sekiz senede bir gazete okumamış. Sh:62

• İman hizmeti şu zamanda;

en mühim

en lüzumlu

en saf

en hakikatli bir hizmet. Sh:62

• “Fırtınalı bir zamanda sağlam hizmet edilmez”. Sh:62

• Hizmet, günahlara kefaret olabiliyor. Sh:63

• Üstâd ırkçı fikirlere, “Avrupa’nın bir nevi Frenk illeti olduğundan bir zehr-i katil nazarıyla” bakıyor. Sh:63-64

• Üstâd, ehl-i hizmet için şu önemli ölçüyü veriyor: “teveccüh-ü ammeye mazhar olmak ve halkların nazarında şöhret kazanmak, benim gibi adamlara zarardır zannederim.” Sh:65

• “ Müftehirane, gizli bereketi izhar etmek kesilmesine sebep olur.” Sh:66

• “ Hak ve hakikat inhisar altına alınamaz.” Sh:70

• Üstâd üç sene Rusya esaretinde çekmediği sıkıntıyı üç ay Barla’da fazlasıyla çekmiş. Sh:75

• “Kazaya Rıza, kadere teslim İslamiyet’in bir şiarıdır .” Sh:77

• Buluğ öncesi vefat eden çocuklar Cennette, ebedi sevimli. Cennete layık bir suretle daimi çocuk kalacakları ve ana ve babaların sevinç ve süruruna vesile olacaklarını Kur’an haber veriyor. Sh:78

• “Dünya madem fanidir değmiyor alaka-i kalbe.” Sh:79

• “Bütün ahval ve keşfiyatın ve ezvak ve müşehedatın mizanı kitap ve sünnettir ve mihenkleri kitap ve sünnetin desatir-i kudsiyeleri ve Asfiya-i Muhakkikinin kavanin-i kudsiyeleridir.” Sh:83

• Vahdet-i Vücud bir meşreb

bir hal

bir nakıs mertebe . Sh:83

• Cenab-ı Hakkın Esma-i Hüsnasının had ve hesaba gelmez enva-i tecelliyatı var. Mahlukatın tenevvüleri o tecelliyatın tenevvüünden geliyor. Sh:86

• Ehl-i dalaletin tutulduğu üç dal;

1 – şuursuz tabiat

2 – kör tesadüf

3 – cansız sebepler. Sh:87

• 19. Mektup, 12 saatte yazılmış, üç dört gün zarfında. Sh:89

• “Resulü-i Ekrem (asm) çendan her hali ve her tavrı sıdkına ve nübüvvetine şahid olabilir; fakat her hali, her tavrı harikulade olmak lazım değildir. Sh:92

• “Sırr-ı imtihan ve hikmet-i teklif iktiza eder ki, akla kapı açılsın ve aklın ihtiyarı elinden alınmasın.” Sh:93

• Üstâd hadislerdeki aslın vahiy olarak, ilhamın bir çeşidi olarak Resulullah’ın kalbine geldiğini tafsilinin ise Nebi (asm)’a ait olduğunu yazıyor. Sh:93

• “Bazı hakikatler var ki, temsil ile fehme takrib edilir.” Sh:93

• “Bazen olur ki, haber-i vahid bazı şerait dâhilinde tevatür gibi katiyeti ifade eder. Hem bazen olur ki, haber-i vahid harici emarelerle katiyeti ifade eder. Sh:94

• “Fenn-i hadisin muhakkikleri, nekkadları O derece hadis ile hususiyet peyda etmişler ki, Resul-i Ekremin (asm)’in tarz-ı ifadesine ve üslup-u alisine ve sünnet-i ifadesine ünsiyet edip meleke kesp etmişler ki, 100 hadis içinde bir mevzu-u görse “mevzudur “der. “Bu hadis olmaz ve peygamberin sözü değildir” der reddeder. Sarraf gibi hadisin cevherini tanır başka sözü ona iltibas edemez. Sh:95

• “Resul-i Ekrem(asm)’in istikbalden haber verdiği bazı hadiseler cüz-i birer hadise değil, belki tekerrür eden bir hadise-i külliyeyi cüz-i bir surette haber verir. Hâlbuki o hadisenin müteaddit vecihleri var. Her defa bir vechini beyan eder. Sonra Ravi-i hadis o vecihleri birleştirir. Hilaf-i vahi görünür.” Sh:95

• Resul-i Ekrem(asm)’in vahye istinaden;

1-Her asırda ehl-i imanın kuvve-i maneviyesini muhafaza

2-Dehşetli hadiselerde ümitsizliğe düşülmesini engellemek

3-Ehl-i beytine ehl-i imanı manevi raptetmek için Mehdi’yi haber vermiş. Sh:95

• Mehdiden evvel, çok Mehdi misal zatlar gelmiş ve hizmet etmişler. Sh:95

• Hz Ali’nin hilafette dördüncü olmasının kaderi hikmetleri;

1-İlk başta olsaydı çok kabilelerde rekabet damarı tahrik olabilirdi. Buda yeni oturmaya başlayan devlet sistemini sarsabilirdi.

2-Hz Ali (ra) zamanındaki fitne ve hadiselerde ancak Hz Ali gibi bir kamet-i bala dayanabilirdi. Sh:99

• Al-i Beytin fonksiyonu: İslam hakikatlerini ve Kur’an ahkâmını muhafaza. Sh:100

• “Saltanat-ı dünyeviye Al-i Beyte yaramaz. Vazife-i asliyesi olan hıfz-ı dini ve hizmet-i İslamiyeti onlara unutturur.” Sh:100

• Üstâd, Abdullah bin Zübeyr (ra) için “kahraman-ı âl-i şan” diyor. Sh:103

• Üstâd ünlü Moğol istilası için “Cengiz ve Hülagu’nun dehşetli fitnelerini” tabirini kullanıyor. Sh:104

• Üstâd, Haccac-ı Zalim’in yüz bin insanı öldürdüğünü naklediyor. Sh:105

• Üstâd hazretleri Şia’nın Ehl-i Beyt sevgisi için “menfi muhabbet” tabirini kullanıyor ki “sebeb-i hasarettir”. Sh:107

• Kudüs feth edildiğinde bir veba hastalığı çıkmış, üç günde yetmiş bin can almış. Sh:111

• Üstâd, ehl-i beyt kanalıyla gelen rivayetlere yer veriyor ve bu silsile için “nurani yüksek silsile-i rivayet” tabirini kullanıyor. Sh:116

• Üstâd, Ebu Hureyre için şöyle diyor; “ Hoca-i kainat olan Fahr-i Alem aleyhissalatü vesselamın kudsi medresesi ve tekyesi olan Suffe’nin demirbaş bir mühim talebesi ve müridi ve kuvve-i hafızanın ziyadesi için dua-yı nebeviye mazhar olan. Sh:118

• Üstâdın, Hz Ebu Hureyre hakkında şu ifadesi çok güzel: “Medrese-i kudsiyye-i Ahmediyye olan Suffe’nin namdar, sadık, hafız bir şakirdi. Sh:119

• Üstâd, zaif hadislerin aynı konuda birbirini takviye edeceğini şu sözüyle açıklıyor: “kavi ile ittifak eden kavileşir.” Sh:119

• Arap yarımadasındaki açlık ve susuzluk sebebiyle bir ikram-ı İlahi olarak ekser mucizeler taam ve su hususunda, ihtiyacı binaen tezahür etmiş. Sh:120

• “Cemaatler içinde vukuu bulan hadiseler ahadi bir surette nakledilse, tekzip edilmediği vakit doğruluğunu gösterir.” Sh:120

• Üstâd Bedir savaşı için “menba-i mucizat” tabirini kullanıyor. Sh:139

• Üstâd, Hz Muhammed’in ve yaptığı inkılabın dünyanın gördüğü en büyük hadise olduğunu şöyle anlatıyor; “Nev-i beşerin en büyük hadisesi olan hadise-i Muhammediyye.” Sh:162

• Üstâd, Tevrat İncil ve Zebur’un tahrif olmasını şu sebeplere bağlıyor:

*Kur’an gibi icazları olamaması

*Tercüme edilirken yabancı kelimelerin içlerine karışması

*Müfessirlerin söz ve yanlış tevillerinin ayetlerin metnine girip, karışması

ve Allah düşmanlarının garazla bu kitaplara bazı tahrifatlar sokması Sh:163

• İncil’de Efendimize işaret eden Faraklit kelimesinin bir manası, Hakkı batıldan fark eden, ayıran demek. Sh:165

• “Resul-i Ekrem (asm)’ın Kur’an dan sonra en büyük mucizesi kendi zatıdır.” Sh:179

• Üstâd, Nebiler Sultanının (SAV) en büyük bir mucizesinin getirdiği şeriat olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Ne misli gelmiş, ne de gelecek.” Sh:179

• Üstâd, Şakkı Kamer mucizesi için “mütevatir” ve “kati” tabirlerini kullanıyor. Sh:179

• Kur’an 40 vecihle mucizedir. Sh:181

• Üstâd İmam Şafii’nin bir münacatını sürekli evradları arasında okuduğunu zikrediyor. Ve bu münacatın Mısırdaki bir kıtlığın kalkmasına sebep olduğunu yazmış. Sh:184

• Resulullah (asm) Esma-i Hüsna’dan ism-i azama mazhar. Sh:184

• Cahiliye Arapları arasında revaçtaki dört şey:

1. Belagat ve fesahat

2. Şiir ve hitabet

3. Kâhinlik ve gaibden haber vermek

4. Mazi hadiselerini ve tabiat vakıalarını bilmek. Sh:185

• Kureyşliler Kur’an’a harflerle savaş açamadıkları için, kılıçla savaşı seçtiler. Sh:186

• Musibetler, elem ve kederler hafızanın zayıflamasına sebep oluyor. Üstâd bunu izah sadedinde diyor ki: “Kuvve-i hafızam, musibetler neticesi olarak sönmüştü.” Sh:196

• “En ziyade insanı tahrik eden meraktır.” Sh:200

• Ahirette müminleri öyle bir istikbal bekliyor ki: “Şu dünyevi istikbal ona nispeten bir katre serap hükmündedir.” Sh:200

• Ahiret saadetine göre dünyevi bütün mutluluklar “Bir berk-i zailin bir şemsi sermede nisbeti gibidir.” Sh:200

• “Evet, nasıl ki onun (sav) Risaleti şu dar-ı dünyanın açılmasına sebebiyet verdi öylede O’nun ubudiyeti dahi öteki dârın açılmasına sebeptir. Sh:202

• Kur’ân’daki tekrarlar “tekerrür-ü ihtiyaçtan“ ileri gelmiş. Sh:204

• Kur’ân’daki tekrarlar “sureten tekrardır.” Yani her biri ayrı bir makamda olduğundan, asli itibari ile tekrar değildir. Sh:205

• “Kur’an kâinata, Kâinatın Sahibi namına bakar, bahseder, Fen ve hikmet ise bizzat mevcudata mevcudat hesabına bakar, bahseder.” Sh:203

• Felsefenin(Dinsiz felsefe) ele aldığı meseleler Üstada göre “batınen kof, zahinen mutantan” Sh:206

• Üstâd, ünlü kelam âlemi Sadeddin-i Taftazani’yi “Muhakikin büyüklerinden” görüyor. Sh:208

• “İman ise, aklın ihtiyariyledir.” Sh:209

• Üstâd’ın, Resulullah’ı anlatırken kullandığı şu ifade çok güzel. “ Sema-i Risaletin kamer-i müniri olan Hatem-i Divan-ı Nübüvvet“ . Sh:210

• Arapça mühim bir kaide “ Elfadlü Maşehidet bihil adau” [ fazilet odur ki, düşmanlar dahi onu tasdik etsin.] Sh:214

• Resulullah(sav), kulluğunda ibtida ve intihayı cem etmiş. Sh:217

• “Hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce mertebesi iman-ı billahtır.” Sh:222

• Marifetullahın içinde muhabbetullah, muhabbetullahın için ise bir lezzet-i ruhaniyye var. Sh:222–223

• “Sultan-ı Kâinat birdir. Her şeyin anahtarı onun yanında, her şeyin dizgini onun elindedir. Her şey onun emriyle halledilir. Onu bulsan her matlubunu buldun, hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun.” Sh:224

• “Sizlere müjde. Mevt idam değil, hiçlik değil. Fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firakı ebedi değil, adem değil, tesadüf değil, failsiz bir in’idam değil… Belki bir Fail-i Hakim-i Rahim tarafından bir terhistir. Bir tebdil-i mekândır. Saadet-i Ebediyye tarafına, vatanı aslilerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır. Sh:226

• “Başında şuur ve yüzünde gözü bulunana şu kainat ve şu mevcudattaki nizam ve mizan ve tanzim ve tevzin; bir tek, yekta, Vahid, Ehad, Kadir, Mürid, Âlim, Hakim bir zatı vahdaniyet mertebesinde gösterir.” Sh:231

• “Malikiyet mertebe-i uzması tevhid-i Azam suretinde O’nundur.” Sh:231

• “Fıtrat- ı insandaki sıbgat-ı Rabbaniye hitap çiçeğini açtı.” Sh:234

• Vâhidiyet ise, bütün o mevcudat birinindir ve birine bakar ve birinin icadıdır demektir. Ehadiyet ise; herbir şeyde, Hâlık-ı Külli Şey’in ekser esması tecelli ediyor demektir. Sh:235

• “Bütün mazideki acaib-i kudreti olan vukuat şehadet eder ki; o Kadîr-i Mutlak, bütün istikbaldeki acaib-i imkânata muktedirdir. Sh:237

• “Şu kâinatın zîşuuru ve en mükemmel meyvesi ve neticesi ve gayesi, insandır” Sh:237

• “Kâinatın ruhu, nuru, mayesi, esası, neticesi, hülâsası hayattır.” Sh:238

• Üstâd Muhyiddin-i Arabi’yi sofiyenin ehl-i tahkiklerinden sayıyor. Vahdet-i vücudu, sofiye Allah’tan gayri varlık mertebelerini evham ve hayal derecesinde görmüşler. Sh:249

• “Bütün hakaik-i kâinat, o mahiyetin esma-i hüsnasından olan Hak isminin şualarıdır.” Sh:250

• “Hilkat-ı insaniye, hilkat-ı âlemden daha acibdir.” Sh:251

• “Şu dünyanın manevî güneşi olan hayat dahi, harab-ı dünya ile gurubundan sonra haşrin sabahında bâki bir surette tulû’ edecektir. Sh:252

• “Bütün mevcudat bir tek Sâni’a verilse, birtek mevcud gibi kolay ve sühuletli olur. Eğer müteaddid esbaba ve tabiata isnad edilse; bir tek sinek, semavat kadar; bir çiçek, bir bahar kadar; bir meyve, bir bahçe kadar müşkilâtlı ve suubetli olur.” Sh:254

• “Vahdet ve iman yolunda, vücub derecesinde bir sühulet ve kolaylık var. Şirk ve esbabda, imtina derecesinde müşkilât ve suubet var.” Sh:257

• “Bütün eşyanın vâhidden sudûru, bir vâhidin hadsiz eşyadan sudûrundan çok derece eshel ve kolaydır.” Sh:257

• ”Sen vâlideynine hürmet etmezsen, senin evlâdın dahi sana hizmet etmeyecektir.” Sh:261

• Ana-babaya itaat hayatın rahatına ve rızkın bereketine sebep. Sh:261

• Din ve dünya işlerinde başarı hukuk-u valideyne riayetle mümkün. Sh:261

• Müslümanlar arasında düşmanlığa sebep olan 3 husus:

1-tarafgirlik

2-inad

3-hased Sh:262

• “İnsaniyet-i kübra olan İslâmiyet” Sh:262

• “Mü’min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır.” Sh:263

• “Tevhid-i imanî, elbette tevhid-i kulûbü ister. Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimaiyeyi iktiza eder.” Sh:263

• “Mesleğim haktır veya daha güzeldir” demeye hakkın var. Fakat, yalnız hak benim mesleğimdir, demeye hakkın yoktur. Sh:265

• “Her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeğe senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı. Fakat her doğruyu demek doğru değildir.” Sh:265

• Nasihatı damarlara dokundurmadan yapmak lazım. Sh:265

• En ziyade kendimize zarar veren yine kendi nefs-i emmaremizdir. Sh:265

• “Eğer hasmını mağlub etmek istersen, fenalığına karşı iyilikle mukabele et.” Sh:265

• “Mü’minin şe’ni, kerim olmaktır.” Sh:265

• “Hased evvelâ hâsidi ezer, mahveder, yandırır. Mahsud hakkında zararı ya azdır veya yoktur.” Sh:266

• ”Kaderi tenkid eden başını örse vurur, kırar. Rahmete itiraz eden, rahmetten mahrum kalır.” Sh:266

• “Birbiriyle boğuşanlar müspet hareket edemezler.” Sh:269

• Maneviyat, ibadetin sıhhati ve ihlas, adavet ve inad ile sarsılır. Sh:270

• “Hırs, sebeb-i mahrumiyettir; tevekkül ve kanaat ise, vesile-i rahmettir.” Sh:271

• “Tertib-i eşyada bir teenni-i hikmet vardır.” Sh:272

• “Zekat, her şahıs için sebeb-i bereket ve dâfi-i beliyyattır.” Sh:273

• “Gıybet, ehl-i adavet ve hased ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silâhtır.” Sh:276

• “Gıybet odur ki: Gıybet edilen adam hazır olsa idi ve işitse idi, kerahet edip darılacaktı” Sh:276

• Fâsık-ı mütecahirin gıybeti olmaz. Sh:277

• Gıybet, nasıl ateş odunu yer bitirir; gıybet dahi a’mal-i sâlihayı yer bitirir. Sh:277

• Üstâd hizmet kardeşliğinde zaman ve mekânın önemli olmadığını şu sözlerle ifade ediyor: “Biri şarkta, biri garbda, biri mazide, biri müstakbelde, biri dünyada, biri âhirette olsa da beraber sayılabilirler ve sohbet edebilirler.” Sh:278

• Kulun musibetlerinde bir nevi hayır vardır. Sh:278

• “Cenab-ı Hak bir abdini severse, dünyayı ona küstürür, çirkin gösterir. Sh:278

• Üstâd risaleleri yazmada “tuluat-ı kalbiyeye” mazhar olduğunu söylüyor. Sh:279

• “Bazı şerait dâhilinde dua makbul olur.” Sh:279

• İstiğfar manevî temizlenme vesilesi. Sh:279

• Örf-ü ülemada Sahabeye, Radıyallahü Anh; Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiîne, Rahimehullah; onlardan sonrakilere, Gaferehullah; ve Evliyaya, Kuddise Sırruhu denilir. Sh:280

• Sabır ise müşkilâtın anahtarıdır. Sh:280

• İbadette sabır insanı makam-ı mahbubiyete kadar çıkarıyor. Sh:281

• “Kur’an’a ve imana ait her şey kıymetlidir, zahiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür.” Sh:282

• “Kabrin arkası için çalışınız, hakikî saadet ve lezzet ondadır. Sh:283

• “Kanaat, ticaretli bir şükrandır, hırs hasaretli bir küfrandır ve iktisad nimete güzel ve menfaatli bir ihtiramdır. İsraf ise, nimete çirkin ve zararlı bir istihfaftır.” Sh:286-287

• “Yani her bir masnu’ öyle bir mektub-u Rabbanîdir ki, umum zîşuur onu mütalaa eder.” Sh:287

• “Eşya zeval ve ademe gitmiyor, belki daire-i kudretten daire-i ilme geçiyor; âlem-i şehadetten, âlem-i gayba gidiyor.” Sh:287

• “Mahlukatın tenevvü’leri ve ihtilafları, o tecelliyatın tenevvü’lerinden ileri geliyor.”Sh:288

• “İmansıza her şey madumdur, zulümatlıdır.” Sh:288

• “Şu mevcudat-ı seyyale, şu mahlukat-ı seyyare, Vâcib-ül Vücud’un envâr-ı icad ve vücudunu tazelendirmek için müteharrik âyineler ve değişen mazharlardır.” Sh:290

• “Sözlerdeki ekser temsiller; birer bürhan-ı yakînî, birer hüccet-i katıa hükmündedir.” Sh:291

• Cennet ehli dünyevi hadise ve maceraları sinemada seyreder gibi seyredecekler. Sh:294

• ”Dua bir sırr-ı azîm-i ubudiyettir.” Sh:299

• İçtima-ı esbab, bir nevi duadır.Sh:299

• “Bütün kâinattan dergâh-ı İlahiyeye çıkan bir duadır. Esbab olanlar, müsebbebatı Allah’tan isterler.” Sh:300

• “Sebeb-i hilkat-ı âlemin birisi de duadır.” Sh:300

• “Dua, ubudiyetin ruhudur ve hâlis bir imanın neticesidir.” Sh:302

• Üstâd, Mevlid yazarı Süleyman Çelebi’nin “ehl-i velayet” olduğunu söylüyor. Sh.303

• “Nasıl Cenab Hakk’ın zât ve sıfâtında nazir ve şebih ve misli yoktur; öyle de şuunat-ı rububiyetinde misli yoktur. Sıfâtı nasıl mahlukat sıfâtına benzemiyor, muhabbeti dahi benzemez.”Sh:306

• “Cenab-ı Hak bize gayet karibdir, biz ondan gayet derecede uzağız.” Sh:306

• “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın Mi’racı, onun seyr ü sülûkudur.” Sh:306

• “Ehl-i velayetin seyr ü sülûku Mi’racı Nebevi’nin açtığı yolda bir yolculuktur.” Sh:307

• Üstâd, Peygamber Efendimiz (sav) için “zaman-ı Âdem’den şimdiye kadar hiç bir tarih, onun gibi bir ferdi gösteremiyor ve gösteremez.” Sh:307

• Üstâd, mevlid ve mevlidi dinlemek için “zevkli, fahirli, nurlu, neş’eli, hayırlı bir müsamere-i ulviye-i diniyye” Sh:308

• “Tebeî ve sathî bir nazarla bakılsa, gayet muhal bir şey, mümkün görünebilir.” Sh:314

• Kur’an hizmetkarları şahsına teveccüh ettirirse me’hazin kudsiyeti kaybolur. Sh:319

• Üstâd kendinde 3 şahsiyet olduğunu söylüyor:

1. Vazifedeki dellâllık şahsiyeti

2. Ubudiyetteki hali.

3. Şahsi durumu Sh:320

• Üstâd, acz ve fakrını bilmenin kulluğun esası olduğunu söylüyor. sh:320

• Üstâd şu hizmet ölçüsünü veriyor: “Sizi bütün bütün kaçırmamak için, bu şahsiyetimin gizli çok fenalıklarını ve sû’-i hallerini söylemeyeceğim.” Sh:320

• Nefis cümleden süflî, vazife cümleden a’lâ. Sh:320

• “Fikr-i milliyet, şu asırda çok ileri gitmiş. Hususan dessas Avrupa zalimleri, bunu İslâmlar içinde menfî bir surette uyandırıyorlar; tâ ki, parçalayıp onları yutsunlar. Sh:322

• Milliyetçilikte;

1- bir zevk-i nefsanî var

2- gafletkârane bir lezzet var

3- uğursuz bir kuvvet var Sh:322

• Menfî milliyetin özellikleri

1. şeametlidir,

2. zararlıdır

3. başkasını yutmakla beslenir,

4. diğerlerine adavetle devam eder,

5. hasımlaşmaya ve keşmekeşe sebebdir. Sh:322

• Üstâd, “İslâmiyet milliyetini” savunuyor. Sh:322

• İslam ülkeleri şu zamanda

1. en ziyade birbirine muhtaç

2. birbirinden mazlum

3. birbirinden fakir

4. Avrupa’nın tahakkümü altında eziliyor. Sh:323

• Üstâd, Türk milletinin “1000 asırdır Kur’ana bayraktarlık yaptığını” söylüyor. Sh:324

• Müslümanlık Türklerin ruhuna işlemiş: “Yeryüzünde nerde Türk varsa müslümandır. Müslümanlığı kaybeden Türklükten de çıkmıştır. Sh:324

• “Körü körüne taklid dahi, çok defa maskaralık olur.” Sh:324

• “Ekser enbiyanın Asya’da zuhuru, ağleb-i hükemanın Avrupa’da gelmesi, kader-i ezelînin bir remzi, bir işaretidir ki; Asya akvamını intibaha getirecek, terakki ettirecek, idare ettirecek; din ve kalbdir. Felsefe ve hikmet ise, din ve kalbe yardım etmeli, yerine geçmemeli. Sh:325

• “İslâmiyet’i Hıristiyan dinine kıyas etmek, kıyas-ı maalfarıktır, o kıyas yanlıştır.” Sh:325

• Hıristiyan Avrupa’nın Rönesans ve Reform hareketlerinden sonra dine düşman olma sebepleri;

1. Hıristiyanlığın 300 sene kadar iç savaşlara sebep olması

2. Zalimlerin elinde fakirleri ve mütefekkir kesimi ezmeye vesile olması. Sh:325

• “İslâmiyet’in esası, mahz-ı tevhiddir; vesait ve esbaba tesir-i hakikî vermiyor, icad ve makam cihetiyle kıymet vermiyor.” Sh:325

• Üstâd’a göre Anadolu:

1- Eski zamandan beri çok göçlere ve değişikliklere sahne olduğundan

2- Merkez-i Hükûmet-i İslâmiye bu vatanda teşkil olduktan sonra her taraftan diğer kavimlerde gelip yerleştiğinden, Levh-i Mahfuz açılsa ancak o zaman kimin hangi milletten olduğu anlaşılabilir. Sh:326

• Üstâd, Ziya Gökalp için: ”Menfî milliyetçilerin ve unsuriyetperverlerin reislerinden ve dine karşı pek lâkayd birisi” diyor. Sh:326

• “Kur’an-ı Hakîm’in cümleleri, birer manaya münhasır değil, belki nev’-i beşerin umum tabakatına hitab olduğu için, her tabakaya karşı birer manayı tazammun eden bir küllî hükmündedir.” Sh:328

• Üstâd “Rabbül Âlemin” tabirindeki âlemler için

1. Sema yıldızlarının her birinin birer âlem olabileceği

2. Yerdeki her bir cins mahlûkatın birer âlem olabileceği

3. Her bir insanın âlem sayılabileceği tesbitini yapıyor. Sh:329

• “Nefsini beğenen ve nefsine itimad eden, bedbahttır. Nefsinin ayıbını gören, bahtiyardır. Sh:329

• “İman yalnız ilim ile değil, imanda çok letaifin hisseleri var.” Sh:331

• “Madem Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm Hâtem-ül Enbiya’dır, bütün enbiyanın vârisidir; elbette bütün vusul yollarının başındadır. Onun cadde-i kübrasından hariç, hakikat ve necat yolu olamaz.” Sh:335

• “Peygamber’i işiten ve davasını bilen adamlar onu tasdik etmezse, Cenab-ı Hakk’ı tanımaz.” Sh:336

• “Mu’cizatıyla, âsârıyla kâinatın medar-ı fahri ve nev’-i beşerin medar-ı şerefi olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ı inkâr eden adam, elbette hiçbir cihette hiçbir nura mazhar olamaz ve Allah’ı tanımaz.” Sh:336

• Vehme ve bıkkınlığa düşen kimselere hizmetle alakalı manevi ikramlar ve hadiselerle takviye ve tahşidat yapılmalı. Sh:338

• Hizmet tokatlarının çoğu makam sevgisi ile hizmetten uzaklaşanlarda ve korkarak çekilenlerde görülüyor. Sh:339

• “Elfaz-ı Kur’aniye ve tesbihat-ı Nebeviyenin lafızları camid libas değil; cesedin hayatdar cildi gibidir.” Sh:340

• “Lisan-ı nahvî olan lisan-ı Arabînin câmiiyeti ve elfaz-ı Kur’aniyenin i’cazı öyle bir tarzdadır ki, kabil-i tercüme değildir! Belki “muhaldir” diyebilirim. Sh:342

• Üstâd Kur’an mealleri için şöyle diyor: “Tercüme dedikleri şeyler ise, gayet muhtasar ve nâkıs bir mealdir. Böyle meal nerede; hayatdar, çok cihetlerle teşa’ub etmiş âyâtın hakikî manaları nerede? Sh:342

• “Âlem-i İslâmda Ehl-i Sünnet ve Cemaat denilen ehl-i hak ve istikamet fırka-i azîmesi, hakaik-i Kur’aniyeyi ve imaniyeyi istikamet dairesinde hüve hüvesine Sünnet-i Seniyeye ittiba’ ederek muhafaza etmişler.” Sh:342

• “Her hâdî zât, mühdî olamaz.” Sh:342

• “Hayalâtlara karşı kapısı açık olan rü’yaları, tahkikî bir surette mevzubahs etmek, tahkik mesleğine tam uygun gelmediğinden.” Sh:346-347

• Hadisleri anlamada küçük aklımız ve kısır anlayışımız ve dar fikrimiz ve sönük malumatımız miyar olamaz. Sh:351

• “Hazret-i Azrail Aleyhisselâm, kabz-ı ervaha müekkel olan melaikelerin nâzırıdır.” Sh:351

• “Nuranî bir şey, hadsiz âyineler vasıtasıyla hadsiz yerlerde bizzât bulunabilir ve temessül eder.” Sh:351

• Esrar-ı Kur’aniye’den tereşşuh eden Sözler, velayetten matlub olan neticeleri verebilirler. Sh:355

• “Kur’an’dan gelen o Sözler ve o Nurlar, yalnız aklî mesail-i ilmiye değil; belki kalbî, ruhî, hâlî mesail-i imaniyedir ve pek yüksek ve kıymetdar maarif-i İlahiye hükmündedirler. Sh:356

• “Her vakit Kur’an-ı Hakîm, hakikatleri ifade ettiği gibi, Velayet-i Kübra feyizlerini dahi ehil olanlara ifaza eder.”Sh:356

• Şu zamanda içtimai hayatta insan ister istemez dünyanın gaflet ve evhamlarına bulaşıyor. Sh:357

• Üstâda göre tarikatların içinde en mühim ve en müessiri “Nakşibendi” tarikatı. Sh:358

• Üstâd Risale-i Nurdan ders alarak manevi terakki için şu şartları sıralıyor:

1. İhtiyaç hissetmek

2. Ciddi ihlas ile istimal etmek. Sh:358

• Nurdan gelen feyze kanaat etmek, Üstâd’ın şakirtler üzerindeki hakkı. Sh:359

• Risale-i Nur’un telif ve neşrindeki 3 keramet:

1. Te’lifinde fevkalâde sühulet ve sür’attir. Hattâ beş parça olan Ondokuzuncu Mektub iki-üç günde ve her günde üç-dört saat zarfında -mecmuu oniki saat eder- kitabsız, dağda, bağda te’lif edildi. Otuzuncu Söz hastalıklı bir zamanda, beş-altı saatte te’lif edildi. Yirmisekizinci Söz olan Cennet bahsi bir veya iki saatte, Süleyman’ın dere bahçesinde te’lif edildi.

2. Yazmasında dahi fevkalâde bir sühulet, bir iştiyak ve usanmamak var

3. Okunması dahi usanç vermiyor. Sh:359

• Ahirzaman denen şu zamanda akıl ve ruhlar çok çabuk usanç duyabiliyor. Sh:359

• Üstâd, Risalelerden istifadenin bir anahtarını şöyle bir anahtarını veriyor: “ Hususan ihtiyaç hissedilse okundukça zevk alınıyor, usanılmıyor. Sh:359

• Üstâd 33. söz için “o risale, marifetullah ve İman-ı Billah için en kuvvetli ve en parlak bir risaledir.” Sh:360

• Üstâd kendisine zarar vermek için gelen casus vs memurları o gelmeden gece rüyasında yılan suretinde gördüğünü söylüyor. Sh:361

• “Canavar bir hayvana karşı kendini zaîf göstermek, onu hücuma teşci’ ettiği gibi; canavar vicdanı taşıyanlara karşı dahi dalkavukluk etmekle za’f göstermek, onları tecavüze sevkeder.” Sh:361

• “Rıza-yı küfür, küfür olduğu gibi; zulme rıza da zulümdür.” Sh:362

• “Halık-ı Rahman’ın ibadından istediği en mühim iş, şükürdür.” Sh:366

• Şükrün ölçüsü;

1. Kanaattır

2. İktisaddır

3. Rızadır

4. Memnuniyettir.Sh:366

• Şükürsüzlüğün mizanı;

1. Hırstır

2. İsraftır

3. Hürmetsizliktir

4. Haram helâl demeyip rast geleni yemektir. Sh:366

• Rahman ismi ism-i has olan Allah isminden sonra Mevla’nın en büyük ismidir.Sh:366

• Rahman’ın en zahir manası Rezzak’tır. .Sh:366

• Namaz şükür çeşitlerinin en câmii ve fihriste-i umumiyesi.Sh:366

• Üstâd, Haşir risalesi olan 10. söz için: “yüzer âyât-ı Kur’aniyeden süzülmüş bazı katarattır” diyor. Sh:369

• “Lezzetli üzüm salkımlarının hasiyetleri, kuru çubuğunda aranılmaz. İşte ben de öyle bir kuru çubuk hükmündeyim.” Sh:369

• Üstâd, kendisinin daha sonra gelecek ve bid’alar zulümatını dağıtacak nurani zatlara zemin hazırladığını söylüyor. Sh:370

• “Velayetin kerameti olduğu gibi, niyet-i hâlisenin dahi kerameti vardırSamimiyetin dahi kerameti vardır. Bahusus Lillah için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeşlerin içinde ciddî, samimî tesanüdün çok kerametleri olabilir. Hatta şöyle bir cemaatin şahs-ı manevîsi bir veliyy-i kâmil hükmüne geçebilir, inayata mazhar olur.” Sh:372

• Üstâd, Barla’daki tecerrüd, sürgün ve inzivasını zulüm perdesi altında, bir inayet eseri olarak “Kur’anın esrarına hasr-ı fikr ettirmek ve nazarı dağıtmamak” Sh:375

• “Biz istihdam olunuyoruz.” Sh:375

• “Yazılarımda ne kadar güzellik ve tesir bulunsa, ancak temsilât-ı Kur’aniyenin lemaatındandır.” Sh:377

• “Risalelerde yirmi yerde kat’î hüccetlerle tesadüfü ve tabiatı nefyetmişiz ve Kur’an’ın kılıncıyla i’dam etmişiz, müdahalelerini muhal göstermişiz.” Sh:379

• “Hazret-i İbrahim Aleyhisselâm’dan gelen ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ı netice veren bir silsile-i nuraniyeyi teşkil eden efrad, elbette din-i hak nurundan lâkayd kalmamışlar ve zulümat-ı küfre mağlub olmamışlar.” Sh:385

• “Ehl-i fetret, ehl-i necattırlar.” Sh:385

• İmam-ı Şafiî ve İmam-ı Eş’arîye göre ehl-i fetret küfre de girse, azaba maruz kalmaz. Çünkü teklifi doğuracak tebliğden uzak kalmışlardır. Sh:385

• Arap yarımadasında Hazret-i İsmail Aleyhisselâm’dan sonra Hâlid İbn-i Sinan ve Hanzele namında iki nebi geldiğine dair rivayet vardır. Sh:386

• “İmam-ı Rabbanî hem delile, hem keşfe istinaden demiş ki: Hindistan’da çok nebiler gelmiştir. Fakat bazılarının ya hiç ümmeti olmamış veyahut mahdud birkaç adama münhasır kaldığı için iştihar bulmamışlar veyahut nebi ismi verilmemiş.” Sh:386

• ”Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın peder ve vâlideleri ehl-i necattır ve ehl-i Cennet’tir ve ehl-i imandır.” Sh:386

• “Hususan Şaban ve Ramazanda, akıldan ziyade kalb hissedardır, ruh hareket eder. “ Sh:388

• “Zaman geçtikçe, Kur’an-ı Hakîm’in daha ziyade hakaiki inkişaf eder.” Sh:388

• “Kasemat-ı Kur’aniyede çok büyük nükteler var, çok sırlar var.”Sh:389

• “Surelerin başlarındaki huruf-u mukattaa İlahî bir şifredir. Has abdine, onlarla bazı işaret-i gaybiye veriyor. O şifrenin miftahı, o abd-i has’dadır. Sh:389

• Üstâd “Her bir harf-i Kur’an, bir hakaik hazinesi hükmüne geçer; bazen bir tek harf, bir sahife kadar hakikatleri ders verir” diyor. Sh:393

• “Kur’anın değil âyetleri, kelimeleri, belki Nun-u Na’büdü gibi bazı harfleri dahi mühim hakikatların nurlu anahtarlarıdır.” Sh:395

• “Ramazan-ı Şerif’teki oruç, hakikî ve hâlis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır. Sh:399

• “İnsaniyetteki hemcinsine şefkat ise, şükr-ü hakikînin bir esasıdır.” Sh:400

• “Açlık vasıtasıyla za’fını ve aczini hisseden kul, Rabbin emirlerine daha çabuk boyun eğiyor.” Sh:401

• “Kur’an-ı Hakîm’in nass-ı hadîs ile her bir harfinin on sevabı var; on hasene sayılır, on meyve-i Cennet getirir. Ramazan-ı Şerifte her bir harfin, on değil bin ve Âyet-ül Kürsî gibi âyetlerin herbir harfi binler ve Ramazan-ı Şerifin Cumalarında daha ziyadedir. Ve Leyle-i Kadir’de otuzbin hasene sayılır.” Sh:401-402

• “Ramazan-ı Şerif âdeta bir âhiret ticareti için gayet kârlı bir meşher, bir pazardır.” Sh:402

• “Bir tek Ramazan, seksen sene bir ömür semeratını kazandırabilir.” Sh: 402

• “Orucun ekmeli ise: Mide gibi bütün duyguları; gözü, kulağı, kalbi, hayali, fikri gibi cihazat-ı insaniyeye dahi bir nevi oruç tutturmaktır.” Sh:402

• “İnsanın nefsi, yemek içmek hususunda keyfemayeşa hareket ettikçe, hem şahsın maddî hayatına tıbben zarar verdiği gibi; hem helâl-haram demeyip rast gelen şeye saldırmak, âdeta manevî hayatını da zehirler. Daha kalbe ve ruha itaat etmek, o nefse güç gelir. Serkeşane dizginini eline alır.” Sh:403

• “Beşerin musibetini ikileştiren sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün bir ilâcı da oruçtur.” Sh:403

• “Eskiden beri çok ehl-i velayet, tekemmül için riyazete, az yemek ve içmeğe kendilerini alıştırmışlar.” Sh:403

• “Ramazan-ı Şerifte mü’minler, derecatına göre ayrı ayrı nurlara, feyizlere, manevî sürurlara mazhar oluyorlar. Kalb ve ruh, akıl, sır gibi letaifin o mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok terakkiyat ve tefeyyüzleri vardır.” Sh:404

• “Ramazan-ı Şerifteki oruç doğrudan doğruya nefsin firavunluk cephesine darbe vurur, kırar.” Sh:404

• “Birbirine sarılı çok yapraklı bir gül goncası gibi, şu âlem binler perde perde içinde sarılı, birbiri altında saklı âlemleri bu âlem içinde gördüm.” Sh:409

• Hizmet ehlinin karşısına çıkan 6 ejderha;

1. maddi- manevi makam sevgisi

2. korku hisi

3. tama, geçim derdi

4. ırkçılık

5. enaniyet

6. tenbellik ve ten sevdası Sh:412-428

• Makam sevgisi, çok kötü ahlakların kaynağı… Sh:412

• Üstâd, en büyük makam-ı manevinin rıza makamı olduğunu söylüyor. Yani Rabbin kulundan razı olması ve rahmetin kula teveccüh etmesi Sh:413

• Üstâd Avrupalıların kötü bir ahlakını işaret ediyor: “ eğlenceperest seyirciler.” Maalesef Türkiye’de bunda onlara taş çıkartacak duruma geldi. Sh:413

• Ehl-i sefahat ve dalalet ile arkadaşlık dünyada; zarar, berzahta azab, âhirette düşmanlık. Sh:414

• Ehl-i dünya, özellikle ulemayı korku damarıyla gemliyorlar. Sh:415

• “Cenab-ı Hak havf damarını hıfz-ı hayat için vermiş, hayatı tahrib için değil!” Sh:415

• Üstadımız, kendi ifadesiyle bizim “hizmet-i Kur’aniye’de arkadaşımız ve o hizmet-i kudsiyenin tedbirinde üstadımız ve ustabaşımızdır” Sh:416

• Üstad bir zamanlar güneş batmayan İngiltere için şu tabiri kullanıyor: “Cebbar bir hükümetin” Sh:417

• Bir harp kaidesi: “”En ziyade yaralananlar, siperini bırakıp kaçanlardır. En az yara alanlar, siperinde sebat edenlerdir!.” Sh:417

• “Biz, kudsî hizmetimizde daima müsbet hareket ediyoruz.”Sh:419

• Üstad hazretlerinin, Cengiz ve Hulagu hakkında diğer bir tesbiti: “Hülâgu ve Cengiz gibi zalimlerin gaddarane sergüzeştleri Sh:421

• “İlhada giren ve Türkün hakikî bütün mefahir-i milliyesini taşıyan İslâmiyet milliyetinden çıkmak isteyen adamları Türk bilmiyoruz, Türk perdesi altına girmiş firenk telakki ediyoruz!” Sh:423

• Üstad kendisine her türlü zulmü reva görenlere şöyle hitap ediyor: “dünyayı başıma ateş yapsanız, hakikat-ı Kur’aniyeye feda olan bu baş size eğilmeyecektir.” Sh:424

• Üstad, vefatıyla birlikte hizmetin daha fazla inkişafını bildiriyor: “Cenab-ı Hak rahmetiyle öyle kardeşleri bana vermiş ki; vefatım ile, o hizmet bir merkezde yapıldığına bedel, çok merkezlerde yapılacak. Sh:424

• “İnsanda en tehlikeli damar, enaniyettir ve en zaîf damarı da odur. Sh:424

• “Ey kardeşlerim! Dikkat ediniz; sizi enaniyette vurmasınlar, onunla sizi avlamasınlar. Sh:425

• “Şu asırda ehl-i dalalet, eneye binmiş, dalalet vâdilerinde koşuyor. Ehl-i hak, bilmecburiye eneyi terk etmekle hakka hizmet edebilir. Sh:425

• “Etrafına toplandığımız hizmet-i Kur’aniye, ene’yi kabul etmiyor. “Nahnü” istiyor. “Ben demeyiniz, biz deyiniz” diyor. Sh:425

• “Neşrolunan Sözler, hakaik-i Kur’aniyenin birer anahtarı ve o hakaiki inkâr etmeye çalışanların başlarına inen birer elmas kılınçtır.” Sh:425

• “Ülema-üs sû’ hakkında bir tehdid-i azîm var.” Sh:425

• “Bu dürûs-u Kur’aniyenin dairesi içinde olanlar, allâme ve müçtehidler de olsalar; vazifeleri -ulûm-u imaniye cihetinde- yalnız yazılan şu Sözler’in şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir. Sh:426

• “Çok emarelerle anlamışız ki: Bu ulûm-u imaniyedeki fetva vazifesiyle tavzif edilmişiz.” Sh:426

• “Ey kardeşlerim! Dikkat ediniz: Vazifeniz kudsiyedir, hizmetiniz ulvîdir. Her bir saatiniz, bir gün ibadet hükmüne geçebilecek bir kıymettedir. Biliniz ki, elinizden kaçmasın!..”. Sh:427

• Kur’an kelimesi, ebced hesabıyla bin üçyüz elli birdir. Hicri 1351 [miladi1935] senesinde ise;

1-Yazılan Risalelelerde Kuran’ı kelimelerinin birbirine tevafuku, aynı senede tezahür etti.

2-Kur’anın yeni bir tarzda yazılması, aynı senede oluyor.

3-Hatt-ı Kur’anı muhafaza için, Kur’an şakirdlerinin bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur’anîyi muhafazaya çalışması aynı senededir.

4-Önemli icaz nükteleri o sene keşfedildi.

5-Kur’an ile ilgili başka mühim hadiseler de o sene olmaya başladı. Sh:428

• “Avrupa’nın insaniyetperver maskesi altında vahşi reislerinin sağır kulakları çınlasın!”.. Sh:429

• “Ben rahmet-i İlahîden ümid ederim ki: Mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek ve ölümüm başınızda bomba gibi patlayıp başınızı dağıtacak!” Sh:432

• Üstad 1930’larda dahi, bu memleket-i Dar-ı İslam görüyor. Sh:433

• Şu zaman da Türkçe ibadet girişimleri

1. za’f-ı imandan

2. ırkçılıktan

3. meyl-i tahribden geliyor. Sh:434-435

• “Füruat-ı İslâmiye, değişmeye kabil bir libas hükmünde değil ki; onlar tebdil edilse, esas-ı din bâki kalabilsin. Belki esas-ı dine bir ceseddir, lâakal bir cilddir. Sh:435

• Üstada göre mezheplerin ihtilafı; “Sahib-i şeriatın gösterdiği nazarî düsturların tarz-ı tefehhümünden ileri gelmiştir.” Sh:435

• “İslamiyet havasdan ziyade, avamın tahassüngahı olmuştur.” Sh:437

• “Ehl-i İslâm ne vakit dinine tam temessük etmiş ise, o zamana nispeten terakki etmiş. Ne vakit salabeti terk etmişse, tedenni etmiş.” Sh:438

• “İslâmiyet, sair dinlere kıyas edilmez.” Sh:438

• Üstad, 20. asrın ırkçılık asrı olmayacağını söylüyor. Sh:439

• Mehdi;

1. büyük bir müctehid

2. müceddid

3. büyük bir kutup ve mürşid olacak. Sh:440

• Üstad, yeryüzünde bir nurani ağaç haline gelmiş seyyidler topluluğunun zuhur edecek Mehdi’nin etrafında temerküz edeceğini söylüyor. Sh:441

• “İslâmiyetin esasları o kadar derindir ki; felsefenin en derin esasları onlara yetişmez, belki sathî kalır.” Sh:442

• Üstadımız, tarîkatın gaye-i maksadı, marifet ve inkişaf-ı hakaik-i imaniye olarak, Mi’rac-ı Ahmedî’nin (A.S.M.) gölgesi altında kalb ayağıyla hakikatlerine erişilmesine vesile ulvi bir sırr-ı insanî ve bir kemal-i beşerî olduğunu söylüyor. Sh:443

• “Seyr ü sülûkun anahtarları ve vesileleri, zikr-i İlahî ve tefekkürdür. Sh:444

• “Velayet, bir hüccet-i risalettir; tarîkat, bir bürhan-ı şeriattır.” Sh:444

• Üstad, bazı firakı dalle’nin tasavvufu inkar ettikleri için hem kendileri hem başkalarının o nurlardan mahrum olmasına sebep olduklarını belirtiyor. Sh:445

• Üstad hak tarikatlar için “hazine-i uzma” ve “bir nevi âb-ı hayatı dağıtan o kevser menbaı” olarak bahsediyor. Sh:445

• “Sünnet-i Seniye dairesinde tarîkatın hasenatı, seyyiatına kat’iyyen müreccah olduğuna delil: Ehl-i tarîkat, ehl-i dalaletin hücumu zamanında imanlarını muhafaza etmesidir.” Sh:445

• “Tarîkatta hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyen, bir muhakkik âlim zât da olsa, şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi müşkülleşmiştir.” Sh:445

• Alem-i İslâm’da kardeşliğin inkişafında en birinci rol oynayan tasavvuftur. Sh:445

• “Mazhariyet-i esmadan ibaret olan meratib-i velayet” Sh:447

• “Velayet makamları içinde ‘Mehdi Makamı, Makam-ı Hızır “gibi makamlar var. Bazen bir zat o makamlara ulaşınca kendisini Mehdi veya Hızır zannedebiliyor veya çevresi onu öyle görebiliyor. Sh:447

• Üstad, Vahdet-i vücut meşrebinin noksan ve hatalı olmakla beraber, çok zevkli olduğundan o meşrebe giren velilerin ondan çıkmak istemediklerini ve en âli bir mertebe zannettiklerini söylüyor. Sh:449

• “Velayet yollarının ve tarikat şubelerinin en mühim esası, ihlâstır.” Sh:450

• “İhlas ile hafî şirklerden halas olur.” Sh:450

• Mana-yı harfî olmak kaydıyla, bir mübarek zatı bir veliyi sevmek insanı muhabbetullaha götürür. Sh:450

• “Makbul bir insan hakkında en mühim bir ihsan-ı İlahî, ihsanını ona ihsas etmemektir; tâ niyazdan naza ve şükürden fahre girmesin.” Sh:451

• “Bazı ehl-i tasavvufun zannettikleri gibi, şeriatı zahirî bir kışır, hakikatı onun içi ve neticesi ve gayesi tasavvur etmek doğru değildir.” Sh:451

• “Tarîkatın en mühim esası, Sünnet-i Seniyeye ittiba’ etmektir.” Sh:452

• “Muhkemat-ı şeriat olan farzların bir tanesine, evrad-ı tarîkat mukabil gelemez; yerini dolduramaz.” Sh:452

• “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın caddesinden hariç ve onun arkasından gitmeyen muhaldir ki; hakikî envâr-ı hakikata vâsıl olabilsin.” Sadi Şirazi Sh:452

• Üstad Zemahşerî için “İtizal’de en mutaassıb bir ferd” tabirini kullanıyor. Sh:453

• Dalalet fırkaların Ehl-i Sünnete muhalefeti “ Ehl-i Sünnet’in yüksek düsturlarına kısa akılları yetişemediğinden ve geniş kavanin-i Ehl-i Sünnet, onların dar fikirlerine yerleşmediğinden” dir. Sh:454

• Sofilerin düşebileceği 8 varta:

1. Velayeti Nübüvvete tercih, ondan üstün görmek

2. Bazı velileri sahabelerden üstün görmek

3. Adab ve evradı tarikatı Sünnet-i Seniyye tercih

4. İlhamı vahye karıştırmak

5. Keramete, rüyalara takılma, tarikatın gayesi ve maksadı yerine bunlarla meşgul olmak.

6. Velayet makamlarındaki asılları ve gölgelerini karıştırmak, şatahata düşmek.

7. Fahrı, nazı, şatahatı, teveccüh-ü nâsı ve merciiyeti, acz ve fakr meşrebine tercih.

8. Ahirette alınacak ve koparılacak velayet meyvelerini, dünyada yemesini ister Sh: 454-455

• “Sahabelerde öyle bir hâssa-i sohbet var ki, velayet ile yetişilmez ve Sahabelere tefevvuk edilmez ve Enbiyaya hiçbir vakit evliya yetişmez.” Sh:454

• Adâb-ı şer’iyeye lâkaydlık bir vartadır. Sh:454

• Tasavvuf yolunda vartalardan korunmanın yegane çaresi: “usûl-ü imaniyeyi ve esasat-ı şeriatı daima rehber ve esas tutmak” tır. Sh:455

• Tarîkatın pek çok faydalarından 9 tanesi:

1. İstikametli tarikat vesilesiyle iman hakikatlerinin inkişafı

2. Kalp ve sair latifeleri işleterek insan-ı kâmil olmak

3. Evham ve şübehattan tahaffuz

4. Marifetullah ve o marifetteki muhabbetullahın zevkini, kavramakla dünyanın vahşetinden gurbetinden kurtulmaktır.

5. Ubudiyeti zevkine varmak

6. Tevekkül ve rıza mertebelerine erişmek

7. Nefsi emmare ve enaniyet tehlikelerinden kurtulmak

8. Tarîkatın verdiği feyizle niyetini güzelleştirilip dakikalarını ibadet hükmüne getirmek

9. İslam’ı yaşamak Sh:456–457

• Kalb; Makine-i insaniyenin merkezi ve zenbereği. Sh:456

• “Bütün hak tarikler Kur’an’dan alınmıştır.Sh:458

• “Tarikatların bazısı, bazısından daha kısa, daha selâmetli, daha umumiyetli oluyor.” Sh:458

• “Acz meşrebi aşk yolundan daha kısa ve daha selametli bir yoldur.”.Sh:458

• Üstadımız aczmendi tarikinin esaslarını şöyle sıralıyor:

1. İttiba-i sünnet

2. Feraiz-i işlemek

3. Kebairfi terketmek

4. Namaz-ı tadil-i erkânla kılmak

5. Tesbihatı yapmak Sh:458

• Bu meşrebde yapılması gerekenler;

1. Nefsini tezkiye etmemek belki ittiham etmek

2. Hizmet ve çalışmalarda nefsini koşturmak ücret vaktinde çekmek ve gizlemek.

3. Acz, fahri esas yapmak. Kemalini kemalsizlikte bilmek

4. Manayı harfi cihetiyle mahlukata bakmak Sh:459-460

• “Şimdi anlıyorum ki, eskiden beri benim liyakatim olmadığı halde bana verilen Bediüzzaman lâkabı, benim değildi; belki Risale-i Nur’un manevî bir ismi idi. Zahir bir tercümanına âriyeten ve emaneten takılmış.” Sh:465

• 20. asır bid’at zamanıdır. Sh:465

• 20 asır, şeriat-ı Muhammediyeye (A.S.M.) ve şeair-i Ahmediyeye (A.S.M.) ciddi bir tahribe sebep olmuş. Sh:466

• “Bu asrın dehşetine karşı taklidî olan itikadın istinad kal’aları sarsılmış ve uzaklaşmış ve perdelenmiş olduğundan” Sh:466

* “Günah kalbe işleyip siyahlandıra siyahlandıra, ta nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor.” sh:15

*Günahlar kalbi yaralıyor, o yaralar da zamanla vesvese ve şüphe mikropları üreterek kalbi öldürebiliyor. sh:15

* “Her bir günah içinde küfre gidecek yol vardır.”sh:15

*Vesvese ve şüpheler;

1.İmanın sıhhatini zedeler.

2.Allah’ı anmaktan lisanı nefretkarane uzaklaştırıyor. sh:15

*İstiğfar cehenneme karşı bir siperdir. sh:15

*Hayat musibetlerle, hastalıklarla

  1. Tasaffi eder.
  2. Kemal bulur.
  3. Kuvvet bulur.
  4. Terakki eder.
  5. Netice verir.
  6. Tekemmül eder.
  7. Vazife-i hayatiyeyi yapar.sh:16

* “Zeval-i lezzet elemdir.” sh:16

* “Asıl musibet ve muzır musibet dine gelen musibettir.” sh:18

* “Dini olmayan musibetler hakikat noktasında musibet değildirler.” sh:18

 *Musibetlerin nevileri;

 a.Bir kısmı ihtar-ı Rahmanidir.

 b.Keffaretü’zunubtur.

c.Bir kısmı acz ve zaafını hissettirerek, samimi kullukla, bir nevi huzur vermektir. sh:18

* “Kaderi tenkit eden başını örse vurur, kırar. Rahmet-i ittiham eden rahmetten mahrum kalır.” sh:18

* “Maddi musibetleri büyük gördükçe büyür, küçük gördükçe küçülür.” Sh:18

 * “Musibete giriftar olan adam itirazkarane şekva ve merakla onu karşılamak, musibeti ikileştiriyor.” Sh:18

* “Her zamanın bir hükmü var.” Sh:19

* “Baki yoluna sarf olunan her şey bir nevi bekaya mazhar olur.” Sh:22

* “Baki-i Hakikinin muhabbet, marifet, rızası yolunda bir saniye bir senedir.”Sh:22

*Sinetül firak senetün, ve senetül visal sinetün. (Firakın bir saniyesi bir sene kadar uzundur. Ve visalin bir senesi bir saniye kadar kısadır) sh:22

*Ardül felati maal adai fincan semmül hıyati maal ahbabi meydan. (Sahra düşmanla beraber bir fincan kadar dar iğne deliği dostlarla beraber bir meydan kadar geniştir.) s: 23

*Maddi ve süfli muhabbetler için bütün mazi ve müstakbel, firakla doludur. sh:23 *

*”Bakiye müteveccih olan şey, bekanın cilvesine mazhar olur.” sh:23

* “Allah için işleyiniz, Allah için görüşünüz, Allah için çalışınız.”Sh:23

*Sünnet-i seniyyeye ittibaı terk eden hakiki ehl-i beytten olmadığı gibi âl-i beyte hakiki dost da olamaz.sh:28

*Üstad, Ehl-i Sünnetin hilafet sıralaması hususunda kanaatleri için “Ehl-i Sünnet vel cemaatin davası haktır” diyor. Sh:28

*Hz. Ali’ye iki cihette bakmak gerekiyor;

1-şahsi kemalat ve fazilet

2-ehl-i beyti temsil ciheti. Sh:29

*Hz. Ebubekir(r.a) ve Ömer’in (r.a) İslam’a hizmetleri sair ashabtan daha fazla. Sh:29

 *Hz. Ali(r.a) hakkında peygamberin senası, ehl-i beytin mümessili olduğu cihettedir. Sh:29

*Ehl-i velayet meslek itibariyle muhabbet ile mürşitlerine bakarlar. Muhabbetin şe’ni ifrattır. Mahbubunu makamından fazla görmek arzu ediyor. Her şeyin ifrat ve tefriti iyi değildir. Sh:31

*Ehl-i Sünnet ile Şia arasında ihtilaf; manasız, hakikatsiz, haksız, zararlı olan nizaadır. Sh:32

*Üstada göre, Uhud’da halin sahabeleri istikbalin sahabelerine mağlup olmuşlardır. sh:35

*Sahabeler peygamberlerden sonra insanlık içinde en mümtaz cemaattir. sh:36

*Hz. Ali’nin(r.a) torunu, Hz. Hüseyin’in(r.a) oğlu Zeynelabidin hazretleri günde 1000 rekât namaz kılıyormuş. sh:38

* “Her bir ayetin çok tabaka-i manaları var. Kur’an ilm-i muhitten geldiği için bütün manalar murad olabilir. İnsanın cüz’i fikri ve şahsi iradesiyle olan kelamlar gibi bir iki manaya inhisar etmez.” Sh:40

*Makam sevgisi, şan ve şöhret gibi şeyler insanın ömrünü zehirliyor. Sh:46

*Bu zaman inatçı bir zaman. Sh:46

*Üstad, risalelere işaretleri, çok teşvike ve teselliye muhtaç oldukları için yazdıklarını söylüyor. Sh:46

*Üstadımız, 1326 senesinde manevi mücahedeye atılmış. Sh:48

*Üstad ilklerden 4 ağabey hakkında şunları söylüyor;

– Hulusi ihlâsıyla

– Sabri takdiriyle

– Süleyman sadakatiyle

– Bekir ağa hizmet ve gayretiyle, hizmet-i Kur’aniye de bulundular. Sh:52

*İşarat-ül İ’caz tefsirinin telif tarihi 1332(1916) .sh:53

* “Ehl-i dünyanın telsiz, telgraf ve telefonları şarktan garba gittiği gibi, işte ehl-i hakikatın da maziden dokuz yüz sene mesafe-i azimeden müstakbele böyle manevi telefonları işleyebilir ve manevi teleskopları görebilir.”sh:55

*Üstad, Abdülkadir Geylani (ks) için diyor ki; “Hazret-i Şeyh, şimdiki Kur’an-ı Hâkim’in şakirdlerine biiznillah üstadlık ediyor, bihavlillah şefkati altında himaye ediyor.”sh:55

* “Ulum-u İslamiyeyi mahvetmek niyetiyle kütüphaneleri Dicle ve Fırat nehrine atan Hülagu felaketi” sh:61

*Üstad, medreselerini kapanmasıyla ilgili şu yorumu yapıyor: “Ulum-u İslamiyeye perde çeken şakiler.”sh:61

*Üstadımız, Ahirzaman fitnesinin başlangıç tarihinin 1293[1876m.] olduğunu bildiriyor. sh:66

*Üstadımız, Ahirzaman fitnesinin maneviyat yönüyle en elim zamanın 1344-45[1928-29m] bu tarihlerin kendisinin esaret döneminin en elim, en sıkıntılı bir devresine işaret ettiğini söylüyor. sh:66

* “Fitne-i ahirzamanın müddeti uzundur. Biz bir faslındayız.”sh:67

*Üstad 20. yy. için “asr-ı acib” tabirini kullanıyor. sh:69

*Nakşibendi tarikatında İmam-ı Rabbani’den sonra en mühim isim Mevlana Halid-i Bağdadi’dir. sh:70

*Mevlana Halid-i Bağdadi, Hz. Osman(r.a)’ın soyundandır. sh:71

*Üstad’ın yağmur duası için ilginç bir yöntemi: 61 adet Yasin bir kamışa okunup üflenerek, kamış suya konuluyor. Yasinler hürmetine yağmur talep ediliyor. sh:79

*Üstad, 9. Lem’a’da Vahdet-i Vücud’un ince kusurlarınıanlatıyor. sh:84

-Üstad, Muhyiddin-i Arabî için “Muhyiddin gibi müthiş bir harika-i hakikat, bir dahiye-i ilm-i esrar” olarak zikrediyor. sh:85

* “Hazret-i Muhyiddin aldatmaz fakat aldanır. Hadidir, fakat her kitabında mühdi olamıyor.”sh:85

*Vahdet-i Vücud meşrebi varlığı hayal olarak görür. sh:85

Muhyiddin-i Arabî zayıf tevillerle, tekellüflü bir surette, bazı ayetleri meşrebine ve meşhudatına tatbik ediyor, ayetlerin sarahatini incitiyor. sh:85

* Muhyiddin Arabî’nin kendine mahsus bir makamı var, hem makbulinden. Ama mizansız keşfiyatında hudutları çiğnemiş ve cumhur-u muhakkikine muhalefet etmiş. sh:85

* “Muhyiddin-i Arabî’nin eserlerinden istikametkarane istifade nadir oluyor. Hatta çok muhakkikin-i asfiya o kıymettar asarını mütalaa etmeye revaç göstermiyorlar, hatta bazıları men ediyor. sh:85

*Eşyanın bir vücudu vardır ve sabittir. sh:86

* “İlm-i Cifir meraklı ve zevkli bir meşgale olduğundan vazife-i hakikiyeden alıkoyup, meşgul ediyor.”sh:87

*Üstadımız, cifr ilminin su-i istimale açık olduğunu bildiriyor: “Cifr gibi muhkem kaidelere merbut olmayan ulum-u hafiyede su-i istimal girip şarlatanların istifade etme ihtimalidir.”sh:87

* “Sarahat-i Kur’aniye tevil kaldırmaz.”sh:88

* “Memurat ve menhiyat-ı şer’iyede illet emr-i ilahidir. Maslahatlar ve hikmetler ise müreccihtirler.”sh:89

* “İnsan beslendiği şeyle mizacı müteessir olduğuna delil, kırk günde her gün et yiyen kasavet-i kalbiyeye duçar olduğu, darb-ı mesel hükmüne geçmesidir.”sh:89

*Vahdet-i vücutçuların yanılmalarının sebepleri:

  1. Mertebe-i Rububiyetin hallakiyetini zihinlerine sığıştıramadıklarından ve sırr-ı ehadiyeti kavrayamadıklarından.
  2. Aşk meşrebinin kâinattaki korkunç firaklardan ürküp, her şeyde bir beka araması sh:90

*Gavs-ı Azam Şeyh Abdülkadir Geylani bu hizmetin başında izn-i ilahi ile nezaret edip himmet ve duasıyla yardım etmekte. sh:93

*Hizmet ciddiyet isteyen bir mesele. sh:95

*”Kudsi, safi bir hizmet-i Kur’aniye gayet temiz kendine mahsus parmakları başka bir işe karıştırmak istemiyor.”sh:96

*Hafız Tevfik ağabey, nurlardan 8 ay istifade edemediği bir zaman olmuş. Bunun sebebini kendisi şöyle izah ediyor: “Hakaik-i Kur’aniye nurdur, ziyadır. Tasannu, temellük, tezellül zulmetleriyle birleşemiyor.”sh:97

* “Sünnet-i seniyyeyi esas tutan Habibullahın zılli altında makam-ı mahbubiyete mazhardır.”sh:102

*Maneviyat yolunda rehbersizlik nefsi gurura, aklı şaşkınlığa, ef’ali ise sapmaya götürüyor. sh:102

* “Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa Habibullah’a ittiba edilecek. İttiba edilmezse, netice veriyor ki, muhabbetiniz yoktur.” S. 103

*Sünnet-i Seniyyenin kısımları;

1-vacipler

2-nafileler

a)ibadete dair sünnetler

b)adaba dair sünnetler sh:105

* “En küçük bir adabın müraatı dahi Resul-i Ekrem (ASM)’ı hatıra getiriyor. Kalbe bir nur veriyor.” sh:105

* “Sünnetin en mühim kısmı, şeaire taalluk eden sünnetlerdir.” Sh:105

* “Sünnet-i seniyye bir edeptir. Hiçbir meselesi yoktur ki altında bir nur, bir edep bulunmasın.” Sh:105

* “Edebin envaını Cenab-ı hak Habibinde cem etmiştir. Onun sünnet-i seniyyesini terk eden edebi terk eder.” Sh:106

* “Şeriat-ı Muhammediye ve Sünnet-i Ahmediye’de hiçbir mesele yoktur ki, altında bir nur bir edeb bulunmasın.”sh:107

* “Sünnet-i Seniyyenin her bir nevine tamamen bilfiil ittiba etmek ehass-ı havassa dahi ancak müyesser olur.”sh:108

* “Ahkâm-ı ubudiyette yeni icadlar bidattır.”sh:108

*Üstad, İmam-ı Rabbani hazretleri için “hakikat ve şeriatın bir kahramanı” diyor. sh:108

* “Sünnet-i Seniyye saadet-i dareynin temel taşıdır ve kemalatın madeni ve menbaıdır.”sh:108

* “İnsan için en mühim, âli maksad, Cenab-ı Hakkın muhabbetine mazhar olmaktır.”sh:109

Sünnete ittiba etmeyen tembellik ederse hasaret-i azime, ehemmiyetsiz görürse cinayet-i azime, tekzibini işmam eden tenkit ise dalalet-i azimedir.”sh:111

* Adetlerin terki, helaketlerin sebeplerindendir.sh:114

*Arz küresi semavatın kalbi hükmündedir.

*Kur’an’ı bilim ve felsefenin değişken hükümleriyle tefsir, onun i’cazına perde olur. sh:117

* “Feza-yı âlem nihayetsiz bir boşluk değil, belki esir dedikleri madde ile doludur.”sh:118

*Şeytan ve avanelerine karşı zırhımız: takva; siperimiz: Sünnet-i Resulullah(a.s.m); silahlarımız: istiaze, istiğfar, hıfz-ı İlahiyeye ilticash:123

*Belagatin tarifi: Halin gereklerine uygun söz söylemek. Sh:123

*Mübalağa kelam israfıdır. sh:123

*Üstadımız 6. desisede Usul’ud din ilminin iki meşhur kaidesini zikrediyor:

  1. İnnel imkane zatilyünafi’l yakine’l ilmiye[muhakkak ki bir şeyin zatında mümkün olması, o şeyin öyle olmadığı hakkındaki yakini ilmimize zarar vermez.]
  2. La ibrete lil ihtimali gayri naşi an delil[bir emareden gelmeyen bir ihtimal-i zati ise, bir imkân-ı zihni olmaz ki şüphe verip ehemmiyeti olsun.] sh:126

* “Halk-ı şer şer değil, belki kesb-i şer şerdir.”sh:127

* “Nefs-i insaniye muaccel ve hazır bir dirhem lezzeti, müeccel gaib bir batman lezzete tercihe ettiği gibi, hazır bir tokat korkusundan ileride bir sene azaptan daha ziyade çekinir.”sh:127

* “İnsanda hissiyat galib olsa aklın muhakemesini dinlemez. Heves ve vehmi hükmedip, en az ve ehemmiyetsiz bir lezzet-i hazırayı ileride gayet büyük bir mükâfata tercih eder.”Sh:127

* “Kebairi işlemek imansızlıktan gelmiyor. Belki his ve hevesin ve vehmin galebesiyle akıl ve kalbin mağlubiyetinden ileri gelir.”sh:127

* “Ehl-i Sünnet vel Cemaat olan ehl-i hak mezhebini karargâh yap.”sh:128

“İblisin en mühim desisesi, kendisini kendisine tabi olanlara inkâr ettirmektir.”sh:132

*Bu zamanda insanların çoğunun materyalist felsefelerle zihinleri bulanmış durumda. sh:132

* “İnsan küçük bir âlem olduğu gibi âlem dahi küçük bir insandır.”sh:133

* “İnsandaki kuvve-i hafızanın vücudu, Levh-i Mahfuzun vücuduna kat’i bir delildir.”sh:133

* “Hilkat-ı Kâinatın bir netice-i azamı ubudiyet-i insaniyedir.”sh:133

* “Ehl-i imanla bütün kâinat alakadardır.”sh:136

*Allah’ın varlığı inkâr edildiğinde geriye şöyle bir seçenek kalıyor:

Her bir zerrede: Ulûhiyet-i mutlaka, İlm-i Muhit, Hadsiz Kudret’i kabul etmek. sh:137

* “Şeytanın mühim bir desisesi insana kusurunu itiraf ettirmemektir. Ta ki istiğfar ve istiaze yolu kapansın.” sh:138

* “Nefsini ittiham eden kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden istiğfar eder. İstiğfar eden istiaze eder, Şeytanın şerrinden kurtulur.”sh:138

* “Eğer bir adamın iyilikleri fenalıklarına kemmiyeten ve keyfiyeten ziyade gelse, o adam muhabbet ve hürmete layıktır.”sh:138

* “İnsan fıtratındaki zulüm damarıyla şeytanın telkiniyle bir zatın yüz hasenatını bir tek seyyie yüzünden unutur, mümin kardeşine adavet eder, günahlara girer.“sh:138

* Dini, şahsi, sosyal hayatımız selameti, fikir sıhhati, bakış istikameti, kalb selametine sahib olmanın yegâne çaresi amellerimizi kitap ve sünnet ölçü ve mizanlarıyla tartmaktır. sh:139

*Üstad Eski Said döneminde Astronomi [felekiyyun] ilmini de mütalaa etmiş. Zaman zaman eserlerinde ondan da misaller veriyor. sh:141

* “Mukadderat bazı şeraitle vukua gelirken geri kalır.”sh: 154

* Ehl-i keşfin muttali olduğu kader, kader-i muallâk, şarta bağlı bir kader. O şartlar oluşmadığı zaman o kader de oluşmuyor. Gayet nadir olarak Levh-i mahfuza keşif çıkar. sh:154

* “Ekseriyetin halis duası dahi ferec-i umumiyeyi cezb eder.”sh:155

* “Bu zamanda ehl-i İslam’ın en mühim tehlikesi, fen ve felsefeden gelen bir dalaletle kalplerin bozulması ve imanın zedelenmesidir.”sh:155

*Üstad, İngiliz, İtalyan gibi hükümetleri kâfir olarak tanımlıyor. sh:155

*Geveze, boşboğaz, sır tutamayan insanlara her şeyi söylememek lazım. sh:156

*Telakkiyat-ı amme ve kabul-ü ümmet bir nevi hüccet hükmüne geçer.sh:157

*Münakaşa; inşikak ve iftiraka sebeb. Fikir alışverişi şeklinde, münakaşasız sohbet etmeye insan kendini alıştırmalı. sh:157

* Üstad’a göre, Zülkarneyn, Yemen meliklerinden ve Hızır’dan ders almış bir zat. Afrika’yı feth etmiş. Atlas Okyanusu sahillerinde güneşin gurubunu temaşa etmiş. sh:159

* “Tarih-i beşeri muntazam surette 3000 seneye kadar gidiyor.”sh:159

*Üstadın yorumuna göre Sedd-i Çin, Sedd-i Zülkarneyndir(Sedd-i Zülkarneynin fertlerinden bir ferttir.).sh:160

*Zülkarneyn’den sonra da maddi cihette salih hükümdarlar, zalim ve vahşi kavimlere karşı maddi sedler inşa ettikleri gibi, mananın padişahları olan Aktab-ı evliyadan bazı zevat, toplum içine sızacak fesat ve anarşiye karşı manevi sedler oluşturdular. sh:160

 *Üstad Hazretlerine göre, Zülkarneyn ve sed külli bir meseledir. Her zaman onu temsil eden cüz’i misalleri olmuş. sh:160

*Üstad eski Pers krallarınıZülkarneyn misal tabir ediyor. sh:160

*Kâinatta en mühim ve kıymettar 4 şey:

  1. Vücud[varlık]
  2. Hayat
  3. Su
  4. Nur[Işık]

*Rasathanelerdeki aletle bir yağmurun mukaddematını hissedip, vaktini tayin etmek gaybı bilmek değil, belki gaibden çıkıp, âlem-i şehadete takarrübü vaktinde bazı mukaddematına ıttıla suretinde bilmektir.sh:162

*Alametleri ortaya çıkmış bir şey hakkında hüküm vermek gaybı bilmek değildir. Mesela yağmurun belirtileri ortaya çıkmış, meteoroloji bunları tesbitle hüküm veriyor. Sh:102

*Üstad, Letaif-i Aşere hususunda fazlaca malumat isteyenlere “Tarık-ı Nakşî muhakkiklerinin eserlerine müracaat etmelerini” söylüyor. sh:163

* “İnsanın mahiyet-i camiasında ve istidat-ı hayatiyesinde çok letaif var. Onlardan on tanesi iştihar etmiş.”sh:164

* “Mahlûkat mabudiyetten uzaklık noktasında müsavi oldukları gibi, mahlukiyet nispetinde de birdirler.”sh:166

*İnsan; hilkat şeceresinin en mühim meyvesi; mahlûkatın en ehemmiyetlisi; mevcudatın en kıymettarı s: 166

*Batının dayattığı bilim ve fen, insan ruhunda manevi hastalıklara sebebiyet veriyor. Ve Kur’an’a muhatap olmayı zorlaştırıyor. Üstad’ın hayat safahatında bunu müşahede ediyoruz. Sh:167

*Üstad da toptan süpürmeci bir mantık yok. İnsafla yaklaşıyor. Avrupa’yı ikiye ayırıyor ve bir kısmını tenkit ediyor. Sh:167

* “Hidayet ve dalalette insanların dereceleri mütefavittir, gafletin mertebeleri de muhteliftir.”sh:172

* “Hassasiyet-i ilmiyenin tezayüdü ile ve her günde otuz bin cenazeyi gösteren mevtin ikazatıyla o gaflet perdesi parçalanıyor. Ecnebilerin tağutlarıyla ve fünun-u tabileriyle dalalete gidenlere ve onları körü körüne taklit edip ittiba edenlere binler nefrin ve teessüfler.”sh:172

* “Nefsül emirde nefiy ispat edilmez. Çünkü ihata lazımdır.”sh:173

*İrtidat vicdanı tefessüh ettirir. sh:174

* “Müminde hırs sebeb-i hasarettir ve sefalettir.”sh:174

İnsanı dünyaya çağıranlar:

  1. Nefis
  2. Heva
  3. İhtiyaçlar
  4. Hisler
  5. Duygular
  6. Şeytan
  7. Dünyanın suri tatlılığı
  8. Kötü arkadaşlar sh:174

* “Zaruri kuttan ziyade Müslümanların elinde bırakılmıyor. Ya Avrupa kâfir zalimleri veya Asya münafıkları desiseleriyle ya çalar ya gasbediyor.”sh:174

*Üstad, Batı medeniyeti için “mimsiz medeniyet” diyor ki, medeniyet kelimesinin başındaki mim kalkarsa geriye deniyyet[alçaklık] kalır. Sh:174

* “İtikadı sarsılmış, ahlakı bozulmuş 100 fasıkın idaresi ve onlar içinde asayiş temini binler ehl-i salahatın idaresinden daha müşkildir.”sh:174

* “Cenab-ı Hakk kemal-i kereminden hizmetin mükâfatını hizmet içinde dercetmiştir.” sh:175

* “Nev-i beşerde nübüvvet, beşerdeki hayır ve kemalatın fezlekesi ve esasıdır.”sh:178

* “Din-i hak saadetin fihristesidir.”sh:178

* “İman bir hüsn-ü münezzeh ve mücerreddir.”sh:178

* “Benim gibi, nefs-i emmareyi taşıyanlara şu dünya çok gaddardır, mekkardır. Bir lezzet verse, bin elem takar çektirir. Bir üzüm yedirse yüz tokat vurur.”sh:181

* “Tarık-ı hakta çalışan ve mücahede edenler yalnız kendi vazifelerini düşünmek lazım gelirken, Cenab-ı Hakk’a ait vazifeyi düşünüp harekâtını ona bina ederek hataya düşerler.”sh:182

*Üstad-ı mutlak,

Mukteda-yı küll,

Rehber-i ekmel olan Resul-u Ekrem aleyhissalati vesselam. sh:183

*”Ubudiyet emr-i ilahiye ve Rıza-yı ilahiye bakar.”sh:183

*100 hasiyeti(özellik, tesir) bulunan Evrad-ı Kudsiye, 1000 hasiyeti bulunan Cevşen-i Kebir. sh:183

* “Esma-i İlahi’nin cilvesinin tenevvülerine göre meratib var.” sh:184

Ubudiyetin esasları;

1.Acz

2.Fakr

3.Kusur ve noksanı bilmek

4.Niyaz ve dergâh-ı ulûhiyete secde.sh:184

* “Medar-ı necat ve halas yalnız ihlâstır.”sh:184

* “Bir zerre ihlâslı amel, batmanlarla halis olmayana müreccahtır.” Sh:184

* “Cemaatin sayleriyle hâsıl olan bir neticeyi veya cemaatin haseneleriyle terettüp eden bir şerefi, bir fazileti o cemaatin reisine veya üstadına vermek hem cemaate, hem de üstad veya reise zulümdür.”sh:186

* “Üstad ve mürşid, masdar ve menba telakki edilmemek gerektir. Belki mazhar ve makes olduklarını bilmek lazımdır.”sh:186

* “Mürşidin ruhu ve kalbi bir ayinedir. Cenab-ı Hakk’tan gelen feyze makes olur. Müridine aksedilmesine de vesile olur. Vesilelikten fazla, feyiz noktasında makam verilmemek lazımdır.”sh:186

* “Hayvaniyetten çık, cismaniyeti bırak. Kalb ve ruhun derece-i hayatına gir.”sh:188

* Bu hayat ve bu vücud bizim temlikimiz değil, bize verilen bir emanet. sh:190

*Ecnebi harflerinin İslam içinde cebren kabul tarihi 1933’tür. sh:193

*Üstad, Sekine isimli meşhur virdi İmam-ı Gazali Hazretlerinin eserlerinden alarak, zamanla evradları değiştiği halde onu devamlı okumuş. sh:197

* “Vehhabilerin ecdadı olan Hariciler” sh:197

* “Âl-i beytine bir cihette düşman olan Vehhabiler“…sh:197

*Üstad, Yezid, Velid, Haccac-ı Zalim ile birlikte, Emevilere isyan eden Ebu Müslim Horasani‘yi de zalemeden sayıyor. sh:199

* Üstad, Osmanlı devletinin Maide; 54 ayete mazhar olduklarını söylüyor. sh:199

Osmanlı devleti son dönemlerinde ecnebilerin ve münafıkların müdaheleleri neticesi tam olarak istikameti muhafaza edemedi. sh:200

*İktisat:

1.Manevi şükür

2.Rahmete karşı bir hürmet

3.Bereket sebebi

4.Perhiz, sağlık sebebi

5.İzzet sebebi

6.Lezzeti tam hissetmenin medarı sh:201

*İnsanın ruhu cesedine; kalbi nefsine; aklı midesine hâkim olmalı. sh:203

*İktisat etmeyen;

a.zillete

b.manen dilenciliğe

c.sefalete düşmeye namzettir. sh:203

* “Böyle acib bir zamanda şüpheli mallarda zaruret derecesinde iktifa etmek lazımdır.”sh:204

* “Hayırda israf olmadığı gibi, israfta da hayır yoktur“İmam Ebu Hanife. Sh:206

* “Teveccüh-ü nası müraat eden, ihlâs-ı tammı bulamaz.”sh:208

* “İsraf kanaatsizliği intac eder.”sh:208

* Kanaat, izzeti intac eder.sh.208

*İktisatsızlık ve israf bereketin kalkmasının sebebi. sh:208

Üstad, İbn-i Sina için

  1. İslam hükemasının Eflatunu
  2. Hekimlerin şeyhi
  3. Feylesofların üstadı d.

Dahi-yi meşhur diyor. sh:208

*”Sözün güzelliği kısalığındadır.”İbn-i Sina sh:209

*İbn-i Sina der ki;

  1. yediğin vakit az ye
  2. Yedikten sonra 4-5 saat kadar daha yeme. sh:209

* “Teveccüh-ü nas istenilmez, belki verilir. Verilse de onunla hoşlanılmaz. Hoşlansa, ihlası kaybeder, riyaya girer.”sh:211

* “Hizmet-i diniyyenin mukabilinde dünyada bir şey istenilmemeli ki, ihlâs kaçmasın.”sh:212

* “Samimi bir ihlâs, şerde dahi olsa neticesiz kalmaz.”sh:212

Hırs-ı sevab, bir ihtilaf sebebi…sh:213

* “Cenab-ı Hakkın rızası ihlâs ile kazanılır, kesret-i etba ve fazla muvaffakiyetle değildir.”sh:214

* “Bazen bir tek kelime sebeb-i necat ve medar-ı rıza olur.”sh:214

* “Bazen bir tek adamın irşadı bin adamın irşadı kadar rıza-yı ilahiye medar olur.”sh:214

Enaniyetten sıyrılamamak ihtilafın diğer bir sebebi…sh:215

*Şu zamanda ehl-i hakla ittifak etmek ve ihtilafı terk etmek, en birinci ve mühim uhrevi bir vazife olmuştur. sh:217

* “Bu manevi cihadda küçük mesele zannettiğimiz çok büyük olabilir.”sh:217

* Hakka hizmet, büyük ve umumi ve kudsi bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur’aniyye omzumuza ihsan-ı ilahi tarafından konulmuş.sh:222

*İhlassız hizmet geçiçidir, muvakkattır. sh:222

* “Mühim ve büyük bir umur-u hayriyenin çok muzır manileri olur.”sh:222

* “Bu hizmette doğrudan doğruya yalnız Cenab-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak gerektir.”sh:222

İhlâsın dört düsturu:

  1. Amelinizde rıza-yı İlahi olmalı
  2. Bu hizmet-i Kur’aniyede bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek ve onların üstünde faziletfüruşluk nevinden gıpta damarını tahrik etmemektir.
  3. Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakta bilmelisiniz.
  4. Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip onların şerefleriyle şakirane iftihar etmektir. sh:222-224

* “Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize; şerefte, makamda teveccühte hatta menfaat-i maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz.”sh:224

*Üstad “Ben sofi değilim” diyor. sh:224

* “Mesleğimizin esası uhuvvettir.” s:224

* “Mesleğimiz haliliye olduğu için meşrebimiz hıllettir.”sh:224

* “Cadde-i Kübra-yı Kur’aniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etme ihtimali var.”sh:225

*İhlâsı muhafaza ve kazanmanın yolları:

  1. Rabıta-ı mevt
  2. İman hakikatlerini okuyarak imanını kuvvetlendirmek. sh:225

*Tûl-i emel ihlası zedeliyor, riyaya ve dünyaya sevk ediyor. sh:225

* “Mesleğimiz tarikat olmadığı belki hakikat olduğu için“…sh:225

*İhlâsı kıran sebepler çok. Başlıcaları:

  1. Maddi menfaatlerden gelen rekabet
  2. Halkın teveccühünü arzulamak
  3. Korku
  4. Tamah sh:226-228

* “Evet, bahtiyar odur ki, Kevser-i Kur’aniden süzülen tatlı büyük bir havuzu kazanmak için bir buz parçası nevindeki şahsiyetini ve enaniyetini o havuz içinde eritendir.”sh:227

*İçine ihtilaf düşmüş bir cemaat ne kadar kemalata da sahip olsa zamanın bid’a rüzgârları karşısında dayanamaz. sh:228

*Üstadımızın izahına göre, bu zamanda hizmet eden bir mümin 100 şehid sevabını kazanabilir.sh:229

* “Hayat-ı içtima-i beşeriyede bir çığır açan eğer kâinattaki kanun-u fıtrata muvafık hareket etmezse, hayırlı işlerde ve terakkide muvaffak olamaz.” sh:232

*Üstad, meşreben ve fikren eşitlik prensibini esas almış. sh:232

*Cenab-ı Hakk insan nevini binler nevileri sümbül verecek ve hayvanatın sair binler nevileri kadar tabakat gösterecek bir fıtratta yaratmıştır. sh:232

* “Nev-i insanın tenevvüünün en mühim mayesi ve zembereği, müsabaka ile hakiki imanlı fazilettir.” Sh:232

* “Nev-i beşerin fıtratı ve sırr-ı hikmeti müsavat-ı mutlaka kanununa göre zıttır.”sh:232

*20. yüzyıla ‘hürriyetler asrı’ demişler. Ama aslında “hürriyet perdesi altında müdhiş bir istibdadı taşıyan şu asrın gaddar yüzü” var.…sh:233

* “İmanlı fazilet medar-ı tahakküm olmadığı gibi, sebeb-i istibdad da olamaz.” Sh:233

“Kabrin öbür tarafındaki endişe-i istikbal her ferdin en mühim meselesidir.”sh: 234

*Mütekebbirlere karşı tevazu, tezellül zannedildiğinden tevazu etmemek gerektir. Sh:235

*Üstadın talebeleri diyor ki: “Sinek gibi bir mahlûkun üstadımızı taciz etmemesi neslinden olan Abdülkadir-i Geylani’den irsiyet almıştır.” sh:237

 *Isparta kahramanlarına göre üstadımızın seyyidliği kat’idir. Sh:237

* “Risale-i Nur’un mesleği nezihane, nazikâne, kavl-i leyyindir.” Sh:238

*Dil kalbte tüten manalara aynadır. İnsanlar düşündükleri ve hissettikleri şeyleri konuşurlar. Sh:239

*Ehl-i imanın bilmeyerek kullandığı üç dehşetli söz;

  1. Sebepler yapıyor.
  2. Kendi kendine oluyor.
  3. Tabiat yapıyor. sh:239

* Bir sineğin küçücük cismi, kâinatın ekser anasır ve esbabıyla alakadardır. Belki bir hülasasıdır.sh:241

İbadet manevi yaralara ilaç hükmündedir. sh:250

* “İbadeti terk eden, mevcudatın ibadetini görmez ve göremez.”sh:250

* “Nasıl ki, küfür mevcudata karşı bir tahkirdir; terk-i ibadet dahi, kâinatın kemalatını bir inkârdır.”sh:251

* “Kadir-i Mutlak’ın iki tarzda hem ibda, hem inşa suretinde icadı var.” Sh:254

* “Bir baharda üçyüz bin enva-ı zihayat mahlûkatın şekillerini sıfatlarını belki zerratlarından başka bütün keyfiyat ve ahvallerini hiçten var eden bir kudrete karşıyoğu var edemez diyen adam yok olmalı.” Sh:254

* “Tesettür kadınlar için fıtridir ve fıtratları iktiza ediyor.” Sh:255

* “Medeniyetin ref-i tesettürü hilaf-ı fıtrattır.”sh:256

* “Şer’an koca, karıya küfüv olmalı yani birbiriyle münasip olmalı. Bu küfüv ve denk olmak en mühim diyanet noktasıdır.”sh:257

*Bir ailenin saadet-i hayatiyesi karı-koca arasında;

  1. Karşılıklı emniyet
  2. Samimi hürmet
  3. Sevgi ile kaim sh:257

*Üstad, hanımların “şefkat kahramanı” olduğunu söylüyor. Sh:259

* “İnsanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi onun validesidir.”sh:260

* “İnsanın hususen Müslümanın tahassüngahı ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır.”sh:261

*Bu zamanda;

  1. aile hayatının
  2. dünya mutluluğunun
  3. ahiret saadetinin
  4. kadınlardaki ulvi hislerin gelişiminin şartı, daire-i şeriattaki adab-ı İslamiyetleolabilir. Sh:262

*Üstad hazretleri, kadını bozmaya çalışan, ahlaksızlığı teşvik eden gizli bir komiteye beddua ediyor: “Bu mübarekleri ifsat eden komiteler kahrolsunlar.” Sh:262

* “Katiyen biliniz ki, bu hayat-ı dünyeviyede hakiki lezzet iman dairesindedir ve imandadır. Ve amel-i salihanın her birisinde bir manevi lezzet var.”sh:263

* “Dalalet ve sefahatte bu dünyada dahi gayet acı ve çirkin elemler bulunduğunu R.Nur yüzer kati delillerle ispat etmiştir.” Sh:263

* “Bazı sabir ve şakir hastaların bir dakikalık hastalığı bir saat ibadet hükmüne geçtiği ve bazı kâmillerin bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçtiği rivayat-ı sahiha ve keşfiyat-ı sadıka ile sabittir.”sh:265

* “İnsan bu dünyaya keyif sürmek ve lezzet almak için gelmediğine mütemadiyen gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaşması ve mütemadiyen zeval ve firakta yuvarlanması şahittir.”sh:265

* “Elem ve musibetler Esma-i ilahinin bir kısım ahkâmını izhar içindir.” Sh:266

* “Hastalık, sabun gibi günahların kirlerini yıkar, temizler.”sh:268

* “Günahlar hayat-ı ebediyede daimi hastalıklardır.” sh:268

* “Allah’ı tanımayanın dünya dolusu bela başında vardır. Allah’ı tanıyanın dünyası, nurla ve manevi sürurla doludur, derecesine göre, iman kuvvetiyle hisseder.”sh:269

*Ölüm, nazar-ı gafletle ve zahiri cihetinden dehşetli görünür.sh:269

* “Ecel birdir, tagayyür etmez.”sh:269

*Ölüm zahiren göründüğü gibi dehşetli değil.sh.269

* “Ehl-i iman için ölüm, rahmet kapısıdır, ehl-i dalalet için zulümat-ı ebediye kuyusudur.”sh:269

* “Merak, hastalığı ikileştirir.”sh:269

* “Madem her vakit ecel gelebilir. Eğer insanı gaflet içinde yakalarsa, ebedi hayatına çok zarar verebilir.”sh:271

*Manevi şehitliğe vesile olan hastalıklar;

a-Çocuk doğurmadan gelen hastalıklar

b-karın sancısından

c-Boğulmak

d-Yanmak

e-Veba gibi hastalıklar. sh: 273

* “Hastalık dünya aşkını ve alakasını hafifleştirdiğinden.”sh.273

*Hastanın halini sormak sünnettir. sh:273

*Hastalık duaların kabulüne mühim bir vesile. sh:273

*Tedavi için ilaçları almak meşrudur, fakat tesiri ve şifayı Cenab-ı Hak’tan bilmek gerekir.sh:276

* “Hazık, mütedeyyin hekimlerin tavsiyelerini tutmak ehemmiyetli bir ilaçtır.”sh.276

* Ekser hastalıklar;

a- Su-i istimalattan

b-Perhizsizlikten

c-İsraftan

d- Hatalardan

e-Sefahatten

f- Dikkatsizlikten ileri geliyor. Sh:276

*Evham, hastalığın dozajını artırıyor. Sh.276

* “Mümin için nüzul mübarek sayılıyor. Bunu çoktan ehl-i velayetten işitiyordum.”sh:277

Ehlullah;

1- Cenab-ı Hakka vasıl olmak

2-Dünyanın azim manevi tehlikelerinden kurtulmak

3-Saadet-i ebediyyeyi temin etmek için iki yol bulmuşlar;

1-Rabıta-i Mevt

2-Çile ve Riyazet. Sh.277

*Çocukların hastalıkları:

1- O nazik vücutlara bir idman

2-Bir riyazat

3-İleride dünya sıkıntılarına mukavemet için bir şırınga

4-Bir Rabbani terbiye

5- Ahiretteki makamların artmasına bir vesile gibi hikmetleri var. Sh: 278

* “Bedbaht bir veled, eğer ebeveynini rencide etse, azab-ı uhreviden başka dünyada çok felaketlerle cezasını gördüğü çok vukuatla sabittir.”sh.278

* “İman ilacı ise, feraizi mümkün oldukça yerine getirmekle tesirini gösteriyor.”sh:279

*İmanın tesirsiz kalmasına 4 âmil:

a-Gaflet

b-Sefahat

c-Nefsani arzulara tabi olmak

d-Levhiyat-ı gayr-i meşrua sh:279

* “Bir zaman, gençlik gecesinin uykusundan ihtiyarlık sabahıyla uyandığım vakit kendime baktım. Vücudum kabir tarafına bir inişten koşar gibi iniyor.” Sh:282

Peygamber efendimiz(sav); Allah’ın sonsuz rahmetinin lisanı; misali; timsali; dellalı; mümessilidir. Sh:283

* “Biz gidiyoruz aldanmakta fayda yok. Gözümüzü kapamakla bizi burada durdurmazlar. Sevkiyat var.” sh:283

*Ölümün bize korkunç görünen yüzü, gafletten ve dinsizlerin zehirli vehimlerinden öyle görünür. Sh:283

*Sünnete ittiba, berzah karanlığında aydınlatıyor. Sh:283

*Leyle-i Kadir’de Kur’an’ın her bir harfine 30 bin sevap veriliyor. Sh:284

*Kur’an, Allah’ın (cc)

  1. Rububiyet-i mutlakası
  2. Azamet-i Uluhiyeti
  3. İhata-i rahmetinden gelen bir fermandır. Sh:284

*Kur’an hazinesinin anahtarı 4’tür:

  1. İman
  2. Teslim
  3. Dinleyip kabul etmek
  4. Okumaktır. Sh:284

*Üstad hazretleri 1921’de, 45 yaşında inziva arzusuyla Yuşa tepesine çekilmiş. Sh:284

*Üstadımız, Ankara hükümetinin çağrısıyla 1922’nin sonbaharında oraya gidiyor. Ankara kalesine de çıkmış. Sh:287

* “Şanlı Osmanlı Devleti” sh:287

*Üstad o sırada Ankara da “en kara bir halet-i ruhiye” hissetmiş. Sh:287

* “Medar-ı ezvak olan gençlik gidiyor. Menşe-i ahzan olan ihtiyarlık yerine geliyor.” Sh:290

* “Ölümün peçesi gerçi karanlık, siyah, çirkin ise de fakat mümin için asıl siması nuranidir, güzeldir.” Sh:290

* Üstada göre gençlik “eğer istikamet, iffet, takva olmazsa çok tehlikeleri var. Taşkınlıklarıyla saadet-i ebediyyesini ve hayat-ı uhreviyesini zedeler. Belki hayat-ı uhreviyesini de berbad eder.” Sh:291

* “Ekser insanlarda gençlik zararlı düşüyor.” Sh:291

*Üstadımız, Birinci Cihan Harbini anlatma sadedinde “harb-i umumiyi gören ihtiyardır” der. Sh:292

*Üstad, Rusya’da esaretten firarı için “gayet hilaf-ı memul bir surette, yayan gidilse bir senelik mesafe de, tek başımla Rusça bilmediğim halde firar ettim. Zaaf ve aczime binaen gelen inayet-i ilahiye ile harika bir surette kurtuldum. Ta Varşova ve Avusturya’ya uğrayarak İstanbul’a kadar geldim ki, bu surette kolaylıkla kurtulmak pek harika olmuştu. Rusça bilen en cesur ve kurnaz adamların muvaffak olamadıkları çok teshilat ve kolaylıkla o uzun firari seyahati bitirdim” diyor.sh:293

* “Masumiyet kesb eden imanlı ihtiyarların rızıkları da bereket suretinde gönderiliyor.” Sh:293

* “Eski Said’in on senelik gençliğini bana verseler, ben şimdi yeni Said’in bir senelik ihtiyarlığına vermeyeceğim.” Sh:294

*Siyasi nazar, siyasetle uğraşma, enfüsi tefekkürden, muhasebeden insanı alıkoyuyor, afaka dağıtıyor. Sh:295

*Üstad, Eyyüb Sultan camiinin mahfelindeki küçük odalara sık sık girer, tefekkür edermiş. Sh:295

*Üstad, İstanbul’u çok sevdiğini dile getiriyor. Sh:295

*Üstad, Eski Said döneminde ara sıra sinemaya ibret için gitmiş. Sh:295

* “Dünya cenneti gibi İstanbul.” Sh:295

* “Üstada göre mevkice İstanbul’un en güzel yeri Çamlıcadır.”(1900lü yılların başları) Sh:296

*Avrupa felsefesi ruhu kirletip, manevi terakkiye engel oluyor. Sh:296

*Namaz ve dua, imanı ışıklandırıp, inkişaf ettiriyor. Sh:301

*Üstad, yeğeni Abdurrahman‘ın “deha derecesinde zekâya” malik olduğunu söylüyor. Sh:301

* Üstad talebesi olacak zatta; zekâvet, sadakat, vefa, cesaret gibi özellikler arıyor. Sh:302

 *Abdurrahman ağabey, üstaddan bir müddet ayrı kalmış, içtimai hayata karışmış ve dolayısıyla manevi yaralar almış. Daha sonra Üstadın gönderdiği bir risale on yaralarını tedavi etmiş. Sh:301

*Üstad, Abdurrahman ağabeyin vefatıyla çok sarsılmış; “beş senedir o tesir altındayım” diyor. sh:302

*Üstad, merhum validesinin vefatına da çok üzülmüş; “benim merhume validemin vefatıyla hususi dünyamın yarısı onun vefatıyla vefat etmiş diyordum.” sh:302

*Üstad, Abdurrahman ağabeyi kendisinden sonra yerine geçecek bir hayrul halef’görmüş. sh:302

*Abdurrahman ağabey, Üstad 55 yaşındayken, yani 1931’de vefat etmiş. Demek ki İhtiyarlar Risalesinin yazılış tarihi 1936’dır. Sh:302

*Herkeste olduğu gibi Üstad’da da “daüssıla” tabir edilen sıla hasreti varmış. sh:302

*Büyüklerde hayal kuvveti güçlü. Sh:305

* “En ziyade insanı öldüren ahbabdan müfarakattır.”sh:306

* “Eskiden beri şairler şiirlerinde ahbaplarıyla görüştükleri menzillerin mürur-u zamanla harebegahlarına ağlamışlar.” sh:306

*Üstad gibi büyüklerde şefkat ve acımak hissi çok gelişmiş oluyor. Sh:310

* “Bende fıtri olan ziyade acımaklık ve şefkat binler Müslüman evlatlarının hatta masum hayvanların teellümlerine karşı dahi bir rikkat, bir elem o sırr-ı şefkatle hissediyorum.“sh:311

*Üstad hazretlerinde birçok hakikat, bir ayetin çok tekrarı ve tefekkürü sonucu meydana gelmiştir. Mesela 14. Ricadaki meseleler Âl-i İmran 173. ayetini günde beş yüz defa okurken meydana gelmiştir. Sh:311

*Üstad, Afyon hapsinde dondurucu soğukta, sobasız bir hücre hapsine kendisini gönderen zalimlerin ıslahı için dua ediyor. sh:316

*Üstad, sorgulaması sırasında “bin müdde-i umumi ve bin emniyet müdürü kadar bu memlekette emniyet-i umumiyeye hizmet etmemişsem-üç defa-Allah beni kahretsin dedim” diyor. sh:316

* “Risale-i Nur gizlenir, fakat sönmez ve söndürülmez.” sh:324

*Risale-i Nur; Bedi, Nur, Hakim isimlerinin mahzarı. Sh:326

*Üstad, Üveysi olarak İmam Gazali’nin, İmam Gazali de Hz. Ali‘nin talebesi. Sh:327

 * “Ben de şimdiye kadar delilsiz davaları yazmak âdetim değildi.” sh:328

*Tevafukun beş-altı nevi bize ve mesleğimize medar-ı imtiyaz ve vesile-i teşvik olarak verilmiş.

*1934 senesi Risale-i Nur Talebeleri için “en korkulu bir zaman” olmuş sh:328

*Üstad, Cevşen için; “Âl-i Beytin manevi gayet büyük bir mirası ve bir maden-i feyzi olan Cevşen-i Kebir” diyor. Sh:336

*Üstad, Cevşen’i günde bir defa tamamen okumuş ve talebelerine tavsiye etmiş. Sh:336

* “Mesleğimiz şükürdür ve her şeyde bir vech-i Rahmeti görmektir.”sh:337

* “Hikmet-i beşeriyenin nazarı kasırdır.” Sh:338

*Üstad, hayvanların bile ahirette onlara münasip tarzda ceza ve mükâfat alacaklarını söylüyor. sh:339

Demir, insanoğlunun bütün sanatlarının madeni, terakkisinin menbaı ve kuvvetidir. Sh.342

* “Kelam-ı ezeli, ilim, kudret gibi sıfat-ı ilahiye olduğu cihetle gayrı mütenahidir.” Sh:344

* “Bir zatın vücudunu ihsas eden en zahir, en kuvvetli eser tekellümüdür.” Sh:344

Üstad, Vahdet-i Vücud meselesini bu zamanda gündeme getirmenin cidden zarar vereceğini söylüyor. sh:346

*Üstad, Muhyiddin İbn-i Arabî için “Ulum-u İslamiyenin bir mucizesi”tabirini kullanıyor. sh:347

* “Muhyiddin, kendisi hadi ve makbuldür. Fakat her kitabında muhdi ve mürşid olamıyor.” Sh:347

*Muhyiddin Arabî çok defa mizansız gitmiş, yanılmış. sh:347

*Üstada göre, fikirlerde isabet, Ehl-i Sünnet kaidelerine ittibayla mümkün. sh:347

*Hakikatte dahi olsa taassup bazen insanın gözünü kör eder. sh:347

*Musa Carullah Bigiyef hakkında Üstadın yorumu; “ziyade teceddüde taraftar ve asriliğe mümaşaatkar efkarıyla çok yanlış gidiyor. Bazı hakaik-i İslamiyeyi yanlış tevillerle tahrif ediyor.” Sh:347

* “Bu zamanda Muhyiddin’in kitapları hususen Vahdetül Vücud’a dair meselelerini okumak zararlıdır.” sh:347

*Üstad, evrad okurken, tefekkür ederek okuyor ve çeşitli hakikatler kalbine tuluu ediyor. sh:348

*Sabah namazından sonra yatmak, tenbellik ve rehavet veriyor. Sh:348

*Sabah namazının çıkışından güneş doğana kadarki kerahet vaktinde uyumak, rızkın noksaniyetine ve bereketsizliğine sebep. sh:349

*İkindi sonrası yatmak da iyi değil. Sh:349

* “Bayramlarda gaflet istila edip gayr-i meşru daireye sapmamak için rivayetlerde zikrullaha ve şükre çok azim tergibât vardır.” Sh:350

* “Şükür nimeti ziyadeleştirir, gaflet ise kaçırır.” Sh:350

* “Risale-i Nur talebeleri Risale-i Nur’un haricinde nur aramamalı ve aramaz. Eğer ararsa, Risale-i Nur’un penceresinden ışık veren manevi güneşe bedel bir lambayı bulur, belki güneşi kaybeder.” Sh:351

* “Hem Risale-i Nur’un dairesi çok geniştir. Şakirdleri pek çoktur. Harice kaçanları aramaz. Ehemmiyet vermez, belki daha içine almaz.” Sh:351

Risale-i Nur, sahabenin âli seciyesini ve peygamber (asm)ın nurani meşrebini bu zamanda ders veriyor. Sh:352

*Üstad hazretleri bir Nur talebesinin risalelere kanaat etmeyip, tarikata heves etmesini manasız ve safdillik olarak görüyor. Sh:352

*Üstadımız, Mevlana’nın Mesnevisi için;

  1. Kur’an güneşinden tezahür eden 7 renkten (hakikat) bir hakikatin aynası olması.
  2. Kudsi bir şeref kazanması
  3. Birçok Ehl-i Hakkın ölümsüz bir mürşidi olmasını nazara veriyor. Sh:353

 * Mesnevi, Kuran’ın 7 hakikatinden birisine ayna olmuşken, Risale-i Nur hepsini birden kendisinde topladığından, ehl-i hakikate baki bir rehber ve bir mürşit olmuştur. Sh:353

*Her şeyde Rahmetin; izini, yüzünü, özünü görmeye çalışmalıyız. sh:354

Kardeşlerimize karşı kötü konuşmalarımız:

a-sıkıntıdan

b-ruh darlığından

c-titizlikten

d-nefis veya şeytanın desiselerine kapılmaktan

e-şuursuzluktan ortaya çıkıyor. sh.354

*Musibetler:

1-Nefis terbiyesi

2-Günahlara kefaret

3-Derecelerin artmasına sebep. sh.355

*Kudret hazineleri “kaf, nun” dadır. Sh:359

* “Şu asrın nazar-ı maddisi” sh:359

*Toprak Hafiz ve Muhyi isimlerinin mazharı sh:359

Su, fazl ve rahmetin mahzarı,

Işık; ilim ve hikmetin ayinesi,

Hava; emir ve iradenin arşı-sh: 359

*Birinci Meclis’te, Üstadın Şark’ta kurmak istediği Üniversiteye 200 milletvekilinden 163 tanesi imza atmış ve 150 bin lira vermişler. Sh.361

*Üstadın Eskişehir tevkifi: 27 Nisan 1935, mahkemenin karar tarihi 19 Ağustos 1935-sh:361

* “Cenab-ı Hakk kemal-i kereminden ve merhametinden ve adaletinden iyilik içinde muaccel bir mükâfat ve fenalıklar içinde muaccel bir mücazat derc etmiştir.” Sh.362

* “Hürmet verilir, istenilmez.” sh.363

* “Suizan eden suizanna maruz olur.”sh:363

* “Bazen Kur’an’ın bir harfi, bir hazine-i maneviyenin anahtarı olur.”sh:369

* “Tezkiyesiz nefsi emaresi olmak şartıyla kendi nefsini beğenen ve seven adam başkasını sevmez. Eğer zahiri sevse de samimi sevemez; belki ondaki menfaat ve lezzetini sever.”sh:369

* Üstadın tefekkür huzmeleri kalbine daha çok evrad-u ezkar ve tesbihat sırasında doğmuş. Sh.375

*Şafii Mezhebinde namazda tesbih çekilip, dua edildikten sonra 33 kelime-i tevhid okunuyor. sh:375

* “Kâinat sarayını tertemiz tutan bu ulvi, umumi tanzif, İsm-i Kuddus‘un cilvesi ve muktezasıdır.” Sh.489

* “İsm-i Hakim‘in cilve-i azamından olan hikmet-i amme-i kainat, iktisad ve israfsızlık üzerinde hareket ediyor, iktisadı emrediyor.” Sh.491

* “Beşerin bulaşık eli karışmamak şartıyla hiçbir şeyde hakiki nezafetsizlik ve çirkinlik görünmüyor.” Sh.492

Ahkâm-ı Kur’aniye kâinatla alakadardır ve kâinat içinde kök salmıştır.sh.492

* “Bir harf kendi vücudunu bir harf kadar ifade ettiği halde, kâtibini bir satır kadar ifade ediyor.“sh.493

* “Nihayet kemalde bir cemal ve nihayet cemalde bir kemal elbette kendini görmek ve göstermek, teşhir etmek istemesi en esaslı bir kaidedir.”sh:494

*Kullukla insan kendisini Rabbine sevdirir. Sh.494

*İntizam vahdeti ve hâkimiyet infiradı gösterir. Sh. 495

*Bu kâinat öyle bir tarzda yaratılmıştır ki, bir çekirdeği halk etmek için bir ağacı halk edebilir bir kudret lazımdırVe bir ağacı halk etmek için de kâinatı halk edebilir bir kudret gereklidir. Sh:495

*Üstadımız, semadaki güneş gibi nurani kandillerin nursuz bir hararet ile beslendiklerini ve bu beslendikleri merkezin Cehennem olduğunu söylüyor. sh.497

*İsraf,  İsm-i Hakim’e zıttır. sh: 498

“Ekser Esma-i Hüsna’nın her biri Risalet-i Ahmediyeye parlak bir bürhandır.” Sh.499

*Dünyadaki bütün suhulet, ucuzluk, bütün mebzuliyet vahdetten gelir ve ferdiyete şehadet eder. Sh:503

*Mevcudatın 2 çeşit icadı: 

1-İbda: Hiçten icat(ihtira)

2-İnşa: Mevcut olan unsurlardan halk.(terkip) sh:503

*Üstad, padişahların kardeşlerini ve evlatlarını siyaseten katletmeleri için;  “merhametsizce” tabirini kullanıyor. sh:506

* “Bir zaman bir tek tesbihin, bir tek namazda sahabelerin tarz-ı telakkisine yakın bir surette bana inkişafı, bir ay kadar ibadet derecesinde ehemmiyetli göründü. Sahabelerin yüksek kıymetini onunla anladım.” Sh: 509

Resulullah(asm) bir tek tesbihten veya zikirden başka herhangi birinin bir senelik ibadeti kadar feyiz alabilir. Sh.509

* “Eğer kâinattan Risalet-i Muhammediyenin nuru çıksa, gitse kâinat vefat edecek. Eğer Kur’an gitse kâinat divane olacak ve Küre-i arz kafasını, aklını kaybedecek. Belki, şuursuz olan başını bir seyyareye çarpacak, bir kıyameti koparacak.” Sh.517

*Kader İlahi programdır. Sh: 517

* “İsm-i Azam herkes için bir olmaz, belki ayrı ayrı oluyor.” Sh:520

*Hz. Ali’nin ism-i Azamı: Ferdun, Hayyun, Kayyum, Hakemün, Adlun, Kuddus

Ebu Hanife’nin; Hakem, Adl

Abdülkadir Geylani‘nin; Hayy

İmam-ı Rabbani’nin; Kayyum. sh:520

*Kâinattan bir dakikacık nisbet-i kayyumiyet kesilse kâinat mahvolur. sh:522

İkinci Şua Eskişehir hapsinin mahsulü. s:5

• Üstad, İhtar’da risalelerden tam istifade için iki şart sayıyor;

1-Dikkat
2-Teenni

• “Tevhid ve vahdette cemal-i ilahi ve kemal-i ilahi tezahür eder.”s:7

• “İnsanı dergah-ı ilahiye kamçı vurup sevk eden en keskin ve müessir saik hastalıklar olduğu gibi.” S:8

• Üstad, Mutezile mezhebi için “hodbin” ve “mütehakkim” tabirlerini kullanıyor. S:8

• “Gözü veren zat hem gözü görür, hem ince bir mana olan gözün gördüğünü görür, sonra verir.” S:10

• “Şirk öyle bir cürümdür ki her bir mahlûkun hakkına ve şerefine ve haysiyetine bir tecavüzdür. Ancak onu cehennem temizler.”s:11

• Kâinatın kemalatı tevhid ile anlaşılır. s:12

• “Şirk, kainata karşı büyük bir tahkir ve azim bir tecavüzdür.”s:12

• Üç büyük nimet:

1-Hidayet
2-Rızk
3-Şifa. S:21

• “Daire-i imkânda bu mükevvenattan daha bedi, daha güzeli yoktur.”İmam-ı Gazali-s:30

• “Risale-i Nur sair kitaplara muhalif olarak başta perdeli gidiyor, gittikçe inkişaf eder.”s:60

• Üstad, Niyaz-ı Mısri için “yanık şair” tabirini kullanıyor. s:61

• “Güya zamanın seneleri ve her senenin günleri birbiri arkasından gelen ihsan meyvelerine ve rahmet taamlarına birer kab ve bir Rezzak-ı Rahimin külli ve cüzi ihsanat meyvelerine birer meşherdirler.” S:66

• Enaniyet; 1-Haksız temellük
2- Ayinedarlığını bilmemek
3-Mevhumu muhakkak bilmekten ileri geliyor. S:81

• ” İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi ve Hâlık-ı kainatı tanımak ve O’na iman edip, ibadet etmektir. Ve o insanın vazife-i fıtratı ve fariza-i zimmeti, marifetullah ve iman-ı billahtır. Ve izan ve yakin ile vücudunu ve vahdetini tasdik etmektir. S:100

• Umumi meselelerde ispata karşı nefyin kıymeti yoktur ve kuvveti pek azdır. S:100

• “Maddiyatta çok tevaggul eden ve gittikçe maneviyattan tebaud eden ve nura karşı gabileşen ve kabalaşan ve aklı gözüne inen en büyük bir feylesofun münkirane sözü maneviyatta nazara alınmaz. s:102

• Üstad hazretleri, Abdülkadir Geylani için şunları söylüyor:
*Yerde iken arş-ı azamı temaşa eden
*Harika bir deha-i kudsi sahibi olan
*Doksan sene maneviyatta terakki edip çalışan
*Hakaik-i imaniyeyi ilmel yakin, aynel yakin, hakkal yakin suretinde keşfeden. S:102

• “Azamet ve Kibriya ve nihayetsizlik noktasında ya gaflete veya masiyete veya maddiyata dalmak sebebiyle darlaşan akıllar azametli meseleleri ihata edemediklerinden bir gurur-u ilmi ile inkara sapar ve nefyederler. S:103

• İnkar; *dehşetli muhallere
*vahşetli hurafelere
*zulmetli cehaletlere istinad ediyor. S:104

· Üstad, hakimiyet hakikatını izah ederken padişahların kardeşlerini ve çocuklarını ve saltanatlarını muhafaza için öldürmeleri için “zalimane” tabirini kullanıyor. s:129

• “Bir şey zati olsa, zıddı ona arız olamaz.” S:134

• Üstad, İmam-ı Rabbani için “kahraman imam” tabirini kullanıyor. s:141

• “Bir zerre kuvve-i imaniyenin ziyadeleşmesi, bir batman marifet ve kemalattan daha kıymetlidir. Ve yüz ezvakın balından daha tatlıdır.” S:141

• “Bin seneden beri iman ve Kur’an aleyhinde teraküm eden Avrupa feylesoflarının itirazları ve şüpheleri yol bulup ehl-i imana hücum ediyor.” S:141

• “İhata etmek bir vahdettir, şirke yer bırakmaz.” Sh:154

• “Risale-i Nur ism-i Rahim ve Hakimin mazharı olduğundan” s:149

• Muhakemat adlı eser bir tefsir mukaddimesi olarak yazılmış. S:154

• Kur’an’ın hemen üçten birisi haşirdir. s:156

• Kur’an dışındaki semavi kitaplar birer devre ve birer zamana hitap eder. S:157

• Namazı terk etmek kalbi ve ruhi sıkıntılara, o da ahlakın bozulmasına ve ümitsizliğe sebeb oluyor. S:165

• “Ölüm o kadar kati ve zahirdir ki, bu günün gecesi ve bu güzün kışı gelmesi gibi ölüm başımıza gelecek.” S:166

• “Her bir şehri yüz defa mezaristan’a boşaltan ölüm elbette hayattan ziyade bir istediği var.” s:166

• “Hakiki ve elemsiz lezzet yalnız imanda ve iman ile olabilir.” S:170

• “İman hakikatı öyle bir çekirdektir ki, eğer tecessüm etse bir cennet-i hususiye ondan çıkar. O çekirdeğin şecere-i tubası olur.” S:170

• Hazret-i Muhammed(SAV)
*En ahir
*En büyük
*Dini ve daveti umumi
*Ahirzaman Peygamberidir. S:171

• “Ömür sermayesi pek azdır, lüzumlu işler pek çoktur.” S:172

• “Bazen bu harp boğuşmalarını merak ile takip eden bir tarafa kalben taraftar olur. Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur.” S:172

• “Herkesin iman mukabilinde bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlar ile müzeyyen ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek davası başına açılmış. Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyyunluk taunuyla çoklar o davasını kaybediyor. Hattâ bir ehl-i keşf ve tahkik, bir yerde kırk vefiyattan yalnız birkaç tanesi kazandığını sekeratta müşahede etmiş; ötekiler kaybetmişler. Acaba bu kaybettiği davanın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi? s:173

• “Gençlik hiç şübhe yok ki gidecek. Yaz güze ve kışa yer vermesi ve gündüz akşama ve geceye değişmesi kat’iyyetinde, gençlik dahi ihtiyarlığa ve ölüme değişecek. Eğer o fâni ve geçici gençliğini iffetle hayrata -istikamet dairesinde- sarf etse, onunla ebedî, bâki bir gençliği kazanacağını bütün semavî fermanlar müjde veriyorlar.” S:174

• “Helal dairesi keyfe kâfidir.” S:174

• Dünya: *Büyük bir eczane
*kumaş fabrikası
*Erzak deposu
*Ordugâh
*elektrik fabrikası
*kitap şeklinde düşünülebilir. S:177
• “Onu tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardırOnu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır..” s:178

• “Bir ağacın çekirdeği Cenab-ı Hakkın ” El Evvel” ismine, meyvesi ” El Ahir” ismine baktığı gibi, “Ez Zahir” ismi ağacın dış görünüşüne, “El Batın” ise iç işlerine işaret eder.” S:185

• Peygamber(ASM) Efendimiz:
* En büyük muallim
*En mükemmel üstad
* Şaşırtmaz ve şaşmaz en doğru rehberdir. S:188

• Haşir:* En acip
*en dehşetli
*tavr-ı aklın haricinde bir meseledir. Ve ancak Resulullah ve Kur’an ile açıklığa kavuşabilir. S:189

• “Eski zaman peygamberleri ümmetlerine Kur’an gibi izahat vermediklerinin sebebi, o devirler beşerin bedeviyet ve tufuliyet devri olmasıdır. İptidaî derslerde izah az olur. S:189

• “Kur’anın dörtten birisi haşir ve âhirettir ve bin âyâtıyla onun isbatına çalışır ve onu haber verir. Elbette Kur’anın hakkaniyetine şehadet ve delalet eden bütün hüccetleri ve delilleri ve burhanları, dolayısıyla âhiretin vücuduna ve tahakkukuna ve açılmasına dahi delalet ve şehadet ederler.” S:189

• Çocukların * Nazik dimağları
*Zayıf kalpleri
*Mukavemetsiz ruhları vardır. S:192

• Gençlerin hevesleri galeyanda ve aklı hislerine mağlup vaziyettedir. S:192

· Üstad, talebelerini canı kadar çok seviyor. S:193

• İnsan ihtiyarlıkta daha hassas oluyor. S:193

• “İnsanın küçük bir dünyası belki küçük bir cenneti dahi kendi hanesidir.” S:193

• “Her bir şehir kendi ahalisine geniş bir hanedir.” S:194

• Güzel ahlakın esasları:
1-İhlas
2-Samimiyet
3-Fazilet
4-Hamiyyet
5-Fedakarlık
6-Rıza-i İlahiye çalışmak
7-Sevab-ı uhreviye uğraşmak. S:194

• “İki cihanın ve iki hayatın medar-ı saadeti yalnız imandır.” S:194

• “Dâr-ı âhirette Cennet’in en çok ve en mütenevvi’ lezzetleri cismanîdir. Ve saadet-i ebediyenin en ehemmiyetli ve herkesin istediği ve ünsiyet ettiği nimetleri cismanîdir.s:195

• “Cehennem ise, hayr-ı mahz olan daire-i vücudun Hâkim-i Zülcelalinin hakîmane ve âdilane bir hapishane vazifesini gören dehşetli ve celalli bir mevcud ülkesidir. Hapishane vazifesini de görmekle beraber, başka pek çok vazifeleri var. Ve pek çok hikmetleri ve âlem-i bekaya ait hizmetleri var. Ve zebani gibi pek çok zîhayatın celaldarane meskenleridir.” S:197

• “Evet nasıl ki imanın mahiyeti eğer tecessüm etse, lezzetleriyle bir cennet-i hususiye şekline girebilir ve Cennet’ten bu noktadan gizli haber verir. Aynen öyle de: Risale-i Nur’da delilleriyle isbat ve baştaki mes’elelerde dahi işaret edilmiş ki; küfrün ve bilhassa küfr-ü mutlakın ve nifakın ve irtidadın öyle karanlıklı ve dehşetli elemleri ve manevî azabları var.. eğer tecessüm etse, o mürted adama bir hususî cehennem olur. Ve büyük Cehennem’den bu cihette gizli haber verir”s:197

• Cehennem’siz, Cennet’in pek çok lezzetleri gizli kalır. S:199

• “Her şey bir cihette zıddıyla bilinir.” S:199

• İman, altı rüknünden çıkan öyle bir vahdanî hakikattır ki, tefrik kabul etmez. Ve öyle bir küllîdir ki, tecezzi kaldırmaz. Ve öyle bir külldür ki, kabil-i inkısam olmazlar. Çünki herbir rükn-ü imanî, kendini isbat eden hüccetleriyle sair erkân-ı imaniyeyi isbat eder. Herbiri herbirisine gayet kuvvetli bir hüccet-i a’zam olur. Öyle ise bütün erkânı, bütün delilleriyle sarsmayan bir fikr-i bâtıl, hakikat nazarında bir tek rüknü, belki bir hakikatı ibtal edip inkâr edemez. Belki adem-i kabul perdesi altında gözünü kapamakla, bir küfr-ü inadî yapabilir. Gitgide küfr-ü mutlaka düşer, insaniyeti mahvolur. S:202

• Rububiyetin en ehemmiyetli esasları:

1-Adalet
2-Hikmet
3-Rahmet.

• Bir Müslüman, bir hakikat-ı imaniyeyi inkâr etse elbette küfr-ü mutlaka düşer.” S:206

• İslam’dan evvel ki semavi dinler iman hakikatlarını icmalen bahsetmişken, İslam tafsilatı ile anlatmıştır. S:206

•”Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ı tanımayan, tasdik etmeyen bir Müslüman, Allah’ı da (sıfâtıyla) daha tanımaz ve âhireti bilmez. Bir Müslüman’ın imanı o kadar kuvvetli ve sarsılmaz hadsiz hüccetlere dayanıyor ki, inkârda hiçbir özür kalmıyor. Âdeta akıl, kabulde mecbur oluyor. “s:206

• Ramazan-ı şerif, çok güzel eserlerin vücut bulduğu bir iklim-i nurani. S:207

• Ehl-i dalaletin ufunetli ve zehirli evhamları var. S:207

• Kur’an külli olarak bir hakikatı beyan eder. Her bir asır cüziyatları ondan hisselerini alır. S:207

• Bu asırda “emsalsiz zulümler” işleniyor. S:208

• Kur’an’daki tarihi kıssalar her asırda ferlerini bulan şablonlar. S:208

• “Herkes her vakit bütün Kur’anı okumaya muktedir ve muvaffak olamadığından her bir uzun ve mutavassıt sureyi birer küçük Kur’an hükmüne getirmek için ehemmiyetli erkân-ı imaniye gibi o kıssaları tekrar etmesi, değil israf belki mukteza-yı belâgattır ve hâdise-i Muhammediye (A.S.M.) bütün benî-Âdemin en büyük hâdisesi ve kâinatın en azametli mes’elesi olduğunu ders vermektir” s:214

• “Kur’an’ın hakikî tercümesi kabil değil ve lisan-ı nahvî olan lisan-ı Arabî yerinde Kur’anın meziyetlerini ve nüktelerini başka lisan muhafaza edemez ve herbir harfi, on adedden bine kadar sevab veren kelimat-ı Kur’aniyenin mu’cizane ve cem’iyetli tabirlerinin yerini, beşerin âdi ve cüz’î tercümeleri tutamaz, onun yerinde câmilerde okunmaz” s:215

• “Evet, madem Allah var ve ilmi ihata eder. Elbette adem, i’dam, hiçlik, mahv, fena; hakikat noktasında ehl-i imanın dünyasında yoktur ve kâfirlerin dünyaları ademle, firakla, hiçlikle, fânilikle doludur” s:216

• Her bir mahlukun varlığı ve hayatı;* Esma-i İlahiyeye
*Sair zişuur ve ziruhların nazarlarına bakar. S:216

• “Evet bütün fenalıklar ve günahlar ve şerlerin mâyesi ve esasları âdemdir, tahribdir. Sureten vücudun altında, adem ve bozmak saklıdır.” S:220

• Her hizmet ve davanın kahramanları vardır. Risale-i Nur’un da öyle; “Risale-i Nur’un bir şehid kahramanı olan merhum Hâfız Ali, hapiste Meyve Risalesi’ni kemal-i aşkla yazarken ve okurken vefat edip kabirde melaike-i suale mahkemedeki gibi Meyve hakikatları ile cevab verdiği misillü; ben de ve Risale-i Nur şakirdleri de, o suallere karşı Risale-i Nur’un parlak ve kuvvetli hüccetleriyle istikbalde hakikaten ve şimdi manen cevab verip onları tasdike ve tahsine ve tebrike sevkedecekler inşâallah.”s:221

• Üstad, Üniversite ve liselerde tahsil gören talebelerin hem birinci olmasını, hem de Nurun hakikatlarını neşretmesini nazara veriyor. S:221

• Üstadın kızkardeşi “Hanım” dahi bir alime imiş. Maşallah… s:221

• Risale-i Nur’daki bütün mizanlar ve müvazeneler, imanın saadet-i dünyeviyeye ve uhreviyeye medar meyvelerini beyan ederler. Ve o küllî ve büyük meyveler, bu dünyada gösterdikleri saadet-i hayatiye ve lezzet-i ömür cihetiyle her mü’minin imanı ona bir saadet-i ebediyeyi kazandıracak.. belki sünbül verecek ve o surette inkişaf edecek diye haber verirler. S:221

• “Kadere iman olmazsa hayat-ı dünyeviye saadeti mahvolur. Elîm musibetlerde, ne vakit kadere iman cihetine bakardım; musibet gayet hafifleşiyor görüyordum. Ve kadere iman etmeyen nasıl yaşayabilir diye hayret ederdim” s:222

• “Ölümdeki hikmet ve rahmet ve güzellik ve maslahat cihetini herkes göremez. Zahire bakıp itiraz eder, şekvaya başlar.” S:222

• “Bütün esbab-ı zahiriyenin vazifeleri, izzet-i rububiyetin perdeleridir. Tâ güzellikleri görünmeyen ve hikmetleri bilinmeyen şeylerde kudret-i İlahiyenin izzeti ve kudsiyeti ve rahmetinin ihatası muhafaza edilsin, itiraza hedef olmasın ve hasis ve ehemmiyetsiz ve merhametsiz şeyler ile kudretin mübaşereti -nazar-ı zahirîde- görünmesin” s:222

• İkinci Dünya Savaşı yeryüzünde:

*En geniş hırs
*En geniş hased
*Birinci dünya savaşının neticeleri ile ortaya çıkmış. S:226

• 1929’da Ecnebi muahedelerinin (Lozan) icbarıyla bu vatanda ehemmiyetli sarsıntılar ve felsefenin tahakkümüyle bu dindar millete ehemmiyetli tahavvüller meydana gelmeye başlamıştı. s:227

• 1929 yılı aynı zamanda dünya üzerindeki devletlerde İkinci Dünya Savaşını hazırlayan dehşetli hasedler ve rekabetlerin çarpıştığı tarihtir. S:227

• “Her bir ayetin müteaddit manaları vardır, her asırda efradı bulunur.” S:227

• Üstad hz. İkinci Dünya Savaşını başlatan liderler için “küre-i arza ateş atan üfleyicilerin ve sihirbaz o diplomatlar” tabirini kullanıyor. s:228

• “Âlem-i İslâm’ca en dehşetli olan Cengiz ve Hülâgu fitnesi” s:228

• Üstadımız, memleketimizde 1971 ‘de akim kalan komünist ihtilal teşebbüsüne Felak suresinde işaret edildiğini belirtiyor ve “dehşetli bir şer” tabirini kullanıyor, Anarşizm fırtınalarına karşı uyarıyor. S:228

• Bu zamanın cihadı iman-ı tahkiki kılıncı iledir. S:230

• Üstad hz. Recul-u sanem için “tagut” tabirini kullanıyor. s:231

• “Ve hususî vazifemiz de, Kur’anın imanî hakikatlarını tahkikî bir surette ehl-i imana bildirip, onları ve kendimizi i’dam-ı ebedîden ve daimî ve berzahî haps-i münferidden kurtarmaktır. Sair dünyevî ve siyasî ve entrikalı cem’iyet ve komitelerle ve bizim medar-ı ittihamımız olan cem’iyetçilik gibi asılsız ve manasız gizli cem’iyetle hiçbir münasebetimiz yoktur ve tenezzül etmiyoruz.”s:237

• Üstad hazretleri, Mustafa Kemal‘in hiddetine karşı divan-ı riyasette, şiddetli ve dokunaklı ve serbest müdafaa etmiş. S:237

• Üstad, Şeyh Said ve Menemen hadiseleri için “Cüzi ve neticesiz” diyor. S:238

• “Madem biz ehl-i dünyanın dünyalarına ilişmiyoruz, onlar da bizim âhiretimize ve imanî hizmetimize ilişmesinler.” S:238

• “Hem Ankara’da hükûmetin riyasetinde bulunan malûm birisine ettiğim itirazlara ve ağır sözlere karşı o reis mukabele etmeyip sükût etmesi ve o öldükten sonra, onun yanlışını gösteren bir hakikat-ı hadîsiyeyi kırk sene evvel beyandaki fıtrî ve lüzumlu ve küllî ve mahrem tenkidlerim,” s:240

• Üstad Müslümanları teknik gelişmelere teşvik ettiğini söylüyor. S:241

• “Hükümet ele bakar, kalbe bakmaz.” S:244

• Özellikle 30’lu yıllarda olmak üzere Türkiye’de Cumhuriyetin sadece ismi var, manasız isim ve resimden ibaret. S:244

• “Eğer lâik cumhuriyet soruyorsanız, ben biliyorum ki; lâik manası, bîtaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla, dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükûmet telakki ederim. Yirmibeş senedir hayat-ı siyasiye ve içtimaiyeden çekilmişim. Hükûmet-i cumhuriye ne hal kesbettiğini bilmiyorum. El’iyazü billah, eğer dinsizlik hesabına, imanına ve âhiretine çalışanları mes’ul edecek kanunları yapan ve kabul eden bir dehşetli şekle girmiş ise, bunu size bilâ-perva ilân ve ihtar ederim ki: Bin canım olsa, imana ve âhiretime feda etmeğe hazırım. Ne yaparsanız yapınız” s:239

• Üstad bir zamanların meşhur 163. maddesi için şöyle diyor: “hürriyet-i vicdan prensibine zıd olarak, bütün dindar nasihatçılara şamil, lastikli bir kanunun 163’üncü maddesi sahte bir maskedir.” S:245

• “Ey dinini dünyaya satan ve küfr-ü mutlaka düşen bedbahtlar! Elinizden ne gelirse yapınız. Dünyanız başınızı yesin ve yiyecek! Yüzer milyon kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikata, başımız dahi feda olsun! Her ceza ve i’damınıza hazırız! Hapsin harici bu vaziyette, yüz derece dâhilinden daha fenadır. Bize karşı gelen böyle bir istibdad-ı mutlak altında hiçbir hürriyet -ne hürriyet-i ilmiye, ne hürriyet-i vicdan, ne hürriyet-i diniye- olmamasından, ehl-i namus ve diyanet ve tarafdar-ı hürriyet olanlara ya ölmek veya hapse girmekten başka bir çare kalmaz.” S:246

• “Ben yeni harfleri bilmiyorum ve eski yazım da pek nâkıstır.” S:246

• Risale-i Nur; * hiçbir şeye tabi değil
* alet değil
*sırr-ı ihlası taşıyor. S:253

• “Risale-i Nur’daki *şefkat
*hakikat
*hak bizi siyasete girmekten men etmiş. S:255

• 20. asır “fırtınalı bir asır.” S:255

• Avrupa medeniyeti gaddar bir medeniyet. S:255

• 20. asır yeryüzünde; * hodgamlık
*ırkçılık
*askeri istibdat rejimleri
*merhametsizlik tohumları yerleştirmiş. S:255

• “Mukabele-i bilmisil kaide-i zalimanesi” s:255

• “Üstadın eserleriyle alakası; “En ziyade beni düşündüren Risale-i Nur” s:257

• Risaleler “kemal-i dikkatle ” okunmalı. S:257

• “Evet, ben üç cihetle Isparta’lıyım. Gerçi tarihçe isbat edemiyorum, fakat kanaatim var ki; İsparit nahiyesinde dünyaya gelen Said’in aslı, buradan gitmiş. Hem Isparta Vilayeti öyle hakikî kardeşleri bana vermiş ki; değil Abdülmecid ve Abdurrahman, belki Said’i onların herbirisine maalmemnuniye feda eylerim” s:258

• “Şimdi küre-i arzda Risale-i Nur şakirdlerinden -kalben ve ruhen ve fikren- daha az sıkıntı çeken yoktur. Çünki kalb ve ruh ve akılları iman-ı tahkikî nurlarıyla sıkıntı çekmezler; maddî zahmetler ise, Risale-i Nur dersiyle hem geçici, hem sevablı, hem ehemmiyetsiz, hem hizmet-i imaniyenin başka bir mecrada inkişafına vesile olmasını bilerek şükür ve sabırla karşılıyorlar. İman-ı tahkikî dünyada dahi medar-ı saadettir diye halleriyle isbat ediyorlar. Evet “Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler.” deyip, metinane bu fâni zahmetleri bâki rahmetlere tebdile çalışıyorlar.” S:258

• “Yirmi beş sene evvel aslı yazılan ve sekiz sene zarfında bir-iki defa elime geçen ve aynı vakitte kaybettirilen “Beşinci Şua” s:259

• Risalelere delilsiz tenkit ve hücum eden hocalar için şu tabiri var; ” hoca bozması” s:259

• “İki hayatı imha eden küfr-ü mutlaktan kurtarmak, bu zamanda pek çok ehemmiyetlidir.”s:260

• “Madem bizi çalıştıran Hâlıkımız Rahîm ve Hakîm’dir; başa gelen her şeyi rıza ile, sevinç ile, rahmetine, hikmetine itimad ile karşılamalıyız” s:260

• Refet ağabeyin alimane sualleri Mektubatın doğmasına sebeb olmuş. S:261

• Arefe günü 1000 ihlas okunabilir. S:262

• “Faidesiz ihtiyat ile hizmetten elini gevşetmemeli. S:262

• Hizmetteki imtihan ve çileler:

*Elmasları şişelerden
*Sıddık fedakarları mütereddit sebatsızlardan
*Halis muhlisleri benlik ve menfaatını bırakmayanlardan ayırmak içindir. S:263

• Hizmet:

*Tam ihlas
*Tam tesanüd
*liyakat iştiyor. S:263

• Üstad hazretleri ilk ağabeylerin çektikleri zahmetlerin “istikbaldeki ehl-i imana kahramanane bir nümune-i imtisal, belki imamları olmak” gibi çok hayırlara vesile olacağını söylüyor. S:263

• Risale-i Nur mesleğinin esasları:
1-Tam İhlâs
2-Enaniyeti terk
3-Zahmette rahmeti görme
4-Elemde baki lezzeti bulma
5-Fani, sefihane lezzetlerde ayn-ı elemi hissetme, akibetini müşahade
6-İman-ı tahkiki dersi. S:265
• Masonların hizmet cemaatlarına hücum yolları:
1- Ürkütmak, korkutmak, evhamı tahrik.
2- Önde görünenleri halkın gözü önünde çürütmeye çalışmak, kusurlarını ortaya çıkarmak
3- Cazibedar ve uyuşturucu sefahat lezzetlerini kullanak ile ifsad
4- Cemaat fertleri arasında tesanüdü bozmak
5- O cemaatin liderini ihanetlerle nazardan düşürmeye uğraşmak. S:264
• Bazan izhar, çok defa ihfadan daha ziyade efdal olur. İmam-ı Gazali. S:266

• Üstad, İmam-ı Gazali’nin Hizb-ül Masun adlı evradını okuyor. S:266

• Üstadın aşı perdesi altında ilk zehirlenmesi 1922′de Ankara’ya geldiğinde. S:268

• Üstadın talebeleri “umumen, bila istisna mükemmel namaz” kılıyorlardı. S:268

• “Lisan-ı hal, lisan-ı kalden daha kuvvetli ve tesirli konuşuyor.” S:268

• “Eğer perde-i gayb açılsa, bu sebatsız zamanda böyle sebat gösteren ve bu yakıcı, ateşli hallerden sarsılmayan bu samimî dindarlar ve ciddî Müslümanlar eğer her biri bir veli, hattâ bir kutub görünse, benim nazarımda şimdi verdiğim ehemmiyeti ve alâkayı pek az ziyadeleştirecek ve eğer birer âmi ve âdi görünse, şimdi verdiğim kıymeti hiç noksan etmeyecek diye karar verdim. Çünkü böyle pek ağır şerait altında iman kurtarmak hizmeti, her şeyin fevkindedir. S:268

• “Merak etmeyiniz kardeşlerim, o Nurlar parlayacaklar.” S:269

• “En esaslı kuvvetimiz ve nokta-i istinadımız, tesanüddür.” S:271

• “Bu dünyanın hayatı pek çabuk değişmesine ve zevaline ve fena ve fâni, akibetsiz lezzetlerine ve firak ve iftirak tokatlarına karşı bir ehemmiyetli medar-ı teselli ise, samimî dostlar ile görüşmektir. Evet, bazen bir tek dostunu bir-iki saat görmek için, yirmi gün yol gider ve yüz lirayı sarf eder” s:271

• “Şimdi bu acib, dostsuz zamanda” s:271

• “Teşekki kaderi tenkid ve teşekkür kadere teslimdir.” S:271

• Hizmet insanının 3 vazifesi;
1-Metanet
2-Sebat
3-Fedakârlık s:272

• Üstad, Denizli hapsinde bir günde çektiği sıkıntıyı Eskişehir hapsinde bir ayda çekmediğini söylüyor. S:273

• “Madem geçici, dünyevî musibetlerin sonları ekseriyetle ferahlı ve hayırlı oluyor.” S:273

• “Biz öyle bir hakikata hayatımızı vakfetmişiz ki, güneşten daha parlak ve Cennet gibi güzel ve saadet-i ebediye gibi şirindir. Elbette biz bu sıkıntılı haller ile müftehirane, müteşekkirane bir mücahede-i maneviye yapıyoruz diye şekva etmemek lâzımdır.” S:273

• “Evvel âhir tavsiyemiz: Tesanüdünüzü muhafaza; enaniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyattır.”s:274

• “Şimdi zemin yüzünde ekser beşer; maddî ve manevî kalben, ruhen, fikren musibetlerle giriftardır.” Sh:274

• İmam-ı Şafiî (K.S.) gibi büyük zâtlar, “Talebe-i ulûmun hattâ uykusu dahi ibadet sayılır” diye ziyade ehemmiyet vermişler. sh:275

• “Böyle medresesiz bir zamanda” s:275

• Uhuvvet ve tesanüd; tevazu, enaniyetlerin bırakılması ve mahviyet ile takviye edilir ve kuvvet bulur. S:275

• “Hem belki karşımıza aldanmış veya aldatılmış bazı hocalar ve şeyhler ve zahirde müttakiler çıkartılır. Bunlara karşı vahdetimizi, tesanüdümüzü muhafaza edip onlar ile uğraşmamak lâzımdır, münakaşa etmemek gerektir.” S:276

• Hizmetteki azim ve yekun sevabı kazanmanın iki şartı; 1-Sebat
2-Sadakat-s:277

• “Bir ehemmiyetli ihsan-ı ilahi; ihsanını, enaniyetini bırakmayana ihsas etmemektir.. tâ ucb ve gurura girmesin.” S:277

• “Bu zamanda hizmet-i imaniyede hazz-ı nefsini bırakıp ve mahviyet ile tesanüd ve ittihadı muhafaza eden bir hâlis kardeşimiz, bir veliden ziyade mevki alıyor” s:278

• “Risale-i Nur ile kıraeten ve kitabeten iştigal, sıkıntıyı çok hafifleştirir, ferah verir.” S:278

• “Gaflet ve dünyaperestlikten çıkan dehşetli bir enaniyet, bu zamanda hükmediyor” s:279

• “Risale-i Nur şakirdleri, hıllet ve uhuvvet ve fena fi-l ihvan mesleğinde gittiklerinden” s:279

• “Asıl hüner, kardeşini fena gördüğü vakit onu terk etmek değil, belki daha ziyade uhuvvetini kuvvetleştirip ıslahına çalışmak, ehl-i sadakatın şe’nidir.” S:280

• “Sakın sakın münakaşa etmeyiniz, casus kulaklar istifade ederler. Haklı olsa, haksız olsa bu halimizde münakaşa eden haksızdır. Bir dirhem hakkı varsa, münakaşa ile bin dirhem bizlere zararı dokunabilir.” S: 281

• “Geçmiş şeylere itiraz etmek manasızdır. Çünkü tamiri kabil değil.” S:282

• “Merak musibeti ikileştirir, maddî musibeti kalbde de yerleştirmek için bir kök olur; hem kadere karşı bir nevi itiraz ve tenkidi ve rahmete karşı bir nevi ittihamı işmam eder. Madem her şeyde bir güzellik ciheti var ve rahmetin bir cilvesi var ve kader adalet ve hikmetle iş görür; elbette bu zamanda umum âlem-i İslâmı alâkadar edecek bir kudsî vazife yüzünden hafif bir zahmete ehemmiyet vermemekle mükellefiz” s:283

• “Nazar, beni şiddetle müteessir ve hasta eder.” S:283

• İkinci Dünya Savaşı Ahirzamanın en büyük bir hasarat-ı insaniyesidir s:283

• Risale-i Nur hizmetinde iki tür manevi tokat var;
1- Hizmeti engelleyenlere
2- Hizmette kusur edenlere. S:283

• “Risale-i Nur’un tarz-ı beyanını gören, lâkayd kalamaz. Başka eserler gibi yalnız aklı ve kalbi değil, belki nefsi de ve hissiyatı da müsahhar eder” s:284

• Hizmette ihtiyat lazım. Safdil ve cüretkar olmamalı. S:286

• “Aleyhimize Şeyh Abdülhakîm’i sevk ettikleri halde” s:286

• “Sakın sakın birbirinizin kusuruna bakmayın; hiddet yerinde hürmet ediniz, itiraz yerinde yardım ediniz.”s:286

• “Ben merhum Hâfız Ali’yi unutamıyorum. Onun acısı beni çok sarsıyor. Eski zamanlarda bazen böyle fedakâr zâtlar, kendi dostu yerine ölüyorlardı. Zannederim, o merhum benim yerimde gitti. Onun fevkalâde hizmetini eğer sizler gibi o sistemde zâtlar yapmasa idi; Kur’ana, İslâmiyete büyük bir zayiat olurdu “s:288

• “O büyük şehid, Denizli’yi bana sevdiriyor, daha buradan gitmek istemiyorum” s:288

• “Risale-i Nur zinciriyle kuvvetli uhuvvet öyle bir hasenedir ki, bin seyyieyi affettirir. Haşirde adalet-i İlahiye, hasenelerin seyyielere racih gelmesiyle affettiğine binaen, siz de hasenelerin rüchanına göre muhabbet ve afv muamelesini yapmak lâzımdır” s:289

• “Bir seyyie ile hiddet etmek, sıkıntıdan gelen bir titizlik, bir asabilik ile zararlı bir hiddet, iki cihetle zulüm olur.” s:289

• Abbasiler zamanında çeşitli firak-ı dalle vücuda gelip şeriat ve itikat noktasında ehemmiyetli sarsıntılar oldu. S:290

• “Sahabelerin bir saati, başka velilerin bir gün, belki bir çilesi kadar kıymeti olduğu halde;“s:291

• Namazı ve Risale okumayı terk şefkat tokadının sebebi. S:291

• “Şimdi ispirtizmacılar “cinler ile muhabere” namıyla şarlatanlık yapıyorlar; dinin zararına âlet ederler diye çokça medar-ı bahs edilmez.” S:295

• “Bütün mekteblerde ve dairelerde ve halkta, o ölmüş dehşetli adamın muhabbeti telkin ediliyor. Bu hal ise, âlem-i İslâma ve istikbale pek elîm ve acı bir tesiri olacaktı” s:296

•”İhtiyatla beraber, sadakatı ve irtibatı ve hizmeti değiştirmemek lâzımdır.” S:295

• “Ve mesleğimiz, terk-i enaniyet ve uhuvvet olmasından, bizde hodfüruşane şatahat bulunmadığından” s:300

• Üstada karşı ifratkarane hüsnü zan etmemek lazım. S:300

• Üstad hapiste talebelerine 4 husus üzerine tahşidat yapıyor:
1-Sabır
2-Temkin
3-Ümitsizliğe düşmemek
4-Sarsılmamak. S:301

•Risalelerdeki uhuvvet ve tesanüd prensiplerinin muhafaza edilmesi gerekiyor. Ama bazen sıkıntıdan neşet eden gerginlikler ve kusurlar yüzünden ihlas risalesinin düsturları muhafaza edilmediğinden ihtilaflar, kavgalar, küsmeler olabiliyor. S:302

• “Madem hakikat budur, size ihtar ediyorum: Kur’an’a dayanan Risale-i Nur ile mübareze etmeyiniz. O mağlup olmaz, bu memlekete yazık olur. O başka yere gider, yine tenvir eder. Hem eğer başımdaki saçlarım adedince başlarım bulunsa hergün biri kesilse, hakikat-ı Kur’aniyeye feda olan bu başı zındıkaya ve küfr-ü mutlaka eğmem ve bu hizmet-i imaniye ve nuriyeden vazgeçmem ve geçemem.” S:307

• Üstad, İsmet Paşanın hükümetinde içişleri bakanı olan Şükrü Kaya için şu tabiri kullanıyor; “Kaya Şükrü” s:308

• “Bin seneden beri bu milletin gıda ve ilâç gibi bir hacet-i zaruriyesi olan takvayı ve salahatı bu mazhar-ı enbiya olan Asya’da hükmeden ehl-i siyaset yasak etmez ve edemez biliyoruz”s:309

• “Vazife-i vataniyem” s:310

• 5. Şua “ölmüş gitmiş bir şahsa, müteaddid manalarından bir manası muvafık geliyor.”s:310

• “İslâmiyet, hayat-ı şahsiye ve uhreviye cihetinde Hıristiyanlığa uymaz” s:311

• Üstad Recul-u sanem için “bu asırda dehşetli bir şahıs” diyor. S:312

• “Mustafa Kemal iki defa şifre ile, Van vilayetinin eski valisi ve benim dostum Tahsin Bey’in vasıtasıyla beni -neşredilen Hutuvat-ı Sitte’ye mükâfaten taltif için- Ankara’ya celb etti, gittim”s:313

• Üstad Ankara’da müşahede ettiği Recul-u Sanem için; “ben Beşinci Şua aslının verdiği haberin bir kısmını, orada bir adamda gördüm. Mecburiyetle o çok ehemmiyetli vazifeleri bıraktım. Ve bu adamla başa çıkılmaz, mukabele edilmez diye, dünyayı ve siyaseti ve hayat-ı içtimaiyeyi terk edip yalnız imanı kurtarmak yolunda vaktimi sarf ettim” s:313

• “Risale-i Nur’un numaraları, te’lif tertibiyle değil. Meselâ, Otuzüçüncü Mektub, Birinci Mektub’dan daha evvel te’lif edilmiş ve bu Beşinci Şua’nın aslı ve Risale-i Nur’un bir kısım eczaları, Risale-i Nur’dan evvel te’lif edilmiş” s:313

• “31 Mart’ta Divan-ı Harb-i Örfî’de ve Mustafa Kemal’in hiddetine karşı divan-ı riyasette, şiddetli ve dokunaklı ve serbest müdafaa eden bir adam, onsekiz sene zarfında kimseye sezdirmeden dünya entrikalarını çeviriyor diye onu ittiham eden, elbette bir garazla eder.” S:314

• “Şimdi hükmeden öyle kuvvetli cereyanlar içinde siyasete girenlerden hiçbir kimse, istiklaliyetini ve ihlasını muhafaza edemez. Herhalde bir cereyan onun hareketini kendi hesabına alacak, dünyevî maksadına âlet edecek. O hizmetin kudsiyetini bozacak. Hem maddî mübarezede şu asrın bir düsturu olan eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdad ile, birinin hatasıyla onun masum çok taraftarlarını ezmek lâzım gelecek. Yoksa, mağlub düşecek” s:315

• Üstad, İkinci Dünya Savaşı hakkında sadece Alman yenilgisini ve Bolşevizm’in Avrupa’yı istilasını sormuş. s:317

• “Risale-i Nur’un hedefi doğrudan doğruya âhirettir. Dünya ile alış-verişi yoktur” s:318

• “31 Mart hâdisesinde Bâb-ı Seraskerî’de Şeyhülislâm ve ülemayı dinlemeyen sekiz taburu bir nutuk ile itaate getiren bir adam, sekiz sene zarfında -zabıtnamelere göre- çalışmış. Böyle yirmi-otuz adamı kandırabilmiş. Meselâ, koca Kastamonu’da beş adamı iğfal edebilmiş denilebilir mi” s:319

• Üstad, M. Kemal için şöyle diyor: “Ankara’da hükûmetin riyasetinde bulunan malûm birisine ettiğim itirazlara ve ağır sözlere karşı o reis mukabele etmeyip sükût etmesi ve o öldükten sonra, onun yanlışını gösteren bir hakikat-ı hadîsiyeyi kırk sene evvel beyandaki fıtrî ve lüzumlu ve küllî ve mahrem tenkidlerim, makam-ı iddia cerbezesiyle ona tam tatbik ile bize medar-ı mes’uliyet yapılmış”s:319

• “Nurların esası ve hedefi, iman-ı tahkikî ve hakikat-ı Kur’aniyedir” s:325

• Üstad, tarikatlar hakkında şunu söylüyor: “Hem bin seneden beri bu milletin ekser ecdadı bağlandığı bir meslek, sebeb-i mes’uliyet olamaz”s:325

• “Çok sevablı olan câmideki cemaatın hayrını” s:327

• “Türk milleti Kur’anın bayrakdarı ve sena-i Kur’aniyeye mazhar olduğu için, o milleti çok seven ve hayatını onlar içinde geçiren bir adam” s:328

• “İmkânat, medar-ı mes’uliyet olamaz.” S:329

• “Ekser enbiyanın şarkta ve Asya’da zuhurları ve ağleb-i hükemanın garbda ve Avrupa’da gelmeleri, kader-i ezeliyenin bir işaretidir ki; Asya’da din hâkimdir. Felsefe ikinci derecededir. Bu remz-i kadere binaen, Asya’da hüküm süren dindar olmazsa da din lehine çalışanlara ilişmemeli, belki teşvik etmelidir.”

• “Kur’an-ı Hakîm bu zemin kafasının aklı ve kuvve-i müfekkiresidir. Eğer el’iyazü billah, Kur’an küre-i arzın başından çıksa, arz divane olacak, akıldan boş kalan kafasını bir seyyareye çarpması, bir kıyamet kopmasına sebeb olması akıldan uzak değildir. Evet Kur’an arşı ferş ile bağlamış bir zincir, bir hablullahtır”

• “Vatanımızda anarşiliğe inkılab eden komünist tehlikesi” s:330

• “Bir dehşetli kumandan deha ve zekâvetiyle ordunun müsbet hasenelerini kendine alıp ve kendinin menfî seyyielerini o orduya vererek, o efrad adedince haseneleri, gazilikleri bire indirdiği ve seyyiesini o ordu efradına isnad ederek onların adedince seyyieler hükmüne getirdiğinden dehşetli bir zulüm ve hilaf-ı hakikat olmasından, ben kırk sene evvel beyan ettiğim bir hadîsin o şahsa vurduğu tokada binaen” s:331

• “Reis Bey! Müsaadenizle çok hayret ettiğim bir şeyi soracağım. Neden hiç siyasete karışmadığım halde, ehl-i siyaset beni bütün hukuk-u medeniyeden ve hukuk-u hürriyetten belki hukuk-u hayattan iskat ediyorlar?” s:334

• “Mustafa Kemal’e karşı Nur’un tokadı” s:336

• “Hem o şahsı tenkid, o içinde bulunduğu ve kusurlara sebeb olduğu bir inkılabın hasenatı yalnız onun değil, belki ordunun ve hükûmetindir. Onun da yalnız bir hissesi var. Onun kusurları için onu tenkid etmek, elbette bir suç olmadığı gibi, inkılaba hücum ediyor denilemez. Hem bu kahraman milletin ebedî bir medar-ı şerefi ve Kur’an ve cihad hizmetinde dünyada pırlanta gibi pek büyük bir nişanı ve kılınçlarının pek büyük ve antika bir yadigârı olan Ayasofya Câmii’ni puthaneye ve Meşihat Dairesini kızların lisesine çeviren bir adamı sevmemek bir suç olması imkânı var mı?” s:336

• “Tevilin manası, hadîsin veyahut âyetin birçok manalarından bir mümkün ve muhtemel manası demektir.”s:338

• “Cehennem’den bazı bîçareleri kurtarmağa vesile olmak için -lüzum olsa- Cennet’i bırakıp Cehennem’e girmeyi kabul ettiğimi hakikî kardeşlerim bildikleri gibi, mahkemelerde dahi bir cihette isbat ettiğim halde”s:338

• Üstad günümüz politikasına “tenezzül” etmemiş. S:339

• “Eskiden beri makbul kitabların âhirlerinde mübalağa ile medhiyeler ve takrizler yazılmasına binaen.” S:339

• “Ölmüş gitmiş, hükûmetten alâkası kesilmiş ve inkılabdaki bazı kusurata sebeb olmuş bir reise, sarihan tenkid ve itiraz da olsa kanunen bir suç olamaz. Halbuki sarahat değil, o kendi cerbezesiyle küllî beyanatımızı ona tatbik etmiş”s:341

• “Fıtratımda tahakkümü kaldıramadığım” s:342

• Üstad , 40’lı yıllarda bütün cihanı kavuran komünizm afeti için şöyle diyor:
*şimaldeki dehşetli anarşistlik tohumunu saçan…
*nesil ve milliyeti mahveden.
*herkesin çocuklarını kendisine alıp karabet ve milliyeti izale eden.
*medeniyeti beşeriyeyi ve hayat-ı içtimaiyeyi bütün bütün bozmaya yol açan kızıl tehlike. S:342

• “Risale-i Nur’un vazifesi, imanı kuvvetlendirip kurtarmaktır. Dost ve düşmanı tefrik etmeyerek, hizmet-i imaniyeyi hiçbir tarafgirlik girmeyerek yapmağa mükellefiz”s:343

• Afyon mahkemesi için şöyle diyor; “eşedd-i zulüm ile bir eşedd-i istibdad tarzında şahsımı hiç ömrümde görmediğim ihanetlerle çürütmekle damarıma dokundurulduğu halde tahammül ettim. Hattâ beddua da etmedim.”s:343

• “Ayasofya’yı puthane ve Meşihat’ı kızların lisesi yapan bir kumandanın keyfî kanun namındaki emirlerine fikren ve ilmen tarafdar değiliz ve şahsımız itibariyle amel etmiyoruz.”s:344

• “İmanın kuvvetlenmesi için bu zamanda ve bu zeminde gayet şiddetli bir ihtiyac-ı kat’î ile ders-i dinde bazı şahıslar lâzımdır ki, hakikatı hiç bir şeye feda etmesin, hiç bir şeye âlet etmesin. Nefsine hiç bir hisse vermesin. Tâ ki, imana dair dersinden istifade edilsin, kanaat-ı kat’iyye gelsin. Evet, hiçbir zaman, bu zeminde bu zaman kadar böyle bir ihtiyac-ı şedid olmamış gibidir.” S:347

• “Size ihtar ediyorum: Fâni ve kabir kapısındaki çürük şahsımı çürütmeğe ihtiyaç yok ve bu kadar ehemmiyet vermeğe de lüzum yok” s:348

• “Hangi mes’ele veya rivayet var ki; meşrebleri, mezhebleri muhtelif âlimlerin bir kitabında ona itiraz edilmesin” s:351

• “Şimdilik teferruattaki ihtilafı bırakmağa ve medar-ı münakaşa etmemeğe mecburuz” s:351

• O zamanın bakanlarından Şükrü Saraçoğlu dini ve terbiye-yi Muhammediye’yi “zehir” olarak tavsif etmiş. S:353,

• Üstad hazretleri, Abdülvehhab-ı Şirani ve Muhyiddin-i Arabi’yi “ehl-i hakikat ulemaya misal olarak gösteriyor. S:361

• “Her asırda mehdi manasına ümmetin fıtrî bir ihtiyacına binaen beklemişler. Ve birkaç vecihte rivayetlerin delaletiyle birkaç mehdi, belki her asırda bir nevi mehdi sâdât-ı Ehl-i Beyt’ten geleceği ümmetçe kabul edilmiş” s:368

• “İbn-i Cevzî gibi büyük bir muhaddis bazı sahih ehadîsi mevzu’ dediğini, ulemalar taaccüple nakletmişler.” S:368-369

• “Said’i bilenler bilirler ki, mümkün olduğu kadar tekfirden çekinir. Hattâ sarih küfrü bir adamdan görse de, yine tevile çalışır. Onu tekfir etmez. Her vakit hüsn-ü zan ile hareket ettiği halde”

• “Bir tek hakikat-ı imaniyeyi dünya saltanatıyla değiştirmeyiz. Ve birtek nükte-i Kur’aniyenin bir paşalık rütbesinden daha ziyade yanımızda ehemmiyeti var.” S:375

• “Ben kusurlarımla beraber bu milletin saadetine ve imanının kurtulmasına hayatımı vakfettim. Ve milyonlarla kahraman başların feda oldukları bir hakikata, yani Kur’an hakikatına benim başım dahi feda olsun diye bütün kuvvetimle Risale-i Nur’la çalıştım. Bütün zalimane taziblere karşı tevfik-i İlahî ile dayandım, geri çekilmedim. s:393

• Şapka giymekte hiçbir maddi-manevi maslahat yok. S:397

• 5. Şua ile ilgili; “Gerçi evvelce mahrem tutuyorduk, fakat madem mahkemeler onu teşhir edip beraetle bize iade ettiler. Demek bir zararı yoktur diye teksirine izin verdim. Ve o Beşinci Şua’ın aslı, otuz-kırk sene evvel yazılmış müteşabih hadîslerdir.” S:379

• Üstad, hapse girmesinin bir hikmetini şöyle izah ediyor; “rızkımız bizi çağırdı.” S:422

• “Kat’iyyen vücudum aşıya gelmez.” S:423

• “Nurlarla ya okumak veya okutmak veya yazmak suretindeki meşguliyet; tecrübelerle kalbe ferah, ruha rahat, rızka bereket, vücuda sıhhat veriyor.”s:426

• “Şimdi Hüsrev gibi Nur kahramanı size ihsan edildi.”s:426

• “Ben şimdiye kadar Hüsrev’i ehl-i dünyaya göstermiyordum, gizlerdim. Fakat neşredilen mecmualar, onu ehl-i siyasete tamamıyla gösterdi, gizli bir şey kalmadı. Onun için ben onun iki-üç hizmetini has kardeşlerime izhar ettim. Hem ben, hem o, daha gizlemek değil, lüzum ise aynı hakikat beyan edilecek” s:426

• “Hakikat ve maslahat sulhtur.” S:427

• Risalelerin verdiği manevi kazançtan hissedar olmak için “sadık müşteri” olmak lazım. s:429

• Hizmette ihtiyata alışmalı. S:431

• 1949’ların Diyanet reisi, Üstad hakkında demiş: “Kim onunla görüşse, ona kapılır.. cazibesi kuvvetlidir.” s:431

• “Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb-i Şerifte yüzden geçer, Şaban-ı Muazzamda üçyüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarekte bine çıkar ve cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadir’de otuz bine çıkar.”s:433

• “Bazen bir adamın ihlası, yirmi adam kadar faide verir.” S:433

• Üstad 3 aylar için “ahiret pazarı” diyor. S:433

• “Mabeynimizdeki hakikî ve uhrevî uhuvvet, gücenmek ve tarafgirlik kaldırmaz”s:437

• Şakirdlerin kalpleri birbirine karşı

1-Tam sadakat
2-Muhabbet
3-Uhuvvet
4-Şefkat ile dolu olmalı.s:437

• Birbirimize karşı az nazlanma bile hizmete zarar veriyor. S:437

• Hizmette “demir gibi sarsılmaz” olmalı. S:437

• Bizim en kuvvetli nokta-i istinadımız;*tesanüd
*birbirinin kusuruna bakmamak.s:437

• Üstad, ağabeyler arasında az bir soğukluk için; “Sakın, sakın, sakın! Çabuk bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz. Vallahi bu hâdisenin bizim hapse girmemizden daha ziyade Kur’an ve iman hizmetimize -hususan bu sırada- zarar vermek ihtimali kavîdir” diyor.s:438

• “Leyle-i Mi’rac, ikinci bir Leyle-i Kadir hükmündedir. Bu gece mümkün oldukça çalışmakla kazanç birden bine çıkar.”s:438

• “Bizler imkân dairesinde bütün kuvvetimizle Lem’a-i İhlas’ın düsturlarını ve hakikî ihlasın sırrını mabeynimizde ve birbirimize karşı istimal etmek, vücub derecesine gelmiş. Kat’î haber aldım ki, üç aydan beri buradaki has kardeşleri birbirine karşı meşreb veya fikir ihtilafıyla bir soğukluk vermek için üç adam tayin edilmiş“s:439

• “Sakın sakın!. Şimdiye kadar mabeyninizdeki fedakârane uhuvvet ve samimane muhabbet sarsılmasın. Bir zerre kadar olsa bile, bize büyük zarar olur.s:439

• “Ben Rusya’da esir iken, en evvel Bolşevizm’in fırtınası hapishanelerden başladığı gibi, Fransız İhtilâl-i Kebiri dahi en evvel hapishanelerden ve tarihlerde serseri namıyla yâdedilen mahpuslardan çıkmasına binaen” s:440

• “Nur’un takvadarane ve riyazetkârane meşrebi,”s:441

• Şakirdler arası az bir gerginlik bir hizmete menfi tesir ediyor. S:441

• “Metin, muhlis şakirdler” s:441

• “Şimdi dehşetli bir plânla, Nur’un erkânlarını birbirinden soğutmak için resmen bir iş’ar var” s:442

• “Göze bir saç düşmek gibi az bir nazlanmak sizin gibilerin mabeyninde hayat-ı Nuriyemize bir bomba olur.”s:443

• “Üstadımız olan şakirdlerin şahs-ı manevîsi”s:443

• “Hüsrev’le Feyzi’de benim gibi insanlardan tevahhuş ve sıkılmak var. Hem birbirine bir derece meşrebce ayrıdırlar. Ve Sabri ise, akraba ve tarz-ı maişet cihetinde hayat-ı içtimaiye ile birkaç vecihle alâkadar ve ihtiyata mecburdur. İşte üçünüz bu ihtilaf-ı meslek ve meşreb haysiyetiyle o dağdağalı koğuşta ve sıkıntılı kalabalık içinde her halde tam tahammül ve sabır edemediğinizden ben telaş edip vesvese ediyorum. Çünkü pek az bir muhalefet, bu sırada pek zararı var.”s:443

• “Bu gelen gece olan Leyle-i Berat, bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderat-ı beşeriyenin proğramı nev’inden olması cihetiyle Leyle-i Kadr’in kudsiyetindedir. Herbir hasenenin Leyle-i Kadir’de otuzbin olduğu gibi, bu Leyle-i Berat’ta herbir amel-i sâlihin ve herbir harf-i Kur’anın sevabı yirmibine çıkar. Sair vakitte on ise, şuhur-u selâsede yüze ve bine çıkar. Ve bu kudsî leyali-i meşhurede onbinler, yirmibin veya otuzbinlere çıkar. Bu geceler, elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için elden geldiği kadar Kur’anla ve istiğfar ve salâvatla meşgul olmak büyük bir kârdır.”s:443

• “Cengiz, Hülâgu denilen üç deccaldan birisi” s:444

• “Acaba kütüb-ü hadîsiyede Kur’ana, şeair-i İslâm’a ait hattâ cüz’î şeyleri de haber veren Sahib-i Şeriat, hiç mümkün müdür ki bu zamanımızdaki pek acib hâdisattan haber vermesin” s:444

• “Yahudi milleti hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için her asırda zillet ve meskenet tokadını yemeğe müstehak olmuşlar” s:444

• “Küreviyet-i Arz, ülema-i İslâmca kabul edilmiş, dine muhalefeti yok. Âyetteki satıh demesi, kürevî olmadığına delalet etmiyor” s:445

• “Kâ’be-i Mükerreme’nin üstü tâ arşa kadar ve altı ferşe kadar bir amud-u nurani olması” s:445

• “Ramazan-ı Şerifte hayrı birden bine çıkan evradlarımızla” s:446

• “Bizler için şimdi her şeyin iyi tarafına ve güzel cihetine ve ferah verecek vechine bakmak lâzımdır ki manasız, lüzumsuz, zararlı, sıkıntılı, çirkin, geçici haller nazar-ı dikkatimizi celp edip kalbimizi meşgul etmesin.s:447

• Üstad Ramazan’ın 27.gecesi için; “Yarın gece Leyle-i Kadir olmak ihtimali çok kuvvetli olmasından bir kısım müçtehidler o geceye Leyle-i Kadr’i tahsis etmişler. Hakikî olmasa da, madem ümmet o geceye o nazarla bakıyor. İnşâallah hakikî hükmünde kabule mazhar olur” diyor. S:448

• Üstad hazretleri köyü Nurs’u en son 1900 yılında görmüş.s:449

• “Sizi kasemle emin ederim ki; biriniz bana en büyük bir hakaret yapsa ve şahsımın haysiyetini bütün bütün kırsa, fakat hizmet-i Kur’aniye ve imaniye ve Nuriyeden vazgeçmezse ben onu helâl ederim, barışırım, gücenmemeğe çalışırım” s:450

• “Gizli düşmanlarımız iki plânı takib edip.. biri beni ihanetlerle çürütmek; ikincisi, mabeynimize bir soğukluk vermektir” s:457

• “Ben size ilân ederim ki; Hüsrev’in bin kusuru olsa ben onun aleyhinde bulunmaktan korkarım. Çünkü şimdi onun aleyhinde bulunmak, doğrudan doğruya Risale-i Nur aleyhinde ve benim aleyhimde ve bizi perişan edenlerin lehinde bir azîm hıyanettir.”s:457

• “Konya kahramanı Zübeyr” s:457

• Hizmet insanının saf altın hale gelmesi için imtihan ve musibet eleklerinden geçmesi lazım. s:459

• “Ben Nurlarla meşgul oldukça sıkıntılar azalıyor. Demek vazifemiz Nurlarla iştigaldir ve geçici şeylere ehemmiyet vermemek ve sabır ve şükretmektir.” S:460

• “Şimdi ehl-i imanın ittihadına pek çok lüzum var. Biz o hakikatı bilmediğimiz için kaderin adalet tokadını yeriz.”s:468

• “Kışta her şey tevakkuf eder.” S:469

• “Nurlara zarar gelmemek için cesurane ve ihtiyatsız hareketten bir derece çekinmek lâzımdır.” S:471

• Nurun mesleği olan; *Mübareze etmemek
*Ehl-i dünya ile uğraşmamak
*Siyasete girmemek
*Lüzum olsa kısaca müdafaa etmek. S:472

• “Eski Said’in, onbeş yaşında iken medrese usûlünce onbeş senede okunan ilmi onbeş haftada okumağa inayet-i İlahiye ile muvaffak olması” s:473

• “Âhirzamanda vukua gelecek hâdisata dair hadîslerin bir kısmı müteşabihat-ı Kur’aniye gibi derin manaları var. Muhkemat gibi tefsir edilmez ve herkes bilemez. Belki tefsir yerinde tevil ederler.” S:509

• “İman ve teklif; ihtiyar dairesinde bir imtihan, bir tecrübe, bir müsabaka olduğundan, perdeli ve derin ve tedkik ve tecrübeye muhtaç olan nazarî mes’eleleri elbette bedihî olmaz. Ve herkes ister istemez tasdik edecek derecede zarurî olmaz. Tâ ki Ebu Bekirler a’lâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebu Cehiller esfel-i safilîne düşsünler. İhtiyar kalmazsa teklif olamaz” s:509

• “Dâr-ı teklifte gözle görünecek olan alâmet-i kıyamet ve eşrat-ı saat, bir kısım müteşabihat-ı Kur’aniye gibi kapalı ve tevilli oluyor.” S:510

• “Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın nüzulü dahi ve kendisi İsa Aleyhisselâm olduğu, nur-u imanın dikkatiyle bilinir; herkes bilemez.”s:510

• “Deccal ve Süfyan gibi eşhas-ı müdhişe, kendileri dahi kendilerini bilmiyorlar.” S:510

• “Hakaik-i imaniyeye girmeyen cüz’î hâdisat-ı istikbaliye, nazar-ı nübüvvette ehemmiyetsizdir” s:510

• “Teşbihler ve temsiller suretinde rivayet edilen bir kısım hadîsler, mürur-u zamanla avamın nazarında hakikat telakki edildiğinden vakıa mutabık çıkmıyor. Ayn-ı hakikat olduğu halde vakıa mutabakatı görünmüyor.” S:510

• “Bir kısım hadîsler İslâmların ekseriyeti noktasında veya hükûmet-i İslâmiyenin veya merkez-i hilafetin nokta-i nazarında vürûd ettiği halde, umum ehl-i dünyaya şamil zannedilmiş ve bir cihette hususî bulunduğu halde, küllî ve âmm telakki edilmiş” s:510

• “Hem Deccal’ın rejimine ve teşkil ettiği komitesine ve hükûmetine ait garib halleri ve dehşetli icraatı, onun şahsıyla münasebetdar rivayet edilmesi cihetiyle manası gizlenmiş.”s:511

• “Hem bir kısım râvilerin kabil-i hata içtihadlarıyla olan tefsirleri ve hükümleri, hadîs kelimelerine karışıp hadîs zannedilir, mana gizlenir” s.512

• “Eski zamanda, bu zaman gibi cemaatin ve cem’iyetin şahs-ı manevîsi inkişaf etmediğinden ve fikr-i infiradî galib olduğundan, cemaatin sıfat-ı azîmesi ve büyük harekâtı o cemaatın başında bulunan şahıslara verildiği cihetiyle; o şahıslar, hârika ve küllî sıfatlara lâyık ve muvafık olmak için yüz derece cisminden ve kuvvetinden büyük bir acûbe cisim ve müdhiş bir heykel ve çok hârika bir kuvvet ve iktidar bulunmak lâzım geldiğinden öyle tasvir edilmiş. Vakıa mutabakatı görünmüyor ve o rivayet müteşabih olur.”s:512

• “Hem iki Deccal’ın sıfatları ve halleri ayrı ayrı olduğu halde, mutlak gelen rivayetlerde iltibas oluyor, biri öteki zannedilir”s:512

• “Büyük Mehdi”nin halleri sâbık Mehdilere işaret eden rivayetlere mutabık çıkmıyor, hadîs-i müteşabih hükmüne geçer”s:512

• “İmam-ı Ali (R.A.) yalnız İslâm Deccalından bahseder.” S:512

• Bu zamanda israfa girmek insanı Süfyan’ın yaşam tarzına zorlar, esir eder. :513

• Ahirzaman fitneleri nefisleri kendilerine çeker, meftun eder. İnsanlar ihtiyarlarıyla, belki zevkle irtikâb ederler. s:514

• Dans, tiyatro gibi şeyler Ahirzaman lehviyatları, ve kebairleri ve bid’alarıdır. S:514

• Üstada göre Büyük deccal kuzey kutbuna yakın bir yerden çıkacak. S:516

• Üstada göre Fransız ihtilali sosyalizmi doğurdu, o da Bolşevizme inkılap etti. O ise ahlakı bozup anarşizme götürdü. S:518

• “Büyük Mehdi‘nin çok vazifeleri var. Ve siyaset âleminde, diyanet âleminde, saltanat âleminde, cihad âlemindeki çok dairelerde icraatları olduğu gibi.”s:519

• “Rahmet-i İlahiye ile her devirde belki her asırda bir nevi Mehdi, Âl-i Beyt’ten çıkmış, ceddinin şeriatını muhafaza ve sünnetini ihya etmiş.” S:519

• “Dünyada mütesanid hiçbir hanedan ve mütevafık hiçbir kabile ve münevver hiçbir cem’iyet ve cemaat yoktur ki, Âl-i Beyt’in hanedanına ve kabilesine ve cem’iyetine ve cemaatine yetişebilsin. Evet yüzer kudsî kahramanları yetiştiren ve binler manevî kumandanları ümmetin başına geçiren ve hakikat-ı Kur’aniyenin mayası ile ve imanın nuruyla ve İslâmiyet’in şerefiyle beslenen, tekemmül eden Âl-i Beyt, elbette âhirzamanda şeriat-ı Muhammediyeyi ve hakikat-ı Furkaniyeyi ve Sünnet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) ihya ile, ilân ile, icra ile, başkumandanları olan Büyük Mehdi’nin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet makul olmakla beraber, gayet lâzım ve zarurî ve hayat-ı içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır.”s:520

• “Evet arzı şems ile, ferşi arş ile kuvvetli bağlayan hablullah-il metin olan Kur’anın kuvve-i cazibesi kopsa; küre-i arzın ipi çözülür, başıboş serseri olup aksiyle ve intizamsız hareketinden Güneş garbdan çıkar. Hem müsademe neticesinde emr-i İlahî ile kıyamet kopar diye bir tevili vardır.”s:521

• “İslâm Deccalı olan Süfyan dahi, şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) ebedî bir kısım ahkâmını nefis ve şeytanın desiseleri ile kaldırmağa çalışarak hayat-ı beşeriyenin maddî ve manevî rabıtalarını bozarak, serkeş ve sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak, hürmet ve merhamet gibi nurani zincirleri çözer; hevesat-ı müteaffine bataklığında, birbirine saldırmak için cebrî bir serbestiyet ve ayn-ı istibdad bir hürriyet vermek ile dehşetli bir anarşistliğe meydan açar ki, o vakit o insanlar gayet şiddetli bir istibdaddan başka zabt altına alınamaz.”

• “Zannederim, asr-ı âhirde İslâm ve Türk hürriyetperverleri, bir hiss-i kabl-el vuku ile bu dehşetli istibdadı hissederek oklar atıp hücum etmişler. Fakat çok aldanıp yanlış bir hedef ve hata bir cebhede hücum göstermişler”

• “İslâm Deccalı masonların komitelerini aldatıp müzaheretlerini kazandıklarından”

• “Ben bir manevî âlemde İslâm Deccalını gördüm. Yalnız birtek gözünde teshirci bir manyetizma gözümle müşahede ettim ve onu bütün bütün münkir bildim. İşte bu inkâr-ı mutlaktan çıkan bir cür’et ve cesaretle mukaddesata hücum eder”

• “Hem şanlı ve kahraman bir millet, mağlubiyeti hengâmında, böyle istidraclı ve şanlı ve tali’li ve muvaffakıyetli ve kurnaz bir kumandanı bulduğundan gizli ve dehşetli olan mahiyetine bakmayarak kahramanlık damarıyla onu alkışlar, başına kor, seyyielerini örtmek ister. Fakat kahraman ve mücahid ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur-u iman ve Kur’an ışığıyla hakikat-ı hali göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılır”

• “Üstad, Süfyani için “o istidraclı adam” diyor.

• “Şarkın en cesur ve kuvvetli ve kesretli kavmi ve İslâmiyet’in en kahraman ordusu olan Türk milleti

• “Yediyüz sene müddetinde İslâmiyet’in ve Kur’an’ın elinde şeref-şiar, bârika-asa bir elmas kılınç olan Türk milletini”

• “Sarsılmaz bir iman isteyen ve dinsiz anarşistliğe karşı kırılmaz bir kılınç arayanlar, Âyet-ül Kübra‘ya müracaat etsinler” s:527

• “Her sene, her gün bir kainat ölür, bir tazesi gelir.” s:530

• Maddi nimetlerin fiatı; “başta Bismillah, âhirde Elhamdülillah, ortada nimette in’amı hissetmek ve Rabbini onun ile tanımaktır.” S:535

• “Hem insanın hodgâm hevesatı ve süflî ve akibeti görmeyen hissiyatı, kâinatta cereyan eden rahmaniyet ve hakîmiyet ve rububiyet kanunlarına mikyas ve mehenk ve mizan olamaz. Kendi âyinesinin rengine göre görür.” S:537

• “Maneviyatta ve manevî yollarda ve kalbî mesleklerde en doğrusu, en müstakimi ise en kısa ve en kolayıdır.” S:541

• Tehevvür göstermek, olur olmaz sinirlenmek insanın kuvve-i gadabiyesinin saptığının alametidir. S:541

• İnsanlar arasında istikameti temsil eden 4 taife;

1-Peygamberler
2-Sıddıklar
3-Şehidler
4- Salihler. S:542

• Risalelerdeki iman ve küfür muvazenelerinin menbaı, esası ve üstadı Fatiha suresinin 7. ayetidir. S:543

• Namazda okuduğumuz ayetlerin kısa meallerini hatırda tutmak “gafleti dağıtır, ubudiyeti ve münacatı parlatır.” S:544

• Peygamberimizin(SAV) ibadeti bütün kâinatın Cenab-ı Hakka karşı yaptıkları ubudiyetin temsilcisi hükmünde. S:545

• Cevşen 1001 Esma-i ilahiyi içine alıyor. S:549

• Cevşen, maneviyatta terakki eden ariflerin münacatlarının fevkinde. S:549

• “Ben firaktan, zevalden çok inciniyorum.” S:555

• “Risale-i Nur’un çok hakikatları namaz tesbihatında ihtar edilmesi” s:565

• Bütün mahlukattaki *Ölçülü düzgünlük
*Mizanlı intizam, ihatalı bir ilme işaret eder. S: 566

• “Sıfat, mevsufsuz olması muhal ve imkânsız olmasından” s:566

• “Serseri tesadüf, kör kuvvet, sağır tabiat, camid, şuursuz esbab, basit, istilâcı unsurlar; hiçbir cihette bu alîmane, basîrane, hakîmane, merhametkârane, inayetperverane olan iaşe ve idare ve himayet ve tedbire karışamazlar” s:567

• “İlm-i ezelinin iki nevi olan kaza ve kader.” S:568

• “Bir şeyde mertebelerin bulunması, onun zıddı içine girmesi iledir.” S:575

• “Sefahat ve hayat-ı dünyeviyenin lezzetleriyle çok biçare gençleri ve insanları hakaik-i imaniyeden mahrum bırakıyorlar.” S:588

• “Akibeti görmeyen, bir dirhem hazır lezzeti ileride bir batman lezzetlere tercih eden hissiyat-ı insaniye akıl ve fikre galebe ettiğinden ehl-i sefahati sefahattan kurtarmanın çare-i yeganesi aynı lezzetinde elemi gösterip hissini mağlup etmektir.” S.589

• “Bu fırtınalı zamanın hissi iptal eden ve beşerin nazarını âfâka dağıtan ve boğan cereyanlar, iptal-i his nev’inden bir sersemlik vermiş ki, ehl-i dalâlet mânevî azabını muvakkaten tam hissedemiyor; ehl-i hidâyete dahi gaflet basıyor, hakikî lezzetini tam takdir edemiyor.”s:591

• “Eski zamanda bir memlekette bir kâfir-i mutlak yerine, şimdi bir kasabada yüz tane bulunabilir.” S:591

• Hizmette kendisini nazara veren sırr-ı ihlası bozar. s:594

• “Demek biz müflis olduğumuz halde, gayet zengin bir mücevherat dükkânının dellâlı ve bir hizmetçisi olmuşuz” s:596

• “Bazı müstensihler, bu bîçare Said hakkında (R.A.) kelimesini bir dua niyetiyle yazmışlar. Ben bozmak istedim, hatıra geldi ki: “Allah razı olsun” manasında bir duadır, ilişme. Ben de bozmadım.”s:596

• 1933 senesi Risale-i Nur’un en nurani cüzlerinin telifi ve tekemmülü zamanıdır. S:600

• 1929 senesi Risale-i Nur’un intişarı ve iştiharı ve parlaması tarihidir. s: 600

• 1906 senesi Üstadın ilk eserlerini verme tarihidir.

• “Manevî bir elektrik olan Resail-in Nur dahi ne şarkın malûmatından, ulûmundan ve ne de garbın felsefe ve fünunundan gelmiş bir mal ve onlardan iktibas edilmiş bir nur değildir. Belki semavî olan Kur’an’ın, şark ve garbın fevkindeki yüksek mertebe-i arşîsinden iktibas edilmiştir.” S:601

• Üstad hazretleri “izhar kitabından sonraki medrese usulünce 15 sene ders almakla okunan kitapları yalnız 3 ayda tahsil etmiş.“sh:601

• 1884 tarihi Üstadın ilim tahsiline başladığı tarih. S:603

• 1928’de hem alem-i İslamda hem insaniyet dairesinde firavunane bir tuğyanın çıktığı vakittir. S:603

• Ölümün hakikati Risale-i Nur’da önemli bir yer almış. S:605

• Rabıta-i mevt, Eski Saidi yeni Said’e dönüştüren mühim bir vesile. S:605

• 1900–1901 seneleri Kur’an’a karşı suikastın planlandığı tarihtir. S:606

• 1971 için “dehşetli bir cereyanın müntehası tarihi olmak ihtimali var” diyor. S:606

• 1902 senesi Üstadın tedristen telif vazifesine başladığı tarih. S.607

• 1907’de Üstad “mücahidane seyahatına” başladığı tarih. S:607

• “Risale-i Nur’un mevzusu ve neticesi Hikmet-i Kur’aniyedir. İsm-i Hakem ve Hakimin cilvesidir. S:609

• 1886 Üstadın Kur’an dersini almaya başladığı tarih. S:609

• Üstad, 1. Dünya Savaşı için şöyle diyor: “Harb-i umumî vasıtasıyla, bin seneden beri Kur’an aleyhinde teraküm eden Avrupa itirazları ve evhamları âlem-i İslâm içinde yol bulup yayıldılar. O şübehatın bir kısmı fennî şeklini giydi, ortaya çıktı.” S:610

• “Resail-in Nur bu asrın manevi ve müthiş hastalıklarına şifa olmakla.” S:613

• Tahir paşanın Üstad’a Lord Gürzon’un Kur’an’a suikastını okuduğu tarih 1900’dür. S:614

• Üstadın hedefi, ilmi gayesi, netice-i hayatı yalnız Kur’an. S:614

• Üstada göre, cifir ilmi;

 

*Kanun-u ilmi
*Riyazi düstur
*Fıtri namus(kanun)
*Edebi usul
*Gaybi anahtar. S:619

• “Şimdi İslâmlar içinde Nur-u Kur’ana muhalif haletlerin ekserisi, o sû’-i kasdların ve Sevr Muahedesi gibi gaddarane muahedelerin vahîm neticeleridir.”s:623

• “Âlem-i İslâm için en dehşetli asır altıncı asır ile Hülâgu fitnesi ve onüçüncü asrın âhiri ve ondördüncü asır ile harb-i umumî fitneleri ve neticeleri olduğu münasebetiyle” s:624

• “Hiçbir asır böyle bir tarzı göstermemiş. Sair asırlarda o ehl-i dalalet âhireti bilmiyor ve inkâr ediyor. Elması elmas bilmiyor, dünyayı tercih ediyor.” S:627

• Üstad hazretleri Süfyaniler için “bu asırda acip bir taife-i dalle” s:627

• Süfyanilerin en savletli zamanı 40’lı yıllar. S:627

• Üstad, Ayet-ül Kübra’yı çok zahmetler içinde yazmış. S:629

• “Geceleyin Celcelutiye’yi okudum. Birden bir ihtar-ı gaybî gibi kalbime denildi: İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, Risale-i Nur ile çok meşguldür.” S:630

• “Kıyamet ve haşri ispat eden ve harika hüccetleriyle iştihar eden 29. söz.”s:631

• “Tahavvülât-ı zerratta boğulan maddiyyunları susturan ve zerratın tahavvülâtı ve harekâtını, vazife ve intizamlarını emsalsiz bir tarzda isbat eden Otuzuncu Söz” s:631

• “Malûmdur ki; Risale-i Nur başta otuzüç aded Sözler’dir ve Sözler namıyla yâd edilir”s:632

• “Risale-i Nur’un yıldızları içinde bir güneş hükmünde şakirdlerince telakki edilen Otuzikinci Söz“s:632

• “Sair meşreblerdeki aşk yerinde, Risale-i Nur’un meşrebinde müştakane şefkattir ve re’fetkârane muhabbettir“s:635

• “İmam-ı Ali Radıyallahü Anh’ın en mühim ve en müdakkik Üveysî bir şakirdi ve İslâmiyet’in en meşhur ve parlak bir hücceti olan Hüccet-ül İslâm İmam-ı Gazalî“s:637

• Ahirzamanda dünya çapında tamir İsm-i ADL VE HAKEM‘in tecellisiyle olacak. Yani adalet, mizan, intizam ve hikmetle olacak. S:639

• “Ben, Süryani kelimelerinin manalarını tam bilemediğimden” s:639

• “Gerçi elimde bulunan Celcelutiye nüshası en sahih ve en mutemeddir. İmam-ı Gazalî (R.A.) gibi çok imamlar Celcelutiye’yi şerh etmişler”s:641

• Üstad 20. yy için “Kur’an itibarıyla bu asır dehşetlidir” diyor. S:644

• “Bu karanlık asır” s:644

• “Ben itiraf ediyorum ki: Böyle makbul bir eserin mazharı olmak, hiçbir vecihle o makama liyakatım yoktur. Fakat küçük ehemmiyetsiz bir çekirdekten, koca dağ gibi bir ağacı halketmek; kudret-i İlahiyenin şe’nindendir ve âdetidir ve azametine delildir. Ben kasemle temin ederim ki: Risale-i Nur’u senadan maksadım, Kur’anın hakikatlarını ve imanın rükünlerini teyid ve isbat ve neşirdir.” S:645

• 20. asır Resulullahın(SAV) şeriatını ve İslam şeairlerini dehşetli tahrip etmiş. S:646

• “Evet bu asrın dehşetine karşı, taklidî olan itikadın istinad kal’aları sarsılmış ve uzaklaşmış ve perdelenmiş olduğundan; her mü’min, tek başıyla dalaletin cemaatle hücumuna mukavemet ettirecek gayet kuvvetli bir iman-ı tahkikî lâzımdır ki dayanabilsin. Risale-i Nur bu vazifeyi; en dehşetli bir zamanda ve en lüzumlu ve nazik bir vakitte, herkesin anlayacağı bir tarzda, hakaik-i Kur’aniye ve imaniyenin en derin ve en gizlilerini gayet kuvvetli bürhanlar ile isbat ederek, o iman-ı tahkikîyi taşıyan hâlis ve sadık şakirdleri dahi, bulundukları kasaba, karye ve şehirlerde -hizmet-i imaniye itibariyle- âdeta birer gizli kutub gibi, mü’minlerin manevî birer nokta-i istinadı olarak, bilinmedikleri ve görünmedikleri ve görüşülmedikleri halde, kuvve-i maneviye-i itikadları cesur birer zabit gibi, kuvve-i maneviyeyi ehl-i imanın kalblerine verip, mü’minlere manen mukavemet ve cesaret veriyorlar.” S:646

• “Felsefe, her şeyi çirkin, korkunç gösteren siyah bir gözlüktür. İman ise, herşeyi güzel, ünsiyetli gösteren şeffaf, berrak, nuranî bir gözlüktür.”s:649

• “Nuranî âlemlere giden yol kabirden geçer ve en büyük saadetler büyük ve acı felâketlerin neticesidir..”

*”Ehl-i hakikatin sohbetine zaman, mekân mâni olmaz; mânevî radyo hükmünde biri şarkta, biri garpta, biri dünyada, biri berzahta olsa da rabıta-i Kur’âniye ve imaniye onları birbiriyle konuşturur.” S:5

*”Hizmetinizin azameti ve ehemmiyeti ve muârızların kuvveti ve şeytaneti nispetinde ihtiyata ve dikkate mecburuz.”s:6

*”Bu zaman cemaat zamanıdır. Ehemmiyet ve kıymet, şahs-ı manevîye göre olur. Maddî ve ferdî ve fâni şahsın mahiyeti nazara alınmamalı. Hususan benim gibi bir biçarenin kıymetinden bin derece ziyade ehemmiyet vermekle, bir batmanı kaldırmayan zayıf omuzuna binler batman ağırlığı yüklense, altında ezilir.”s:6

*”Lillâhilhamd, Risaletü’n-Nur, bu asrı, belki gelen istikbali tenvir edebilir bir mucize-i Kur’âniye olduğunu çok tecrübeler ve vâkıalarla körlere de göstermiş.” s:6

*Geçmiş asırlar ferdiyet asrı bu zaman ise şahs-ı manevi… s:7

*Üstad hazretleri 1936’da gönderildiği Kastamonu’da
fevkalade bir dikkat ve tazyik ve tecrid içinde” bulunduğunu söylüyor. s:7

*”Emn ve ye’sin vartasına düşmemek hikmetiyle, havf ve reca muvazenesinde sabır ve şükürde bulunmak için kabz-bast hâletleri celâl ve cemal tecellîsinden intibah ehline gelmesi, ehl-i hakikatçe medâr-ı terakki bir düstur-u meşhurdur.” s:7

*”Risaletü’n-Nur’un kitapları birbirine tercih edilmez. Her birinin kendi makamında riyaseti var. Ve bu zamanı tenvir eden bir mucize-i mâneviye-i Kur’âniyedir.” s:9

*Risale-i Nur; Ehemmiyetli
manevi ilmi bir mürşid. s:9

*Evrad u Ezkarı tefekkürle okumak büyük zevk ve şevk veriyor. s.10

*Şu zamanda imanın esaslarına ve köklerine şiddetli ve cemaatli bir şekilde taarruz var. s:10

*Risale-i Nur;

1- İmani hakikatları ispat ediyor.
2-İmanda derinleşmeye sebep oluyor.
3-İmanı muhafaza ediyor.
4-Şüpheleri süpürerek imanı temiz tutuyor. s:10

*Hizmette:

1- Sabır
2-Metanet
3-Sebat
4-Tahammül lazım. s:10

*Üstad bazı vazifeleri kendisinden sonraki şakirdlere bırakmış, mesela 29. Lem’anın Arapçadan tercüme ve tefsiri için: “Benim şimdi onunla meşgul olmaya ne vaktim var ve ne de halim müsaade eder. İnşaallah ileride Risaletü’n-Nur’un başka bir şakirdi o vazifeyi yapacak.” diyor. s:11

*Üstad, Sovyetlerde uygulanan Ateizm ile Türkiye’de icra edilen arasındaki farkı şöyle izah ediyor: ” Nesholup, tahrif olmuş bir dine karşı dinsizlikle ihanet başka. Ve hak ve ebedî bir dine karşı ihanet ise, yeri titretiyor, kızdırıyor.” s:15

*”Dünyanın meşakkatleri madem sevap verir, geçerler; o musibetlere karşı sabır içinde şükürle, metanetle mukabele edilmek gerektir.”s:15

*Batı medeniyeti:

1- Menfi esaslara bina edilmiş.
2- Bu maddi harikaları kendi çalışması görüp şükretmeyen
3- Maddiyun fikriyle şirke düşen
4- Seyyiatı hasenatına galip bir medeniyet. s:16

*”Avrupa zâlim hükûmetleri zulümleriyle, Sevr Muahedesiyle âlem-i İslâma ve merkez-i Hilâfete ettikleri ihanete mukabil öyle bir mağlûbiyet tokadını yediler ki; dünyada dahi bir cehenneme girip çıkamıyorlar, azapta çırpınıyorlar.” s:16

*Üstad, zelzele için ” böyle âfatlar, za’f-ı imandan neşet eden hatâların neticesidir.” diyor. s:17

*Bu zamanda ehl-i dalaletin aşıladıkları bir çok manevi hastalık var. Bunların büyük kısmı da Risale-i Nur merhemiyle tedavi edilebilir.” 17

*Hizmetin tesirini bulandırmamak için toprak gibi mahviyet, terk-i enaniyet ve mutlak tevazu şart. s:18

*”İman-ı tahkikî ilmelyakînden hakkalyakîne yakınlaştıkça daha selb edilmeyeceğine ehl-i keşif ve tahkik hükmetmişler ve demişler ki: “Sekerat vaktinde şeytan vesvesesiyle ancak akla şüpheler verip tereddüde düşürebilir.” Bu nevi iman-ı tahkikî ise yalnız akılda durmuyor. Belki hem kalbe, hem ruha, hem sırra, hem öyle letâife sirayet ediyor, kökleşiyor ki, şeytanın eli o yerlere yetişemiyor. Öylelerin imanı zevalden mahfuz kalıyor.”s:18

*Hizmette üç önemli husus:

1-İhlaslı sadakat
2-Livechillah uhuvvet
3-Fisebilillah muavenet. s:18

*Üstadın, İkinci Dünya Savaşı için bir değerlendirmesi:”Adalet-i İlâhiye, İslâmiyete ihanet eden mimsiz medeniyete öyle bir azâb-ı mânevî vermiş ki, bedevîliğin ve vahşîliğin derecesinden çok aşağıya düşürtmüş. Avrupa’nın ve İngilizin yüz sene ezvâk-ı medeniyesini ve terakkî ve tasallut ve hâkimiyetin lezzetlerini hiçe indiren mütemadî korku ve dehşet ve telâş ve buhran yağdıran bombaları başlarına musallat etmiş.” s:19

*Üstad, siyah mürekkebi sevmiyor, kırmızı mürekkep hoşuna gidiyor. s:21

*”Bu asrın acip bir hassasıdır. Bu asırdaki ehl-i İslâmın fevkalâde safderunluğu ve dehşetli cânileri de âlicenâbâne affetmesi; ve bir tek haseneyi, binler seyyiatı işleyen ve binler mânevî ve maddî hukuk-u ibâdı mahveden adamdan görse, ona bir nevi taraftar çıkmasıdır. Bu suretle, ekall-i kalîl olan ehl-i dalâlet ve tuğyan, safdil taraftarla ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatâsına terettüp eden musibet-i âmmenin devamına ve idamesine, belki teşdidine kader-i İlâhiyeye fetva verirler; “Biz buna müstehakız” derler. s:22

*Ahirzaman hadiseleri çıkmaya başlamış ve alametleri görülmüş ama ahirzaman müceddidi haricinde alimler onu teşhis edememişler. s:26

*”Siyaset cazibesi” insanı aldatabiliyor. s:26

*Veliye gelen ilhamda fikirler ve içtihadlarla hakikatın rengi bir derece değişebiliyor. s.26

*Takriben 2120’ye kadar hizmet devam edecek Allahu alem. s: 27

*2086 tarihine kadarki nur hizmeti, zahir ve aşikare, belki galibane…2120’ye kadarki kısmı ise gizli ve mağlubiyet içinde devam edecek. Allahu alem. s: 28

*”Risale-i Nur, yalnız bir cüz’î tahribatı, bir küçük haneyi tamir etmiyor; belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kaleyi tamir ediyor. Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor; belki bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsit âletlerle dehşetli rahnelenen kalb-i umumî ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun, bâhusus avâm-ı mü’minînin istinadgâhları olan İslâmî esaslar ve cereyanlar ve şeâirler kırılmasıyla, bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi Kur’ân’ın i’câzıyla o geniş yaralarını, Kur’ân’ın ve imanın ilâçlarıyla tedavi etmeye çalışıyor.” s.30

*”Elbette böyle küllî ve dehşetli rahnelere ve yaralara hakkalyakîn derecesinde ve dağlar kuvvetinde hüccetler, cihazlar ve bin tiryak hâsiyetinde mücerrep ilâçlar, hadsiz edviyeler bulunmak gerektir ki, bu zamanda, Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânın i’câz-ı mânevîsinden çıkan Risale-i Nur, o vazifeyi görmekle beraber, imanın hadsiz mertebelerinde terakkiyat ve inkişafata medardır.” s:30

*Üstad, Hafız Ali ağabeyin bize örnek olması gereken 4 özelliğini sayıyor:
1-Yorulmaz
2-Sıkılmaz.
3-Ciddi
4-Samimi s.34

*”Beşinci Şuâ, umumun ve bilhassa ehl-i ilmin imanlarını tashih edip kurtarıyor.”s:35

*”Temadî eden tahribat-ı mâneviye karşısında, lillâhilhamd, gittikçe Risale-i Nur’un mucizâne mukavemeti ve satveti ve kıymeti tezayüd ediyor.” s:37

*”Dalâletin temel taşı ve nokta-i istinadı olan tabiat tâğutu” s:37

*”Dalâletlerin envâı çoktur.” s:37

*Üstad 1908-1909’larda İstanbul’da şöhretle bahsedilen bir isim olmuş. s.40

*1950 senesine kadar “en karanlık bir zulüm” tecavüz etmiş. s.44

*1840’lı yıllar İslam güneşinin tutulmasına zemin hazır eden seneler. s:45

*Kabak tatlısı Üstadın pek sevmediği bir tatlı. s:50

*Tokat sebepleri:

1- Tembellik
2-Hizmete zıd cereyanlara tarafgirlik
3-Evhamla hizmetten çekilmek
4-Sebatsızlık
5-Sadakatsizlik. s:51

*Risale okumada şevk önemli. s.51

*Okumada takdir de mühim. Yani takdir ederek okuma… s:51

*Hizmet genç ve kuvvetli omuzlar istiyor. s.56

*”Risale-i Nur size mükemmel bir mehaz olabilir. Ve ondan erkân-ı imaniyenin her birisine, mesela Kur’ân kelâmullah olduğuna ve i’câzî nüktelerine dair müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya haşre dair ayrı ayrı burhanlar cem edilse ve hâkezâ, mükemmel bir izah ve bir hâşiye ve bir şerh olabilir.” s:56

*”Zannederim ki, hakaik-i âliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihata etmiş; başka yerlerde aramaya lüzum yok. Yalnız bazan izah ve tafsile muhtaç kalmış. Onun için vazifem bitmiş gibi bana geliyor.” s:56

*”İnşaallah vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile ve neşir ve tâlimle, belki Yirmi Beşinci ve Otuz İkinci Mektupları telif ve Dokuzuncu Şuânın Dokuz Makamını tekmille ve Risale-i Nur’u tanzim ve tertip ve tefsir ve tashihle devam edecek.” s.56

*Risale-i Nurun faal merkezi olan Hafız Ali” s:57

*Üstadın özellikle “risalelerle çok meşgul olanlarla” alakası var. s.58

*Hafız Ali ağabey 20. asrı “acip isyan, tuğyan, temerrüd asrının ve garip, küfran ve galeyan ve ilhad zamanı” olarak tavsif ediyor. s:71

*”Şefkat-i insaniye, merhamet-i Rabbaniyenin bir cilvesi olduğundan, elbette rahmetin derecesinden aşmamak ve Rahmetenli’l-Âlemîn zâtın (a.s.m.) mertebe-i şefkatinden taşmamak gerektir. Eğer aşsa ve taşsa, o şefkat, elbette merhamet ve şefkat değildir; belki dalâlete ve ilhada sirayet eden bir maraz-ı ruhî ve bir sakam-ı kalbîdir” s:75

*”Kâfir ve münafıkların Cehennemde yanmalarını ve azap ve cihad gibi hadiseleri kendi şefkatine sığıştırmamak ve tevile sapmak, Kur’ân’ın ve edyân-ı semâviyenin bir kısm-ı azîmini inkâr ve tekzip olduğu gibi, bir zulm-ü azîm ve gayet derecede bir merhametsizliktir. Çünkü mâsum hayvanları parçalayan canavarlara himayetkârâne şefkat etmek, o biçare hayvanlara şedit bir gadr ve vahşi bir vicdansızlıktır. ve binler Müslümanların hayat-ı ebediyelerini mahveden ve yüzer ehl-i imanın su-i âkıbetine ve müthiş günahlara sevk eden adamlara şefkatkârâne taraftar olmak ve merhametkârâne cezadan kurtulmalarına dua etmek, elbette o mazlum ehl-i imana dehşetli bir merhametsizlik ve şenî bir gadirdir.” s:75

*”Küfür ve dalâlet, kâinata büyük bir tahkir ve mevcudata bir zulm-ü azîmdir ve rahmetin ref’ine ve âfâtın nüzulüne vesiledir. Hattâ, deniz dibinde balıklar, cânilerden şekva ederler ki, “İstirahatimizin selbine sebep oldular” diye rivâyet-i sahiha vardır.” s:75

*Üstadın fıtratında şefkat ve rikkat ziyade. s:75

*Bazı meşrep farkı olan eserleri okumak Nur meşrebine zarar verebiliyor. s:76

*”Risaletü’n-Nur hakaik-i İslâmiyeye dair ihtiyaçlara kâfi geliyor, başka eserlere ihtiyaç bırakmıyor. ” s:77

*”Kat’î ve çok tecrübelerle anlaşılmış ki, imanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve tahkikî yapmanın en kısa ve en kolay yolu Risaletü’n-Nur’dadır.” s:77

*Üstad, eski Said döneminde günde bir cilt kitabı anlayarak mütalaa edermiş. s:77

*”Risaletü’n-Nur çok mütenevvi hakaike dair olduğu” s:77

*”Şimdilik bazı ulemanın yeni eserlerinde meslek ve meşrep ayrı ve bid’atlara müsait gittiği için.” s:77

*Hatt-ı Kur’an’iyi muhafaza Risale-i Nur’un bir vazifesi. s:77

*”Mesleğimiz, tecavüz değil tedafüdür.” s:77

*”Hâdisât-ı zamaniye bahanesiyle Vehhâbîlik ve Melâmîliğin bir nev’ine zemin ihzar etmek tarzında, bazı ruhsat-ı şer’iyeyi perde yapıp eserler yazılmış.” s.77

*”Risaletü’n-Nur, gerçi umuma teşmil suretiyle değil, fakat herhalde hakikat-i İslâmiyenin içinde cereyan edip gelen esas-ı velâyet ve esas-ı takvâ ve esas-ı azimet ve esâsât-ı Sünnet-i Seniye gibi ince, fakat ehemmiyetli esasları muhafaza etmek bir vazife-i asliyesidir. Sevk-i zaruretle, hâdisâtın fetvalarıyla onlar terk edilmez.” s.77-78

*Üstada göre 2. Abdülhamid’in istibdadı:1-Resmi
2-Zayıf
3-İsmi bir istibdad. s:78

*Üstad, davet edildiği Ankara’da baştaki şahıslarla “uyuşamadığını” söylüyor. s:79

*Üstad, Medresetüz Zehra’nın maddi cihetinin de yapılacağını şöyle müjdeliyor: “İnşaallah istikbalde Risale-i Nur şakirtleri o âli hakikatin maddî suretini de tesis etmeye muvaffak olacaklar.” s:79

*”Deccal dünyayı zapt eder” mânâsı, “ekseriyet-i mutlaka ona taraftar olur” demektir” s:81

*”Zevkli ve cazibedar velâyet tereşşuhatı karşısında Risalei Nur’un hizmetindeki meşakkat, mücahede, külfet bulunduğundan .” s:83

*”Bir adamın imanını kurtarmak, on adamı velî yapmaktan daha sevaplı bir hizmettir.” s:84

*Üstad hazretleri Şarklı meşayıhtan merhum Ziyaüddin-i Nurşini için “evliya-i azimeden” diyor. s.88

*Ziyaeddin efendi “Sünnet-i Seniye dairesinde, hakikat mesleğinde, ehl-i imana hâlis ve tesirli ve ehemmiyetli bir rehberdir” s:88

*Hizmetimiz:

a-gayet kudsi
b-ehemmiyetli
c-kıymettar
d-ehl-i imana menfaatli bir hizmet. s:89

*”Tesanüdümüzden hâsıl olan bir şahs-ı mânevînin fevkalâde ehemmiyet ve kıymeti ve üstadlığı ve irşadı bize kâfidir.” s.89

*”Bu zamanda her şeyin fevkinde hizmet-i imaniye en ehemmiyetli bir vazifedir. Hem kemiyet ise, keyfiyete nispeten ehemmiyeti azdır. Hem muvakkat ve mütehavvil siyaset âlemleri ebedî, daimî, sabit hidemat-ı imaniyeye nispeten ehemmiyetsizdir, mikyas olamaz, medar da olamaz. Risale-i Nur’un talimatı dairesinde ve bizlere bahşettiği hizmet noktasında feyizli makamlara kanaat etmeliyiz..” s.89

*Hizmette “fevkalâde sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlâs lâzımdır.” s.90

*”Bu zamanda öyle fevkalâde hâkim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza hakikî beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat dahi bu zamanda gelse, harekâtını o cereyanlara kaptırmamak için siyaset âlemindeki vaziyetten feragat edecek ve hedefini değiştirecek diye tahmin ediyorum.” s:90

*”Hem üç mesele var: biri hayat, biri şeriat, biri imandır. Hakikat noktasında en mühimmi ve en âzamı, iman meselesidir”s:90

*”Yirmi senedenberi tahribkârâne eşedd-i zulüm altında o derece ahlâk bozulmuş ve metanet ve sadakat kaybolmuş ki, ondan, belki de yirmiden birisine itimat edilmez. Bu acip hâlâta karşı çok fevkalâde sebat ve metanet ve sadakat ve hamiyet-i İslâmiye lâzımdır; yoksa akîm kalır, zarar verir.” s:90

*”Demek en hâlis ve en selâmetli ve en mühim ve en muvaffakiyetli hizmet Risale-i Nur şakirtlerinin daireleri içindeki kudsî hizmettir.” s:91

*Tembelllik ve lakaydlık hizmet ehline musallat olan hastalıklardan s.91

*”Risale-i Nur’un mesleğindeki en mühim bir esası şefkat olduğundan ve şefkat madenleri de hanımlar olduğundan, çoktan beri beklerdim ki, kadınlar âleminde Risale-i Nur’un mahiyeti anlaşılsın” s:95

*Risale-i Nur’daki manevi, külli kazançtan istifade için 4 şart:
1-Sadakat
2-Hizmet etmek
3-Takva
4-Günahlardan sakınmak. s.96

*”Namazdan sonraki tesbihatlar tarikat-ı Muhammediyedir (a.s.m.) ve Velâyet-i Ahmediyenin (a.s.m.) bir evradıdır. O noktadan ehemmiyeti büyüktür”s.103

*”Bu asrın bir hassası şudur ki, hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı bakiyeye bilerek tercih ettiriyor.”s:104

*”Bu asırda hayat-ı insaniye, hususan hayat-ı içtimaiyesi öyle dehşetli, fakat cazibeli ve elîm, fakat meraklı bir vaziyet almış ki, insanın ulvî latifelerini ve kalb ve aklını nefs-i emmaresinin arkasına düşürüp pervane gibi o fitne ateşlerine düşürttürüyor.” s.105

*Bu asırda bereket şu dört sebebden kalkmış:
1-İsraf
2-İktisatsızlık
3-Kanaatsizlik
4-Hırs. s:105

*Dünyevileşme belasından kurtulmanın bir çaresi Risale-i Nur’a sadakat, metanet, ciddi ihlas ve tam itimad ile yapışmakla olur. s.105

*”Risale-i Nur’un şimdiye kadar fütuhatı ve zındıkların ve dalâletlerin savletlerini kırması ve yüz binler biçarelerin imanlarını kurtarması ve herbiri yüze ve bine mukabil yüzer ve binler hakikî mü’min talebeleri yetiştirmesi, Muhbir-i Sâdıkın ihbarını aynen tasdik etmiş ve vukuatla ispat etmiş ve ediyor, inşaallah daha edecek. Ve öyle kökleşmiş ki, inşaallah hiçbir kuvvet Anadolu’nun sinesinden onu çıkaramaz. Tâ âhir zamanda, hayatın geniş dairesinde, asıl sahipleri, yani Mehdî ve şakirtleri Cenab-ı Hakkın izniyle gelir, o daireyi genişlettirir ve o tohumlar sümbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah’a şükrederiz.” s.108

*Kur’an’da 300.620 harf var. s.108

*Üstad eserlerle irtibat ve iştiyaka ehemmiyet veriyor. s:109

*”Bu acip asrın hayat-ı dünyeviyeyi ağırlaştırması ve yaşamak şeraitini ağırlaştırması ve çok etmesi ve hâcât-ı gayr-ı zaruriyeyi görenekle, tiryaki ve müptelâ etmekle hâcât-ı zaruriye derecesine getirmesiyle hayatı ve yaşamayı, herkesin her vakitte en büyük maksat ve gayesi yapmıştır. Onunla hayat-ı diniye ve ebediye ve uhreviyeye karşı ya set çeker, veya ikinci, üçüncü derecede bırakır. Bu hatâsının cezası olarak öyle dehşetli bir tokat yedi ki, dünyayı başına cehennem eyledi. İşte bu dehşetli musibette, ehl-i diyanet dahi büyük bir vartaya düşüyorlar ve kısmen anlamıyorlar.” s:109

*”Bu hasta ve gaddar ve bedbaht asrın belâ ve vebasından ve zulüm ve zulmetinden en mücerreb bir kurtarıcı, Risale-i Nur’un mizanları ve muvazeneleriyle, neşrettiği nur olduğunu kırk bin şahit vardır. Demek Risale-i Nur’un dâiresine yakın bulunanlar içine girmezse, tehlike ihtimali kavîdir.” s:110

*”Bu asır hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye, ehl-i İslâma da bilerek, severek tercih ettirdi.” s.110

*”Musibet-i semaviye mâsumlar hakkında bir nevi şehadet hükmüne geçiyor.” s.111

*”Ahirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedîye (a.s.m.) bir lâkaytlık perdesi gelmiş” s:111

*Bu zamanda en birinci maksad iman hakikatlarında derinleşme ve başkalarının imanına hizmet olmalı. s.115

*Üstad, dünya siyasetini zalimlerin satranç oyununa benzetiyor. s.116

*”Risale-i Nur kökleşiyor. İnşaallah, onu hiçbir şey koparamayacak, ensal-i âtiyede de devam edip gidecek.” s:121

*”Risale-i Nur, kendi sadık ve sebatkâr şakirtlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil fiyat olarak, o şakirtlerden tam ve hâlis bir sadakat ve dâimî ve sarsılmaz bir sebat ister. Evet, Risale-i Nur on beş senede kazanılan kuvvetli iman-ı tahkikîyi on beş haftada ve bazılara on beş günde kazandırdığını, yirmi senede, yirmi bin zat tecrübeleriyle şehadet ederler.” s:122

*”Sakın, sakın, dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihad etmiş dalâlet fırkalarına karşı perişan etmesin.” s:122

*”Evet, bu zamanda siyaset, kalbleri ifsad eder ve asabî ruhları azap içinde bırakır. Selâmet-i kalb ve istirahat-i ruh isteyen adam, siyaseti bırakmalı”s:123

*Üstad, Süfyani için “cehenneme gidenin” tabirini kullanıyor. s:131

*”Zaaf-ı imandan gelen tuğyan, ekseri musibet-i âmmeyi celb ettiği gibi” s:132

*”Haram-ı nazar, nisyan verir.” İmam Şafii-s:132

*”Maneviyattan yabancılaşmış şu asırda” s:134

*Risale-i Nur’a çalıştıkça; 1-Yaşamakta kolaylık
2-Kalpte ferahlık
3-Maişette suhulet görüyoruz. s:135

*”İman hizmeti, iman hakaiki, bu kâinatta her şeyin fevkindedir, hiçbir şeye tâbi ve âlet olamaz” s:137

*”Isparta, Risale-i Nur’un bir Medresetü’z-Zehrâsıdır.” s:139

*Mesnevi’yi Nuriye ilk neşredildiğinde “O zaman, başta Şeyhülislâm ve Darü’l-Hikmet âzâları ve İstanbul’un büyük âlimleri, tahsin ve takdirle karşıladılar.” s:140

*”Şakirdlerin Alimler kısmı” s.140

*”Bu âhirzaman fitnesinde açlık ehemmiyetli bir rol oynayacak. Onunla ehl-i dalâlet, biçare aç ehl-i imanı, derd-i maişet içinde boğdurup, hissiyatı diniyeyi ya unutturup ya ikinci, üçüncü derecede bırakmaya çalışacak diye, rivayetlerden anlaşılıyor.” s:140

*Üstad, Ramazan için: “Riyazet-i diniyye” tabirini kullanıyor. s:141

*”Nefsini güzel yemeklerle şımartan, serkeş eden ve hevesat-ı rezile ve tuğyanlara sevk edip sarhoş eden gençler” s:141

*Bu zamanda helal haram birbirine çok karışmış. s:141

*”Telif, ihtiyarımız dairesinde değil.” s:142

*”Risale-i Nur şakirtlerinin teliften hisseleri kalmak için” s:142

*”Hanım şakirtler“s:142

*”Bu zaman, ehl-i hakikat için, şahsiyet ve enaniyet zamanı değil. Zaman, cemaat zamanıdır. Cemaatten çıkan bir şahs-ı mânevî hükmeder ve dayanabilir. Büyük bir havuza sahip olmak için, bir buz parçası hükmündeki enaniyet ve şahsiyetini o havuza atmaktır ve eritmek gerektir. Yoksa, o buz parçası erir, zayi olur; o havuzdan da istifade edilmez.” s:143

*”Bu dairenin verdiği büyük neticelere mukabil, sarsılmaz bir sadakat ve kırılmaz bir metanet ister” s:144

*”Isparta kahramanlarının gösterdikleri harikalar ve cihan-pesendâne hidemât-ı Nuriyenin esası, harika sadakatleri ve fevkalâde metanetleridir. Bu metanetin birinci sebebi, kuvvet-i imaniye ve ihlâs hasletidir. İkinci sebebi, cesaret-i fıtriyedir.”s:144

*”Âlem-i insaniyette ve İslâmiyette üç muazzam mesele olan, iman ve şeriat ve hayattır. İçlerinde en muazzamı iman hakikatleri olduğundan, bu hakaik-i imaniye-i Kur’âniye başka cereyanlara, başka kuvvetlere tâbi ve âlet edilmemek ve elmas gibi o Kur’ân’ın hakikatleri, dini dünyaya satan veya âlet eden adamların nazarında cam parçalarına indirmemek ve en kudsî ve en büyük vazife olan imanı kurtarmak hizmetini tam yerine getirmek için, Risale-i Nur’un has ve sadık talebeleri, gayet şiddet-i nefretle siyasetten kaçıyorlar.” s:145

*”Bizim mesleğimizde benlik, enaniyet, şan ve şeref perdesi altında makam sahibi olmaktan, öldürücü zehir gibi ondan kaçıyoruz. Onu ihsas eden hâlâttan şiddetle ictinap ediyoruz.” s:146

*”Yeni hurufla, bir ihtar-ı mânevîyle izin verdik” s:148

*”Takvâ, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-i salih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır.” s:148

*”Her zaman def-i şer, celb-i nef’a râcih olmakla beraber, bu tahribat ve sefahet ve câzibedar hevesat zamanında bu takvâ olan def-i mefasid ve terk-i kebair üssü’l-esas olup büyük bir rüçhaniyet kesb etmiş. Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takvâ bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebair-i azîme içinde amel-i salihin ihlâsla muvaffakiyeti pek azdır”s:148

*”Hem, takva içinde bir nevi amel-i salih var. Çünkü bir haramın terki vaciptir. Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var.”s:148

*”Takvâ, böyle zamanlarda, binler günahın tehâcümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vacip işlenmiş oluyor”s.148

*”Risale-i Nur şakirtlerinin, bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı takvâyı esas tutup davranmak gerektir. Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı içtiamiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takvayla ve niyet-i içtinabla yüzer amel-i sâlih işlenmiş hükmündedir”s:149

*”Hayat-ı içtimaiyeyi idâre eden en mühim esas olan hürmet ve merhamet gayet sarsılmış”s.149

*”Şeriat-ı Muhammediye (a.s.m.) olan sedd-i Kur’ânî’nin tezelzülüyle ve Ye’cüc ve Me’cücden daha müthiş olarak ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor.” s:149

*Birbirimizi takvaya teşvik etmeliyiz. s:149

*”Küfre rıza, küfür olduğu gibi, zulme razı olmak dahi zulümdür.”a:”50

*Üstadımız, İkinci Dünya Harbi için “zemin yüzünde bu dehşetli düelloda semavatı ağlatacak zulümler ve tahribat oluyor. Çok mâsum ve mazlumların hukukları kayboluyor, mahvoluyor” diyor. s.150

*Bazı menfi kitapları okumak “laakal vesvese ve evham verir” s:151

*”Fena şeyle zihnen meşgul olmak da fena olduğu için”s:151

*Üstad, hizmete bir hücumu şöyle anlatıyor. “gayet dikkatle ve şeytancasına, şakirtlerin hakikî kuvvetleri olan tesanüdü bozmaya çalışıyorlar”s:152

*Lemaat adlı eseri için “Zaten Lemeat, kendisi de harikadır” diyor. s.153

*”Derd-i maişet sersemliğiyle, ekser halk âhiret işlerine ikinci derecede bakmalarından, ehl-i dalâlet istifade edip onları avlıyorlar. Risale-i Nur şakirtleri kanaat ve iktisat düsturlarıyla bu manevî hastalığa da mukabele ederler inşaallah.”s:154

*Üstad, zelzele, sel gibi felaketler için şu tabiri kullanıyor: “Âsâr-ı gadab-ı İlâhî“s:155

*İhlas risalesini okumak yetmiyor. Buradaki düsturları aynı zamanda cemaat içinde yerleştirmeye çabalamalı. s.155

*”Bu defa, evvelce size gönderilen gençler ikaznâmesinin bir tetimmesi olarak bu havalideki tehlikeli vaziyette bulunan gençlere bir ihtarname namında bir fıkra gönderiyoruz; tâ ki Risale-i Nur’un genç şakirtlerinin gittikleri istikamet ve iffet ve ittiba-ı sünnet-i seniye, gençlik noktasında ne kadar kıymettar bulunduğunu ve hakikî ve zevkli gençlik ise o tarzdaki bahtiyarların gençlikleri olduğunu bir kat daha ispat edip, hakikî genç Türkler kimler olduğunu göstersin” s:155

*Bu zamanda genç bir insan:

1-Hayat
2-Gençlik
3-Hevesler cihetinde hücumlara maruz. s:156

*Gençlik nimetinin şükrü onu: 1-İffet
2-Namusluluk
3-İbadette harcamaktır. s.156

*”Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve ferâizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz” s:157

*”Zehirli bir bal hükmünde olan gayr-ı meşru dairedeki gençliğin sefahetkârâne zevkleri, hazine-i ebediyenin ve saadet-i sermediyenin bileti ve vesikası olan imanı kaybettiği için, darağacı hükmünde olan ölüm ve ebedî zulümat kapısı olan kabrin musibetine, aynen zahiren göründüğü gibi düşer. Ve ecel gizli olduğu için, genç ihtiyar fark etmeyerek, her vakit ecel cellâdı başını kesmek için gelebilir.” s:157

*”Gençlik gidecek. Sefahette gitmişse, hem dünyada, hem âhirette binler belâ ve elemler netice verdiğini ve öyle gençler ekseriyetle suiistimal ile, israfat ile gelen evhamlı hastalıkla hastahanelere ve taşkınlıklarıyla hapishanelere veya sefalethanelere ve mânevî elemlerden gelen sıkıntılarla meyhanelere düşeceklerini anlamak isterseniz, hastahanelerden ve hapishanelerden ve kabristanlardan sorunuz.” s:157

*”Beş on senelik gençliğin gayr-ı meşru zevki için, dünyada çok seneler gam ve keder ve berzahta azap ve zarar ve âhirette Cehennem ve sakar belâsını çeken adam, en acınacak bir halde olduğu halde” s:158

*”Zarara rızasıyla girene merhamet edilmez ve lâyık değildir.” s:158

*”Bu zamanın cazibedar fitnesi” s:159

*”Hem mucib-i taaccüp, hem medar-ı teessüftür ki, ehl-i hakikat, ittifaktaki fevkalâde kuvveti zayi ettikleri ve ziya’ ile mağlûp oldukları halde, ehl-i nifak ve dalâlet, meşrebine zıt olduğu halde ittifaktaki ehemmiyetli kuvveti elde etmek için ittifak ediyorlar. Yüzde on iken, doksan ehl-i hakikati mağlûp ediyorlar”s:159

*”Yeni Said, hakaik-i imaniyeye dair o derece mantıkça ve hakikatçe burhanlar zikrediyor ki, değil Müslüman uleması, belki en muannid Avrupa filozoflarını da teslime mecbur ediyor” s:159

*Üstadımız, Şeyh Fehim Arvasi merhum için “benim silsile-i ilimde en mühim üstadım olan Şeyh Fehim'” diyor. s:161

*”Üstad, İmam-ı Rabbani hazretleri için “en ziyade merbut olduğum İmam-ı Rabbânî” s:161

*Üstad, Abdülhakim Arvasi hazretleri için “Şeyh Fehim’in (k.s.) tilmizi ve en ziyade merbut olduğum İmam-ı Rabbânî (r.a.)’ın bir talebesi”s:161

*”Bu zamanda, gayet kuvvetli ve hakikatli milyonlar fedakârları bulunan meşrepler, meslekler bu dehşetli dalâlet hücumuna karşı zâhiren mağlûbiyete düştükleri halde, benim gibi yarım ümmî ve kimsesiz, mütemadiyen tarassut altında, karakol karşısında ve müthiş, müteaddit cihetlerle aleyhimde propagandalar ve herkesi benden tenfir etmek vaziyetinde bulunan bir adam, elbette dalâlete karşı galibane mukavemet eden ve milyonlar efradı bulunan mesleklerden daha ileri, daha kuvvetli dayanan Risale-i Nur’a sahip değildir. O eser, onun hüneri olamaz ve onunla iftihar edemez. Belki, doğrudan doğruya Kur’ân-ı Hakîmin bu zamanda bir mucize-i maneviyesi, rahmet-i ilâhiye tarafından ihsan edilmiştir.”s:161

*”Risale-i Nur’un öyle parçaları var ki, bazı altı saatte, bazı iki saatte, bazı bir saatte, bazı on dakikada yazılan risaleler var. Ben yeminle temin ediyorum ki, Eski Said’in kuvve-i hafızası beraber olmak şartıyla, o on dakikalık işi, on saatte fikrimle yapamıyorum. O bir saatlik risaleyi, iki gün istidadımla, zihnimle yapamıyorum” s:162

*”Otuzuncu Sözü, ne ben, ne de en müdakkik dindar filozoflar, altı günde o tahkikatı yapamaz”s:162

*”Demek, biz müflis olduğumuz halde, gayet zengin bir mücevherat dükkânının dellâlı ve birer hizmetçisi olmuşuz.” s:162

*”Mübarek Ramazan’ın Leyle-i Kadir sırrıyla, seksen üç sene bir ömr-ü mânevî kazandırması sırr-ı hikmetiyle ve Risale-i Nur’un şakirtlerindeki sırr-ı ihlâsla, tesanüd ve iştirâk-i a’mâl-i uhrevî düsturuyla, herbir sadık şakirt, o fevkalâde mânevî kazancı elde edeceğine”s:181

*”Bu Ramazan-ı Şerifte âfâka bakmamak ve dünyayı unutmaya çok muhtaç olduğum halde, maattessüf, dünyaya ara sıra bakmaya bizi mecbur ediyorlar. İnşaallah, bu bakmakta niyetimiz hizmet-i imaniye olduğundan, o da bir nevi ibadet sayılır”

*Üstad, İmam-ı Gazali için “Risale-i Nur ve şakirtlerinin bir üstadı olan Hüccetü’l-İslâm İmam-ı Gazalî ve beni Hazret-i Ali ile bağlayan yegâne üstadım” s:182

*”Risale-i Nur, Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyan’dan hem çabuk, hem keskin, hem tam düşmanların başını dağıtacak silâhları bulduğu” s:182

*”Farz ve vaciplerde ve şeâir-i İslâmiyede ve sünnet-i seniyenin ittibâında ve haramların terkinde riya giremez; izharı, riya olamaz-meğer gayet za’fı imanla beraber, fıtraten riyakâr ola. Belki, şeâir-i İslâmiyeye temas eden ibadetlerin izharları, ihfâsından çok derece daha sevaplı olduğunu, Hüccetü’l-İslâm İmam-ı Gazâlî (r.a.) gibi zatlar beyan ediyorlar. Sâir nevafilin ihfası çok sevaplı olduğu halde, şeaire temas eden, hususan böyle bid’alar zamanında ittibâ-ı sünnetin şerafetini gösteren ve böyle büyük kebâir içinde, haramların terkinde takvâyı izhar etmek, değil riya, belki ihfâsından pek çok derece daha sevaplı ve hâlistir” s:184

*Riyanın sebeplerinden mühimleri:

1-İman zaafı
2-Hırs ve tama
3-Şöhret ve makam sevgisi. s.184

*”Risale-i Nur şakirtleri, ene’yi, nahnü’ye tebdil ettikleri, yani enaniyeti bırakıp, Risale-i Nur dairesinin şahs-ı mânevisinin hesabına çalışması, ben yerine biz demeleri” s.185

*Ehl-i tarikat, riyayı kırmak için fena fiş şeyh, fena firrasul,, nefs-i emmareyi öldürmak gibi vasıtalar kullanmışlar. s.185

*”Risale-i Nur’un hakikî şakirtleri, neşriyat-ı diniyelerinde ve ittibâ-ı sünnetteki ibadetlerinde ve içtinab-ı kebâirdeki takvâlarında, Kur’ân hesabına vazifedar sayılırlar.” s:187

*Üstadın talebesi Mehmed Feyzi Efendi “İslâmiyet noktasında bu asır, gayet ehemmiyetli ve dehşetlidir. Kur’ân ve Hadis, ihbar-ı gaybîyle, ehl-i imanı onun fitnesinden sakınmak için şiddetle haber vermiş” s:187

*”Hesab-ı cifrî ve ebcedî ve riyazî eskiden beri sağlam bir düsturdur ve kuvvetli bir emare olabilir.” s:187

*”Evet, bu zaman hem iman ve din için, hem hayat-ı içtimaî ve şeriat için, hem hukuk-u âmme ve siyaset-i İslâmiye için gayet ehemmiyetli birer müceddid ister. Fakat en ehemmiyetlisi, hakaik-i imaniyeyi muhafaza noktasında tecdid vazifesi, en mukaddes ve en büyüğüdür. Şeriat ve hayat-ı içtimaiye ve siyasiye daireleri ona nispeten ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalıyor. Rivâyât-ı hadisiyede, tecdid-i din hakkında ziyade ehemmiyet ise, imanî hakaikteki tecdid itibarıyladır. Fakat efkâr-ı âmmede, hayatperest insanların nazarında zâhiren geniş ve hâkimiyet noktasında cazibedar olan hayat-ı içtimaiye-i İslâmiye ve siyaset-i diniye cihetleri daha ziyade ehemmiyetli göründüğü için, o adese ile, o nokta-i nazardan bakıyorlar, mânâ veriyorlar.” s:189

*”Bu asırda, Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, Risale-i Nur’un hakikatine ve şakirtlerinin şahs-ı manevîsine, hakaik-i imaniye muhafazasında tecdid vazifesini yaptırmış; yirmi seneden beri o vazife-i kudsiyede tesirli ve fatihâne neşriyle gayet dehşetli ve kuvvetli zındıka ve dalâlet hücumuna karşı tam mukabele edip, yüz binler ehl-i imanın imanlarını kurtardığını kırk binler adam şehadet eder” s:190

*1942’de Risale-i Nur’a karşı dehşetli bir gıybet yapılmış. s:191

*”On sekiz sene müddetinde sünnet-i seniyeyi muhafaza için başına şapka koymadığından, on sekiz senedir haps-i münferit hükmünde ihtilâttan men’ ve yalnız bir odada hayatını geçirmeye mecbur edilen ve hususî ibadetgâhında ezan-ı Muhammedî okuyup “Allahu Ekber” dediğinden ve “Lâ ilâhe illâllah” hakikatini güneş gibi gösterdiğinden, yüz arkadaşıyla taht-ı tevkife alınan ve mahkûm edilen bir adamı, yüzer emare ve karinelere istinaden inayet-i ilâhiyeden geldiğine kat’î bir kanaatle işârât-ı Kur’âniyeden bir müjdeyi hem kendine, hem musibetzede arkadaşlarına bir tesellî niyetiyle beyan ettiği için, onu gıybet ve galiz tabiratla teşhir etmek ve onun dersleriyle imanlarını kurtaran, mâsum şakirtlerini ondan tenfir edip şüpheler vermek; güya ortalıkta medâr-ı inkâr hiçbir şey yok ve hiçbir münkeratı ve cinayeti görmüyor gibi, yalnız o biçarenin mevhum bir hatâsını, sekiz senede seksen müdakkiklerin nazarında saklanan ve sathî ve inâdî nazarına göre, bir içtihadî yanlışını görüyor zannıyla galiz tabirlerle zemmetmek, elbette bu asırda, bu memlekette Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânın kasten işaretine medar olabilir azîm bir hadisedir” s:192

*”Bir hâdisede hem insan eli, hem kader müdahalesi olduğundan, insan, zâhirî sebebe bakıp, bazan haksız hükmedip zulmeder. Kader, o musibetin gizli sebebine baktığı için adalet eder” diye, Risale-i Nur’da bir kaide-i esasiyedir” s:193

*”Elbette Risale-i Nur’u tetkik eden bir âlim, insafı varsa taraftar olur. Ve Risale-i Nur, ulema dairesinde ve İstanbul âfâkında tezahür edecek” s.193

*Üstad, A. Arvasi için “ulemadan ve sâdâttan ve meşayihten ve ahbaptan ve hemşehriden” diyor. s.193

*”Alenen nakz-ı sıyamla Ramazan’ın hürmetini kıran bedbahtlar” s:193

*”Ehl-i velâyet, gaybî olan şeyleri, bildirilmezse bilmezler.” s:195

*”En büyük bir velî dahi, hasmının hakikî halini bilmedikleri için, haksız olarak mübareze etmesini Aşere-i Mübeşşerenin mabeynindeki muharebe gösteriyor. Demek, iki veli, iki ehl-i hakikat birbirini inkâr etmekle makamlarından sukut etmezler. Meğer bütün bütün zâhir-i şeriate muhalif ve hatâsı zahir bir içtihadla hareket edilmiş ola”s:195

*Muarızlara:

1-Hiddet
2-Tehevvür
3-Mukabele-i bilmisil yapmamalı. s:196

*Bu zamanda enaniyet çok ileri gitmiş. Herkes, kameti miktarında bir buz parçası olan enaniyetini eritmeyip bozmuyor, kendini mazur biliyor; ondan nizâ çıkıyor. Ehl-i hak zarar eder; ehl-i dalâlet istifade ediyor.” s:196

*”İstanbul’da malûm itiraz hadisesi ima ediyor ki, ileride, meşrebini çok beğenen bazı zatlar ve hodgâm bazı sofi-meşrepler ve nefs-i emmaresini tam öldürmeyen ve hubb-u cah vartasından kurtulmayan bazı ehl-i irşad ve ehl-i hak, Risale-i Nur’a ve şakirtlerine karşı kendi meşreplerini ve mesleklerinin revacını ve etbâlarının hüsn-ü teveccühlerini muhafaza niyetiyle itiraz edecekler; belki dehşetli mukabele etmek ihtimali var. Böyle hadiselerin vukuunda, bizlere, itidâl-i dem ve sarsılmamak ve adavete girmemek ve o muarız taifenin de rüesalarını çürütmemek gerektir.” s:196

*”Fâş etmek hatırıma gelmeyen bir sırrı, fâş etmeye mecbur oldum. Şöyle ki: Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsi ve o şahs-ı mânevîyi temsil eden has şakirtlerinin şahs-ı mânevîsi “Ferid” makamına mazhar oldukları için, değil hususî bir memleketin kutbu, belki ekseriyet-i mutlakayla Hicaz’da bulunan kutb-u âzamın tasarrufundan hariç olduğunu ve onun hükmü altına girmeye mecbur değil. Her zamanda bulunan iki imam gibi, onu tanımaya mecbur olmuyor. Ben, eskide, Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsini, o imamlardan birisini zannediyordum. Şimdi anlıyorum ki, Gavs-ı Âzam’da, kutbiyet ve gavsiyetle beraber, “Ferdiyet” dahi bulunduğundan, âhirzamanda, şakirtlerinin bağlandığı Risale-i Nur, o Ferdiyet makamının mazharıdır. Bu gizlenmeye lâyık olan bu sırr-ı azime binaen Mekke-i Mükerremede dahi-farz-ı muhal olarak-Risale-i Nur’un aleyhinde bir itiraz kutb-u âzamdan dahi gelse, Risale-i Nur şakirtleri sarsılmayıp, o mübarek kutb-u âzamın itirazını iltifat ve selâm suretinde telâkki edip, teveccühünü de kazanmak için, medâr-ı itiraz noktaları o büyük üstadlarına karşı izah etmek, ellerini öpmektir.” s:196

*”Bu zamanda öyle dehşetli cereyanlar ve hayat ve cihanı sarsacak hadiseler içinde hadsiz bir metanet ve itidal-i dem ve nihayetsiz bir fedakârlık taşımak gerektir.” s:197

*”Ahireti bildikleri ve iman ettikleri halde dünyayı âhirete severek tercih etmek ve kırılacak şişeyi bâki bir elmasa bilerek rıza ve sevinçle tercih etmek ve âkıbeti görmeyen kör hissiyatın hükmüyle, hazır bir dirhem zehirli lezzeti, ileride bir batman sâfi lezzete tercih etmek, bu zamanın dehşetli bir marazı, bir musibetidir” s:197

*”Isparta ve havalisi kahramanları demir gibi bir metanet göstermesiyle” s:200

*”Her tarafta bu derd-i maişet herkesi sarsıyor” s:201

*”Her şakirdin vazifesi, yalnız kendi imanını kurtarmak değil; belki başkasının imanlarını da muhafaza etmeye mükelleftir. O da hizmete ciddî devamla olur”s:201

*”Mümkün olduğu kadar, ehl-i takvâ, ehl-i ilme karşı dostane vaziyet alınız. Fakat bu noktaya dikkat ediniz ki, Risale-i Nur’un zararına ve şakirtlerinin salâbet ve metanetlerine ilişecek bir tarzda daireniz içine sokmayınız. Öyleler, niyet-i hâliseyle girmese, belki fütur verirler.” s:202

*”Risale-i Nur, tarikat değil hakikattir. Âyât-ı Kur’âniyeden tereşşuh eden bir nurdur” s:202

*”Risale-i Nur’a sık sık ilişirler, fakat bir halt edemezler. Çünkü, Gavs-ı Âzam (k.s.) ve İmam-ı Ali (r.a.) gibi zatların himayeleri ve duaları berekâtına, Hafîz-ı Hakikî hıfz eder” s:202

*Bu vatanda ecnebi muahedelerinin icbarıyla şeair-i İslâmiye sarsılmıştı. s:202

*20. yüzyılın en büyük hasareti İkinci dünya harbidir. s:205

*”Fevkalâde bir surette yüz bin insanın kalplerine tahkikî bir tarzda ders veren Risale-i Nur” s:205

*Üstad, 1942’de, hizmetin 200 küsur sene devam edeceğine işaret ediyor. s:205

*Üstad hz. o hizmet taifesinin mücahede devrinin nihayet tarihleri için farklı tarihler veriyor:1547, 1577, 1545,1560, 1561…s:206

*”Eski Said çok zaman Medresetü’z-Zehrayı gaye-i hayal ederek çalışmış” s:207

*”Zulme rıza zulümdür; taraftar olsa, zâlim olur.” s:208

*İkinci dünya savaşının zalimlerinin suçları “Bin mâsum çoluk çocuk, ihtiyar, hasta bulunan bir yerde, bir iki düşman askeri bulunmak bahanesiyle bombalarla onları mahvetmek; ve tabakat-ı beşer cereyanları içinde, burjuvaların en dehşetli müstebitleri ve sosyalistlerin ve bolşeviklerin en müfritleri olan anarşistlerle ittifak etmek; ve binler, milyonlar mâsumların kanlarını heder etmek ve bütün insanlara zarar olan bu harbi idâme ve sulhu reddetmektir” s:208

*”Hem zındıka, nifak hasiyetiyle her tarafa döner. Senin dostunu kendine dost edip sana düşman eder. Senin taraftarlık cihetiyle kazandığın günahlar, faydasız boynunda kalır” s:208

*”Risale-i Nur, yüze yakın din tılsımlarını ve hakaik-i Kur’âniyenin muammâlarını hal ve keşfetmiştir ki, her bir tılsımın bilinmemesinden, çok insanlar şübehata ve şükûke düşüp, tereddütlerden kurtulamayıp, bazan imanını kaybederdi. Şimdi, bütün dinsizler toplansalar, o tılsımların keşfinden sonra galebe edemezler” s:209

*”Risale-i Nur’un bir vazifesi huruf-u Kur’âniyeyi muhafaza olduğundan yeni hurufa zaruret derecesinde inşaallah müsaade olur.” s:210

*”Risale-i Nur’un mesâili, ilimle, fikirle, niyetle ve kastî bir ihtiyarla değil; ekseriyet-i mutlakayla sünuhat, zuhurat, ihtârât ile oluyor”s:210

*”Erkân-ı imaniye içinde iman-ı billâh ve iman-ı bi’l-yevmi’l-âhir âlem-i İslâmiyetin iki kutbu ve iki güneşidir” s:210

*”Alem-i şehadet, Sâniini gayet sarih ve zahir gösteriyor ve haşri, zımnî ve perdeli haber verir.” s:211

*Üstad, 9. şuanın haşre dair kısmını kendisinden sonrakilere bırakıyor: “İnşaallah bir zaman, Risale-i Nur’un şakirtlerinden birisi veya birkaç tanesi, o dokuz makamı ve berahini telif edecek ve mukaddeme-i haşriyenin başındaki âyât-ı âzamın dokuz fıkrasının hazinelerini, Risale-i Nur’da münteşir haşr-i cismanî berahiniyle ve kalblerine gelen sünuhat ve ilhamat ile açıp, Dokuzuncu Şuayı Onuncu Sözden daha parlak, daha kuvvetli bir tarzda tekmil edecek” s:212

*”Bütün bütün mesleğimize muhalif olan yeni huruf” s:212

*Üstad 0smanlı alfabesi için “eski huruf” da diyebiliyor. s:213

*Üstad Sikke-i Tasdik adlı eser için “Bu gayet mahrem risaleler, nasılsa, muannit bir nâmahremin eline bu risalelerden birisi geçmiş. Gayet sathî ve inat nazarıyla bir iki yerine haksız bir itirazla ehemmiyetli bir hadiseye sebebiyet verdiğinden, bu mecmua, Risale-i Nur’un has talebelerine, belki ehass-ı havassa mahsus olduğu halde ve benim vefatımdan sonra intişarına müsaade olmasıyla beraber, şimdi mezkûr hâdisenin sebebiyle herkese değil, belki ehl-i insaf ve Risale-i Nur’la alâkadar ve talebelerinden bulunanlara haslardan bir kaç şakirdin tensibiyle gösterilebilir” s:213

*”Bizim mesleğimizde sohbet-i suriye ehemmiyeti azdır.” s:214

*”Risale-i Nur’un en bâriz hâsiyeti, usandırmamak” Refet Bey s:215

*İkinci Dünya Savaşı için “maddiyunluk tâununun hastalığı nev-i beşere bu dehşetli sıtmayı ve küre-i arza bu titremeyi vermiştir.” diyor: 216

*Üstad tefarik denilen kokuyu kullanıyormuş. s:219

*”Rahmet-i İlâhiyeden ileri şefkat olunmaz. Hikmet-i Rabbaniyeden daha ekmel hikmet, dâire-i imkânda olamaz.” s:220

*”Senin daire-i iktidarının haricinde olan hâdisâta, O’nun merhamet ve hikmet ve adaleti ve rububiyeti noktasında bakmalısın” s.220

*”Derd-i maişet zaruretine karşı iktisat ve kanaatle mukabele etmeye zaruret var “s:223

*”Menfaat-i dünyeviye, çok ehl-i hakikati, ehl-i tarikatı dahi bir nevi rekabete sevk ettiği için endişe ederim. Risale-i Nur şakirtleri içinde şimdiye kadar bu cihet onları zedelememiş. İnşaallah yine zedelemez. Fakat herkes bir ahlâkta olamaz. Bazıları meşru dairede rahatını istese de, itiraz edilmemeli” s:223

*”Zarurete düşen bir şakirt zekâtı kabul edebilir.” s:223

*”Risale-i Nur’un hizmetine hasr-ı vakit eden rükünlere ve çalışanlara zekâtla yardım etmek de Risale-i Nur’a bir nevi hizmettir” s:223

*”Sizler, ara sıra, İhlâs ve İktisat Lem’alarını ve bazan Hücumat-ı Sitte risalesini mâbeyninizde beraber okumalısınız” s:223

*Üstad, şakirdler arasındaki tesanüdün bozulmasından çok endişe ediyor. s:223

*Üstad, Konya için: “o ehemmiyetli şehir” diyor. s:224

*”Isparta, benim mübarek bir vatanım ve çok kıymettar kardeşlerimin dahi sevgili vatanları olduğundan” s:225

*Üstad, İkinci Dünya Savaşı için “bu asrın en büyük hâdisesi” diyor.s:225

*”Dünyayı dine tercih eden ve nev-i beşeri yoldan çıkaran medeniyetçiler” s:225

*Eskiden şarkta talebeler bir medrese kitabını hoca nezaretinde okumaya başladıklarında Kürdçe “meftihane” dedikleri bir ziyafet vermek adetmiş. s:227

*”Eski zamandan beri ekser yerlerde medrese tâifesi tekkeler taifesine serfürû etmiş, yani inkıyat gösterip onlara velâyet semereleri için müracaat etmişler. Onların dükkânlarında ezvâk-ı imaniyeyi ve envâr-ı hakikati aramışlar. Hattâ medresenin büyük bir âlimi, tekkenin küçük bir velî şeyhinin elini öper, tâbi olurdu. O âb-ı hayat çeşmesini tekkede aramışlar. Hâlbuki medrese içinde daha kısa bir yol hakikatin envârına gittiğini ve ulûm-u imaniyede daha sâfi ve daha hâlis bir âb-ı hayat çeşmesi bulunduğunu ve amel ve ubudiyet ve tarikattan daha yüksek ve daha tatlı ve daha kuvvetli bir tarik-i velâyet ilimde, hakaik-i imaniyede ve Ehl-i Sünnetin ilm-i kelâmında bulunmasını, Risale-i Nur, Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânın mucize-i mâneviyesiyle açmış, göstermiş; meydandadır.” s:228

*”Herkesten ziyade kemâl-i şevkle taraftarâne ve müftehirâne medrese taifesinden olan ulemaların koşmaları lâzım ve elzem iken, maatteessüf, daha medrese ehlinin ekseri, kendi medresesinden çıkan bu âb-ı hayat çeşmesini ve bu kıymettar bâki hazinesini tanımıyor, aramıyor, muhafaza edemiyor. Lillâhilhamd, şimdi tam tamına başladılar. Sözler mecmuası, hem hocaları, hem muallimleri Nurlara çekti” s:229

*”Eskiden beri bir gaye-i hayalim olan bir Medresetü’z-Zehra” s:229

*”Risale-i Nur’un hizmet ettiği hakaik-i imaniye her şeyin fevkinde olduğu gibi, bu zamanda her şeyden ziyade onlara ihtiyaç var” s:230

*Nefis hevesatla şımarabilir. s:230

*İnsanlardan üstünlük düşüncesi gayet zulümlü ve zulümatlıdır. s:234

*”Ehl-i dalâlet, Risale-i Nur’un elmas kılıçlarına mukabele edemedikleri için, şakirtleri içinde, derd-i maişet cihetinden ve bahar mevsimi gafletinden istifade ederek, meşrepler veya hissiyatları muhalefetinden zayıf damarları bulup, şakirtleri içindeki tesanüdü sarsmak istediklerini hissettim ve anladım. Sakın, çok dikkat ediniz, içinize bir mübayenet düşmesin. İnsan hatâdan hâli olamaz; fakat tevbe kapısı açıktır” s:234

*”Nefis ve şeytan, sizi, kardeşinize karşı itiraza ve haklı olarak tenkide sevk ettiği vakit, deyiniz ki: “Biz, değil böyle cüz’î hukukumuzu, belki hayatımızı ve haysiyetimizi ve dünyevî saadetimizi Risale-i Nur’un en kuvvetli rabıtası olan tesanüde feda etmeye mükellefiz. O bize kazandırdığı netice itibarıyla dünyaya, enaniyete ait herşeyi feda etmek vazifemizdir” deyip nefsinizi susturunuz” s:234

*”Medâr-ı nizâ bir mesele varsa meşveret ediniz. Çok sıkı tutmayınız; herkes bir meşrepte olmaz. Müsamahayla birbirine bakmak şimdi elzemdir” s:234

*”Gaflet mevsimi olan bahar” s:235

*”Biz her gün hizmet derecesinde, maişette kolaylık, kalpte ferahlık, sıkıntılara genişlik hissediyoruz, görüyoruz.” s:235

*”Sakın! Dikkat ediniz, ihtilâf-ı meşrebinizden ve zayıf damarlarınızdan ve derd-i maişet zaruretinizden ehl-i dalâlet istifade edip, birbirinizi tenkit ettirmeye meydan vermeyiniz” s:236

*”Meşveret-i şer’iyeyle reylerinizi teşettütten muhafaza ediniz. İhlâs Risalesinin düsturlarını her vakit göz önünüzde bulundurunuz. Yoksa, az bir ihtilâf bu vakitte Risale-i Nur’a büyük bir zarar verebilir.” s:238

*”İnsan kusursuz olmaz ve rakipsiz de olmaz” s:237

*”Ene ve Zerre namındaki Otuzuncu Sözü her mü’minin ezber etmesi zarurîdir” Refet bey. s:238

*”Her vakit ihtiyat iyidir.” s:240

*Memleketten asayişin sağlanması için 5 şart:

1-Merhamet
2-Hürmet
3-Emniyet
4-Haramlardan çekinmek
5-Serkeşliği bırakıp itaat etmek. s.241

*”Mesleğimiz, müsbet hareket etmektir ” s:242

*Üstad, Hulusi ağabey için “o kardeşimiz, birinciliğini daima muhafaza ediyor” diyor. s:244

*”Kim olursa olsun, madem imanı var, o noktada kardeşimizdir. Bize düşmanlık da etse, mesleğimizce mukabele edemeyiz. Çünkü, daha müthiş düşman ve yılanlar var” s.247

*”Hem elimizde nur var, topuz yok. Nur kimseyi incitmez, ışığıyla okşar” s:247

*Bilhassa ehl-i ilim olsa, ilimden gelen enaniyeti de varsa, enaniyetlerini tahrik etmeyiniz.” s:247

*”Şimdi bu acip zamanda, imanı bulunan ve hattâ fırak-ı dâlleden bile olsa onlarla uğraşmamak ve Allah’ı tanıyan ve âhireti tasdik eden Hıristiyan bile olsa, onlarla medâr-ı nizâ noktaları medâr-ı münakaşa etmemeyi, hem bu acip zaman, hem mesleğimiz, hem kudsî hizmetimiz iktiza ediyor. Ve Risale-i Nur’un âlem-i İslâmda intişarına karşı hayat-ı içtimaiye ve siyasiye cihetinde mâniler çıkmamak için, Risale-i Nur şakirtleri musalâhakârâne vaziyeti almaya mükelleftirler.” s:247

*”Bid’a olan yerlere girmeyiniz” İmam Rabbani-s:247

*”Mesleğimizde, ihlâs-ı tâmmeden sonra en büyük esas, sebat ve metanettir.” s.248

*”Bir adam, kendi başına cesareti güzel de olsa, bir cemaat-i mütesanideye girdikten sonra, onların istirahatini ve sarsılmamalarını muhafaza etmek için, o şahsî cesareti istimal edemez.” s:248

*”Hem hocaları, hem ehl-i siyaseti Risale-i Nur’a karşı cephe almaya ve tecavüz etmeye sebebiyet veren şapka ve ezan meseleleri ve Deccal ve Süfyan ünvanları, Risale-i Nur şakirtleri yabanîlere karşı lüzumsuz medâr-ı bahis ve münazaa edilmemek lâzımdır ve ihtiyat etmek elzemdir ve itidal-i demmi muhafaza etmek vaciptir” s:248

*”Risale-i Nur, bir daire değil; mutedahil daireler gibi tabakatı var. Erkânlar ve sahipler ve haslar ve nâşirler ve talebeler ve taraftarlar gibi tabakatları var. Erkân dâiresine liyakatı olmayan Risale-i Nur’a muhalif cereyana taraftar olmamak şartıyla; dâire haricine atılmaz. Hasların hâsiyeti, bulunmayan, zıt bir mesleğe girmemek şartıyla talebe olabilir. Bid’a ile amel eden, kalben taraftar olmamak şartıyla dost olabilir. Onun için, az bir kusurla düşman sınıfına iltihak etmemek için, dışarıya atmayınız. Fakat Risale-i Nur’un erkânlarında ve sahiplerindeki esrarlar ve nazik tedbirlere onları teşrik etmemek gerektir” s:248

*”Arslanlar yatağı olan Isparta ve havalisi” s.249

*Risalelerde “hem küllî zikir, hem geniş fikir, hem kesretli tehlil, hem kuvvetli iman dersi, hem gafletsiz huzur, hem kudsî hikmet, hem yüksek bir ibadet-i tefekküriye gibi nurlar var” s: 250

*”Benim eskiden beri tekrar ettiğim bir dâvâm-ki, Risale-i Nur’un hakikî şakirtleri, hizmet-i imaniyeyi her şeyin fevkinde görür; kutbiyet de verilse ihlâs için hizmetkârlığı tercih eder” s:251

*”Zaman, zemin, Risale-i Nur’un müsbet mesleği, ehl-i bid’a ile değil fiilen, belki fikren ve zihnen dahi meşgul olmaya müsaade etmez” s:251

*”İhtiyat her vakit lâzım.” s:251

*”Küfüvv-ü şer’î tâbir edilen, birbirine seciyeten veya diyaneten liyakat” s:252

*”Terbiye-i İslâmiye haricinde, Müslüman namı altında olanlar, imandan gelen hürmet ve merhamet-i mütekabileyi bulamadıklarından, bütün bütün saadet-i hayatiyeyi mahvediyor, cehennem azâbını çektiriyor.” s:254

*Evladın anne babasına vazifesi: “Hem peder, hem valide, tenasül kanunundaki vazifede çektikleri çok meşakkat ve gördükleri çok hizmete mukabil, yalnız veledin dünyada, kemâl-i hürmet ve itâatle şefkatlerine ve hizmetlerine bedel, hâlis bir hürmet ve sadıkane bir itaat ve vefatlarından sonra, salâhatiyle ve hayratıyla ve dualarıyla onların defter-i a’mâline hasenat yazdırmak ve on beş seneden evvel mâsumen ölmüşse onlara kıyamette şefaatçi olmak ve Cennette, onların kucağında sevimli bir çocuk olmaktır.” s:252

*”Terbiye-i İslâmiye yerine mimsiz medeniyet terbiyesi yüzünden, ondan, belki yirmiden, belki kırktan bir çocuk ancak peder ve validesinin çok ehemmiyetli hizmet ve şefkatlerine mukabil mezkûr vaziyet-i ferzendâneyi gösterir. Mütebakisi, endişelerle, şefkatlerini daima rencide ederek, o hakikî ve sadık dostlar olan peder ve validesine vicdan azabı çektirir. Ve âhirette de dâvâcı olur: “Neden beni imanla terbiye ettirmediniz?” Şefaat yerinde, şekvâcı olur.” s:252

*”Isparta taşıyla, toprağıyla benim nazarımda mübarektir, benim vatanımdır ve her biri yüze mukabil, yüzer ve binler hakikî kardeşlerimin meskat-ı re’sleridir” s:254

*Üstad, Müfessir Konyalı Mehmed Vehbi Efendi için “tefsir sahibi Hoca Vehbi’nin (r.h.) Risale-i İhlâs karşısında mağlûbiyetle beraber, Risale-i Nur’a karşı hayran ve takdirkâr olması münasebetiyle”s:255

*”Eski talebeliğim zamanında mevsuk zatlardan, onlar da mühim imamlardan naklederek işittim ki: “Ciddî, müştak, hâlis talebe-i ulûm, tahsilde iken vefat ettikleri zaman, berzahta aynı tahsil misâli ve bir medrese-i mâneviyede bulunuyor gibi, o âleme muvafık bir vaziyet ihsan ediliyor” diye, o zaman talebe-i ulûm içinde çok defa medâr-ı bahis oluyordu.” s:255

*”Darb-ı meselde meşhurdur ki: bir şeyde zahmet, meşakkat, alâmet-i makbûliyettir” s:257

*Üstadda Eskiden beri kulunç illetine ve romatizma hastalığı varmış s:257

*Bazen geçim derdi insanı hizmetten alıp dünyaya bağlayabiliyor. s.259

*”Öşür, şer’î zekâttır. Zekât ise, müstahaklaradır”

*”Risale-i Nur’un mesleği ise, vazifesini yapar, Cenab-ı Hakkın vazifesine karışmaz. Vazifesi tebliğdir; kabul ettirmek, Cenab-ı Hakkın vazifesidir”

*”Risale-i Nur’un ehemmiyetli bir esası olan tesettür şiarı

*”Risale-i Nur dünya işlerine âlet olamaz, dünya işlerine siper edilmez”

*”Risale -i Nur şakirtleri, hizmet-i Nuriyeyi velâyet makamına tercih eder; keşif ve kerâmâtı aramaz ve âhiret meyvelerini dünyada koparmaya çalışmaz ve vazife-i İlâhiye olan muvaffakiyet ve halka kabul ettirmek ve revaç vermek ve galebe ettirmek ve müstahak oldukları şan ve şeref ve ezvak ve inâyetlere mazhar etmek gibi, kendi vazifelerinin haricinde bulunan şeylere karışmaz ve harekâtını onlara bina etmezler. Hâlisen, muhlisen çalışırlar, “Vazifemiz hizmettir, o yeter” derler” s:263

*İnsanın “peder ve validesinin şefkatlerine mukabil, bilâ kayd ü şart kemâl-i hürmet ve itaat lâzım iken” s:264

*”Mübarek Ramazan-ı Şerifteki dualar, ihlâsı bulmak şartıyla, inşaallah makbuldür” s:265

*”Rejimi reddetmek ne vazifemizdir, ne de kuvvetimiz var. Ve ne de düşünüyoruz ve ne de Risale-i Nur izin veriyor. Fakat biz kabul etmiyoruz, amel etmiyoruz, istemiyoruz. Red başka, kabul etmemek başkadır, amel etmemek daha başkadır” s:265

*”Risale-i Nur’un şakirtlerinden en müthiş bir muhalif, rejim müessesesini tel’in de etse, bilfiil idareye ilişmese, onun mefkûresine kanunen ilişilmez. Hürriyet-i vicdan ve hürriyet-i fikir, onları tebrie eder.” s:265

*”Risale-i Nur hizmetinde bir kapı kapansa, daha mühim kapılar açılır” s:265

*”Namazsız eller” s:267

Risaleler ve hizmetimiz:

1-Hiçbir şeye alet değil

2-Tâbi değil

3-Sırr-ı İhlası taşıyor ve böyle olmalı.s:10

• “Eğer Ankara’ya gönderilen Risale-i Nur’un şiddetli tokatları için beni idama mahkûm eden zâtlar, Risale-i Nur ile imanlarını kurtarıp idam-ı ebedîden necat bulsalar, siz şahit olunuz, ben onları da ruh u canımla helâl ederim.”s:10

•Üstad Risalelerde kerametvari ve işari şeyleri yazmaya adeta mecbur kaldığını şöyle izah ediyor: “Gerçi bu çeşit ikramlar yazılmasaydı daha münasipti, fakat bu kadar hadsiz muarızlar ve çok kuvvetli ve kesretli düşmanlar karşısında az ve fakir ve zayıf olan bizlere kuvve-i mâneviye ve gaybî imdat ve teşcî ve sebat ve metanet vermek için mecburiyet-i kat’iye oldu, ben de yazdım.” s: 12

• “Bu hizmete, yani ehl-i imanı dalâlet-i mutlakadan kurtarmaya-lüzum olsa-dünyevî hayat gibi, uhrevî hayatımı da feda etmek bir saadet bilirim; binler dostlarım ve kardeşlerimin Cennete girmeleri için Cehennemi kabul ederim.” s:13

• “Zaten ben, tam bir haps-i münferitte yirmi seneden beri azap çekiyorum”.s:17

• Üstad kendisiyle uğraşanların devletin belli kadrolarına sızmış bir komite olduğunu şöyle izah ediyor: “ecnebî menfaati hesabına ve bu millet ve bu vatanın pek büyük zararına çalışan bir gizli komite, bizim beraatımızı bozmak için, her tarafta, habbeyi kubbe yaparak bir kısım memurları aleyhime evhamlandırdılar.” s:17

• Üstad hasım cepheye karşı aktif bir sabır içinde: “Zaten onların şimdi benden kızdıklarının bir sebebi, sükûtumdur, dünyaya karışmamaktır. Âdetâ “Niçin karışmıyorsun? Tâ karışsın, maksadımız yerine gelsin” diyorlar” s:17

• Üstad’a karşı Mason cephenin planı:

1-Onu her şeyden tecrid etmek

2-İhanet etmek( veya ettirmek)

3-Ehemmiyet vermemek

4-Herkesi ondan kaçırmak

5-Dostlarını ürkütmekle nüfuzunu kırmak. S:19

• Üstadın müspet hareket metodunun özeti: “Evet, eserler tesirlidir. Fakat, millet ve vatanın tam menfaatine ve hiçbir zarar dokundurmadan yüz bin adama kuvvetli iman-ı tahkikî dersi vermekle, saadet ve hayat-ı ebediyelerine tam hizmette tesirlidir.”s:19

• “Otuz-kırk sene, hayatımı bu millet içinde geçirdiğim halde, temasımdan hiç zarar görmediğine ve bu dindar millet çok muhtaç olduğu kuvve-i mâneviye ve tesellî ve kuvvet-i imaniye menfaatini gördüğüne kat’î bir delili, bu kadar aleyhimde olan şiddetli propagandalara bakmayarak her tarafta Risale-i Nur’a fevkalâde teveccüh ve rağbet göstermeleri, hattâ itiraf ederim, yüz derece haddimden ziyade lâyık olmadığım büyük iltifat etmesidir.” s:18

• “En ziyade muhtaç olduğum ve hayatımda en esaslı düstur olan, hürriyetimdir. Asılsız evham yüzünden, emsalsiz bir tarzda hürriyetimin kayıtlar ve istibdatlar altına alınması, beni hayattan cidden usandırıyor. Değil hapis ve zindanı, belki kabri bu hale tercih ederim.” s:18

• “Hizmet-i imaniyede ziyade meşakkat ise ziyade sevaba sebep olması”. s:18

• “Risale-i Nur ve hakiki şakirtleri, elli sene sonra gelen nesl-i âtiye gayet büyük bir hizmet ve onları büyük bir vartadan ve millet ve vatanı büyük bir tehlikeden kurtarmaya çalışıyorlar. Şimdi bizimle uğraşanlar, o zaman kabirde elbette toprak oluyorlar. Farz-ı muhal olarak, o saadet ve selâmet hizmeti bir mübareze olsa da, kabirde toprak olmaya yüz tutanları alâkadar etmemek gerektir. s:21

• Müthiş bir sosyolojik tespit: “Hürriyetçilerin ahlâk-ı içtimaiyede ve dinde ve seciye-i milliyede bir derece lâubalilik göstermeleriyle, yirmi-otuz sene sonra dince, ahlâkça, namusça şimdiki vaziyeti gösterdiği cihetinden, şimdiki vaziyette de, elli sene sonra bu dindar, namuskâr, kahraman seciyeli milletin nesl-i âtisi, seciye-i diniye ve ahlâk-ı içtimaiye cihetinde ne şekle girecek, elbette anlıyorsunuz. Bin seneden beri bu fedakâr millet, bütün ruh u canıyla Kur’ân’ın hizmetinde emsalsiz kahramanlık gösterdikleri halde, elli sene sonra o parlak mâzisini dehşetli lekedar, belki mahvedecek bir kısım nesl-i âtinin eline elbette Risale-i Nur gibi bir hakikati verip, o dehşetli sukuttan kurtarmak en büyük bir vazife-i milliye ve vataniye bildiğimizden, bu zamanın insanlarını değil, o zamanın insanlarını düşünüyoruz.”s:21

• “Gerçi Risale-i Nur sırf âhirete bakar; gayesi Rıza-yı İlâhî ve imanı kurtarmak ve şakirtlerinin ise, kendilerini ve vatandaşlarını idam-ı ebedîden ve ebedî haps-i münferitten kurtarmaya çalışmaktır. Fakat dünyaya ait ikinci derecede gayet ehemmiyetli bir hizmettir; ve bu millet ve vatanı anarşilik tehlikesinden ve nesl-i âtinin biçareler kısmını dalâlet-i mutlakadan kurtarmaktır. s:21

• “Evet, eski terbiye-i İslâmiyeyi alanların yüzde ellisi meydanda varken ve an’anât-ı milliye ve İslâmiyeye karşı yüzde elli lâkaytlık gösterildiği halde, elli sene sonra yüzde doksanı nefs-i emmâreye tâbi olup millet ve vatanı anarşiliğe sevk etmek ihtimalinin düşünülmesi ve o belâya karşı bir çare taharrisi, yirmi sene evvel beni siyasetten ve bu asırdaki insanlarla uğraşmaktan kat’iyen menettiği gibi; Risale-i Nur’u, hem şakirtlerini, bu zamana karşı alâkalarını kesmiş; hiç onlarla ne mübareze, ne meşguliyet yok.s:21-22

• “Dalâlet ve fenalıklar cehaletten gelse, def etmesi kolaydır. Fakat fenden, ilimden gelen dalâletin izalesi çok müşküldür. Bu zamanda dalâlet fenden, ilimden geldiği için, ancak onları izale etmeye ve nesl-i âtiden o belâya düşen kısmını kurtarmaya, karşılarında dayanmaya Risale-i Nur gibi her cihetle mükemmel bir eser lâzımdır.”s:22

• Üstad Dar-ül Hikmet adlı akademideki görevinde maaşı kabul ettiğini söylüyor: “Gerçi Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyede bir iki sene maaşı kabul ettim, fakat o parayı kitaplarımın tab’ına sarf ederek ve ekserini meccânen millete verip, milletin malını yine millete iade ettim.” s: 24

• Üstad hükümetçe kendisine yapılan yardım teklifini geri çeviriş sebebini şöyle izah ediyor: “Eğer kabul etsem, yetmiş senelik hayatım gücenecek; ve bu zamandan haber verip tama’ ve maaş yüzünden bid’alara giren ve ihlâsı kaybeden âlimleri tokatlayan İmam-ı Ali Radıyallahu Anh dahi benden küsecek ihtimali var; ve Risale-i Nur’un hakiki ve sâfi olan ihlâsı beni de ihlâssızlıkla itham etmek ciheti var.”s:24

• “Bu vatanın belâlardan muhafazası için Risale-i Nur bir kat’î vesiledir. Madem böyledir, millet ve vatanı sevenler Risale-i Nur’u serbest bıraksınlar ve okusunlar ve okutsunlar.” s:25

• “Kardeşlerim, hiç merak etmeyiniz. Kat’î kanaatim geldi, bizler bir inayet altında, gayet ehemmiyetli bir hizmette ve ihtiyar ve iktidarımız haricinde bir dest-i gaybî tarafından istihdam ediliyoruz. s:26

• “Bugünlerde mübarek kahramanların Firdevsî ve Yusufî Meyvelerini tashih ederken o risale bana o derece kuvvetli ve kıymetli göründü ki, bağırarak dedim: “Bütün çektiğimiz hapis sıkıntıları yüz misli ziyade olsa da, yine bu Meyve Risalesi, yüz derece daha fazla iş görmüş. En muannidleri de imana getirerek geniş dairelerde kendini zevkle okutturuyor. Ey bana sıkıntı veren bedbahtlar! Bana ne yaparsanız yapınız, beş para vermem. Başımıza ne gelse ucuzdur, ayn-ı inayettir ve mahz-ı rahmettir” diye tam tesellî buldum.”s:26

• Üstad kendi programını şöyle açıklıyor: “Kur’ân-ı Hakîmin sırr-ı hakikatiyle ve i’câzının tılsımıyla, benim ve Risale-i Nur’un programımız ve mesleğimiz ve bilfiil semeresini gördüğümüz ve çalıştığımız ve gaye-i hareketimiz ve hedefimiz, ölümün idam-ı ebedîsinden iman-ı tahkikî ile biçareleri kurtarmak ve bu mübarek milleti de her nevi anarşilikten muhafaza etmektir.”s:27

• “Ben hocayım, şeyh değilim. Dünyada bir hanem yok ki, nerede tekkem olacak? Bu yirmi sene zarfında, bir tek adam yok ki, çıksın desin: “Bana tarikat dersi vermiş.” Ve mahkemeler ve zabıtalar bulmamışlar. s:28

• Üstad Telvihat-ı Tis’a adlı eseri için şu kanaatte bulunuyor: “Yalnız eskiden yazdığım tarikatların hakikatlerini ilmen beyan eden Telvihat Risalesi var ki, bir ders-i hakikattir ve yüksek bir ders-i ilmîdir, tarikat dersi değildir.”s:28

• Üstadın asayişe verdiği önem: “Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, binler haysiyet ve şerefimi bu vatandaki biçarelerin istirahatına ve onlardan belâların def’ine feda etmek için bana bir hâlet-i ruhiyeyi ihsan eylemiş ki, ben de, onların yaptığı ve niyetinde bulundukları tahkirat ve ihanetlere karşı tahammüle karar vermişim. Bu milletin âsâyişine, hususan mâsum çocukların ve muhterem ihtiyarların ve biçare hastaların ve fakirlerin dünyevî istirahatlarına ve uhrevî saadetlerine binler hayatımı ve binler şerefimi feda etmeye hazırım.”s:29

• Üstad 20. asırda Zülkarneyn misyonunu üstlenmiş: “Biz, bütün kuvvetimizle anarşiliğe bir sedd-i Zülkarneyn gibi, bir sedd-i Kur’ânî tesisine çalışıyoruz. Bize ilişenler, anarşilik ve belki komünistliğe zemin ihzar ediyorlar.”s:30

• Asayişi koruma hakkında başka bir ifadesi: “Evet, eğer eski hayatım gibi, izzet-i ilmiyeyi muhafaza etmek için hiçbir hakareti kabul etmemek olsaydı ve vazife-i hakikiyesi, sırf âhiret ve ölümün idam-ı ebedîsinden Müslümanları kurtarmak vazifesi olmasaydı ve bana ilişenler gibi sırf dünyaya ve menfî siyasete çalışmak olsaydı, on Menemen, on Şeyh Said hadisesi gibi bir hadiseye, o anarşilik hesabına çalışanlar sebebiyet vereceklerdi.”s:30

• Üstadın engin şefkatinin bir ifadesi: “Bana lüzumsuz evham yüzünden eziyet edenlerin yakında ölümle idam-ı ebediyeye giriftar olacaklarını düşünüp, hakikaten acıyorum. Yâ Rabbî, onların imanını Risale-i Nur’la kurtar! İdam-ı ebedîden, sırr-ı Kur’ân’la terhis tezkeresine çevir! Ben de onlara hakkımı helâl ediyorum.” s:30

• Bereketin kalkmasının bir yorumu: “Nimet ve rahmet-i İlâhiyenin fiyatı, şükürdür. Biz şükrü hakkıyla vermedik. Evet, rahmetin fiyatını şükürle vermediğimiz gibi; zulmümüzle, isyanımızla gazabı celb ediyoruz. Şimdi zemin yüzünde zulüm ve tahribat, küfür ve isyan ile, nev-i beşer tam tokada kendini müstahak etti ve dehşetli tokatlar yedi. Elbette bir parça hissemiz de olacak” s:31

• Ticarete rüşvet, hile karışması da bereketsizliğin sebeplerinden. S:32

• Hadîste var ki: “Hattâ deniz dibindeki balıklar dahi günahkâr ve zâlimlerden şekvâ ediyorlar ki, onların yüzünden yağmur kesilir, hattâ bizim de nafakamız azalır” derler. Evet, bu zamanda öyle günahlar, zulümler oluyor ki, rahmet istemeye yüzümüz kalmıyor, mâsum hayvanlar da azap çekerler.s:32

• “Risale-i Nur, bu Anadolu memleketine, belâların def’ine ehemmiyetli bir vesiledir. Sadaka nasıl belâyı def ediyor; onun intişarı ve okunması küllî bir sadaka nev’inde semâvî ve arzî belâların def’ine çok emâreler ve çok hâdiselerle tebeyyün etmiş.”s:32

• Üstad, umumi musibetler için şu ölçüyü veriyor: “Hem böyle umumî musibetler, ekser nâsın hatâsından geldiği cihetle, o insanların ekseri (kısm-ı âzamı) tevbe ve nedamet ve istiğfar etmekle def olur”. S:32

• Üstadın gözünde 20. asır:

1- Dehşetli

2-Zulümatlı

3-Nifakı kuvvetli bir asır. s:33

• Üstad Müslümanların devrim, ihtilal gibi şeylerle uğraşmasının zararını şöyle güzel bir şekilde ifade buyuruyor: “Hususan ihtilâle sebebiyet veren vaziyetler, bütün bütün zulmü dağıtır, genişletir.”s:37

• Üstad Miraç gecesi için: “kârı binler olan Leyle-i Miracınızı” diyor: s:37

• Üstad kandil geceleri için “şeairi İslamiye” diyor: s:38

• Çocuklara dini telkin küçükken yapılmalı: “Çünkü bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Âdetâ gayr-ı müslim birisinin İslâmiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer. Bilhassa, peder ve validesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabanilik verir. O halde o çocuk, dünyada peder ve validesine hürmet yerinde istiskal edip çabuk ölmelerini arzu ile onlara bir nevi belâ olur. Âhirette de onlara şefaatçi değil, belki dâvâcı olur: “Neden imanımı terbiye-i İslâmiye ile kurtarmadınız?” s:39

• Üstad’ın İşarat-ül İ’caz hakkında bir ifadesi: “Eski Said’in en mühim eseri ve Risale-i Nur’un Fatihası, Arabî ve matbu olan İşârâtü’l-İ’câz tefsiri”s:40

• Lemaat Risalesi Eski Said’in en son eseri. s:40

•Bu yaz mevsimi, gaflet zamanı ve derd-i maişet meşgalesi hengâmı ve şuhûr-u selâsenin çok sevaplı ibadet vakti ve zemin yüzündeki fırtınaların silâhla değil, diplomatlıkla çarpışmaları zamanı olduğu cihetle, gayet kuvvetli bir metanet ve vazife-i nuriye-i kudsiyede bir sebat olmazsa, Risale-i Nur’un hizmeti zararına bir atâlet, bir fütur ve tevakkuf başlar. s:41

•Üstad, geniş dairedeki ümit kırıcı şeylerin hizmetimize fütur vermemesi için Meyve’nin 4. meselesinin sık okunmasını salık veriyor. s:41

Üstadın müsbet hareket metodunun özeti: “elimizde nur var, topuz yoktur. Biz tecavüz edemeyiz. Bize tecavüz edilse, nur gösteririz. Vaziyetimiz bir nevi nurânî müdafaadır. s: 42

· Risale-i Nur manevi yağmur. s:44

· Evet, dinin, şeriatın ve Kur’ân’ın yüzden ziyade tılsımlarını, muammâlarını hal ve keşfeden; ve en muannid dinsizleri susturup ilzam eden; ve Miraç ve haşr-i cismânî gibi sırf akıldan çok uzak zannedilen Kur’ân hakikatlerini en mütemerrid ve en muannid filozoflara ve zındıklara karşı güneş gibi ispat eden ve onların bir kısmını imana getiren Risale-i Nur eczaları, elbette küre-i arz ve küre-i havâiyeyi kendi ile alâkadar eder ve bu asrı ve istikbali kendiyle meşgul edecek bir hakikat-i Kur’âniyedir ve ehl-i iman elinde bir elmas kılınçtır.. s: 45

· Üstadın Cuma namazına gidememesinin sebebi: Evvelâ: Ben Şâfiîyim. Şâfiî Mezhebinde Cumanın bir şartı, kırk adam imam arkasında Fatiha okumaktır. Daha başka şartlar da var. Onun için burada bana Cuma farz değil. Ben, mezheb-i Âzamîyi takliden, bazan sünnet olarak kılıyordum. Saniyen: Yirmi senedir haksız olarak beni insanlarla görüştürmekten men ettikleri için-hem bu âhirde, resmen dört ay evvel perde altında insanlarla temas ettirmemek için tenbihat olmuş-hem yirmi beş senedir ben münzevî yaşadığım için, kalabalık yerlerde huzur bulamıyorum ve herkesin arkasında mezhebimce iktida edip namaz kılamıyorum ve okumakta yetişemiyorum ve daha Fatiha’nın yarısını okumadan, imam rükûa gidiyor. Bizde Fatiha okumak farzdır. s:46

· Üstadın sakal bırakmama sebebi: Sakal meselesi ise: Bu bir sünnettir, hocalara mahsus değil. Bu millette yüzde doksan sakalsız olanların içinde küçükten beri sakalsız bulundum. Bu yirmi senedir bana resmî hücumlarda bazı arkadaşlarımın sakallarını kestirmeleriyle, benim sakal bırakmadığım, bir hikmet, bir inayet-i İlâhiye olduğunu ispat etti. Eğer sakal olsaydı, tıraş edilseydi, Risale-i Nur’a büyük bir zarardı. Çünkü ölecektim, dayanamayacaktım. Bazı âlimler “Sakalı tıraş etmek caiz değildir” demişler. Muradları, sakalı bıraktıktan sonra tıraş etmek haramdır, demektir. Yoksa hiç bırakmayan, bir sünneti terk etmiş olur. Fakat bu zamanda, dehşetli pek çok günah-ı kebîreden çekinmek için, bu terk-i sünnete mukabil, Risale-i Nur’un irşadıyla, yirmi sene haps-i münferit hükmünde işkenceli bir hayat geçirdik; inşaallah o sünnetin terkine bir kefarettir.s:46

· Hizmet ehline lazım 4 şart:

1-Hakikat-ı ihlas

2-Terk-i enaniyet

3-Daima kendini kusurlu bilmek

4-Hodfuruşluk etmemek. s:47

· Üstad Sovyet Rusya için:

1-Eskiden beri bizim boğazımızı sıkan

2-Daima bizi istila etmeye fırsat bekleyen

3-Dehşetli kuvvet alan

4-Taraftar bulan

5-Bizi istinadsız zannıyla fırsat bekleyen diyor. S:47

· Üstad kerametvari şeyleri yazması sebebini şöyle ifade ediyor: “Beni herşeyden ve temastan ve yardımcılardan men etmekle beraber, aleyhimizde olanlar bütün kuvvetleriyle arkadaşlarımın kuvve-i mâneviyelerini kırmak ve benden ve Risale-i Nur’dan soğutmak ve benim gibi ihtiyar, hasta, zayıf, garip, kimsesiz bir biçareye, binler adamın göreceği vazifeyi başına yüklemek ve bu tecrid ve tazyiklerde maddî bir hastalık nev’inde insanlarla temas ve ihtilâttan çekilmeye mecbur olmak, hem o derece tesirli bir tarzda halkları ürküttürmek ki, en ziyade merbut görülen bazı dostların bana selâm vermemek, hattâ bazı namazı da terk etmek derecesinde ürkütmekle kuvve-i mâneviyeyi kırmak cihetleriyle ve sebepleriyle., ihtiyarım haricinde bütün o mânilere karşı, Risale-i Nur şakirtlerinin kuvve-i mâneviyelerinin takviyesine medar ikrâmât-ı İlâhiyeyi beyan ederek Risale-i Nur etrafında mânevî bir tahşidat yaptırmak ve Risale-i Nur kendi kendine, tek başıyla, başkalarına muhtaç olmayarak, bir ordu kadar kuvvetli olduğunu göstermek hikmetiyle bu çeşit şeyler bana yazdırılmış. Yoksa-hâşâ-kendimizi satmak ve beğendirmek ve temeddüh etmek, hodfuruşluk etmek ise, Risale-i Nur’un ehemmiyetli bir esası olan ihlâs sırrını bozmaktır.”s:49

· Üstad sadık rüyalarının önemli kısmının önsezi ile irtibatlı olduğunu söylüyor. s:52

· Ben kendim, bütün hayatımın harika kısmını, evvelce Gavs-ı Âzamın bir silsile-i kerameti telâkki ediyordum; şimdi Risale-i Nur’un bir silsile-i kerameti olduğu tebeyyün etti. s:52

· “Risale-i Nur’daki hakikat-i ihlâs, rıza-yı İlâhîden başka hiçbir şeye âlet ve tâbi olamaz ve Kur’ân’dan başka hiçbir nokta-i istinadı olmadığını ispat etmek için o acip hâlet-i ruhiye verilmiş.” s:53

· “Eski Said’in âfâka bakmak damarı” s:53

· “Ramazan-ı Şerifteki kıymettar vakitleri radyonun mâlâyâniyâtıyla zâyi etmemesi için”..(şu anda Televizyon, internet..vs) s:53

· 20. Asrın insanoğlunun meseleleri:1-Muvakkat 2-Fani 3-Tahripçi-s:54

· Siyaset dairesi:

1-Gaflet verecek

2-Dünyaya boğduracak

3-İnsanın hakiki vazifesini terk ettirecek

4-Ahireti unutturacak bir daire. s:54

· Geniş dairedeki siyaset boğuşmalarında kalbi zarar görmek için güneş gibi bir iman lazım. s:54

· “Din düsturlarının bir hâdimi olmak cihetinde güneş gibi imanlar taşıyan bir kısım Sahabeler ve onlara benzeyen mücahidînden, Selef-i Salihînden başka, siyasetçi, ekserce tam müttakî dindar olamaz. Tam ve hakikî dindar, müttakî olanlar, siyasetçi olmazlar. Yani, maksad-ı aslî siyasetini yapanlarda din, ikinci derecede kalır, tebeî hükmüne geçer. Hakikî dindar ise, “Bütün kâinatın en büyük gayesi ubudiyet-i insaniyedir” diye, siyasete, aşk-ı merak ile değil, ikinci üçüncü mertebede onu dine ve hakikate âlet etmeye-eğer mümkünse-çalışabilir. Yoksa, bâki elmasları kırılacak âdi şişelere âlet yapar” s:55

· “Nasıl ki sarhoşluk, hakikî vazifelerden gelen elemleri ve ihtiyaçları sarhoşlukla muvakkaten unutturduğu cihetle menhus ve kısa bir zevk verir; öyle de, böyle fâni boğuşmaları ve hâdiseleri merakla takip etmek bir nevi sarhoşluktur ki, hakikî vazifelerden gelen ihtiyacat ve yapmamaktan gelen teellümâtı muvakkaten unutturduğu için menhus bir zevk verir.” s:55

· “Bu hizmete, yani ehl-i imanı dalâlet-i mutlakadan kurtarmaya, lüzum olsa dünyevî hayat gibi, uhrevî hayatımı da feda etmek bir saadet bilirim. Binler dostlarım ve kardeşlerim Cennete girmeleri için, Cehennemi kabul ederim.” s:57

· “Bu zamanda en büyük bir ihsan, bir vazife, imanını kurtarmaktır, başkaların imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır.”s:59

· “Sakın, benlik ve gurura medar şeylerden çekin. Tevazu, mahviyet ve terk-i enaniyet, bu zamanda ehl-i hakikate lâzım ve elzemdir. Çünkü, bu asırda en büyük tehlike benlikten ve hodfuruşluktan ileri geldiğinden, ehl-i hak ve hakikat, mahviyetkârâne daima kusurunu görmek ve nefsini itham etmek gerektir. Sizin gibilerin ağır şerait içinde kahramancasına imanını ve ubudiyetini muhafaza etmesi, büyük bir makamdır. s:59

· “Risale-i Nur kökleşiyor. İnşaallah, daha hiçbir şey onu koparamayacak; ensâl-i âtiyede devam edecek, gidecek.” s:61

· “Risale-i Nur’un gıda ve taam hükmündeki hakikatlerinden hem akıl, hem kalb, hem ruh, hem nefis, hem his, hisselerini alabilir. Yoksa, yalnız akıl cüz’î bir hisse alır, ötekiler gıdasız kalabilirler.”s:61

· Üstad, risale okumada şu ölçüyü veriyor: “Risale-i Nur, sair ilimler ve kitaplar gibi okunmamalı. Çünkü ondaki iman-ı tahkikî ilimleri, başka ilimlere ve maariflere benzemez. Akıldan başka çok letâif-i insaniyenin kut ve nurlarıdır” s:61

· Eserleri 

1- Teenni ile

2-Dikkatle okumalı

3- Hayret makamında. s:61

· Üstad üveysi meşreb bir veli. s:64

· Hastalıkla bir saat, bir gün ibadet hükmünde. s:64

· “Hem ben itiraf ediyorum ki, böyle makbul bir eserin mazharı olmak, hiçbir vecihle o makama liyakatim yoktur. Fakat küçük, ehemmiyetsiz bir çekirdekten, koca, dağ gibi bir ağacı halk etmek kudret-i İlâhiyenin şe’nlerindendir ve âdetidir ve azametine delildir.s:64

· “Ben kasemle temin ederim ki, Risale-i Nur’u senâdan maksadım, Kur’ân’ın hakikatlerini ve imanın rükünlerini teyid ve ispat ve neşirdir. Hâlık-ı Rahîmime hadsiz şükür olsun ki, kendimi kendime beğendirmemiş, nefsimin ayıplarını ve kusurlarını bana göstermiş ve o nefs-i emmâreyi başkalara beğendirmek arzusu kalmamış. s:65

· “Âyetü’l-Kübrâ, güneş gibi iman nurlarını ruhlara telkin edebilir.” s: 65

· İhlas ile az zamanda çok iş görülür, bereket olur. S:66

· “Bâki bir hakikat, fâni şahsiyetler üstüne bina edilmez. Edilse, hakikate zulümdür. Her cihetle kemalde ve devamda bulunan bir vazife, çürümeye ve çürütülmeye mâruz ve müptelâ şahsiyetlerle bağlanmaz; bağlansa, vazifeye ehemmiyetli zarardır.” s:66

· Hizmet ehli:

1-Halis

2-Metin

3- Sadık olmalı. s:66

R. Nur’un feyzinden istifade için 4 şart:

1-Ruhen istek

2-Kabul

3-Tasdik

4-Tatbik. s:66

· “Bu zaman, cemaat zamanıdır. Ferdî şahısların dehası, ne kadar harika da olsalar, cemaatın şahs-ı mânevîsinden gelen dehasına karşı mağlûp düşebilir.” s:66

· “Madem bu zamanda, herşeyin fevkinde hizmet-i imaniye bir kudsî vazifedir. Hem kemiyet, keyfiyete nisbeten ehemmiyeti azdır. Hem muvakkat ve mütehavvil siyaset daireleri, ebedî, daimî, sabit hizmet-i imaniyeye nisbeten ehemmiyetsizdir, mikyas olmaz. Risale-i Nur’un tâlimatı dairesinde bize bahşettiği feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddimden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ile müfritâne âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadakat ve sebat ve müfritâne irtibat ve ihlâs lâzımdır; onda terakki etmeliyiz.”s:69

· “Bu zamanda ehl-i iman öyle bir hakikate muhtaçtırlar ki, kâinatta hiçbir şeye âlet ve tâbi ve basamak olamaz; ve hiçbir garaz ve maksat onu kirletemez; ve hiçbir şüphe ve felsefe onu mağlûp edemez bir tarzda iman hakikatlerini ders versin. Umum ehl-i imanın bin seneden beri teraküm etmiş dalâletlerin hücumuna karşı imanları muhafaza edilsin.” s:69

· 20. asırda:

1-Dalaletten gelen bir gaflet var.

2-Siyaset ve felsefe zihinlerde galebe etmiş.

3-Enaniyet ve hodfuruşluğun heyecanlı asrı. s:70

· “Hizmetkarlığı makamata tercih ediyorum.” s:70

· “Risale-i Nur’un dersleri, dünyaya baktığı vakit bütün kuvvetleriyle âsâyişin temellerini muhafaza etmek, korumak ve fesat ve ihtilâllerin önünü kesmek olmasından, kudsî ve mânevî inzibat komiserleri hükmünde olduğuna delil, üç vilâyet zabıtaları anlamışlar.” s:72

· “Size kat’iyen ve çok emarelerle ve kat’î kanaatimle beyan ediyorum ki, gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükûmet, âlem-i İslâma ve dünyaya karşı gayet şiddetle Risale-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini, mefahir-i tarihiyesini onun ibrazıyla gösterecektir.” s:73

· “Münafık itikatsızdır, kalbsizdir ve vicdansızdır, Peygamber (a.s.m.) aleyhindedir.” s:74

· Üstad Alevi ve Şialar hakkında şu ölçüyü veriyor: “Alevî ve Şiîlerin müfritleri ise, değil Peygamber (a.s.m.) aleyhinde, belki Âl-i Beytin muhabbetinden, ifratkârane muhabbet besliyorlar. Münafıkların tefritlerine mukabil, bunlar ifrat ediyorlar. Hadd-i şeriattan çıktıkları vakit, münafık değil, ehl-i bid’a oluyorlar, fâsık oluyorlar; zındıkaya girmiyorlar. Hazret-i Ali (radıyallahu anh), yirmi sene hürmet ettiği ve onlara Şeyhülislâm mertebesinde onların hükmünü kabul ettiği, Ebu Bekir, Ömer, Osman’a (radıyallahu anhüm) ilişmeseler, Hazret-i Ali (radıyallahu anh) o üç halifeye hürmet ettiği gibi, onlar da hürmet etseler, farz namazını kılsalar, yeter.” s:74

· Hizmet için üç esas:

1- Hakiki ihlas

2-kuvvetli tesanüd

3-Birbirimizin kusuruna bakmamak. s: 75

· “Hasların hayatı, Risale-i Nur’a aittir ve şahs-ı mânevîsini temsil eden şakirtlerinin tensibiyle kayıt altına girebilir.”s:76

· “Risale-i Nur’un mühim bir vazifesi, âlem-i İslâmın ekseriyet-i mutlakasının yazısı ve hattı olan huruf-u Arabiyeyi muhafaza etmek olduğundan, tab’ yoluyla işe girişilse, şimdi ekser halk yalnız yeni hurufu bildikleri için, en çok risaleleri yeni hurufla tab etmek lâzım gelecek. Bu ise, Risale-i Nur’un yeni hurufa bir fetvası olup şakirtleri de o kolay yazıyı tercih etmeye sebep olur. Onun için, şimdiye kadar pek çok müstehak ve lâyık iken, Risale-i Nur’a serbestiyet verilmemişti” s:77

· “Amel-i uhrevî ile dünyevî maksatlar, zevkler aranılmaz; aranılsa, sırr-ı ihlâsı bozar.” s:82

· “Kerametler, keşfiyatlar, tarikatta sülûk eden âmi ve yalnız imanı taklidî bulunan ve tahkik derecesine girmeyenlere, bazan zayıf olanları takviye ve vesveseli şüphelilere kanaat vermek içindir. Halbuki Risale-i Nur’un imanî hakikatlerine gösterdiği hüccetler, hiçbir cihette vesveselere meydan vermediği gibi, kanaat vermek cihetinde kerametlere, keşfiyatlara hiç ihtiyaç bırakmıyor. Onun verdiği iman-ı tahkikî, keşfiyat, zevkler ve kerametlerin çok fevkinde olmasından, hakikî şakirtleri, öyle keramet gibi şeyleri aramıyorlar.” s:82

· Hizmet esasları:

1-Kendi kusurunu bilmek

2-Mahviyyet

3- Rıza-yı ilahiyi aramak

4-Rekabetsiz hizmet. s:82

· “İktisat ve kanaat, bana iki hazinedir; tükenmez, bitmez” s:84

· “Baba ne kadar haksız da olsa, oğul, onun rızasını tahsil etmeye mecburdur. Oğul da ne kadar serkeş de olsa, baba, şefkat-ı fıtriyesini ona karşı esirgemez ve esirgememeli.”s:85

· Şakirdler arasında gerekli üç şey:

1-Kusura bakmamak

2-Af

3-Tenkit etmemek. s:85

· Şahsa bakan, şahsi kemalata bakan bir hizmet, o manevi makam görülemeyince, inkisar-ı hayal ile hizmeti terk etmeye sebep olduğundan kısa süreli olur. s:85

· Hizmette sebeplere tevessül de, hizmet sırasında kanaatsizlik ve hırs, netice ve semerelerde ise kanaat güzel. s:86

· “Ehl-i velâyetin amel ve ibadet ve sülûk ve riyazetle gördüğü hakikatler ve perdeler arkasında müşahede ettikleri hakaik-i imaniye, aynen onlar gibi, Risale-i Nur, ibadet yerinde, ilim içinde hakikate bir yol açmış; sülûk ve evrad yerinde, mantıkî burhanlarla ilmî hüccetler içinde hakikatü’l-hakaike yol açmış; ve ilm-i tasavvuf ve tarikat yerinde, doğrudan doğruya ilm-i kelâm içinde ve ilm-i akîde ve usûlü din içinde bir velâyet-i kübrâ yolunu açmış ki, bu asrın hakikat ve tarikat cereyanlarına galebe çalan felsefî dalâletlere galebe ediyor, meydandadır.” s:86

· “Evet, her tarafta, hattâ Hint ve Çin’de ehl-i iman, bu zamanın çok dehşetli dalâletinin galebesinden, “Acaba İslâmiyette bir hakikatsizlik mi var ki, sarsılmış?” diye şüpheye ve vesveseye düştüğü vakit birden işitir ki, bir risale çıkmış, imanın bütün hakikatlerini kat’î ispat eder, felsefeyi mağlûp edip zındıkayı susturuyor, diye anlar. Birden o şüphe ve vesvese zâil olup imanı kurtulur ve kuvvet bulur.”s:86

· “Emir ve izn-i İlâhî ve havl ve kuvvet-i Rabbâniye ile, umum hayvanatın, melâikeden bir çobanı, bir nâzırı olduğu gibi, kuş taifesinin de bir çobanı var. Onlar bilmese de, emr-i İlâhî ile ve ilham-ı Rabbânî ile, çobanları onları sevk eder. O sevk-i fıtrî ise, kuşlara gelen ilhama dayanır. Kuşlar, ilhama mazhardırlar ki, yaşı bir günlük bir arı yavrusu, havada, bir gün mesafede gider, o ilham-ı fıtrî ile, o sevk-i Rabbânî ile yolunu şaşırmadan dönüp, gelip yuvasına girer.” s:87

· “Risale-i Nur’un ekser hakikatleri namaz tesbihatında inkişaf etmesiyle” s:89

· “Mesleğimizde zaman, mekân sohbetimize mâni olamaz. Şarkta, garpta, hattâ âhirette, berzahta olsa da beraberiz. Meselâ, berzahta Hafız Ali (r.h.) her gün mânen yanımızdadır. Bu hakikate binaen, sûrî ayrılmaya, hattâ ölüme ehemmiyet vermemeliyiz.”s:89

· Üstad 1950’lerde matbaalarda risalelerin basılmasını şöyle izah ediyor: Risale-i Nur, bu mübarek vatanın mânevî bir halâskârı olmak cihetiyle, şimdi iki dehşetli mânevî belâyı def etmek için matbuat âlemiyle tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim.” S:96

· Üstad Sovyet Rejimi için şunları söylüyor: “Hıristiyan dinini mağlûp eden ve anarşiliği yetiştiren şimalde çıkan dehşetli dinsizlik cereyanı” s:96

· “Ben dünyanın halini bilmiyorum. Fakat Avrupa’da istilâkârâne hükmeden ve edyan-ı semaviyeye dayanmayan dehşetli cereyanın istilâsına karşı Risale-i Nur hakikatleri bir kale olduğu gibi, âlem-i İslâmın ve Asya kıt’asının hal-i hazırdaki itiraz ve ithamını izale ve eskideki muhabbet ve uhuvvetini iade etmeye vesile olan bir mucize-i Kur’âniyedir. Bu memleketin vatanperver siyasîleri çabuk aklını başına alıp Risale-i Nur’u tab ederek resmî neşretmeleri lâzımdır ki, bu iki belâya karşı siper olsun.” s:96

· “Acaba bu yirmi sene zarfında iman-ı tahkikîyi pek kuvvetli bir surette bu vatanda neşreden Risale-i Nur olmasaydı, bu dehşetli asırda, acip inkılâp ve infilâklarda bu mübarek vatan, Kur’ân’ını, imanını dehşetli sadmelerden tam muhafaza edebilir miydi?” s:96

· Üstad, ehl-i iman cephesinden risalelere bir itiraz geldiğinde yapılması gerekeni şöyle izah ediyor: “Risale-i Nur şakirdleri tam ihtiyatla beraber, bir taarruz olduğu vakitte münakaşa etmesinler, aldırmasınlar. Aldanan ehl-i ilim ve imansa, dost olsunlar, “Biz size ilişmiyoruz. Siz de bize ilişmeyiniz. Biz ehl-i imanla kardeşiz” deyip yatıştırsınlar.” s:96-97

· “İman, yalnız icmâlî ve taklîdî bir tasdike münhasır değil; bir çekirdekten, tâ büyük hurma ağacına kadar ve eldeki aynada görünen misalî güneşten tâ deniz yüzündeki aksine, tâ güneşe kadar mertebeleri ve inkişafları olduğu gibi; imanın o derece kesretli hakikatleri var ki, bin bir esmâ-i İlâhiye ve sair erkân-ı imaniyenin kâinat hakikatleriyle alâkadar çok hakikatleri var ki, “Bütün ilimlerin ve mârifetlerin ve kemalât-ı insaniyenin en büyüğü imandır ve iman-ı tahkikîden gelen tafsilli ve burhanlı mârifet-i kudsiyedir” diye ehl-i hakikat ittifak etmişler” s:97

· “Evet, iman-ı taklidî, çabuk şüphelere mağlûp olur. Ondan çok kuvvetli ve çok geniş olan iman-ı tahkikîde pek çok meratip var. O meratiplerden ilmelyakîn mertebesi, çok burhanlarının kuvvetleriyle binler şüphelere karşı dayanır. Halbuki taklidî iman bir şüpheye karşı bazan mağlûp olur.” s:97

· “Risale-i Nur bu cami ve küllî ve yüksek mârifet caddesini tefsir edip, bin seneden beri Kur’ân aleyhine ve İslâmiyet ve insaniyet zararına ve adem âlemleri hesabına tahribatçı küllî cereyanlara karşı Kur’ân ve iman namına mukabele ediyor, müdafaa ediyor. Elbette hadsiz tahşidata ihtiyacı vardır ki, o hadsiz düşmanlara karşı dayanıp ehl-i imanın imanını muhafazasına Kur’ân nuruyla vesile olsun.”s:98

· “Bazan bir saat tefekkür, bir sene ibadetten daha hayırlı olur. Hattâ Nakşîlerin hafî zikre verdiği büyük ehemmiyet, bu nevi tefekküre yetişmek içindir.” s:98

· “Madem ben de bu vatanın bir evlâdıyım, bu vatanın saadetine hizmet etmek benim için farzdır.s:99

· “Kardeşlerim, sizin zekâvetiniz ve tedbiriniz, benim tesanüdünüz hakkında nasihatime ihtiyaç bırakmıyor. Fakat bu âhirde hissettim ki, Risale-i Nur şakirtlerinin tesanüdlerine zarar vermek için birbirinin hakkında su-i zan verdiriyorlar, tâ birbirini itham etsin. Belki “Filân talebe bize casusluk ediyor der, tâ bir inşikak düşsün. Dikkat ediniz, gözünüzle görseniz dahi perdeyi yırtmayınız. Fenalığa karşı iyilikle mukabele ediniz. Fakat çok ihtiyat ediniz, sır vermeyiniz. Zaten sırrımız yok; fakat vehhamlar çoktur. Eğer tahakkuk etse, bir talebe onlara hafiyelik ediyor, ıslahına çalışınız, perdeyi yırtmayınız.” s:102

· “Risale-i Nur’un selâmet ve intişarına halel gelmemek şartıyla-her gün bin ihanet ve tâzipler de gelse, Allah’a şükrederim.”s:104

· Bir şey yaparken bu zamanda vehhamları, hem mesleğimizdeki mahviyet, ihlas, enaniyeti terk noktalarını nazara almak lazım. s:104

· “Bu fütur zamanında” s:105

· O zamanki hizmet ehline hasım cephenin hücum tarzları:

1-Soğutmak

2-Korkutmak

3-Fütur verdirmek

4-Evhamları tahrik

5-Bazı genç talebelere cins-i latifi musallat

6-Üstadın şahsını çürütmeye çalışmak

7-Bazı safdil hoca ve şeyhleri hizmete karşı çıkarmak. s:115

· “Risale-i Nur’un siyasetle alâkası yoktur. Fakat, küfr-ü mutlakı kırdığı için, küfr-ü mutlakın altı olan anarşilik ve üstü olan istibdad-ı mutlakı, esasıyla bozar, reddeder. Emniyeti ve âsâyişi ve hürriyeti ve adaleti temin eder.”.s:116

· Bir hizmet ehlinin kendisine hürmet ve teveccüh kazandırması ve şan ve şerefi istemesi katiyyen aleyhindedir. s:117

· Üstad kendisine yapılan derin devleti baskısı için şöyle diyor: “âsâyiş, idare lehinde sabır ve tahammüle karar verdim.” s:117

· “Evet, Risale-i Nur medreseden çıkmış, ilim içinde hakikate yol açmış, hakikî sahipleri ve taraftarları medreseden çıkan hocalar olduğuna binâen” s:119

· Üstad Konya için “Umum Anadolu’nun eskiden beri parlak ve faal bir medresesi Konya şehri olduğundan” diyor.s:119

· Üstad her zahmette bir rahmet görüyor: “Zahiren çirkin perdeler altında, gayet güzel neticeler var. Bir zararımıza bedel, yüz menfaat bizlere ihsan ediliyor. Onun için, geçici, muvakkat sıkıntılara ve sarsıntılara ehemmiyet vermemek lâzımdır.” s:121

· Üstad hocalara karşı takip edilecek metodu şöyle izah ediyor: “Kardeşlerim, çok dikkat ve ihtiyat ediniz. Sakın, sakın hocalarla münakaşa etmeyiniz. Mümkün olduğu kadar musalâhakârane davranınız. Enaniyetlerine dokunmayınız. Bid’at taraftarı da olsa ilişmeyiniz. Karşımızda dehşetli zındıka varken, mübtedi’lerle uğraşıp, onları dinsizlerin tarafına sevk etmemek gerektir. Eğer size ilişmek için gönderilmiş hocalara rast gelseniz, mümkün olduğu kadar münazaa kapısını açmayınız. İlim kisvesiyle itirazları, münafıkların ellerinde bir senet olur.” s:122

· Hizmette sadakat, fütursuzluk ve azimli olmak çok önemli. s:126-127

· Üstada ehl-i dünyanın ilişmesi, onu;

1-Büyük hatalardan

2-Tasannulardan

3-İhlasa münafi haletlerden

4-Vaktini zayi etmekten kurtarmış.s:126

· Bazen hizmet ehline “bir kamçı-yı teşvik” lazım geliyor. s:127

· Üstad çoğu kez zehirlendirme gibi durumlardan evradu ezkarı vesilesi ile kurtulmuş: “Kardeşlerim, merak etmeyiniz, Cevşen ve Evrâd-ı Bahâiye bu defa dahi o dehşetli zehrin tehlikesine galebe etti. Tehlike devresi geçti, fakat hastalık devam ediyor.” s:130

· Üstad Afyon hapsinde 71 yaşında olduğunu söylüyor. Demek ki 1878 doğumlu. s:132

· Zehirlendirmeler sonucu Üstadın halet-i ruhiyesi: “Münafık düşmanlarımın maddî ve mânevî zehirlerine karşı gerçi Cevşen ve Evrad-ı Kudsiye-i Şâh-ı Nakşibend beni ölüm tehlikesinden, belki yirmi defa kudsiyetleriyle kurtardılar, fakat maatteessüf, âsâbımda ve sinirlerimde ve hassasiyetimde, o zulümden öyle şiddetli bir tesir, bir heyecan, bir teellüm, bir teneffür gelmiş ki, en samimî dostumu ve tam sadık bir kardeşimibir saat yanımda tahammül edemiyorum, ruhum kaldırmıyor. Hattâ biri bana baksa da sıkılıyorum. Eskide bende biraz bulunan merdumgirizlik hastalığı, o zâlimlerin gaddârane sıkıntılarıyla ve tarassutlarıyla bende çok şiddetlenmiş. Güya ölmeden evvel hayat-ı içtimaiye cihetinde ölmüşüm ki, bu hakikat ve bu sır için hakkımda, has kardeşlerim vefat mersiyelerini yazıyorlar. Hem, buranın havası, benim âsâbıma pek çok dokunuyor. Bu kışın bir günü, Denizli hapsinin o geçirdiğimiz kış kadar bana ağır geliyor, beni üzüyor.s:136-137

· Üstad tashihata çok önem veriyor: “Hakikaten tashih meselesi ehemmiyetlidir. Bazen bir harfin ve bir noktanın yanlışı, kıymetli bir mânâyı zâyi eder.”s:139

· Üstad’ın Barla’ya bakışı: “Barla, birinci medrese-i Nuriye şerefini kazanmasından, o mübarek medreseyi talebesiz bırakmak câiz değil.”s:140

· Üstad Eskişehir için; “Çok güvendiğim Eskişehir, Denizli gibi bir medrese-i Nuriye olacağını tahmin ettiğim halde, Denizli’den on derece noksan kalmasının sebebi, onları da Afyon ve Emirdağı gibi ürkütmektir” diyor. s:141

· Üstad 1948-49’larda kendisine verilen sıkıntının sebebinin DP iktidarına destek olmasının engellenmesi olarak görüyor ve bunu şöyle dile getiriyor: “Bu kışta bana verilen elîm sıkıntıların bir sebebi: Selâniklilerin istibdad-ı mutlakları serbest fırkalarla kırmasına yardımım olmasın diye beni herkesten tecrid ettiler. Risale-i Nur, binlerle benim bedelime konuşuyor, küfr-ü irtidadı kırıyor, anarşiliği bozuyor.” s:142

· Risalelerden istifade için iki şart:1-Halisane 2-Teslimkarane muhatap olmak.s:146

· Hizmet ehli çok ihtiyat ve dikkat ve temkin içinde bulunmalı. Zira “mânevî fırtınalar var; bazı dessas münafıklar her tarafa sokulur. İstibdad-ı mutlaka dinsizcesine taraftarken, hürriyet fırkasına girer, tâ onları bozsun ve esrarlarını bilsin, ifşa etsin.”s:147

· Üstad Tahiri ağabeynin şahsında ideal bir şakirdin portresini çiziyor:

1-Halisane hizmet

2-Sarsılmaz sadakat

3-Yorulmaz zekavet

4-Geri çekilmez bahadırlık.s:149

· Üstadın engin tevazusu: “tarihe geçmek ve bu asır âlimlerinin içinde kendi âdi şahsımı nesl-i âtiye göstermek, bildirmek ne isterim ve ne de liyakatim var. Cenab-ı Hakka hadsiz şükrederim ki; beni, bana beğendirmemiş, dehşetli kusurlarımı bana göstermiş” s:149

· Üstadın ehl-i ilme bakış açısı: “Hem merhum Fetva Emini Ali Rıza ve merhum Ahmed Şirani ve merhum Şevket Efendi ve merhum Mehmed Âkif gibi insaflı, Risale-i Nur’u fevkalâde takdir ve tahsin eden o muhterem ve merhum zatların hatırı için, biz İstanbul hocalarına dostuz, onlardan gücenmeyiz. İnşaallah, bir zaman Yirminci Lem’a-i İhlâs kendini onlara okutturacak, o eski dostları da yeni dostlar yapacak” s:152

· “Kardeşlerim, kat’iyen biliniz: Şan ve şeref ve hodfüruşluk ve kendine güvenmek ve şahsımı beğendirmekten ürküyorum ve kaçıyorum ve şahsıma karşı medihlerden hoşlanmıyorum. Yalnız Risale-i Nur’a karşı sadakat ve kanaate bir emare olmak cihetiyle, bazı müfritane tâbirleri, ya hatırları için veya hüsn-ü zanlarını kırmamak fikriyle, kısmen tâdil ile kabul ve sükût ederim. Fakat iki ihlâs Lem’aları ve mesleğimizin “hıllet” ve “ihlâs” ve “uhuvvet” esasları, bu tarz medihlere müsaade etmez. Hem, bu benlik ve enaniyet asrında ve şöhretperestlerin nazarında Nur’ların safiyetine ve hâlisiyetine zarar verebilir” s:154

· Üstad Üryani Erik hoşafını seviyor: “dünkü gün, aynı saatte çok hararetim vardı, çok su içiyordum. Canım üryani erik hoşafı istedi. Ben bilmiyordum, unutmuştum; şiddetli bir arzuyla hararetimi teskin edecek eskide alıştığım ve çok istimal ettiğim üryani erik”. s:155

· Üstad vefatından sonra Sava köyü kabristanında defnolunmayı arzulamış. s:156-157

· Üstad Isparta için şunları söylüyor: “Gerçi Medresetü’z-Zehranın merkezi olan Isparta Vilâyetinde” s:157

· Hizmette:

1-Sükunet

2-İtidal-i dem

3-Sabır

4-Tahammül lazım.s:160

· “Müteaddit vecihle ben Ispartalı olduğum gibi, o mübarek şehir, taşıyla, toprağıyla nazarımda çok ehemmiyeti var; ve Nurların Câmiü’l-Ezheri ve Medresetü’z-Zehrasının merkezi hükmündedir.”s:162

· “Nurların menbaı ve medresesi olan Isparta” s:162

· “Küllî hakikat-ı Muhammediye (a.s.m.) hem hayatın hayatı, hem kâinatın hayatı, hem İsm-i Âzamın tecellî-i âzamının mazharı ve bütün zîruhların nuru ve kâinatın çekirdek-i aslîsi ve gaye-i hilkati ve meyve-i ekmeli olmasından” s:163

· Üstad Ceberut devrenin zalim Ankara Valisi Nevzat Tandoğan için: “bana şapka için Ankara’da sıkıntı veren Vâli Nevzat’ın intiharıyla, kendi tokadını ve cezası kendi eliyle verilmesini” s:164

· “Nasıl ki Asâ-yı Mûsâ risalesi tabiatta boğulanları dalâletten kurtarıyor ve bu zamanda herkese, hususan şüpheye ve inkâra düşenlere lâzımdır ve tiryaktır. Öyle de, Zülfikar, ehl-i imana ve ehl-i ilme ve bilhassa hâfızlara elzemdir. Her bir hâfız-ı Kur’ân, bu mecmuaya bu zamanda şiddetle ihtiyacı var. Kur’ân’ın kırk vecihle i’câzını beyan eden bu eser, her hâfızın elinde bulunmalı” s:165

· “Şimdiye kadar hiçbir zaman tarih göstermiyor ki, Risale-i Nur gibi, pek çok taifelere ve mesleklere hücum eden, bu derece, pek az ve hafif tenkitle kurtulmuş olsun. Hattâ yüz derece daha az zahmetle, yüz derece kudsî hizmet ve mücahede mukabilinde, küçük ve muvakkat ve netice itibarıyla hayırlı bir iki hapis ve iki üç inayetli ve fütuhatlı musibet gördüler.” s:165

· “Üstada yapılan baskıya bir numune: “bir âdi mektubum için “Kim yazmış?” diye sekiz defa bana resmen sıkıntı ve eziyet verildiği” s:165

· Üstad Şark medreselerindeki bir adeti şöyle anlatıyor: “ “Memleketimizde medrese talebelerinden birisi bir kitabı bitirse veya başlasa, bir tatlı veya yemek “müftihâne” veya “mahtumâne” diye vermek âdettir.”s: 166

· “Nurda şefkat esas olmasından, hanımlar o cihette ileridir ve Nurlara ciddî yapışıyorlar. Ben “kardeşlerim” dediğim zaman, hanım hemşirelerimi kardeşler içinde kastederim. Bütün mektuplarımda onlar dahi muhataplarımdır.”s: 166

· “Nur mesleğinde, mü’minlerin uhuvveti esastır” s:167

· Üstad 25. söz için şöyle diyor: “Hem o Mucizât-ı Kur’âniye risalesi de gerçi gayet muhtasar, acele yazılmış ise de, fakat, ilm-i belâğat ve ulûm-u Arabiye noktasında âlimlere hayret verecek derecede âlimane ve derin ve kuvvetli bir tarzda beyan edilmiş. Gerçi her bahsini, her ehl-i dikkat tam anlamaz, istifade etmez; fakat o bahçede herkesin ehemmiyetli hissesi var. Pek acele ve müşevveş haletler içinde telif edildiğinden, ifade ve ibaresinde kusur var olmasıyla beraber ilim noktasında çok ehemmiyetli meselelerin hakikatini beyan etmiş.” s:168

· “Risale-i Nur’un şiddetli tokat vurduğu ve hücum ettiği felsefe ise mutlak değildir. Belki muzır kısmınadır. Çünkü felsefenin hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye ve ahlâk ve kemâlât-ı insaniyeye ve san’atın terakkiyatına hizmet eden felsefe ve hikmet kısmı ise, Kur’ân ile barışıktır. Belki Kur’ân’ın hikmetine hâdimdir, muaraza edemez. Bu kısma Risale-i Nur ilişmiyor” s:168

· Üstad hizmet için verilen maddi yardım hususunda “Eflâni Nahiyesi Mülâyim Köyünde mütekait muallim bir kardeşimiz ve Nurun has şakirdi, Nurların neşri ve tab’ı için âdetâ sermayesinin kısm-ı âzamını teberru etmek istiyor, kabulünü rica ediyor. Ben, bu hâlis ve has kardeşimizin fedakârâne ve hâlisane ricasını reddedemiyorum. Ve dünya malları kaide-i şahsiyeme girmediği ve muavenetleri kendime kabul etmediğim için, bu işteki maslahatı da bilemiyorum. İki Isparta’nın kahramanlarına ve Hüsrev ve Tahirî ve arkadaşlarına ve Nazif ve refiklerine bu meseleyi havale ediyorum. Nurun neşri için böyle çok büyük bir hayır ve sevaba mâni olamam. Sizler ya bütün niyet ettiği miktarı, veyahut bir kısmını, iki hisse ile, biri büyük Isparta’nın, biri küçük Isparta’nın makinelerine verilsin. Onun istediği gibi, ya teberru veya ileride başka muavenet edenler gibi bir mukabele nev’inde, ya Nurlardan veya başka bir istediği ne varsa vermek suretiyle o has kardeşimizi memnun edersiniz.” s:168-169

· Üstad Camiül Ezher için: “Bütün medreselerin başı” diyor. s:170

· “Bu talebesizlik zamanında” s:177

· “Biz, imanı kurtarmak ve Kur’ân’a hizmet için, Mekke’de olsam da buraya gelmek lâzımdı. Çünkü, en ziyade burada ihtiyaç var. Binler ruhum olsa, binler hastalıklara müptelâ olsam ve zahmetler çeksem, yine bu milletin imanına ve saadetine hizmet için burada kalmaya Kur’ân’dan aldığım dersle karar verdim ve vermişiz.”s: 180

· “Biz, insanların hürmet ve ihtiramından ve şahsımıza ait hüsn-ü zan ve ikram ve tahsinlerinden mesleğimiz itibarıyla cidden kaçıyoruz. Hususan acip bir riyakârlık olan şöhretperestlik ve câzibedar bir hodfuruşluk olan tarihlere şâşaalı geçmek ve insanlara iyi görünmek ise, Nurun bir esası ve mesleği olan ihlâsa zıttır ve münafidir. Onu arzulamak değil, bilâkis şahsımız itibarıyla ondan ürküyoruz” s:180

· “Allah’ı bilmek, bütün kâinata ihata eden rububiyetine ve zerrelerden yıldızlara kadar cüz’î ve küllî herşey Onun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve iradesiyle olduğuna kat’î iman etmek; ve mülkünde hiçbir şeriki olmadığına ve Lâ ilâhe illallah kelime-i kudsiyesine, hakikatlerine iman etmek, kalben tasdik etmekle olur. Yoksa, “Bir Allah var” deyip, bütün mülkünü esbaba ve tabiata taksim etmek ve onlara isnat etmek-hâşâ-hadsiz şerikleri hükmünde esbabı merci tanımak ve herşeyin yanında hâzır irade ve ilmini bilmemek ve şiddetli emirlerini tanımamak ve sıfatlarını ve gönderdiği elçilerini, peygamberlerini bilmemek, elbette hiçbir cihette Allah’a iman hakikati onda yoktur. Belki küfr-ü mutlaktaki mânevî Cehennemin dünyevî tazibinden kendini bir derece teselliye almak için o sözleri söyler.Evet, inkâr etmemek başkadır, iman etmek bütün bütün başkadır.”s:187

· “Ona iman etmek, Kur’ân-ı Azîmüşşânın ders verdiği gibi, O Hâlıkı, sıfatlarıyla, isimleriyle, umum kâinatın şehadetine istinaden kalben tasdik etmek; ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak; ve günah ve emre muhalefet ettiği vakit, kalben tevbe ve nedamet etmek iledir. Yoksa, büyük günahları serbest işleyip istiğfar etmemek ve aldırmamak, o imandan hissesi olmadığına delildir.”s:187

· “Âl-i Beytin muhabbeti, Risale-i Nur’da ve mesleğimizde bir esastır ve Vehhâbîlik damarı, hiçbir cihette Nur’un hakikî şakirtlerinde olmamak lâzım geliyor” s:188

· “Bu zamanda zındıka ve ehl-i dalâlet ihtilâfdan istifade edip, ehl-i imanı şaşırtıp ve şeâiri bozarak Kur’ân ve iman aleyhinde kuvvetli cereyanları var; elbette bu müthiş düşmana karşı cüz’î teferruata dair medar-ı ihtilâf münakaşaların kapısını açmamak gerektir.”s:188

· “Ölmüş insanları zemmetmek, hiç lüzumu yok. Onlar, dar-ı âhirete, mahall-i cezaya gitmişler” s:188

· “Madem zemmetmemek ve tekfir etmemekte bir emr-i şer’î yok, fakat zemde ve tekfirde hükm-ü şer’î var. Zem ve tekfir, eğer haksız olsa, büyük zararı var; eğer haklı ise, hiç hayır ve sevap yok. Çünkü tekfire ve zemme müstehak hadsizdir. Fakat zemmetmemek, tekfir etmemekte hiçbir hükm-ü şer’î yok, hiç zararı da yok” s:189

· Üstad Ashab arasındaki harplerle ilgili şu mühim ölçüyü söylüyor: “Hem o harplerde, çok ehemmiyetli Sahabeler, nasılsa iki tarafda bulunmuşlar. O fitneleri bahsetmekte o hakikî Sahabelere, Talha ve Zübeyir (r.a.) gibi Aşere-i Mübeşşereye dahi tarafgirane bir inkâr, bir itiraz kalbe gelir. Hatâ varsa da tevbe ihtimali kuvvetlidir. O eski zamana gidip lüzumsuz, zararlı, şeriat emretmeden o ahvalleri tetkik etmektense, şimdi bu zamanda bilfiil İslâmiyete dehşetli darbeleri vuran, binler lânete, nefrete müstehak olanlara ehemmiyet vermemek gibi bir hâlet, mü’min ve müdakkik bir zatın vazife-i kudsiyesine muvafık gelemez.”s:189

· “Şimdi ehl-i iman, değil Müslüman kardeşleriyle, belki Hıristiyanın dindar ruhânîleriyle ittifak etmek ve  nazara almamak, nizâ etmemek gerektir. Çünkü küfr-ü mutlak hücum ediyor.” s:190

· Üstad hizmette tedbir için: “İhtiyat her vakit iyidir. Sırren tenevveret düsturu devam ediyor.”diyor. s:192

· “Yirmi beş seneden beri ihlâs ile hakikî hizmet-i imaniye, beni her nevi siyasetten çektiği ve yirmi beş sene zarfında bir gazeteyi okutturmadığı gibi; yirmi sene bu işkenceli esaretimde hayat-ı siyasiyeye bakmamak için hükûmete müdafaat-ı hapsiyeden başka müracaat etmeyen ve vazife-i imaniyeye noksan gelmemek ve ihlâs kırılmamak ve siyasete bulaşmamak için on sene bu dehşetli Harb-i Umumîye bakmayan, baktırmayan bir hâlet-i ruhiyeyi taşımaya mecburiyetim varken, şimdi dehşetli ejderhalar hakaik-i imaniye cephesinde ehl-i imana gözümüz önünde saldırmalarından ve çokları ısırmalarından, ehl-i imanı kurtarmak mecburiyeti Kur’ân’ın emriyle varken, bu zamanı bırakıp, eski zamana gidip, Ehl-i Beyte gelen dehşetli zulümleri temâşâ etmek, daha ziyade ruhumu ezer ve kuvve-i mâneviyeyi kırıp ruhuma azap azap üstüne gelmektir” s:193

· “Zâlim siyasetin gaddarâne bir düsturu olan “Cemaat için fert fedâ edilir” diye çok zâlimâne pek çok vukuatı, ehvenü’ş-şer diye bir nevi adalet-i izafiye namında hâkimiyetine bir maslahat göstermişler”s:193

· “Madem Ehl-i Beyte zulmedenler şimdi âhirette cezasını öyle bir tarzda görüyorlar ki, bizim onlara hücumla yardımımıza bir ihtiyaç kalmıyor. Ve mazlum Ehl-i Beyt, muvakkat bir azap ve zahmet mukabilinde o derece yüksek bir mükâfat görmüşler ki, aklımız ihata etmiyor. Değil şimdi onlara acımak, belki onları o hadsiz rahmete mazhariyetleri noktasında binler tebrik etmek gerektir ki, birkaç sene zahmetle, milyonlar mertebeler ve bâki saadetler âhirette kazandıkları gibi, dünyada da kaldıkları zamanda, ehemmiyetsiz, dünyanın fâni saltanatı ve muvakkat hâkimiyeti ve karışık siyasetine bedel mânevî birer sultan ve hakikat âleminde birer şâh, birer mânevî padişah makamını kazandılar. Valiler yerine, evliyalar, aktablara kumandan oldular. Kazançları bire bin değil, milyonlardır.”s:193

· Üstad Yeni Said’in hususi üstadları olarak şu zatları sıralıyor: 1-İmam Rabbani 2-A. Geylani 3-İmam Gazali 4-Zeynelabidin 5-Hz. Ali 6-Hz. Hüseyin. s:194

· Üstad, Cevşen’i İmam Gazali ve Zeynelabin hazretlerinden almış.s:194

· “Zâlimlerin gaddarlıklarını değil deşmek, bakmak, belki düşünmek de meşrebimize gelmiyor” s:194

· Üstad, Ehl-i sünnet çizgisi için şunları söylüyor: “Ulema-i ilm-i kelâmın ve usûlü’d-din allâmelerinin ve Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaatin dâhi muhakkiklerinin İslâmî akidelere dair çok tetkik ve muhakematla ve âyât ve hadisleri müvazene ile kabul ettikleri usûlü’d-din düsturları” s:194

· “Hâricî ve büyük bir düşmanın hücumu zamanında, dahilî küçük düşmanlıkları bırakmak elzemdir. Yoksa, hücum eden büyük düşmana yardım hükmüne geçer” s:195

· Üstad, Efendimizin(SAV) in görüldüğü rüyalar için şöyle diyor: “Nasıl, bir küçücük cam parçasında güneşin bir timsali, ziyasıyla o elindeki camı tutanla münasebettar olur, bir nevi muhabere eder. Öyle de hususî bir tecellî ile, rü’yalarda-Selef-i Sâlihînde bu çeşit rüyalar görülmüş-makbuliyet ve rıza alâmetidir.”s:195

· “Vazifemiz, ihlâs ile ve sebat ve tesanüdle ve mümkün olduğu kadar ihtiyatla, “sırren tenevveret” irşad-ı Alevîyi fiilen tasdik etmek, ona göre hareket etmektir. Yoksa, muarızlara mukabele etmek ve onların hücumundan telâş etmek değil. Muvaffakiyet ve fütuhat-ı Nuriye ve revaç ile intişarı ise, vazife-i İlâhiyedir. Vazifemizi yapıp, vazife-i İlâhiyeye karışmamak gerektir” s:195

· Medrese hocalarının o zaman Risalelere karlı uzak kalma sebepleri:

1-Derd-i maişet, memuriyet gibi bir makama gelme endişesi,

2-Kendi teshil ettiği ilm-i dini kendi imanını kurtaracak derecesindedir zannı

3-Derin devletin ürküntü yayması

4-Eserlerin zahirci nazara alışmış bu tip zevatın sathi nazarlarına uygun gelmemesi. s:197-198

· “Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, bu zamanda Risale-i Nur‘da, nokta-i istinad olarak avam-ı mü’minînin en ziyade muhtaç oldukları ve Nurda buldukları öyle bir hakikattir ki; hiçbir şeye âlet olmayacak ve hiçbir garaz ve maksat, içine girmeyecek ve hiçbir şüphe ve vesveseye meydan vermeyecek ve hiçbir düşman ona bahane bulup çürütmeyecek ve yalnız hak ve hakikat için ona çalışanlar bulunacak, dünya maksatları ona karışmayacak, tâ ki, uzakta olan ehl-i iman, o hakikate ve sadık nâşirlerine tam itimad edip imanlarını, zındıkların ve dinsizlerin, din aleyhindeki dehşetli filozofların itirazlarından ve inkârlarından kurtarsınlar.”s:198

· “Zaten ben bekliyordum ki, Mevlevîlerden bazı Nur kahramanları çıksın.”s:198

· “Bin seneden beri âlem-i İslâmiyeti kahramanlığı ile memnun eden ve vahdet-i İslâmiyeyi muhafaza eden ve âlem-i beşeriyeti, küfr-ü mutlaktan ve dalâletten şanlı bir surette kurtulmasına büyük bir vesile olan Türk milleti ve Türkleşmiş olanların din kardeşleri” s:201

· Üstad siyasetle meşgul bir zihnin Risaleleri derinlemesine anlayamayacağını söylüyor: “Sefirlerin kafası siyasetle meşgul olduğundan ve Risale-i Nur, siyasetle alâkası olmadığından, siyasî bir kafa çabuk takdir edemiyor” s:206

· Üstad bütün yükü şahs- maneviye bırakıyor: “Bundan sonra her meselemizde emir, Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsini temsil eden has şakirtlerin ve sizlerindir. Benim de şimdi bir reyim var” s:206

· “Bu zamanda enaniyet ziyade hükmettiği için, haddimden çok ziyade olan hüsn-ü zanları kendime almıyorum.”s:210

· Velayetin mahiyetinde ihlas ve mahviyet gizli. s:210

· “Nurlar, âdi şahsımdan değil, Kur’ân güneşinin menbaından nurları alıyor.”s:210

· “Enaniyet-i nefsiye ve hissiyat-ı hayatiye, Risale-i Nur’un telifi zamanında hükmetmemişler, Nurların ihlâs ve safiyetini bulandırmamışlar.”s:211

· Üstad kendisine zulmedenler için bile şöyle diyor: “Ben onlara beddua değil, bilâkis dua ediyorum ki: Yâ Rabbi! Onlara iman-ı kâmil ve hüsn-ü hâtime ver ve Nurlardan müstefid yap.”s:216

· Ahmed Hamdi Akseki Diyanet reisi iken kendisini ziyarete gelen Refet Barutçu ağabeye şöyle demiş: “Ben Hoca Hazretlerini Dârü’l-Hikmetten tanırım, hürmetim vardır. Kendisine selâm ve hürmetlerimi iblâğ ediniz” s:218

· Üstad Latin harfleri ile Kur’an okunması hakkında: “Sizin bildiğiniz yeni harfte noksanlar olduğu için, mümkün oldukça yeni harften okunmamak lâzım gelir” diyor.s:220

· Üstad Medresetüz Zehra hakkında: “Medresetü’z-Zehranın maddî tesisine çok mâniler bulunduğundanşimdilik Nur şakirtlerinin heyet-i mecmuasının dairesinden ibarettir”diyor. s:222

· “Nurun mesleği, hakikat ve sünnet-i seniye ve feraize dikkat ve büyük günahlardan çekinmek esastır; tarikate ikinci, üçüncü derecede bakar” s:223

· Üstadın Alevilere müspet yaklaşımı: “Madem Nur şakirtlerinin üstadı İmam-ı Ali Radıyallahu Anh’tır ve Nur’un mesleğinde hubb-u Âl-i Beyt esastır; elbette hakikî Alevîler kemâl-i iştiyakla o daireye girmeleri gerektir” s:224

· “Bu zaman, imanı kurtarmak zamanıdır. Seyr-i sülûk-ü kalbî ile tarikat mesleğinde bu bid’alar zamanında çok müşkilât bulunduğundan, Nur dairesi hakikat mesleğinde gidip, tarikatlerin faydasını temin eder diye o kardeşimize Ramazanını tebrik ve selâmımla beraber yazınız” s:224

· Üstad hastalıkların psikolojik ciheti hakkında şunları söylüyor: “Hastalığa ehemmiyet verdikçe, hiss-i nefs-i cisim galebe eder; “Zarurettir, mecburiyet var” der, ruh ve kalbi susturur, doktoru müstebit bir hâkim gibi yapar ve tavsiyelerine ve gösterdiği ilâçlara itaate mecbur ediyor. Bu ise, fedakârane, ihlâsla hizmete zarar verir” s:225

· “Böyle enaniyet ve benlik ve menfaatperestlik ve nefsini kurtarmak hissi galebe çaldığı bir zamanda” s:226

· Üstad, Kadir gecesi hakkında şunları söylüyor: “Bu aşr-ı ahir-i Ramazanda her gece, hususan tek gecelerde Leyle-i Kadrin bulunmak ihtimali kuvvetli olduğunu hadis-i şerif ferman ediyor. Onun için nurcular o nur-u azamdan istifade etmek gerektir.” s:226

· Üstad, İkinci Dünya Savaşı ve getirdiği yıkım için: “Nev’-i beşer bu son harb-i umumînin eşedd-i zulüm ve istibdadı ile ve merhametsiz tahribatı ile ve bir düşmanın yüzünden yüzermasumu perişan etmesiyle ve mağlubların dehşetli me’yusiyetleriyle ve galiblerin dehşetli telaş ve hâkimiyetlerini muhafaza ve büyük tahribatlarını tamir edememelerinden gelen dehşetli vicdan azablarıyla ve dünya hayatının bütün bütün fâni ve muvakkat olması ve medeniyet fantaziyelerinin aldatıcı ve uyutucu olması umuma görünmesiyle ve fıtrat-ı beşeriyedeki yüksek istidadatın, mahiyet-i insaniyesinin umumî bir surette dehşetli yaralanmasıyla ve ebedperest hissiyat-ı bâkiye ve fıtrî aşk-ı insaniyenin heyecan içinde uyanmasıyla, ve gaflet ve dalaletin, en sert, sağır olan tabiatın, Kur’anın elmas kılıncı altında parçalanmasıyla ve gaflet ve dalaletin en boğucu, aldatıcı en geniş perdesi olan siyasetin rûy-i zeminde pek çirkin, pek gaddarane hakikî sureti görünmesiyle” s:229

· Üstad mümkün olduğu her yerde nur dershanelerinin açılmasını istiyor: “elbette bizlere lâzım ve millete elzem, şimdi resmen izin verilen din tedrisatı için hususî dershaneler açılma ve izin verilmesine binaen, Nur şakirdleri mümkün olduğu kadar her yerde küçücük bir dershane-i Nuriye açmak lâzımdır.”s:230

· Üstad hazretleri küçük çocukların kendisine teveccühleri hakkında şöyle diyor: “Bu küçücük masumlar taifesi, bir hiss-i kablelvuku’ ile ileride Risale-i Nur ile saadeti bulacaklarını ve tehlike-i manevîden kurtulacaklarını, belki de içinde çokları şakird olacaklarını ve buranın maddî-manevî havasına imtizaç edemediğim için menfîlere verilen serbestiyet münasebetiyle buradan gitmemekliğim için lâkayd olan büyüklerin bedeline, “Bizler Nur dairesindeyiz, bizi bırakma, gitme” gibi bir mana var, hissettim” s:233

· İman yolu: 1- Hadsiz derecede kolay

2-Vücub derecesinde suhuletli.s:233

· Şirk ve dalalet mesleği: 1- Hadsiz derecede müşkülatlı

2-İmkansız. s:234

· Eğer bir yaratıcıyı kabul edip bütün hava atomlarının onun emrinde işlediği kabul edilmezse bütün hava zerrelerine bir nevi ilahlık vermek gerekecektir. s:234

· Üstad, Risalelerin çabuk yayılması için şunları söylüyor: “Merak etmeyiniz ve Nurun fevkalâde perde altındaki fütuhatına kanaat ediniz. Şimdiye kadar hiçbir eserin böyle ağır şerait altında bu derece tesirli intişarını tarih göstermiyor” s:237

· “Merak etmeyiniz, Nur galebe edecek” s:237

· “Hem Nur mesleğinde benlik ve gösteriş bir nevi şöhretperestlik, merdud olduğundan, bu enaniyet zamanında insanlara kendini satmaya çalışmak ve beğendirmek, bir anda Nur şakirtleri böyle büyük bir imtiyaz gibi bu eserlerle meşhur mevkilere kendilerini göstermek bir nevi gösteriş olması cihetiyle” s:238

· “Esasen Risale-i Nur ise, ona şakirt olmak şartıyla, herkesin kendi malı gibidir” s:239

· Üstad risalelerin hakiki fiyatı olarak, “Asıl bunun ehemmiyetli hakikî fiyatı, alan adam hiç olmazsa on adama okutmaktır.” diyor. s:240

· Hizmette lakaydlık şefkat tokadı sebebi-s:242

· Hizmetin zevki çoğalınca nefsani hevesat azalıyor. s:245

· Hizmet ehli her zaman ihtiyat ve dikkatli harekete muhtac. s:245

· Üstada göre Mehdi, eserleri hazır program yapacak. s:246

· Mehdi hilafeti ve şeairi ihya edecektir. s:246

· Mehdi milyonlarca insana hükmedecek. s:246

· Ahirzamanda çok Kur’an ahkamı ve şer’i kanunlar tatile uğramış ve zedelenmiş. s: 246

· “Ziyade hüsnüzan eskiden beri cereyan ediyor ve itiraz edilmez.”s:247

· Mehdinin üç vazifesi:

1-İmanı tahkiki bir surette kurtarmak, umumi irşad

2-Muhammedi hilafeti ve şeair-iİslamiyeyi ihya

3-Kur’an ahkamını tatbik. s:246-247

· “Eskiden beri ve şimdi de çok safdil ve makamperest zatlar, Mehdî olacağım diye dâvâ ederler” s:247

· “Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdî ve müceddid geliyor ve gelmiş. Fakat her biri, üç vazifelerden birisini bir cihette yapması itibarıyla, âhir zamanın Büyük Mehdî unvanını almamışlar” s:247

· “Ben, kendimi seyyid bilemiyorum. Bu zamanda nesiller bilinmiyor” s:247

· “Âl-i Muhammed Aleyhisselâm bir mânâda hakikî Nur şakirtlerine şâmil olmasından” s:247

· “Nurun mesleğinde hiçbir cihette benlik ve şahsiyet ve şahsî makamları arzu etmek ve şan şeref kazanmak olmaz; ve sırr-ı ihlâsa tam muhalif olmasından” s:247

· “Tarafgirlik damarı ihlâsı kırar, hakikati değiştirir” s:251

· Üstadın enginliği: “hapiste size yazdığım gibi, benim idamıma hükmeden adamlar, beni işkenceli tâzip edenler, Risale-i Nur ile imanlarını kurtarsalar, şahit olunuz ki, ben, onları helâl ediyorum” s:252

· Üstadın titizliği: “Bilirsiniz ki, kendim sadaka ve yardımları kabul etmediğim gibi, öyle yardımlara da vesile olamadığımdan, kendi elbisemi ve lüzumlu eşyamı satıp o parayla kendi kitaplarımı, yazan kardeşlerimden satın alıyorum. Tâ Risale-i Nurun ihlâsına dünya menfaatleri girmesin, bir zarar vermesin ve başka kardeşler de ibret alıp hiçbir şeye âlet edilmesin.” s:252

· “Nurun hakikî şakirtlerine Nur kâfidir. Onlar da kanaat etmeli, başka şereflere veya maddî, mânevî menfaatlere gözünü dikmesin” s:252

· Üstad ehl-i iman ile münakaşamızı yasaklıyor: “Hem münakaşa, münazaa ve mesail-i dîniyede damarlara dokunacak tarafgirane mübahese etmemek lâzımdır ki, Nur aleyhinde garazkârlar çıkmasın. Hattâ, bir hiss-i kablelvuku ile, Mustafa Oruç kardeşimizin Risale-i Nur’un mesleğine muhalif olarak birisiyle mübahesesi, aynı zamanda, belki aynı dakikada ona gayet hiddet ve şiddetle bir gücenmek kalbime geldi. Hattâ o Nurdan kazandığı çok ehemmiyetli makamından atmak arzusu oldu, kalben müteessir oldum. Bu benim için bir Abdurrahman idi, neden böyle şiddetli hiddet ettim? Sonra bu bayramda yanıma geldi, Cenab-ı Hakka şükür ki, çok ehemmiyetli bir ders dinledi ve o büyük hatâsını da anladı ve benim burada hiddetimin aynı dakikada hatâsını itiraf etti. İnşaallah o kefaret oldu, tam temiz olarak kurtuldu” s:252

· Üstad Türk milleti için: “yirmi sene hayatının şehadetiyle, yüz binler Türk, kıymettar zatların tasdikiyle, bir dindar müttakî Türkü, lâkayt çok Kürtlere tercih eden, hattâ mahkemede Hâfız Ali gibi kuvvetli imanı bulunan Türk kardeşlerini yüz Kürde değiştirmediğini ispat eden ve hürmet ve ihtiram görmemek için zaruret olmadan halklarla görüşmeyen ve camie gitmeyen ve kırk seneden beri bütün kuvvetiyle ve âsârıyla İslâmiyetin uhuvvetine ve Müslümanların birbirine muhabbetine çalışan ve şedid düşmanına karşı menfî hareket etmeyen ve hattâ onunla meşgul olmayan, bedduayı dahi etmeyen ve Türk milleti Kur’ân’ın bayraktarı ve senâ-yı Kur’âniyeye mazhar olduğu için o milleti çok seven ve hayatını onların içinde geçiren bir adam” diyor. s:261

· Üstad ta o zamanlar şimdiki idarecilerin Avrupa zoruyla koymaya çalıştıkları fikir hürriyetini şöyle savunmuş: “İslâm hükûmetlerde Hıristiyan ve Yahudi bulunması ve Hıristiyan ve Mecusî hükûmetlerde Müslümanlar bulunduğu gösteriyor ki, idare, âsâyişe bilfiil ilişmeyen muhaliflere kanunca ilişilmez. Hem imkânat, medâr-ı mes’uliyet olamaz. Yoksa herkes bir adamı öldürebilir; herkesi bu imkânatla mahkemeye vermek lâzım gelir.” s:261

· Üstad bir keresinde bir Ramazan’da bir ekmek, bir kilo torba yoğurdu ve bir kilo pirinç ile Ramazan geçirmiş. s: 262

· “Risale-i Nur, belâların def’ine bir vesiledir ki, Nurlara hücum edildi, belâ yol buldu, geldi.”s:262

· Üstad Türk ordusu için şöyle diyor: “beş yüz, belki bin seneden beri gaziliğini ve hakperestliğini dünyaya gösteren ve ferman-ı şerefini ve Kur’ân bayraktarlığını kılıçlarıyla ve kanlarıyla imzalayan bir ordu” diyor. s:263

“Nasıl sadaka belâyı def ediyor; öyle de, Risale-i Nur, bu memlekette belânın def’ine vesile olduğu çok hadiselerle tahakkuk etmiş. Bu defa da Risale-i Nur’a hücum edildiğinin aynı zamanda bu yangın belâsının gelmesi, Risale-i Nur belânın def’ine vesile olduğunu ispat ediyor” s:267

· Hizmet ehli arasında fıtrat uyuşmazlığı hizmete ciddi zarar verebilir. s:278

· Üstad suikastlara karşı iki rövalverle geziyor. s:278

· Hizmet ehline her zaman elzem olan hususlar:

1-İhtiyat

2-İhlâs

3-Tesanüd

4-Sebat

5-Sarsılmamak

6-Vazifesini yapmak

7-Allah’ın şe’nine karışmamak

8-Sırran tenevveret düsturu ile hareket

9-Telaşlanmamak

10-Ümitsiz olmamak. s:278

· Üstad zamanı nur talebelerinin mühim bir özelliği “gayet muttaki” olmaları. S:286

· Üstad İhvan-ı Müslimin için şöyle diyor: “Halep’te İhvan-ı Müslimîn âzâsının bana yazdığı tebriğe mukabil onu ve İhvan-ı Müslimîni ruh u canımızla tebrik edip “Binler bârekâllah” deriz ki, ittihad-ı İslâmın Anadolu’da Nurcular-ki eski İttihad-ı Muhammedînin halefleri hükmünde-ve Arabistan’da İhvan-ı Müslimîn ile beraber hakikî kardeş olan Hizbü’l-Kur’ânî ve İttihad-ı İslâm cemiyet-i kudsiyesi dairesinde çok saflardan iki mütevafık ve müterafık saf teşkil etmeleriyle ve Risale-i Nur ile ciddî alâkadar ve bir kısmını Arabîye tercüme edip neşretmek niyetleri, bizleri pek ziyade memnun ve minnettar eyledi. Benim bedelime, İhvan-ı Müslimîn Cemiyeti namına bana tebrik yazana cevap verirsiniz. O taraftaki Nur şakirtlerine ve Nur eczalarına himayetkârâne alâkadar olsunlar.”s:296

· Üstad 5. Şua için: “Siracü’n-Nur’un Beşinci Şuâsı ile verdiği haberleri zaman tasdik ediyor”s:296

· Üstad tek parti dönemi yönetimi için: “müstebidler hükümeti” diyor. s:297

· Üstad, o zamanların neşir organları olan Sebilür Reşad ve Büyük Doğu için; “Yalnız Sebilürreşad, Doğu gibi mücahidler iman hakikatlerini ehl-i dalâletin tecavüzatından muhafazaya çalıştıkları için, ruh u canımızla onları takdir ve tahsin edip onlarla dostuz ve kardeşiz-fakat siyaset noktasında değil. Çünkü iman dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz” diyor. s:298

*”Nur dairesindeki alimler” s:299

· “Tarihçe-i Hayat’ın en mühim meselesi Medresetü’z-Zehra olması cihetiyle” s:300

· “Türkler hakkında senâ-i Peygamberî muhakkaktır. Birkaç yerde Türklerden ehemmiyetle bahsetmiş; hadis var. Fakat bu hadisin hakikî sureti ne olduğunu, yanımda kütüb-ü hadisiye bulunmadığından bilemiyorum. Fakat mânâsı hakikat ve Türk milletinin senâ-i Peygamberîye mazhar olduğu hakikattir. Bir numunesi Sultan Fâtih hakkındaki hadistir.” s:300

· Üstad Medreset-üz zehra’nın hayatının mühim bir maksadı olduğunu dile getiriyor. s:301

· Üstadın Cevşen için bazı beyanatı: “Nurcuların ehemmiyetli bir virdi olan Cevşenü’l-Kebir’ s:301

· “Otuz beş seneden beri hergün Cevşen’i okuduğum halde” s:302

· “İnşaallah yakında o mübarek Cevşenü’l-Kebir Nurcuları şevkiyle tenvir edecek.”s:302

· Üstad’ın, ehl-i imandan gelen itirazlara karşı tavrı: “Medâr-ı hayrettir, duamda Nurcular dairesinde her gün isimleriyle yâd ettiğim iki sofî meşrep, kendilerini satmak fikriyle bana ve Nura iliştiklerine dair mektup geldi. Ben gücenmedim, onları daha ziyade duama aldım. Aynen eskiden İstanbul’da eski partinin desiseleriyle bize ilişen malûm ihtiyar şeyh gibi, onları hem kendime mübarek kardeş, hem dost bildim, hakkımı helâl ettim. Fakat iki İhlâs Lem’alarını okumalarını arzu ediyorum. Kardeşlerim, siz dahi böylelerden gücenmeyiniz, münakaşa etmeyiniz.” s: 302

· “Konya’daki Rıfat Filiz kardeşimizin mektubunda, bazı sofîlerin bize hafif tenkitlerinin hiç ehemmiyeti yoktur. Sakın müteessir olmasınlar. Hiçbir vecihle mukabele etmesinler. Şimdi ehl-i imanın, hususan ehl-i tarikatın ve bilhassa şahsıma ait tenkitlerini bir nevi nasihat ve bir nevi iltifat telâkki ederim. Onlara hakkımı helâl ediyorum. Şimdi ehl-i ilhadın bize dehşetli zararlarına karşı, kardeşlerimiz olan ehl-i imanın gayet hafif, şahsıma karşı tenkitlerini bir nevi ikaz ve bizi ihtiyata sevk için bir dostluk telâkki ediyorum.” s: 306

· Üstad, Lemaat için şöyle diyor: “Lemeat, Risale-i Nur’un mühim bir kısmının çekirdekleri, tohumları hükmünde gayet güzel vecizelere ve hiçbir edibin ve mütefekkirin muvaffak olamadığı bir tarzla sehl-i mümteni gibi taklit edilmez büyük bir hakikat-i içtimaiyeyi küçük bir vecizede ve manzum bir kitabı, mensur gibi, aynı nesirli bir kitap gibi, hiç nazmı hatıra getirmeden kolayca okunacak bir tarzda bulunması, otuz yedi sene evvel Ramazan-ı Şerifin yirmi gününde hergün bir iki saat iştigaliyle bir tarzda koca bir kitap kadar uzun, bir nevi mesnevî yazılması ve içinde yirmi yerde, bir ihtar-ı gaybiye nevinde haber verdiklerinin otuz kırk sene sonra aynen meâli çıkmış gibi o noktalara elimize geçen bir nüshada işaret koyduk. Gösteriyor ki, bu Lemeat, Risale-i Nur’un bir müjdecisi ve fihristesi ve bir fidanlık nümunesidir kanaatimiz geldi” s:308

· İslam terbiyesine göre, bir kadın şu iki sebepten alınır: 1-Dünya mutluluğunun sebebi

2- Günahlardan muhafaza. S:310

· Evlenecek çiftlerde küfüv(denklik) aranmalı. S:310

· Namazsız ve ahlaksız birine varacağına bir hanım hiç evlenmese daha iyi. S:311

· Üstad’ın tarikatlar hakkında bir kanaati: “Şimdiye kadar ben yalnız iman hakikatini düşünüp “Tarikat zamanı değil, bid’alar mâni oluyor” dedim. Fakat şimdi, sünnet-i Peygamberî dairesinde, bütün on iki büyük tarikatın hulâsası olan ve tariklerin en büyük dairesi bulunan Risale-i Nur dairesi içine, her tarikat ehli kendi tarikatı dairesi gibi görüp girmek lâzım ve elzem olduğunu bu zaman gösterdi. Hem ehl-i tarikatın en günahkârı dahi çabuk dinsizliğe giremiyor; kalbi mağlûp olamıyor. Onun için onlar tam sarsılmaz, hakikî Nurcu olabilirler. Yalnız mümkün olduğu kadar bid’atlara ve takvâyı kıran büyük günahlara girmemek gerektir. S:315

· Bir hizmet düsturu: “Mücahede cephesinde bazı zayıfların geri çekilmesi cesurlarda daha ziyade kahramanlık damarını tahrik ettiği gibi, Nur fedakârları, vehhamların çekilmesiyle daha ziyade gayret ve sebata, belki şevkle daha ziyade çalışmaya sebep olmak gerektir.”s:316

· “Vazifemiz ihlâs ile iman ve Kur’ân’a hizmet etmektir. Amma bizi muvaffak etmek ve halka kabul ettirmek ve muarızları kaçırmak ise, o vazife-i İlâhiyedir. Biz buna karışmayacağız. Mağlûp da olsak, kuvve-i mâneviyeye ve hizmetimize noksanlık vermeyecek. O noktada kanaat etmek lâzımdır.” S:316

· Üstad 24. Mektup için: “Bu defa Yirmi Dördüncü Mektubu çok kıymetli, çok ince, çok derin ayn-ı hakikat gördüm” s:318

· Üstadın Cennetteki çocuklar için bir izahı: “feraiz-i şer’iyeyi yapmaya mecbur olmayan ve masûniyet cihetiyle de yapmayan ve kable’l-bülûğ vefat eden çocuklar, Cennete lâyık ve sevimli çocuk olarak kalacaklar. Fakat şer’an yedi yaşına gelen bir çocuğa namaz gibi farzlara peder ve valideleri onları alıştırmak için, teşvikkârâne emretmek ve on yaşına girse şiddetle namaz kıldırmak ve alıştırmak şeriatta var. Demek, “Vacip olmadığı halde, nafile nevinden yedi yaşından hadd-i bülûğa kadar büyükler gibi namaz kılıp oruç tutan çocuklar, mütedeyyin büyükler gibi büyük mükâfatı görmek için otuz üç yaşında olacaklar” diye, bir kısım tefsir bu noktayı izah etmeden, umum çocuklara teşmil etmişler. Has iken âmm zannedilmiş.” S:326

· Üstad dindar radyolara bir işaret olarak şöyle diyor: “Madem havanın kudsî vazifesinin, hikmet-i hilkatinin en mühimmi budur. Ve rû-i zemini radyolar vasıtasıyla bir tek menzil hükmüne getirip nev-i beşere pek büyük bir nimet-i İlâhiye olmaktır. Elbette ve elbette, beşer, bu pek büyük nimete karşı bir umumî şükür olarak o radyoları herşeyden evvel kelimat-ı tayyibe olan kelâmullahın, başta Kur’ân-ı Hakîm ve hakikatleri ve imanın ve güzel ahlâkların dersleri ve beşerin lüzumlu ve zarurî menfaatlerine dair kelimatları olmalı ki, o nimete şükür olsun. Yoksa nimet böyle şükür görmezse, beşere zararlı düşer” s:327

· Üstad dindar radyo ve televizyonlar için ölçü olabilecek şu ifadeyi kullanıyor: “Evet beşer, hakikate muhtaç olduğu gibi, bazı keyifli hevesata da ihtiyacı var. Fakat bu keyifli hevesat, beşte birisi olmalı. Yoksa havanın sırr-ı hikmetine münafi olur. Hem beşerin tembelliğine ve sefahetine ve lüzumlu vazifelerinin noksan bırakılmasına sebebiyet verip beşere büyük bir nimet iken, büyük bir nikmet olur, beşere lâzım olan sa’ye şevki kırar” s:327

· Üstad, 1950’lerde 40-50 sene sonrası Rusyası için şunları söylüyor: “İki dehşetli Harb-i Umumînin neticesinde beşerde hasıl olan bir intibah-ı kavî ve beşerin tam uyanması cihetiyle, kat’iyen dinsiz bir millet yaşamaz. Rus da dinsiz kalamaz. Geri dönüp Hıristiyan da olamaz. Olsa olsa, küfr-ü mutlakı kıran ve hak ve hakikate dayanan ve hüccet ve delile istinad eden ve aklı ve kalbi ikna eden Kur’ân ile bir musalâha veya tâbi olabilir. O vakit dört yüz milyon ehl-i Kur’ân’a kılıç çekemez.”s:331

· Üstad, fıtraten gayet sinirli ve asabi imiş. s:334

· Üstadın siyasetçiler için dikkat çektiği iki tehlike: 1-Garazkarlık

2-İnatçı particilik. s: 340

· Üstad İşarat-ül İcaz’ı 70 cüz olarak düşünmüş. Maalesef bir cüz yazılabilmiş. S:343

· “İşârâtü’l-İ’câz, umum Risale-i Nur’un bir fihristesi, bir listesi ve o nur bahçesinin bir fidanlığı ve sırr-ı i’câzü’l Kur’ân’ın bir menbaı olduğu görünüyor. Gayet ince ve derin olduğu için, şimdiye kadar âlimler pek azını anlamışlardı. Fakat kimin eline geçmişse, fevkalâde takdir etmiş ve “emsalsiz” demiş. Dehşetli eski harp içinde, avcı hattında, bazan da at üzerinde, îcazdaki i’câzın en ince münasebâtını görmek ve onlarla tam meşgul olmak ve koca dehşetli harbin tehlikesi onu müşevveş etmemek ve incimad derecesindeki soğukta, avcı hattında o incecik i’câz münasebetlerini herşeyden daha ehemmiyetli görmek, Eski Said’in hakikaten hizmet-i Kur’âniyede harika bir fedakârlığıdır. Hattâ Yeni Said’in otuz beş senede, bu acip zamanda gazeteleri okumamak ve on sene İkinci Harbi bilmemek, sormamak ve idam niyetiyle hapisliğinde Kur’ân esrarını yazmaktan vazgeçmemek ve bütün tehlikeleri hiçe saymaya nisbeten Eski Said’in o acip vaziyetinde o dehşetlere ehemmiyet vermeden İşârâtü’l-İ’câz nüktelerini yazdığı zaman gösterdiği ilmî ve mânevî fedakârlığını, Yeni Said’in bu otuz senedeki fedakârlığından daha harika görüyoruz.” s:343

· Üstad, Batı Medeniyeti hakkında şu hükmü veriyor: “Medeniyet-i hâzıra-i garbiye, semavî kanun-u esasîlere muhalif olarak hareket ettiği için seyyiatı hasenatına, hatâları, zararları, faydalarına râcih geldi. Medeniyetteki maksud-u hakikî olan istirahat-i umumiye ve saadet-i hayat-ı dünyeviye bozuldu. İktisat, kanaat yerine israf ve sefahet; ve sa’y ve hizmet yerine tembellik ve istirahat meyli galebe çaldığından, biçare beşeri hem gayet fakir, hem gayet tembel eyledi.” S:356

· Üstad hazretlerine göre eskiden insanlar yaşam için dört şeye muhtaç iken bu medeniyet onu görenek belasıyla dört yüze çıkarmış, hevesi tahrik etmiş, ve insanların ekserisinin çalışması bu zaruri olmayan iştahlara yetmediğinden harama, haksız kazanca, zulme sebeb olmuş. S:356

· Üstad o zamanın radyo( şimdi TV, internet düşünülebilir) için: “radyo büyük bir nimet iken, maslahat-ı beşeriyeye sarf edilmekle bir mânevî şükür iktiza ettiği halde, beşte dördü hevesata, lüzumsuz, mâlâyâni şeylere sarf edildiğinden, tembelliğe, radyo dinlemekle heveslenmeye sevk edip sa’yin şevkini kırıyor. Vazife-i hakikiyesini bırakıyor.” s:356-357

· Üstad, Hac ile alakalı şöyle diyor: “kudsî farizayı ve din-i İslâmın kudsî ve semavî kongresi hükmünde olan bu hacc-ı ekberi” s:358

· Üstad, her mektebin etrafına en az bir ışık ev açılmasını istiyor. s:360

· Havayı aleyhe çevirecek, evhama sebebiyet verecek şekilde kalabalıklı, şaşalı toplanmalar “lüzumsuz içtimalar”dır, bunlardan sakınmalı. s:360

· “Her bir adam eğer hanesinde dört beş çoluk çocuğu bulunsa kendi hanesini bir küçük medrese-i Nuriyeye çevirsin. Eğer yoksa, yalnız ise, çok alâkadar komşularından üç-dört zat birleşsin ve bu heyet bulundukları haneyi küçük bir medrese-i Nuriye ittihaz etsin. Hiç olmazsa işleri ve vazifeleri olmadığı vakitlerde, beş on dakika dahi olsa Risale-i Nur’u okumak veya dinlemek veya yazmak cihetiyle bir miktar meşgul olsalar, hakikî talebe-i ulûmun sevaplarına ve şereflerine mazhar oldukları gibi, İhlâs Risalesinde yazılan beş nevi ibadete de mazhar olurlar. Hakikî ilim talebeleri gibi, onların maişetlerini temin hususundaki âdi muameleleri de bir nevi ibadet hükmüne geçebilir” s:360

· “Risale-i Nur’da ispat edilmiş ki, insanların ayn-ı zulümleri içinde kader-i İlâhî adalet eder.” s:361

· “Dine hizmet itibarıyla taallûk eden eski altmış senelik hayat-ı ilmiyem kat’î bir hüccet ve yakîn bir delildir ki, bütün hayatımda temas ettiğim siyaseti ve dünyayı ve bütün içtimaî cereyanları dine hizmetkâr ve âlet ve tâbi yapmak düsturuyla hareket etmişim.” s: 361

· Üstad beşerin kendisine yaptığı zulüm altında kaderin adaletini şöyle görüyor: “enaniyetli zamandaki hizmet-i imaniyede en büyük tehlikem ve mânevî en büyük suçum ve cinayetim, bu zamanda hizmet-i Kur’âniyemi şahsıma ait maddî ve mânevî terakkiyatıma ve kemâlâtıma âlet yapmak imiş” s:361

· Üstad, Risalelerin iman kuvvetlendirmesi ile alakalı şöyle diyor: “İşte bu kuvvetin bir acip nümunesi bazı zatların ki, ben onların ancak ednâ bir talebesi olabildiğim halde, onların hakaik-i imaniyeye dair bir kitabını birisi okumuş. Risale-i Nur’un da bir sayfasını okumuş. Risale-i Nur’un bir sayfasıyla daha ziyade imanını kurtardığını ikrar etmiş.” s:363

· Şeair-i İslamiyeye karşı olan şeylere baş eğmemek gerek. s:363

· Üstad Nur Talebelerinin Van kalesine yakın bir Üniversite açmalarını istiyor. “Cismen dirilmemiş, fakat ruhen bâki ve geniş bir heyette yaşayan Medresetü’z-Zehrayı cismanî bir surette bina ediniz” demektir s:367

· “Yirmi beş senelik dehşetli ve medreseleri öldüren istibdadın kırılmasıyla” s:367

· Üstad takriben 2050’li yılları nur hizmetlerinin sümbüllendiği bir zaman dilimi olarak görüyor. S:367

· Üstad Türkiye’de 1935-50 yılları arası uygulanan katı laiklik için; “Bir çeyrek asır Avrupa’dan daha dinden uzak” s:368

· “İkinci Harb-i Umumî beşere ettiği tahribat-ı azîme gerçi çok geniştir. Fakat hayat-ı dünyeviyeye ve bekasız medeniyete baktığı cihetinde, Osmanlıdaki tahribata nisbeten dardır. Osmanlıdaki mânevî zelzele hayat-ı ebediye ve saadet-i bâkiyenin zararına bir tahribat ve bir zelzele-i mâneviye-i İslâmiye mânen o ikinci Harb-i Umumîden daha dehşetli olmasından” s:368

· Şu zaman biliminin eşyaya yanlış bakış açısı: “Yalnız aldatmak için bazı derin ve ehemmiyetli hakikatlere bir isim takip güya o hakikat anlaşılmış gibi âdileştiriyorlar. Meselâ; “Bu elektrik kuvvetiymiş” deyip, o ince ve derin hakikati ehemmiyetsiz yapıp âdi gösteriyorlar. Halbuki, kudretin o mucizesinin hikmetleri iki sayfayla ancak ifade edildiği halde, birtek isim takmakla, o hakikati ve o küllî hikmeti gizleyip, gayet küçük ve basit bir perdesini yerine ikame ederek, o mucizeli eseri, kör kuvvete ve serseri tesadüfe ve mevhum tabiata isnad edip, Ebu Cehil’den daha echel bir dereceye düşüyorlar” s:372

· “Ülfet ve âdet ve yeknesaklık perdeleri altında çok harika hakikatler gizleniyor gördüm. Bilhassa ehl-i gaflet ve ehl-i tabiat ve felsefenin dinsiz kısmı bu âdetullah kanunlarının perdesi altında çok mucizât-ı kudret-i İlâhiyeyi görmeyip, dağ gibi bir hakikati, zerre gibi bir âdi esbaba isnad eder, yükletir. Kadîr-i Mutlakın her şeydeki mârifet yolunu seddeder. Ondaki nimetleri kör olup görmeyerek, şükür ve hamd kapısını kapıyorlar.” s:374

· Bir şakirde gerekli üç şey:

1- Tam İhlas

2-Hakiki sadakat

3-Sarsılmaz tesanüd- s:376

· “Mahlûkata mânâ-yı harfiyle bakmak elzemdir ki, insan, insan olsun” s:379

· “Meşrebimizde münakaşa yok. s:399

· Üstad bu zamanda ancak bir şahs-ı manevinin müceddit olabileceğini söylüyor. s:401

· “Nefis kusursuz olmaz. Fakat şimdi bu zamanda ejderhalar, ifritler hükmünde dinsizlik komitelerinin hücumları ve tahribatları zamanında, müdafaamda, bende görünen o sinek kanadı kadar kusurları görmek, o hücum edenlere bir yardım hükmüne geçmektir. Ve on adet muhtaçlardan beş altı biçareyi Nurun ilâçlarından mahrum etmektir. Bu nokta için ben kendi kuvvetime, meziyetime hiç itimad etmeyerek, yalnız hakikat-i Kur’âniye ve onun tefsiri olan hakaik-i imaniyedeki kuvvete istinaden dünyaya ilân ediyorum ki, bütün dinsizler toplansalar, ben onlara karşı çekinmeyerek meydan okuyorum. Ve başımı eğmiyorum. Ve izzet-i ilmiyeyi kırmıyorum. Eğer bu bir benlik ise, o hiçbir cihetle bana ait değil ve benlik olamaz, salâbet-i imaniye olur.” s:402-403

· Üstad, Ruh çağırma ve İspritizma hakkında şunları söylüyor: “bu mesele felsefeden ve ecnebîden geldiği için, ehl-i imana çok zararları olabilir. Ve çok su-i istimalâta menşe olmakla beraber, içinde bir doğru olsa on yalan karışıyor. Çünkü, doğruyu ve yalanı tefrik edecek bir mehenk, bir mikyas olmadığından, ervah-ı habîse ve şeytana yardım eden cinnîlerin bu vesileyle, hem onunla meşgul olanın kalbine ve hem de İslâmiyete zarar vermek ihtimali var. Çünkü, mâneviyat namına hakaik-i İslâmiyeye ve akide-i umumiyeye muhalif ihbarat oluyor. Ervâh-ı habîse iken, kendilerini ervah-ı tayyibe zannettirip, belki kendilerine bazı büyük veliler namını verip, İslâmiyetin esasatına muhalif sözlerle zarar vermeye çalışabilirler. Hakikati tağyir edip, safdilleri tam aldatabilirler” s:404

· “Evet, dinden gelmeyen, belki felsefenin hassasiyetinden gelen celb-i ervah da, hem hilâf-ı hakikat, hem hilâf-ı edep bir harekettir. Çünkü a’lâ-yı illiyyînde ve kudsî makamlarda olanları esfel-i sâfilîn hükmündeki masasına ve yalanların yeri olan oyuncak tahtasına getirmek tam bir ihanettir ve bir hürmetsizliktir. Âdetâ bir padişahı kulübeciğine çağırıp getirmek gibidir. Belki ayn-ı hakikat ve edep ve hürmet ve istifade odur ki, Celâleddin-i Süyûtî, Celâleddin-i Rumî ve İmam-ı Rabbânî gibi zatların seyr ü sülûk-u ruhanîleri gibi seyr ü sülûk ile yükselerek o kudsî zatlara yanaşmak ve istifade etmektir” s:405

· “Rüya-yı sadıkada ervâh-ı habîse ve şeytan, peygamber suretinde temessül edemez. Fakat celb-i ervahta, ervah-ı habîse, belki peygamberin lisanen ismini kendine takıp, Sünnet-i Seniyeye ve ahkâm-ı şer’iyeye muhalif olarak konuşabilir. Eğer bu konuşması şeriatın ahkâmına ve Sünnet-i Seniyeye muhalif ise, tam delildir ki, o konuşan ervâh-ı tayyibe değildir. Mü’min ve müslüman cinnî de değildir. Ervah-ı habîsedir; bu şekilde taklit ediyor.s:405

· Üstad şu günlerde daha yeni yeni hecelemeye başladığımız düşünce hürriyeti için şunları söylüyor: “Her hükûmette muhalifler bulunur. Âsâyişe, emniyete ilişmemek şartıyla herkes vicdanıyla, kalbiyle kabul ettiği bir metodu, bir fikri ile mes’ul olamaz. Çünkü dininde en mutaassıp ve cebbar bir hükûmet olan İngilizlerin yüz sene hâkimiyeti altında bulunan yüz milyondan ziyade Müslümanlar, İngilizlerin küfrî rejimlerini Kur’ân ile reddettikleri ve kabul etmedikleri halde, İngiliz mahkemeleri şimdiye kadar onlara o cihette ilişmemiştir. Hem bu millette ve bu hükûmet-i İslâmiye içinde eskiden beri bulunan Yahudiler ve Nasranîler, bu milletin dinine ve kudsî rejimlerine muhalif ve zıt ve muteriz oldukları halde, hiçbir zaman mahkeme, kanunlarıyla onlara o cihette ilişmemiştir” s:406

· “Kuvvet kanunda olmazsa şahsa geçer, İstibdad, mutlak, keyfi olur.” s:411

· “Üstad’a göre Türkiye nüfusunun %30’u safkan Türk. S:411

· Üstad 1950’lerde meydana gelen Ticani hareketleri için; “Eskilerin lüzumsuz keyfî kanunları ve su-i istimalleri neticesiyle, belki de tahrikleriyle zuhur eden Ticanî meselesini” s:412

· Üstadın Şapka hakkında düşüncesi: Evet, otuz beş senedir münzevî olduğu halde hiç çarşı ve kasabalarda gezmeyen bir adamı, “Sen frenk serpuşunu giymiyorsun” diye itham etmeye dünyada hangi kanun müsaade eder? Yirmi sekiz senedenberi beş vilâyet ve beş mahkeme ve beş vilâyetin zabıtaları onun başına ilişmedikleri halde hususan bu defa İstanbul mahkeme-i âdilesinde yüzden ziyade polislerin gözleri önünde, hem iki ayda yaya olarak her yeri gezdiği halde, hiçbir polis ilişmediği ve Mahkeme-i Temyiz “Bere yasak değil” diye karar verdiği, hem bütün kadınlar ve başı açık gezenler ve bütün askerî neferler ve vazifedar memurlar giymeye mecbur olmadıklarından ve giymesinde hiçbir maslahat bulunmadığından ve benim resmî bir vazifem olmadığından-ki resmî bir libastır-bereyi giyenler de mes’ul olmazlar denildiği halde, hususan münzevî ve insanlar arasına girmeyen ve Ramazan-ı Şerifin içinde böyle hilâf-ı kanun en çirkin birşeyle ruhunu meşgul etmemek ve dünyayı hatırına getirmemek için has dostlarıyla dahi görüşmeyen, hattâ şiddetli hasta olduğu halde, ruhu ve kalbi vücuduyla meşgul olmamak için ilâçları almayan ve hekimleri çağırmayan bir adama şapka giydirmek, ecnebî papazlara benzetmek için ona teklif etmek ve adliye eliyle tehdit etmek, elbette zerre kadar vicdanı olan bundan nefret eder. “s:413

· Üstad ulul emre itaat şartını kitaba ve sünnete zıt olmamak şartıyla olduğunu söylüyor. S:413

· Üstad memuriyet için şunları söylüyor: “memuriyet bir hizmetkârlıktır; bir hâkimiyet ve benlik için tahakküm âleti değil… Bu zamanda terbiye-i İslâmiyenin noksaniyetiyle ve ubudiyetin zafiyetiyle benlik, enaniyet kuvvet bulmuş. Memuriyeti hizmetkârlıktan çıkarıp bir hâkimiyet ve müstebidâne bir mertebe tarzına getirdiğinden, abdestsiz, kıblesiz namaz kılmak gibi, adalet, adalet olmaz, esasiyle de bozulur. Ve hukuk-u ibad da zîr ü zeber olur. Hukuk-u ibad, hukukullah hükmüne geçmiyor ki hak olabilsin. Belki nefsanî haksızlıklara vesile olur.” S:419

· Üstad’ın Urfa hakkında bazı beyanları: “Hem madem Risale-i Nur’un mesleği hıllettir. Ve Urfa ise, İbrahim Halilullah’ın bir menzilidir. İnşaallah hıllet-i İbrahimiye parlayacaktır.”

· Hem ihtimal-i kavîdir ki, bu dehşetli semli hastalıktan kurtulsam, gelecek kışta Urfa’ya gitmeyi cidden arzu ediyorum.”

· “Bütün Urfa halkına, çoluk ve çocuğuna ve mezarda yatanlarına her sabah dua ediyorum. Ve bütün Urfalılara selâm ediyorum. Urfa taşıyla, toprağıyla mübarektir. Ben çok hastayım. Onlar da bana dua etsinler.” s:433

· Üstad, leyle-i Kadri hastalığı sebebiyle tam değerlendiremeyeceği için çok üzülüyor: “seksen küsur seneye varan ömrümün sonunda seksen sene mânevî bir ibadeti kazandıran en son Leyle-i Kadre lâyık çalışamayacağım diye, sabık iki dehşetli hastalıktan daha şiddetli, hazîn bir meyusiyet içinde âsâba gelen ve nefs-i emmarenin vazifesini gören bir elîm his beni ezdiği aynı zamanda” s:433

· “Ben tarikat dersi değil, imanın, Kur’ân’ın hakikatlerini ders veriyorum. Dersimi dinleyenlere Nur talebesi denir. Mesleğimiz tarikat değil, imanın hakikatleridir.”s:437

· Üstad Gençlerle alakalı şu şefkatli yaklaşımda bulunuyor: “kim olursa olsun, bütün gençlere karşı daima kardeş nazarıyla bakıyorum” s:437

· Üstad, trafik kazasında vefat eden müminin şehid hükmünde, şehidin de veli hükmünde olduğunu söylüyor. S:442

· Üstadın kendisinden sonra en çok korktuğu husus tesanüdün kırılması ki korktuğu maalesef olmuştur. s:444

· “Bu zamanda şahsiyet cihetiyle insanlara zarar verecek haller var.” s:444

· Üstad CHP’nin halkın özgür iradesince bir daha asla başa gelemeyeceğini müjdeliyor: “Bu asil Türk milleti ihtiyarıyla o partiyi kat’iyen iktidara getirmeyecek” s:449

· Üstadın Milliyetçiliğe bir bakışı: “İslâmiyet milleti herşeye kâfidir. Din, dil bir ise, millet de birdir. Din bir ise, yine millet birdir” s:449

· “Bu vatandaki ekseriyetin ancak onda üçü Türktür, kalan kısmı da başka milletlerle karışmıştır. O zaman, Hürriyetin başında olduğu gibi, bu asil ve mâsum Türk milleti aleyhine bir milliyetçilik tarafgirliği meydana gelecek. O vakit hakikî Türkleri, ecnebîler boyunduruğu altına girmeye mecbur edecek. Veya Türkleşmiş sair unsurdan olan ve bu vatanda mevcut ırkçılık ve unsurculuk damarıyla bir ecnebîye istinad ile masum Türk milletini tahakkümleri altına alacaklar. Bu durum ise, dehşetli, tehlikeli olduğundan” s:449 (Sanki şu zamanı görüyor)

· “Çok müştak olduğum ve eski zamanda Anadolu medrese-i ilmiyesi hükmünde olan Konya’ s: 461

· “Irkçılık, bütün bütün bir tehlike-i azîmdir” s:463

· “İhsan-ı İlahi ile Risale-i Nur, başka ilimler gibi meşakkatli derslere muhtaç değil” s:467

· Üstadın fıtratında inziva daima hüküm sürmüştür.s:469

· Üstad Şafii mezhebinde namazda kendisi işitecek kadar okumak lazım gelirken, hastalıktan sesi çıkamaz hale gelince Hanefi mezhebini takliden namazlarını eda etmiş. S: 469

· Üstad, küçüklüğünde izzet-i ilmiyesini koruyordu. İstiğna kaidesini uyguluyordu. 10 yaşında iken amcasının çorbasını içmezdi. s: 472

· Üstad Afyon mahkemesinde: “ Ey müdde-i umumî! Eğer bin müdde-i umumî, bin emniyet müdürü kadar âsâyişin teminine Risale-i Nur hizmet etmemişse, Allah beni kahretsin. Siz de bana ne ceza verirseniz verin” dedim. O bu sözüme karşı hiçbir çare bulamadı s:475

· Üstadın asayişe verdiği önem: “Benim yüz ruhum olsa âsâyişe feda ediyorum” s:475

Üstadın, talebelerine metanet dersi vermesi: “Risale-i Nur, kırk elli senede bütün ehl-i siyasetin tazyikatı altında tek başına âlem-i İslâmda harika bir tarzda neşrolduğu halde, şimdi milyonlar nâşirleri varken, değil eski bir parti, dünya toplansa ona karşı bir sed çekemez, mümkün değil. Belki bir ilânnâme hükmüne geçer. Onun için, Nur talebeleri müteessir olmasınlar.” s:476

• “Serapa Nur olan Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın hak ve hakikatını, bu asır insanlarının, bilhassa fırak-ı dâllenin gözlerine sokacak derecede bazı Kur’an lemaatının zâhir olmasına murad-ı İlahî taalluk etmiş ve bu emr-i mühimme felillahilhamd muhterem üstadımız vasıta olmuştur.” Hulusi Yahyagil-s:23

• Hizmet ehli hizmetten dolayı ne kadar şükretseler azdır. Fahre, gururlanmaya zerre kadar hakları yoktur. s:23

• Hizmet ehli hep şöyle düşünmeli; “eğer yalnız adüvv-i ekber olan nefsin hilesinden ve cinn ü ins ve şeytanların mekrinden emin olayım diye herkes başını karanlığa çekse ve kendisi köşe-i nisyana çekilse veya çekilmek istese ve âlem-i insan ve âlem-i İslâm mühmel kalacak, kimsenin kimseye faidesi olmayacak bir zaman olsa; ben din kardeşlerime bu nurlu hakikatleri iblağ edeyim de Allah-u Zülcelal nasıl şe’n-i uluhiyetine yaraşırsa öyle muamele eylesin.” s:24

• Hizmet ehlinin gaye-i hayatı; “ben artık birşey için yaşadığımı zannediyorum. O da, üstadım olan dellâl-ı Kur’an’ın vazife-i memure-i maneviyesini îfada kendilerine pek cüz’î bir yardım ve Kur’an hesabına cüz’î bir hizmetkârlıktan ibarettir. s:26

• Hulusi ağabey 20. asrın insanlarını şöyle tavsif ediyor; “bugünün karmakarışık sarhoş insanları” s:26

• “Üstadım bana ve dinleyen her zevi-l ukûle, tarîkat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır, beş vakit namazını hakkıyla eda et, namazın nihayetindeki tesbihleri yap, ittiba’-ı sünnet et, yedi kebairi işleme dersini vermiştir. Ben gerek bu derse, gerek Risalet-ün Nur ile verilen derslere, Kur’an’dan istinbat buyurarak gösterdiği hakikatlere karşı Allah’ın tevfikiyle can ü dilden belî dedim, tasdik ettim ve bana böylece hakikat dersini veren bu zâta da ömrümde ilk defa olarak Üstad dedim. Hata etmedim, isabet ettim.” Hulusi Yahyagil s:26

• Hulusi ağabey, üstadı tanımadan beş sene evvel tarik-i nakşiye girmiş imiş: “Taharri-i hakikat ile ömür geçirir iken mukadderat bu âsi bîçareyi de beş sene evvel Şah-ı Nakşibend Hazretlerinden Muhammed-ül Küfrevî Hazretlerine doğru açılan tarîk-ı Nakşibendîye idhal eylemişti. Sonra muvakkat bir küsuf neticesi olarak yol kaybolmuş, zulmet ve dikenler içinde kalınmış iken nurlu Sözler’inizle zulmetten nura, girdabdan selâmete, felâketten saadete çıktım” s:29

• Hulusi ağabey’e göre üstad: “Şu zaman-ı isyan ve tuğyan ve küfranda mahz-ı inayet ve lütf-u Hak olan, ümmet-i İslâmiyeyi hakaik-i imaniyeye sevk ve irşada memur edilen zât” s:30

• Santral Sabri ağabeyin 20. asır için bir tabiri: “Beşerin pek ziyade ayağını kaydıran şu asır” s:38

• Risale-i Nur’dan istifade kişinin idraki nispetindedir. S:42

• Hulusi ağabeyin yüksek seciyesi:

1-Siyaset anlamadığım bir iş.

2-Şunun bunun amaline(isteklerine) hizmet menfurum

3-Zilletle yaşamak tahammül edemediğim hallerdir.” s:44

• Üstadın Hulusi ağabeye bir tavsiyesi: “Hoca Efendi Hazretlerinin âlî tavsiyeleri: Beş vakit namazını ta’dil-i erkân ile kıl, yani başka ibadete gücün yetmez. Namazın nihayetindeki tesbihleri yap, yani başka zikri yapamadım diye teessüf etme. Yedi kebairi terk et, çünki sagairi arayacak zamanda değiliz. İttiba’-ı sünnet et, zira bu zamanda arkasında gidilecek ve harekâtı taklide değer saf, hâlis ve muhlis bir hâdî ki, (o da seni yine bu yola götürecektir) maalesef bulamayacaksın. Belki bu yola çıkaracaklar vardır. Fakat kömür ile elması kim fark edecek? Öyle ise sen çalış, ondan daha iyi kılavuz bulamazsın.” S:44

• “Aziz kardeş! Zaman olur ki her şey, herkes, her muamele, kalbi incitiyor.” Hulusi Bey s:44

• Sabri ağabeye göre, insan sadece 1.21. ve 22. sözü bile okusa kalp hastalıklarına kâfi merhem bulabilir. S:45

• Hulusi Bey, risalelerde edebiyata uygunluk konusunda şunları söylüyor: edebiyata uygunluk konusunda şunları söylüyor: “Evet, bazı ibareler belki edebiyat denilen şeye tam muvafık düşmüyormuş. Bunda da isabet var. Çünkü edebiyat satılmıyor, Kur’an’dan nurlar gösteriliyor.” s:55

• Hulusi ağabey Süfyaniler için şöyle diyor: “Allah böylelerinin şerlerini kudret kılıcı ile kessin. Böylesi hâin ve zalimleri Kahhar ismine tevdi’ ederiz.” S:56

• Üstad kendisi için “asabi adam” tabirini kullanıyor. S:56

• 1930larda, üstadın talebesi ve müsvedde kâtibi Süleyman ağabey, bugünleri görür gibi şöyle diyor: “Bu Nurların kıymetini zaman gösterecek ve dillerde destan olarak şark ve garbı gezecek itikadındayım. Ve inşallah Avrupa’ya karşı dahi Kur’anın ne kadar parlak bir güneş olduğunu gösterecektir. s:57

• Refet ağabey 25. Söz hakkında: “İ’caz-ı Kur’an’ın yüksekliği hakkında ne yazsam azdır. Kalemim onu tavsiften âcizdir.” S:57

• Refet ağabey 19. mektubun ruha ulviyet ve inkişaf bahşettiğini yazıyor. S:57

• Üstad az mektup yazıyor: “eskiden beri mektubları pek az yazarım. Hattâ üç senedir kardeşimin çok mektublarına karşı bir tek yazdım” s:60

• “Şu sisli asır” Sabri abi-s:61

• Hüsrev ağabey ezanın değişmesi gibi şeairlerin tebdili hususunda şöyle diyor: “binler maslahat ve faideleri içinde yalnız bir maslahat için bile olmadığı halde tebdil edilen şeair-i İslâmiyeden bazıları, bizi çok me’yus ve müteessir ediyor.”s:67

• “Rıza-yı İlahî kâfidir. Eğer o yâr ise, herşey yârdır. Eğer o yâr değilse, bütün dünya alkışlasa beş para değmez. İnsanların takdiri, istihsanı, eğer böyle işde, böyle amel-i uhrevîde illet ise, o ameli ibtal eder. Eğer müreccih ise, o ameldeki ihlası kırar. Eğer müşevvik ise safvetini izale eder.”s:70

• Bir talebesi, haklı olarak üstaza şöyle sesleniyor: “Siz de artık muhterem Üstad, muhtaç olan koca bir millete tarif ve mikyas kabul etmez bir hizmeti îfa etmiş bulunuyorsunuz. Bu millet, bu toprak, bu vatan hiçbir zaman size olan borçlarını ödeyemezler. Dilerim ki, bu azîm, kudsî hizmetinizin mükâfatını Cenab-ı Hak size pek lâyık bir tarzda ihsan etsin. Dünya ve âhirette sizden ve bizim gibi âciz ve kusurlu hizmetçilerinden razı olsun, âmîn” s:70

• “İnsanların nazarında mevki kazanmak ve dillerde yâd edilmek, hakikatbîn olanlarca bir şeref değildir. Eğer rıza-yı İlahî varsa, o rızanın cilvesi olarak insanlarda teveccüh görünse; bir derece emare-i rıza olmak noktasında makbul olabilir. Yoksa arzu edilmemeli” s:84

• Refet ağabeyin Üstad hakkında kanaati: “her asırda emsaline ender tesadüf olunan bir dâhî-i azam” s:86

• Merhum Binbaşı Asım Bey üstaddan evvel vefat etmeyi arzulamış ve buna nail olmuştur: “ya Hazret riya değil, tasannu’ değil, içimden doğuyor- gönül şöyle istiyor ve arzu ediyor: Bu fakir, Üstadımdan evvel kabre girsin ve siz dâr-ı bekanın ilk kapısına gelinceye kadar, dâr-ı dünyada bulununuz ki; bu fakir ve muhtaç olan talebenize arkasından göndereceğiniz dua ve hediyenizle mütena’im, şâd ve mesrur olsun. Ve sizin teşrifinizde -ki Erhamürrâhimîn olan Rabb-ül Âlemîn’den dua ve niyazım budur- ruhum sizi istikbal etmek şerefiyle müşerref olabilmek gibi, gönül arzu ve hayatı hasıl oluyor (Haşiye) ve çok düşündürüyor. Ve bu arzu ve niyazımdan daha büyüğü ve şedidi şudur ki: Üstadımın dâr-ı dünyada daha pek çok zamanlar kalması, dolayısıyla vazife-i kudsiyenizin devamı ve hakikat ve hidayet nurları olan Risale-i Nur ve Mektubat-ün Nur’ların teksiri ve intişarıyla, hâb-ı gaflette olanların, dalalette kalanların, ehl-i bid’a ve mülhidlerin tarîk-ı hak ve hidayete girmeleri için siz üstadımın çok zaman daha yaşamaklığınızı ve başımızdan eksik olmamanızı ve sizin gaybubetinizle, bizlerin yetim ve öksüz kalmamaklığımızı gönül arzu ediyor” s:104

• Hulusi ağabey hizmet ehlinde olması gereken üç hasleti sayıyor:

1-Safi Niyet

2-Samimi His

3-Ciddi Şevk-s:108

• “Tesanüd bozulsa cemaatin tadı kaçar.” S:111

• Hulusi ağabey bir risale ile alakalı Bir Müftü Efendinin şu kanaatini anlatıyor: Müftü Kemal Efendi, ol mektubu mütalaa etmişti. İki gün evvel ziyaretine gittim, “Hiç kimsenin bugüne kadar muktedir olmadığı dekaik ve hakaikı, Kur’an’dan bulup çıkarmışlar” diyerek takdirlerini beyan, selâm ve dualarını tebliğ etmekliğimi söylediler. S:114

• Hulusi Beye göre, eserlerden feyz alamamamızın sebepleri:

1-İsyan ve kusurumuzun fazlalığı

2-Muhit ve hadiselerin bizi devamlı nurlarla meşgul olmaktan men etmesi

3-Nefis ve insi ve cini şeytanların hücumu. S:120

• “Aziz kardeşlerim! Üstadınız lâyuhtî değil. Onu hatasız zannetmek hatadır. Bir bahçede çürük bir elma bulunmakla bahçeye zarar vermez. Bir hazinede silik para bulunmakla, hazineyi kıymetten düşürtmez.” S:123

• “Biliniz, kardeşlerim ve ders arkadaşlarım! Benim hatamı gördüğünüz vakit serbestçe bana söyleseniz mesrur olacağım. Hattâ başıma vursanız, Allah razı olsun diyeceğim. Hakk’ın hatırını muhafaza için başka hatırlara bakılmaz. Nefs-i emmarenin enaniyeti hesabına, Hakk’ın hatırı olan bilmediğim bir hakikatı müdafaa değil, alerre’si vel’ayn kabul ederim.” S:123

• “Biliniz ki; şu zamanda şu vazife-i imaniye çok mühimdir. Benim gibi, zaîf, fikri çok cihetlerle inkısam etmiş bir bîçareye yükletmemeli, elden geldiği kadar yardım etmeli. Evet, mücmel ve mutlak hakaik; biz, zâhirî vesile olup çıkıyor. Tanzim ve tasfiye, tasvir ise; kıymetdar, muktedir ders arkadaşlarıma aittir. Bazan onlara vekaleten tafsilâta, tanzimata girişiyorum, noksan kalıyor” s:123

• “Yaz mevsiminde dünya gafleti ziyade hükmeder. Ders arkadaşlarımızın çoğu fütura düşüp ta’til-i eşgale mecbur oluyor. Ciddî hakaik ile tam meşgul olamıyor.” s:123

• “Bu zamanda dalalet ve gaflete karşı pek çok manevî kuvvete muhtacız.” S:124

• Üstad konuşmada bile iktisada uyuyor: “Her ne ise, bir küçük mes’ele münasebetiyle çok konuştum ve çok da israf ettim. Ahbabla fazla konuşmak mergub olduğundan, inşâallah bu israf afvolur.” S:124

• Fikri dağınık olmak Risaleleri anlamak da bir engel. s:125

• Sarıbıçak Mustafa Ağabey risalelerin tesiri hakkında şöyle diyor: “Ben hiç bir Arabiyat görmeden, medresede beş-on sene okumadığım halde; yalnız risaleleri yazıp ciddiyetle okudum. Kendimi yirmi sene medresede okumuş gibi tahayyül ediyorum. Sebebi ise; bu âcizin, bu fakirin, bu miskinin nezdine çok Arabiyat hocaları geliyor ve benim okuduğuma hayret ediyorlar. Evvelden mürşid-i kâmil terbiyesi görmüş insanlar geliyorlar, benden işittikleri kelimelere meftun oluyorlar. Çok hocalar iki diz üzerine gelip, risale okuyuver diyorlar.” S:127

• Sarıbıçak Mustafa Ağabey’e göre, Risalelerin tesiri için iki şart:

1- Dikkat

2- Teslimiyet-s:127

• Üstad hazretleri Risalelerin hallettiği bazı meseleleri şöyle izah buyuruyor: “risalenin şakirdleriyle velayetin şakirdlerini ve birbirinin arasındaki dereceyi anlatmak istiyor. Bu mes’eleyi Risale-i Nur halletmiş. Hem tevhid-i âmi ile tevhid-i hakikîyi göstermiş. Hem gözü kapalı olarak gitmenin ve gözü açık olarak gitmenin farkını Risale-i Nur beyan etmiş. Hem âlem-i yakaza ile âlem-i menamı Risale-i Nur keşfetmiş. Hem âlem-i misal ile âlem-i şehadeti birbirinden Risale-i Nur ayırmış. Hem velayet-i kübrayı, velayet-i vustâyı, velayet-i suğrayı ve birbirinin farkını tamamıyla Risale-i Nur göstermiş. Bir sohbette, bir kademde -Sahabelerin meseli gibi- zâhirden hakikata geçmenin sebeblerini anlatmış. Hem tarîkat şeyhlerinin ve Eimme-i Erbaa’nın caddelerini Risale-i Nur beyan etmiş. Hem ilmelyakîn, aynelyakîn, hakkalyakîn ile elde edilen imanın farklarını Risale-i Nur göstermiş. Hem Hazret-i Ebubekir-i Sıddık (R.A.) ve Hazret-i Ömer (R.A.) ve Hazret-i Osman’ın (R.A.) meşrebini Risale-i Nur takib etmiş. Hem İmam-ı Ali’nin (R.A.) bir veled-i manevîsi olduğunu, Celcelutiye’yi tefsir ile Risale-i Nur’un kıymetini ve vazifesini Risale-i Nur göstermiş. Hem Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın Mehdi ve İsa Aleyhisselâm ve Deccal ve Ye’cüc-Me’cüc ve Sedd-i Zülkarneyn hakkındaki müteşabih hadîsleri Risale-i Nur tevil etmiş, esas maksadı anlatmış. İmam-ı Ali (R.A.), Şah-ı Geylanî (R.A.), Sekizinci, Onsekizinci, Yirmisekizinci Lem’alar ile ve Sekizinci Şua ile keramat-ı evliya hak olduğunu ve yerde iken Arş-ı Azamı müşahede ettiklerini Risale-i Nur beyan etmiş. Hem umum müçtehidler “Mütekellimînden birisi gelecek, hakaik-i imaniyeyi ve bütün mesaili vâzıh bir surette beyan edecek” diye müjdelerini, Risale-i Nur hâdisat-ı âlem ile isbat etmiş. Hem bütün her asırda gelen meb’uslar, veliler keşfiyatlarında, “Birisi gelecek, şarktan bir nur zuhur edecek” diye Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsini ve Üstadımın şahs-ı manevîsini ve talebelerin şahs-ı manevîsini görüp, bütün ümmet-i Muhammed’e (A.S.M.) Risale-i Nur’un faziletini, ehemmiyetini, kıymetini ve emr-i Peygamberî ile bütün ümmet virdlerinde azab-ı kabirden ve âhirzamanda gelecek fitneden, Deccal’ın şerrinden istiaze etmelerini ve yapacağı maddî ve manevî tahribatını Risale-i Nur tamir yaptığını görmüşler. Müjdeler, beşaretler, işaretler, remizler ile haber verdiklerini, Risale-i Nur, Eskişehir, Denizli, Afyon, İstanbul gibi hâdisat-ı âlem ile göstermiş.” S:128

• Üstaz, Nur ismine mazhar. S:131

• Üstad hazretlerinde büyük bir tevazu ve mahviyet var. Kendini göstermek haletinden şiddetle sakınıyor. S:132

• Hulusi Bey, Abdülkadir Geylani için “üstadımın üstadı Hazret-i Gavs’ın lillahilhamd en küçük hacetimi görecek kadar zâhir himmeti” diyor. S:133

• Üstad 14 yaşında icazet almış.s:146

• Üstad da Kadiri meşrebi ve Şazeli mesleği daha ziyade hükmediyor. S:146

• “Risale-i Nur’un şakirdlerinin ruhları birbiriyle alâkadardır. Cesedleri müteaddiddir; ruhları müttehid hükmündedir.” S:152

• Hüsrev ağabeyin Üstad hakkında bir kanaati: “Size evvelden beri “Lokman” nazarıyla bakmaktayım. Evet, hakikaten bir Lokman’sınız. Lokman Hekim gibi, kalbî arzularımızı işiterek bu risaleler ile mualece uzatıyorsunuz” s:157

• Hüsrev ağabeyin mühim bir kanaati: “Bu hâdisat gösteriyor ki, bedi’ âsârın büyük bir hâsiyeti ve bir kerametidir ki, talebelerini başka ellere vermiyor ve nurlandırmak için başka kapılara boyun büktürmüyor. Ağlayan kalblerimize teselliler veriyor. İmanlarımızı takviye ediyor. Lika-i İlahîyi iştiyakla istetiyor ve sonunda da, “Ya Rab! Sen üstadımızdan hoşnud olacağı tarzda razı ol!” nidalarını, lisanen ve kalben söylettiriyor.”s:158

• Sabri ağabeyin güzel bir tavsifi: “Elhamdülillah Cenab-ı Feyyaz-ı Hakikî, âciz, fakir, muhtaç kullarından rahmet-i Rabbaniyesini esirgemedi.”Armut piş ağzıma düş” kabilinden her nevi malzeme-i cerrahiye-i ruhiyeyi, hâzık bir operatörle beraber ihsan buyurdu. Eğer bizler, bu ameliyatı görmeseydik ve bu nurlu ve zevkli, şevkli ihrama girmeseydik, hubb-u câh yüzünden acaba hangi bid’attan geri duracaktık? S:159

• Asım Bey, Bir Şeyh Efendinin okunan Risalelerden etkilenmesini şöyle anlatıyor: “Hele Giritli Hasan Efendi, gözyaşlarından kendisini alamıyor. Malûm-u üstadaneleri, kendisi Kadirî şeyhidir. Zât-ı üstadanelerine ve bahusus Gavs-ül Azam Şeyh Geylanî Hazretlerine merbutiyet ve muhabbeti derece-i nihayettedir.” S:164

• Refet ağabey, Risaleleri hazmetmek için iki yol gösteriyor:

1-Yavaş

2-Dikkatli okumak-s:169

• Hulusi ağabey diyor ki: “Müminim diyen ittiba-ı Sünnet etmeli” s:171

• Bazı hareket ve tavırlar kalpteki imanın ne durumda olduğunun işaretidir:

Fahr-i Âlem (A.S.M.)ın en nuranî, leziz, kudsî kelimatını işitmekten kaçan bir kulağın altında olan kalbde bulunan iman, ne hale girdiğini sen söyle!” s:176

• Üstad, bir şakirde sadakat ve ihlâs arıyor. S:177

• Üstad gıybetten şiddetle nefret ediyor. S:177

• Üstad, talebeleri hakkında şöyle diyor: “ Bunlara ilişmek, doğrudan doğruya bana ilişmektir.” S:178

• Bir hizmet ehli hakkında halkın dedikodusu bir bakıma o zat hakkında iyidir. Riyadan kurtulmasına sebebtir. S:179

• Refet ağabey diyor ki: “Dinsizliğin münteşir olduğu şu zamanda bulunduğumuza evvelce teessüf ediyorduk. Şimdi hiç teellüm, teessür eseri kalmadı. Zât-ı âlîleri gibi bir üstadı bulduğumuzdan, zaman ne olursa olsun bizi me’yus etmiyor.” S:184

• Hulusi ağabeyin çocukluktan beri en nefret ettiği şey yalan söylemek imiş. s:193

• Hulusi Beyin, Üstaz hakkında enfes bir kanaati: “Fakat muhterem Üstadımın âlî afvlarına istinaden şunu ilâve edeyim ki, Gavs-ı Azam Hazretlerinin keramet-i gaybiyeleri, sarahaten Üstadımız Said Nursî Hazretlerini göstermektedir. Çocukluğundan beri hârika tercüme-i hali tedkik edilecek olursa görülür ki, bu zâtın vücudu sırf Kur’an ve iman hesabınadır. Ondandır ki o hârika hâlâta mazhar olmuş. Biz bîçareler bu şem’in pervanesi oldukça, hizb-ül Kur’an namına Hazret-i Gavs’ın himmet ve duasına ve cedd-i zîşanı Peygamberimiz (Sallallahü Teâlâ Aleyhi Vesellem) Efendimiz Hazretlerinin şefaatine, iltimasına ve nihayet Münzil-ül Kur’an’ın afvına, himayesine mazhar olacağımıza da şübhe edilmemek lâzımdır.” S:193

• Zekai ağabey çok güzel bir söz naklediyor: “Büyük felâketler, güler yüzlü intibahlar doğurur” derler ki, pek musîb bir söz. s:198

• Üstadın, ırkçılığa çok enfes bir bakışı: “Evet ben başka memlekette dünyaya gelmişim. Fakat Cenab-ı Hak beni bu memleketin evlâdına hizmetkâr etmiş ki; dokuz sene mütemadiyen bu memleketteki milletin ondan dokuz kısmının saadetine, kendi dilleriyle hizmet ettiğim bu havalideki insanlara malûmdur.

Hem ben bu memlekette Hulusi, Sabri, Hâfız Ali, Hüsrev, Re’fet, Âsım, Mustafa Çavuş, Süleyman, Lütfü, Rüşdü, Mustafa, Zekâi, Abdullah gibi yirmi-otuz Müslüman-Türk gençlerini âdeta yirmi-otuz bin milletdaşlarıma tercih ettiğimi ve onları o otuz bin adamın yerine kabul ettiğimi, bu dokuz senedeki Türkçe âsâr ile ve hizmet ile göstermişim. Evet ben bin gafil ve âmi Kürdü bir Türk olan Hulusi’ye karşı tutmadığımı ve bin cahil Kürdü birer Türk olan Âsım ve Re’fet’e mukabil göremediğimi ve bir genç olan Hüsrev’i bin âmi Kürdle değişmediğimi ehl-i dikkat ve benim ahvalime muttali olanlar tasdik ettikleri halde, firengîlik namına ve ilhad hesabına, Türkçülük perdesi altında, sahtekâr bir milliyetperverlik suretinde ve hodfüruşluk cihetinde bana tecavüz edenler ve Türk milletini ve milliyetini zehirleyen mülhidler bilsinler ki: Ben millet-i İslâmiyenin en mühim ve mücahid ve muazzam bir ordusu olan Türk milletine binler Türk kadar hizmet ettiğimi, binler Türk şahiddirler. İşte bana Kürd diyen ve ittiham eden, zâhir hamiyetperverlik gösteren sahtekârlar, bu millete ne gibi hizmet ettiklerini göstersinler.”s:203-204

• Üstadın ümmi talebelerinden Vezirzade Mustafa Ağabey Rüya konusunda diyor ki: “Kalbimin intibahını rü’yalarımla anlıyorum. Zâten bu gaflet ve zulmet zamanının yakaza âlemini, ağır bir uyku âlemi ve uyku âlemini ise, bir derece yakaza âlemi görüyorum. Onun için siz üstadıma karşı rü’yalarımla size arzediyorum.”s:212

• Hulusi ağabey, üstadı, birinci sözdeki mütevazi zata benzetiyor. S:215

• Hulusi Bey, Elazizli Hacı Şevket Hocanın risalelere teslimiyetini şöyle anlatıyor: “Vahdet-ül Vücud’a dair olan risaleyi mühim zâtlara okuduktan sonra, bir sevk-i manevî ile ihtiyarsız bir yere daha gittim. Orada Vahdet-ül Vücud meşreb sahibi âlim bir zâtı hazır buldum. Vahdet-ül Vücud hakkındaki mektubu okudum. Daha doğrusu ihtiyarsız olarak okudum. Müstemi’ olan o mühim âlim, bidayette cüz’î itiraz parmağını uzatmak istedi. Sonuna kadar dinlemesini ihtar ettim. Tamamen okuduktan sonra, o zât hayretinden Sözler’in büyüklüğünü ve “Bu zamanda böyle büyük kelâmı, acaba kim yazabilir?” diye merakı ve suali üzerine, Kur’anın feyzine mazhar olan Üstadımızı haber verince, o zât tamamıyla arz-ı teslimiyet eyledi. s:216

• Üstad, eserlerin yanlışsız basılmasına çok dikkat ediyor: “Fakat tashihine dikkat edilsin.” S:219

• Haşir Risalesinin ilk basımı o zaman 80 banknota olmuş. “Tab’ masrafını da kesenizden sarfetmeye mecbur değilsiniz. Çünki Haşir Söz’üne seksen banknotu sarfettik, üçyüz banknotu kazandık. Demek bunlar satılmayacak mallar değildir. Müslüman ruhları bunlara gıda gibi muhtaçtırlar. Yalnız iki yüze yakın aboneler bulunsa, birisi tab’ edilse hem fiyatını çıkarabilir, hem başka risalelerin de tab’ına medar olabilir.” S:219

• “Şu âlemde mü’minin mü’mine karşı en büyük yardımı dua iledir” s:219

• Üstadın bir işareti:“Ben Sözler’i yazarken ihtiyarsız olarak ekser temsilâtı, şuunat-ı askeriye nev’inde zuhur ediyordu. Ben hayret ediyordum. Neden böyle yazıyorum, sebebini bulamıyordum. Sonra hatırıma geldi ki, belki istikbalde şu Sözler’i hakkıyla anlayacak, kabul edip hırz-ı can edecek en mühim talebeleri askerîden yetişecek. Onun için böyle yazmaya mecbur oluyorum, düşünüp o kahraman askerleri bekliyordum.” S:219

• Baharda gevşememizin sebebleri: “Baharda kanın galeyanından gelen ve gecelerin kısalmasındaki uykusuzluğundan neş’et eden ve müstemi’lerin kalbleri işlere teveccüh etmelerinden tevellüd eden rehavet ve fütur” s:220

• “Otuzüçüncü Söz’den başka Söz yazılmak ihtiyacı kalmadı. Hem şer’an çok mübarek bu otuzüç adedden bazı esbaba binaen geçmeyeceğim. Hem de hakaik-i esasiye-i Kur’aniye ve imaniyenin elzem ve lâzım olan kısımları hemen ekseriyet-i mutlaka itibariyle yazılmıştır” s:220

• “Ümid ediyorum ki, Cenab-ı Hak kabul etse tevfik verse, yazılanlar dalalet bulutlarını dağıtmaya kâfidirler. Her derdin devası içinde var demeyeceğim, fakat mühlik dertlerin ağleb devası yazılanlarda vardır. Siz onların mütalaasını, kıymetdar bir ibadet olan tefekkür nev’inde telakki ediniz. Ve onlardaki ilmi, envar-ı imandan ve marifetullahtan tasavvur ediniz ki usanç vermesin.” S:221

• Üstad, risale dersleri için çok önemli bir ölçü veriyor: “Hem sizde ve müstemiînde iştiyak olduğu zaman okuyunuz.” s:221

• “Şimdi şu zamanda iman-ı tahkikînin dersini vermek, pek büyük bir fazilettir ve kudsî bir vazifedir. İman-ı tahkikîyi taşıyan bir mü’min, çok mü’minlere bir nokta-i istinad olur ki; şuursuz olarak avam-ı mü’minîn o iman-ıtahkikî sahibinin kuvvet-i imanına istinad ederek, kuvve-i maneviyeleri kırılmaz, dalaletlere karşı dayanırlar.”s:222

• Üstad, hizmetlerin kolaylıkla yaygınlaşması için şu ölçüyü veriyor: “beraber götürdüğü envar-ı Kur’aniyenin sühulet-i intişarları için irşad ve nasihatında “Fekule lehu kevlen leyyinen”(Ona yumuşak söz söyleyiniz) lütf-u irşadı kendine rehber etsin.”s:222

• “Cemaata Sözler’i okumak zamanında, sendeki hissiyat-ı âliye ve fazla inkişaf ve fedakârane hamiyet-i diniye galeyanının sırrı şudur ki: Velayet-i kübra olan veraset-i nübüvvetteki makam-ı tebliğin envarı altına girdiğin içindir. O vakit sen, dellâl-ı Kur’an Said’in vekili belki manen aynı hükmüne geçtiğin içindir.” S:224

• Zihnimiz maddiyatla meşbu olursa manevi meselelerin zevkini almamız zorlaşır. S:225

• “İhlasın ve sadakatın dahi velayet gibi kerameti var. Belki bazan daha fevkindedir.” S:226

•“Mabeynimizdeki münasebet ve uhuvvet inşâallah hâlis ve lillah için olduğundan, zaman ve mekânla mukayyed olmaz. Bir şehir, bir vilayet, bir memleket, belki küre-i arz, belki dünya, belki âlem-i vücud iki hakikî dost için bir meclis hükmündedir. Böyle dostluk ve kardeşliğin firakı yok, hep visaldir. Fâni, mecazî, dünyevî dostluklar sahibleri firakı düşünsün, bize ne?” s:230

• “Meratib-i dünya, nokta-i nazarımda pek ehemmiyetsiz olmakla beraber, senin gibi mertebesini hizmet-i Kur’an’a medar edenler için, minnet altına ve zillete girmemek şartıyla hoş görüyorum.” S:230

• “Peder ve validenin arzuları pek mühimdir. Kur’an-ı Hakîm bir âyet-i kerimede, beş tarzda onlara karşı şefkat ve hürmete emreder. Eğer sühuletle arzuları yerine gelmek kabilse yaparsınız.” S:230

• “Aziz kardeşlerim, bahar ve yazın meşgaleleri, hem gecelerin kısalması, hem şuhur-u selâsenin gitmesi ve ekser kardeşlerimin bir derece hisse alması ve daha sair bazı esbabın bulunması elbette bir derece neş’eli kış dersine fütur verir. Fakat onlardan gelen fütur, size fütur vermesin. Çünki o dersler, ulûm-u imaniyeden olduğu için, bir insan yalnız kendi nefsine dinlettirse yeter. Bahusus siz daima bir-iki hakikî kardeşi de bulursunuz. Hem o dersi dinleyenler yalnız insanlar değil. Cenab-ı Hakk’ın zîşuur çok mahlûkatı vardır ki, hakaik-i imaniyenin istimaından çok zevk alırlar. Sizin o kısım arkadaşınız ve müstemi’leriniz çoktur.”s:230

• Üstad, risalelerin tekraren okunmasının ehemmiyetini şöyle anlatıyor: “Hem de ilim iki kısımdır: Bir nevi ilim var ki, bir defa bilinse ve bir-iki defa düşünülse kâfi gelir. Diğer bir kısmı, ekmek gibi, su gibi her vakit insan onu düşünmeye muhtaç olur. Bir defa anladım, yeter diyemez. İşte ulûm-u imaniye bu kısımdandır. Elinizdeki Sözler ekseriyet itibariyle inşâallah o cümledendir.”s:230

•Üstad, Hüsrev ağabeyin ruhen Hulusi ağabeye benzediğini söylüyor. S:233

• Üstad, eserlerdeki işaret ve tevafukları izhar etmesinin sebebini şöyle anlatıyor: “Meşrebimize muhalif olan bu izhar-ı esrara beni sevk eden manevî ihtar ile kardeşlerimizin sa’ye ziyade şevk u gayrete gelmelerine bir vesile olmasıdır.” S:233

• “Zâten nefsim hizmete feda olmağa hazırdır.” S:233

• Üstad, Vahdet-i Vücut mesleğindeki vartaya şöyle işaret ediyor: “Eğer gayet yüksek ve kuvvetli iman sahibi ise, Muhyiddin-i Arabî’nin emsali gibi zâtlara zevkli, nuranî, makbul bir mertebe olur. Yoksa vartalara düşmek, maddiyata girmek, esbabda boğulmak ihtimali var. Vahdet-i şuhud ise o zararsızdır. Ehl-i sahvın da, yüksek bir meşrebidir.” S:236

• “Gıybetin en fena ve en şenii ve en zalimane kısmı, kazf-ı muhsanat nev’idir. Yani gözüyle görmüş dört şahidi gösteremeyen bir insan, bir erkek veya kadın hakkında zina isnad etmek; en şeni’ bir günah-ı kebair ve en zalimane bir cinayettir, hayat-ı içtimaiye-i ehl-i imanı zehirlendirir bir hıyanettir, mes’ud bir ailenin hayatını mahveden bir gadirdir. Evet Sure-i Nur bu hakikatı o kadar şiddetle göstermiş ki, vicdan sahibini titretiyor ve tüylerini ürperttiriyor.” S:237

• Bir ehl-i hizmet, müflis bir hizmetkârlığı şahsi makamlara tercih etmeli. S:238

• Üstad, ehl-i dalaletin psikolojisi ile alakalı şu mühim tespitte bulunuyor: “İşte küfür bir divaneliktir, dalalet bir sarhoşluktur, gaflet bir sersemliktir ki; bâki meta’ yerine fâni meta’ı alır. İşte şu sırdandır ki, ehl-i dalaletin hissiyatları şiddetlidir. İnadı, hırsı, hasedi gibi herşeyi şediddir. Bir dakika meraka değmeyen bir şeye, bir sene inad eder.” S:241

• Diş kaplaması hakkında üstadın fetvası: “Eğer mütedeyyin bir hekim-i hâzıkın gösterdiği ihtiyaca binaen kaplama sureti olsa, altındaki diş ağzın zâhirîsinden çıkar, bâtın hükmüne geçer. Gusülde yıkanmaması guslü ibtal etmez. Çünki üstündeki kaplama yıkanıyor, onun yerine geçiyor. Evet cerihaların üstündeki sargıların zarar için kaldırılmadığından ceriha yerine yıkanması, şer’an o yaranın gasli yerine geçtiği gibi; böyle ihtiyaca binaen sabit kaplamanın yıkanması dahi dişin yıkanması yerine geçer, guslü ibtal etmez. Madem ihtiyaca binaen bu ruhsat oluyor. Elbette yalnız süs için, ihtiyaçsız dişleri kaplamak veya doldurmak bu ruhsattan istifade edemez. Çünki hattâ zaruret derecesine geldikten sonra böyle umum-ül belvada eğer bilerek sû’-i ihtiyarıyla olsa, o zaruret ibaheye sebebiyet vermez. Eğer bilmeyerek olmuş ise, zaruret için elbette cevaz var.” S:245

• Ramazan hakkında Üstadın bir izahı: “Şu mübarek Şehr-i Ramazan, Leyle-i Kadr’i ihata ettiği için, kendisi de ömür içinde bir leyle-i kadirdir ki, muvaffak olanın ömrüne bin ömür katar. Dakikası bir gündür. Saati iki ay, günü birkaç sene hükmünde bir ömr-ü bâkidir.” S:249

• “Musibetler dergâh-ı İlahîye sevk etmek için birer kader kamçısıdır.” S:251

• Üstad, balık yemeyi severmiş. S:266

 Hulusi Bey, hizmet ehline şu mühim ölçüyü veriyor: “Malûmdur ki, kale içinden feth olunur. Bugünkü muvaffakıyete sebeb olan ihlas kalkarsa, maazallah o zaman çok vahim neticeler tevellüd eder.” S:270

• “Onuncu Söz’ün kıymeti tamamıyla takdir edilmemiş. Ben kendi kendime hususî, belki elli defa mütalaa etmişim ve her defasında bir zevk almışım ve okumaya ihtiyaç hissetmişim. Böyle bir risaleyi bazıları bir defa okuyup, sair ilmî risaleler gibi yeter der, bırakır. Halbuki bu risale ulûm-u imaniyedendir. Her gün ekmeğe muhtaç olduğumuz gibi, o nevi’ ilme her vakit ihtiyaç var. Bu risaleye nazar-ı dikkati ehemmiyetle celbetmeyi ruhum arzu ediyordu” s:273

• “Onuncu Söz, Kur’an’ın bir sülüsünü inkâr etmek niyetiyle, haşr-i cismanîyi resmen millet içinde inkâr etmek fikrinde bulunan zındıkları susturmakla, hârika bir şu’le-i i’caz-ı Kur’anîyi gösterdiği gibi; daha müteaddid emareler ile, manevî i’caz-ı Kur’an hesabına fevkalâde bir mahiyeti bulunduğunu icmalen hissetmiştik.” s:276

• “Ehl-i kalb için bazan sükût dahi bir konuşmaktır.” S:277

• Üstad, yeni gittiği yerde hizmette muvaffak olmayan Hulusi beye şu rahatlatıcı beyanı gönderiyor: “Mektubunda beyan ediyorsun ki, Eğirdir gibi orada muvaffak olmuyorsun. Ondan telaş etme. Orada öyle esbab var ki, bütün bütün tevakkuf ve ta’til neticesini verebilirdi. Cenab-ı Hakk’a şükür yine tevakkuf değil, muvaffakıyet var.

O manevî esbabdan biri şudur ki: Cinnî şeytandan ders alan insan şeytanları, dünyevî meşgaleleri ile seni bir çember içine alıp, Nurlara hizmetini tahdid etmek için, sezdirmeyerek perde altında çalışmışlar.

Hem o havalide sâbıkan, müdhiş ameliyat ve icraat olduğundan, o muhitte bir ürkeklik hasıl olup, senin kalbindeki gayet kuvvetli bir metanet olmasaydı, o Nurlar orada hiç ışıklandırmayacaktı. Fakat orada az hizmet de çoktur, kıymetdardır.” S:278

• “Nasıl ki Nur-u Muhammedî ve hakikat-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, divan-ı nübüvvetin hem fâtihası hem hâtimesidir. Bütün Enbiya, onun asıl nurundan istifaza ve hakikat-ı diniyenin neşrinde onun muînleri ve vekilleri hükmünde oldukları ve nur-u Ahmedî (A.S.M.) cebhe-i Âdem’den tâ Zât-ı Mübarekine müteselsilen tezahür edip neşr-i nur ederek intikal ede ede tâ zuhur-u etemle kendinde cilveger olmuştur.” S:286

• “Madem eyyamın lisan-ı şer’îde böyle ıtlakatı vardır. İlm-i Tabakat-ül Arz ve Coğrafya ve Tarih-i Beşeriyet ülemasınca nev-i beşerin yedibin sene değil belki yüzbinler sene geçirdiğini teslim de etsek, Âdem’den kıyamete kadar ömr-ü beşer yedibin senedir olan rivayet-i meşhurenin sıhhatına ve beyan ettiğimiz 6666 sene nur-u Kur’an hükümferma olduğuna münafî olamaz, cerhedemez. Çünki eyyam-ı şer’iyenin dört saatten elli bin seneye kadar hükmü ve şümulü var” s:287

• “Cenab-ı Hak sana ibahe suretinde verdiği hayatı intihar ile hâtime çekemezsin, gözünü çıkaramazsın ve manen gözü kör etmek demek olan gözü verenin rızası haricinde harama sarfedemezsin. Ve hâkeza kulağı ve dili ve bunlar gibi cihazatı harama sarfetmekle manen öldüremezsin. Ve eti yenilmeyen hayvanını lüzumsuz tazib edip katledemezsin. Ve hâkeza.”s:289

• “Bir talebe, yüz dosta müreccahtır.” S:289

• “Sözler namındaki envar-ı Kur’aniye ise, en mühim ibadet olan ibadet-i tefekküriye nev’indendir. Şu zamanda en mühim vazife, imana hizmettir. İman saadet-i ebediyenin anahtarıdır.” S:289

• “Üstad, o sıralar talebelerine şunu şart koşmuş: “Hem her bir has talebenin mühim bir vazifesi, bir çocuğa Kur’an öğretmek olduğundan” s:290

• “Azîm hayırların müşkilâtı çok oluyor. Müşkilât çoğaldıkça ehl-i himmet fütur değil, gayret ve sebatını ziyadeleştirir.”s:291

• “Hakikî ism-i azam gizlidir, havassa bildirilir.” S:292

• “Şuhur-u selâse çok kıymetdardır; Leyle-i Kadr’in sırrıyla seksen sene bir ömrü kazandıracak bir vakitte, en iyi, en efdal şeylerle meşgul olmak lâzım geliyor.” S:293

• “İnşâallah Kur’an’a ait mesaille iştigal, bir nevi manevî mütefekkirane Kur’an okumak hükmündedir. Hem ibadet, hem ilim, hem marifet, hem tefekkür, hem kıraat-ı Kur’an manaları risalelerin istinsah ve mütalaalarında vardır itikadındayız.”s:293

• Üstad, hattının iyi olmamasını şu latifeli şekilde izah ediyor: “Benim kendi hattımla mektub istiyorsun. Bir dudaksız adama, lâmbayı üfle söndür demişler. Demiş, en zahmetli işi bana gösteriyorsunuz, yapmayacağım. Belî, Cenab-ı Hak bana hüsn-ü hat vermemiş, hem bir satır yazmak bana büyük bir iş gibi usanç veriyor. Eskiden beri diyordum: Ya Rabbi! Ben o kadar muhtaç iken ve nazmı severken, bu iki nimet bana verilmedi, diye teşekki değil, tefekkür ediyordum. Sonra bana kat’î tebeyyün etti ki, şiir ve hat bana verilmemekte, büyük bir ihsan imiş. Hem o hatt’a ihtiyacımı sizin gibi kalem kahramanlarının muavenetleri temin ediyor. Hatt bilse idim, hatt’a itimad edip, mesail ruhta kararlayarak nakşedilmeyecekti. Eskiden hangi ilme başladım, hattım olmadığı için ruhuma yazardım. Fevkalâde bir meleke ihsan edildi.”s:294

• Üstad, şiire istidatlı olmama hikmetini şöyle açıklıyor: “Şiir ise çendan kıymetdar, şirin bir vasıta-yı ifadedir. Fakat şiirde hayal hükmettiği için hakikata karışır, hakikatların suretini değiştirir. Bazan hakikat birbirine geçer. Hâlis hak ve mahz-ı hakikat olan Kur’an-ı Hakîm’in hizmetinde istikbalde bulunacağımız mukadder olduğundan, kader-i İlahî bir inayet olarak bize şiir kapısını açmadı.” S:294

• “Mektubunuzda, benim her mektu bumun başında “Ve in min şeyin illa yüsebbihu bi hamdihi” yazılmasının hikmetini soruyorsunuz. Bunun hikmeti şudur ki: Kur’an-ı Hakîm’in hazain-i kudsiyesine, bana açılan en birinci kapı o olduğudur. En evvel hakaik-i âliye-i Kur’aniyeden, şu âyetin hakikatı bana zâhir olmuş ve ekser risalelerde, o hakikat sereyan etmiştir. Hem bir hikmeti şudur ki; itimad ettiğim mühim üstadlarımın mektublarının başlarında istimal etmeleridir.”s:295

• 7 Kebair: Kebair çoktur, fakat ekber-ül kebair ve mubikat-ı seb’a tabir edilen günahlar yedidir: “Katl, zina, şarab, ukuk-u valideyn (yani kat’-ı sıla-yı rahm), kumar, yalancı şehadetlik, dine zarar verecek bid’alara tarafdar olmak”tır.” S:295

• Üstad, Molla Cami Divanından, bir fatiha okuyarak tefeül yapmış. s:296

• Risalelerin tekrar tekrar okunması: “Evet kardeşim, o risaleler Kur’andan alındığı için kut ve gıda hükmündedir. Her gün ihtiyaç gıdaya hissedildiği gibi, her vakit bu gıda-yı ruhanîye ihtiyaç hissedilir. Senin gibi ruhu inkişaf edip, kalbi intibaha gelen zâtlar okumaktan usanmaz. Bu Kur’anî risaleler, sair risaleler gibi tefekküh nev’inden değil ki, usanç versin. Belki tegaddidir.”s:296

• “Gavs-ı Azam gibi, memattan sonra hayat-ı Hızıriyeye yakın bir nevi hayata mazhar olan evliyalar vardır. Gavs’ın hususî ism-i azamı “Ya Hayy” olduğu sırrıyla, sair ehl-i kuburdan fazla hayata mazhar olduğu gibi, gayet meşhur Maruf-u Kerhî denilen bir kutb-u azam ve Şeyh Hayat-ül Harranî denilen bir kutb-u azîm, Hazret-i Gavs’tan sonra mematları hayatları gibidir. Beyn-el evliya meşhur olmuştur.”s:297

• Üstad 1934’deki mebuslar için; “Zâten ben meb’uslardan hayır beklemiyordum.”diyor.s:298

• “Eskide bir zât, haksız bir mesleği hak zannederek, ondan aldığı bir muhabbet ile, diri iken derisinin soyulduğuna tahammül ederek, kahramanane bir tavır gösterdiği gibi, acaba ayn-ı hak ve mahz-ı hakikat ve bütün envar-ı hakaikın menba’ ve madeni olan hakikat-ı Kur’aniyeye hizmetimizdeki kudsî lezzet, bu mülhidlerin muvakkat, ehemmiyetsiz iz’açlarına ve kalbimizde açtıkları yaralara tiryak ve merhem olamaz mı? Elbette olur ve olmuş ve oluyor.” S:298

• Üstad Zeydi mezhebindekiler için: “Onun etba’ları, Şîaların en mu’tedili ve en sünnîsidir. Bunlar hem ehl-i insaf ve hem çabuk hakkı kabul eder bir taifedir. İnşâallah Vehhabîlerin tahribatını tamire sebeb oldukları gibi Ehl-i Sünnet ve Cemaat’tan Zeydîlerin inhirafları dahi istikamet kesbedip, Ehl-i Sünnet’e iltihak edip imtizaç edecekler” diyor. S:299

• “Bu âhirzaman çok çalkalanıyor, bu fitne-i âhirzaman acib şeyler doğuracağını ihsas ediyor.”s:299

• Evvelâ: Onuncu Söz’ün Birinci İşareti’nin âhirinde, “Evet, bir şeyden her şeyi yapmak ve her şeyi bir tek şey yapmak her şeyin Hâlıkına has bir iştir.” Şu cümle hem Yirmiikinci Söz’ün Lem’alarında, hem Otuzüçüncü Mektub’un Pencerelerinde, hem Yirminci Mektub’un onbir kelimelerinde izah ve isbat edilmiştir. Buradaki külliyet nisbî ve örfîdir. “Bir şeyden her şeyi yapmak”taki murad, bütün dünyanın mevcudatını bir şeyden yapmak ve icad etmek değildir. Belki ondaki murad; bir şeyden yani bir katre sudan, bir insanın, bir hayvanın her şeyini, her eczasını, herbir cihazatını halkediyor ve bir şey olan topraktan nebatat ve hayvanatın herbir şeylerini ondan halkeder demektir. Hem “her şeyi bir tek şey yapmak” cümlesindeki külliyet mukayyeddir, nisbîdir. Yani insanın yediği her nev’ taamdan, o insanda basit bir cild ve bir kan ve bir et ve hâkeza… Elhasıl: Bu külliyetten maksad odur ki; bir şeyi çok muhtelif eşyaya çevirmek ve birçok muhtelif eşyayı da bir tek şey yapmak, ancak Hâlık-ı Küll-i Şey’e mahsustur.”s:299

• Üstad, tevazusundan şöyle diyor: “işitmesi görmekten çok evlâ olan şahs-ı Said’i görenler bazı pişman olur, keşki görmeseydim der. Bu, davula benziyor; uzaktan sesi iyi geliyor, yakında boş görünüyor.” S:300

• Refet ağabeyin hattı: “Sizin bu defa yazdığınız Söz ziyade hoşuma gittiği için, evvelce sana dediğim gibi, başka hatlara nisbeten senin hattın gözüme eski dost göründüğünün sırrını anladım ki, merhum biraderzadem Abdurrahman’ın hattına benziyor. Bu hat kendini göstermeli. İştiyakın oldukça böyle intihab ettiğin risaleleri yazsanız mübarek olur. Hulusi, Abdurrahman’ın yerine çendan geçmiş. Şu yazı müşabeheti bana müjde ediyor ki, bir Abdurrahman Re’fet’ten de çıkacak. Mürekkep hakkında düşündüğün iyidir. Elde gezecek, güzel olmak şartıyla sabit olsun. Kendinize yazdığınız parlak olsun. Çünki mütalaaya iştiyak ve iştihayı açar.”s:300

• “Hoca İsmail Hakkı Efendi’ye çok selâm ve dua ediyorum. Madem az adam ile konuşan İşarat-ül İ’caz onunla hayli konuşmuş, ben de o zâtı alerre’s-i vel’ayn kabul ediyorum. İşarat-ül İ’caz ile iktifa etmesin. İşarat-ül İ’cazı tefsir eden ve hakaikını aydınlattıran ve göz görür derecesinde gösteren Sözler’i, Mektublar’ı okusun. Hususan Yirmibeşinci, Yirmialtıncı Sözler’i, Yirminci ve Otuzüçüncü Mektubları gibi intihab ettiği risaleleri de okusun”s:301

• “Hakikat-ı Muhammediyenin bir cilvesi, o Âl-i Abâ’da tezahür ediyor.”s:303

• “Herkes her risalenin her mes’elesini anlamasına muhtaç değil. Ne kadar anlarsa kâfidir”s:304

• “Âlem-i misal, âlem-i ervahla âlem-i şehadet ortasında bir berzahtır. Her ikisine birer vecihle benzer. Bir yüzü ona bakar, bir yüzü de diğerine bakar.”s:304

• “Bence âlem-i misalin vücudu meşhuddur. Âlem-i şehadet gibi tahakkuku bedihîdir. Hattâ rü’ya-yı sadıka ve keşf-i sadık ve şeffaf şeylerdeki temessülât, bu âlemden o âleme karşı açılan üç penceredir. Avama ve herkese o âlemin bazı köşelerini gösterir”s:304

• “Şimdilik vazifemiz ise, istihrac-ı esrar olduğundan, mevcud mesaili nakil değildir” s:306

• “Kâinat nazar-ı Kur’anî ile, bütün mevcudatı huruftur, mana-yı harfiyle başkasının manasını ifade ediyorlar. Yani esmasını, sıfâtını bildiriyorlar. Ruhsuz felsefe ekseriya mana-yı ismiyle bakıyor, tabiat bataklığına saplanıyor”s:307

• “Fıkh-ül ekber olan esasat-ı imaniye ile meşgul olduğumuz için, nakle ve ehl-i içtihadın medarikine ve meâhizine bakan dekaik-i mesail-i fer’iyeye zihnim şimdilik ciddî müteveccih olamıyor. Zâten yanımda da kitablar olmadığı gibi, vaktim de yoktur ki, müracaat edeyim. Hem ülema-yı İslâm o kadar tedkikat-ı sâibe yapmışlar ki, füruata dair tedkikat-ı amîkaya ihtiyaçları kalmamış. Eğer hakikî ihtiyaç hissetseydim, böyle füruata dair müçtehidînin derin me’hazlerine gidip, bazı beyanatta bulunacaktım. Belki de, daha o nevi hakaika meşguliyet zamanları gelmemiş, her ne ise.”s:310

• Hüsrev ağabeyin hizmet ehline bir ölçüsü: “Kur’anî hizmet uğrunda, arzın sekenesi kadar hayatım olsa, her birisini feda etmeyi, ne büyük saadet ve şeref kabul etmişim.”s:311

• 1370(1950)’ye kadar en karanlık bir zulüm ve zulmet ehl-i imana taarruz etmiş.s:321

• “Risale-i Nur benim gibi âciz ve ihtiyar ve zayıf bir bîçareye bedel, genç, kuvvetli çok Said’leri içinizde bulmuş ve bulacak. Onun için bundan sonra Risale-i Nur’un tekmil ve izahı ve haşiyelerle beyanı ve isbatı size tevdi’ edilmiş tahmin ediyorum”s:327

• “Risalet-ün Nur, size mükemmel bir me’haz olabilir. Ve ondan erkân-ı imaniyenin her birisine, meselâ Kur’an’ın Kelâmullah olduğuna ve i’cazî nüktelerine dair müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya haşre dair ayrı ayrı bürhanlar cem’edilse ve hâkeza.. mükemmel bir izah ve bir haşiye ve bir şerh olabilir.”s:327

• “Zannederim ki, hakaik-i âliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihata etmiş, başka yerlerde aramaya lüzum yok. Yalnız bazen izah ve tafsile muhtaç kalmış. Onun için vazifem bitmiş gibi bana geliyor. Sizin vazifeniz devam ediyor. Ve inşâallah vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile ve neşr ve talim ile, belki Yirmibeşinci ve Otuzikinci mektubları te’lif ile ve Dokuzuncu Şua’ın Dokuz Makamını tekmil ile ve Risale-i Nur’u tanzim ve tertib ve tefsir ve tashih ile devam edecek.”s:327

• “Risale-i Nur’un samimî, hâlis şakirdlerinin heyet-i mecmuasının kuvvet-i ihlasından ve tesanüdünden süzülen ve tezahür eden bir şahs-ı manevî, bâki ve muktedir bir kuvvet-i zahrdır, bir rehberdir”s:327

• Yusuf Toprak ağabey, üstadını şöyle tavsif ediyor: “Âdeta fetret devri denmeğe seza olan bu zamanda, irsiyet-i nübüvvet makamında, i’lâ-yı kelimetullah uğrunda maddeten uğraşan seyl-i dalaletle kapanmış olan râh-ı Hakk’a çığır açan, bir recül-ü fedakâra iltihak ve muavenet etmek ve bu vesile ile fırsatı ganimet bilerek, zulümattan nura mazhar olmak lüzumunu hiss ü intikal ettim” s:330

• “Risale-i Nur kendi kendine, hem dâhilde, hem hariçte intişar edip fütuhat yapıyor. En muannid dinsizleri de teslime mecbur ettiğini haberler alıyoruz. Yalnız şimdilik, bir derece ihtiyatın lüzumu olduğuna, hususan Beşinci Şua içinde bulunan Siracünnur, lâyık olmayan ellere verilmemelidir.”s:336

*Üstadın Seferilikte Kasr-ı Salat fetvası: Ruhsat-ı şer’iye olan kasr-ı namaz ve takdim te’hir, vesait-i nakliye bir kararda olmadığı için onlara bina edilmez. Belki kaide-i şer’iye olan kasr-ı namaz, sabit olan mesafeye bina edilebilir. Eğer denilse ki: Tayyare ile ve şimendüfer ile bir saatte giden zahmet çekmiyor ki, ruhsata müstehak olsun. Elcevab: Tayyare ve şimendüferde abdest alıp, vaktinde namazını kılmak, yayan serbest gidenlerden daha ziyade müşkilât bulunduğu için, ruhsata sebebiyet verir. s:338

Close

Subscribe to Blog via Email

Enter your email address to subscribe to this blog and receive notifications of new posts by email.

Join 259 other subscribers