Kütüb-i Sitte hadisleri-9
SARIKLAR
5196 – Muhammed İbnu Rükâne, babası radıyallahu anh’tan anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Bizimle müşrikler arasındaki fark, kalansuveler üzerindeki sarıklardır.”
Ebu Dâvud, Libas 24, (4078); Tirmizi, Libâs 47, (1785).
5197 – Ebu’l-Müleyh babası radıyallahu anh’tan anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:
“Sarık sarın da hilminiz ziyadeleşsin!” buyurdular.” Ravi devamla der ki: “Hz. Ali radıyallahu anh da: “Sarıklar Arapların taçlarıdır” buyurdular.
Hadis, Teysîr’de Ebu Dâvud’a nisbet edilmiş ise de, onda mevcut değildir. Camiu’s-Sağîr’de mevcuttur (1, 555).
5198 – İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm başına sarık sardığı zaman, ucunu iki omuzu arasından sarkıtırdı.”
Tirmizî, Libâs 12, (1736).
5199 – Abdurrahman İbnu Avf radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bana bir sarık sardı, onu önümden ve arkamdan birkaç parmak sarkıttı.”
Ebu Dâvud, Libâs 24, (4079).
5200 – Amr İbnu Hureys radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ı gördüm, üzerinde siyah bir sarık vardı. İki ucunu omuzları arasından sarkıtmıştı.”
Müslim, Hacc 453, (1359); Ebu Dâvud; Libâs 24, (4077); Nesâî, Zînet 109, (8, 211).
5201 – Ebu Kebşe el-Enmârî anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ın ashabının kalansuveleri geniş idi.”
Tirmizî, Libâs 40, (1783).
KAMİS VE İZAR
5202 – Esmâ Bintu Yezîd İbni’s-Seken radıyallahu anhâ anIatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ın gömleğinin kolu bileğe kadardı.”
Tirmizî, Libâs 28, (1765); Ebu Dâvud, Libâs 3, (4027).
5203 – Alâ İbn Abdirrahman babasından naklediyor: “Ebu Saîd radıyallahu anh’a izar hakkında sordum. Dedi ki:
“Tam bilene düştün! Resülullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle demişti:
“Mü’minin izarı bacağın yarısına kadar uzanmalıdır. Burası ile topuklar arasında olmasının da bir günahı yok. Ama topuktan aşağı inen kısım ateştedir. Kim de, gururla izarını (yerde) sürürse Kıyamet günü Allah ona (rahmet) nazarı ile bakmaz.”
Muvatta, Libas 12, (2, 914, 915); Ebu Dâvud, Libas 30, (4093); İbnu Mâce, Libas 7, (3573).
Ebu Dâvud’un rivayetinde “Kıyamet günü” ibaresi mevcut değildir.
5204 – İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm izar hakkında ne söylemişse o, kamîs hakkında da muteberdir.”
Ebu Dâvud, Libas 30, (4095).
İZARIN SARKITILMASI
5205 – İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm: “Allah, elbisesini kibirle sürüyene bakmaz” buyurmuştur. Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh:
“Ey Allah’ın Resülü! İzârım salık durumda, dikkat etmezsem sürünüyor” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
“Sen, bunu kibirle yapanlardan değilsin!” cevabını verdi.”
Buhârî, Libas 5, 1, 2, Fezâilu Ashâb 5, Edeb 55; Müslim, Libas 45, (2085); Ebu Dâvud, Libas 28, (4085); Nesâî, Zînet 102, 105, (8, 206).
KADIN İZARLARI
5206 – İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm:
“Kim elbisesini gururla yerde sürürse, Kıyamet günü Allah ona (rahmet nazarıyla) bakmaz!” buyurmuştu. Ümmü Seleme atılarak:
“Öyleyse kadınlar zeyllerini ne yapacaklar?” diye sordu.
“Bir karış salarlar!” buyurdu. Ümmü Seleme:
“Bu taktirde ayakları açılır!” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
“Öyleyse bir zirâ salsınlar, bunu daha da artırmasınlar! buyurdular.”
Tirmizi, Libâs 9, (1731,); Nesâi, Zinet 106, (8, 209); Ebu Dâvud, Libas 40, (4119).
İHTİBA VE İŞTİMAL
5207 – Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ı bir örtü ile ihtiba etmiş gördüm. Örtünün saçağı ayaklarının üzerine dökülmüştü.”
Ebu Dâvud, Libâs 23, (4075).
5208 – Yine Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalatu vesselâm, sammâ sarınmasını ve tek bir giysi içerisinde ihtiba oturuşunu yasakladı.”
Ebu Dâvud, Libas 25, (4081); Tirmizi, Edeb 20, (2768); Nesâî, Zînet 18, (8, 210).
5209 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, şu iki çeşit giyinmekten men etti: “Sammâ sarınması ki bu, üzerinde bir başka giysi olmadığı halde giysisini omuzuna koyup bir yarısını açık bırakması ve namazda iki elini de sarmasıdır. Diğer giyinme de, fercini örtecek kadar olmayan tek giysisi içinde ihtiba tarzında oturmasıdır.”
Buhâri, Libâs 20, 21, Büyü’ 62, 63, Salât 10, Mevâkît 30, 31, Savm 67; Müslim, Büyü’ 2, (1511); Muvatta, Büyü 76, (2, 666); Ebu Dâvud, Libâs 25, (4080); Tirmizi, Libâs 24, (1758); Nesâî, Büyü’ 23, 25 (7, 259-260).
KADIN BÜRGÜLERİ
5210 – Ümmü Seleme radıyallahu anhâ anlatıyor: “Cenab-ı Hakk’ın şu (mealdeki) kavl-i şerifleri indiği zaman, “Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle. Evlerinden çıktıklarında dış örtülerini üzerlerine alsınlar.. ” (Ahzâb 59) Ensâr kadınları başlarında (siyah) örtüden kargalar taşıyor oldukları halde dışarı çıkarlardı.”
Ebu Dâvud, Libas 32, (4101).
5211 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Esmâ Bintu Ebi Bekr radıyallahu anhümâ, üzerinde ince bir elbise olduğu halde Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ın huzuruna girmişti. Aleyhissalâtu vesselâm, ondan yönünü ters istikamete çevirdi ve:
“Ey Esmâ! Kadın hayız yaşına girdi mi ondan sadece şunun ve şunun dışında hiçbir yerinin görünmesi câiz değildir!” dedi ve yüzü ile ellerine işaret etti.”
Ebu Dâvud, Libâs 34, (4104).
5212 – Dihye el-Kelbi radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’a (Mısır’dan), (beyaz renkli ve ince olan) kubâtî kumaşlar getirilmişti. Bana ondan bir kupon verdi ve:
“Bunu ikiye böl, bir parçayı kendine kamîs yap, diğerini hanımına ver. Bununla kendine bürgü yapsın!” buyurdular. (Ayrılmak üzere Dıhye) geri dönünce:
“Hanımına söyle, bunun altına bir astar koysun da bedenini vasfetmesin!” buyurdular.”
Ebu Dâvud, Libâs 39, (4116).
5213 – İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Ümmü Seleme radıyallahu anh , evinde iken de cilbâbesini (başörtüsünü) fazilet ümidiyle üzerinden hiç çıkarmazdı.”
Rezîn tahric etti.
5214 – İmam Mâlik rahimehullah’a ulaştığına göre, Abdullah İbnu Ömer’in bir cariyesi vardı. Hz. Ömer onu, hürlerin kıyafetine bürünmüş vaziyette görünce bu davranışını normal karşılamayıp müdahale etti. (Kızı Hafsa’nın yanına girip:
“Oğlan kardeşinin cariyesini halkın içine karışmış görmedin mi, hürlerin kıyafetine bürünmüş değil mi?” dedi ve Hz. Ömer bu hali hoş karşılamadı).”
Muvatta, İsti’zân 44, (2, 981).
AYAKKABI GİYİNME
5215 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Biriniz ayakkabı giyince sağdan başlasın, çıkarırken de soldan başlasın ya ikisini birlikte giysin, ya ikisini birlikte çıkarsın)”
Müslim, Libas 67, (2097).
5216 – Bir rivayette de: “Sakın kimse tek ayakkabı ile yürümesin, ya ikisini de çıkarsın, yahut ikisini de giyinsin” buyrulmuştur.
Buhâri, Libâs 39; Müslim, Libâs 68, (2097); Muvatta, Libas 14, 15, (2, 916); Ebu Dâvud, Libâs 44, (4139); Tirmizî, Libâs 37, (1780).
5217 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ayakkabı giymede, başını taramada, temizlikte ve bütün işlerinde sağdan başlamayı severdi.”
Buhârî, Salât 47, Vudü 31, Et’ime 5, Libas 38, 77; Müslim, Tahâret 67, (268); Ebu Dâvud, Libas 44, (4140); Tirmizî, Salât 428, (608); Nesâî, Tahâret 90, (1, 78).
5218 – Hz. Ebu Hureyre ve Hz. Enes radıyallahu anhüma anlatıyorlar: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm kişinin ayakta giyinmesini yasakladı.”
Tirmizî, Libas 35, (1776, 1777). Bu hadisi Ebu Dâvud Hz. Câbir radıyallahu anh’tan rivayet etti : Libâs 44, (4135).
5219 – İbnu Abbas radıyallahu anhüma diyor ki: “Kişi oturduğu zaman, ayakkabılarını çıkarıp (sol) yanına koyması sünnettir.”
Ebu Dâvud, Libas 44, (4138), Salât 89, (648).
5220 – Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, katıldığımız bir gazvede buyurdular ki:
“Ayakkabıları çoğaltın. Çünkü kişi ayakkabı giydiği müddetçe binmeye devam eder.”
Müslim, Libas 66, (2096); Ebu Dâvud, Libas 44, (4133).
5221 – İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ı sebtiyye ayakkabısını giyerken gördüm. Sebtiyye ayakkabısı, üzerinde hiç tüy bulunmayan ayakkabıdır. Aleyhissalâtu vesselam bu ayakkabı içinde abdest alıyordu. Ben bu ayakkabıyı giymeyi severim.”
Nesâi, Tahâret 95, (1, 80), Zinet 67, (7,186).
5222 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’in ayakkabısında parmak arasına geçen atkısı vardı.”
Buhârî, Libâs 41, Ebu Dâvud, Libâs 44, (4134); Tirmizî, Libâs 33, (1773, 1774); Nesâî, Zinet 117, (8, 217).
5223 – İbnu Ebî Müleyke anlatıyor: “Hz. Aişe radıyallahu anhâ’ya: “Kadın (erkeğe mahsus) ayakkabı giyer mi?” diye sorulmuştu:
“Resülullah aleyhissalâtu vesselâm kadınlardan erkekleşenlere lanet etti!” diye cevap verdi.”
Ebu Dâvud, Libâs 31, (4099).
5224 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm kadın elbisesini giyen erkeğe ve erkek elbisesini giyen kadına lanet etti.”
Ebu Dâvud, Libas 31, (4098).
ZİNETİN TERKİ
5225 – Muâz İbnu Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kim muktedir olduğu halde tevazu maksadıyla (Allah için) (kıymetli) elbise giymeyi terkederse, Allah Kıyamet günü, onu mahlukatın başları üstüne çağırır ve dilediği iman elbisesini giymekte onu muhayyer bırakır.”
Tirmizi, Kıyamet 40, (2483).
5226 – Hz. İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kim şöhret elbisesi giyerse, Allah ona zillet elbisesi giydirir.”
Bir rivayette de şöyle denmiştir: “…Kıyamet günü Allah ona onun aynısını giydirir, sonra içinde ateşi tutuşturur.”
Ebu Dâvud, Libas 5, (4029, 4030).
SÜSLENME
5227 – Ebu’l-Ahvas babasından naklen diyor ki: “Üzerimde âdi bir elbise olduğu halde Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ın yanına gelmiştim. Bana:
“Senin malın yok mu?” diye sordu.
“Evet var!” cevabıma:
“Hangi çeşit maldan?” sorusunu yöneltti.
“Her çeşit maldan Allah bana vermiştir (deve, sığır, davar, at, köle, hepsinden var)” demem üzerine:
“Öyleyse Allah Teâlâ hazretleri sana bir mal verdiği vakit Allah’ın verdiği bu nimetin eseri ve fazileti senin üzerinde görülmelidir!” buyurdular.”
Nesâi, Zinet 83, (8,196).
5228 – Muhammed İbnu Yahya İbnu Hibbân anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Sizden biri bolluğa erince iş elbisesinden başka bir de cuma elbisesi edinirse üzerine (bir vebal) yoktur.”
Ebu Dâvud, Salât 219, (1078); İbnu Mâce, İkametu’s-Salât 82, (1095).
5229 – Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, bize binek hayvanlarımızı güden bir adamımızı gördü. Üzerinde eskimiş (çizgili) iki parçalı giysi vardı.
“Onun bu eskilerden başka giyeceği yok mu?” buyurdular. Evet var dedim. Çamaşır torbasında iki giysisi daha var, ben onları giydirmiştim.”
“Öyleyse çağır onu da, bunları giysin!” emrettiler. (Çağırdım, emr-i Nebeviyi söyledim), o da onları giyindi. Geri gitmek üzere dönünce, Aleyhissalâtu vesselâm:
“Nesi var (da bu yenileri giymiyor?) Allah boynunu vurasıca! Bu daha hoş değil mi?” buyurdular. Adam bu sözü işitti ve: “Allah yolunda mı (boynum vurulsun) ey Allah’ın Resülü?” dedi.
“Evet buyurdular, Allah yolunda!” Adam Allah yolunda öldürüldü.”
Muvatta, Libas 1, (2, 910).
5230 – İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm şu iki kıyafeti yasakladı: Çok yüksek kıyafet, çok düşük kıyafet.”
Rezin tahric etmiştir.
ELBİSE ÇEŞİTLERİ
5231 – ÜmmÜ Seleme radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın en ziyade sevdiği elbise kamîs idi.”
Ebu Dâvud; Libâs 3, (4025); Tirmizî, Libâs 28, (1762, 1763).
5232 – Süveyd İbnu Kays anlatıyor: “Ben ve Mahrefetu’I-Abdî, Hecer’den bez alıp, Mekke’ye getirdik. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (yanımıza) gelip bizimle bir şalvar pazarlık etti ve satın aldı. Fiyatını bize tartıp ödedi. Tartan kimseye de: “Tart (ve ibreyi lehine) kaydır!” emretti.”
Ebu Dâvud, Büyü’ 7, (3336); Tirmizi, Büyü’ 66, (1305); Nesâi, Büyü’ 54, (7, 284).
5233 – Misver İbnu Mahreme radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, (ashabına) birkısım kaftanlar taksim etti, fakat (babam) Mahreme’ye hiçbir şey vermedi. Bunun üzerine babam:
“Haydi Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’a gidelim!” dedi ve beraber gittik. Bana: “Gir de Aleyhissalâtu vesselâm’i bana çağır!” dedi. Ben de çağırdım. Resûlullah, üzerinde dağıttığı kaftanlardan biri olduğu halde dışarı çıktı ve “Bunu senin için sakladık!” buyurdu. Sonra Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm babama baktı ve: “Mahreme râzı oldu!” buyurdu.”
Buhâri, Farzu’l-Humus 11, Libâs 12; Müslim, Zekât 129, (1058); Ebu Dâvud, Libâs 4, (4028); Tirmizi, Edeb 53, (2819); Nesâi, Zinet 100, (7, 205).
5234 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam en çok, hıbere (denen Yemen’de mamul, çubuklu) kumaştan giyinmemizi severdi.”
Buhari, Libas 18; Müslim, Libâs 32, (2079); Ebu Dâvud, Libas 15, (4060); Tirmizi, Libas 45, (1788); NesâÎ, Zinet 95 (8, 203).
5235 – İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: “Harüriyye (denen Hâriciler) çıktığı zaman Hz. Ali radıyallahu anh’ın yanına geldim. Bana:
“Şu adamlara bir uğra!” dedi. Ben de mevcut Yemen hullelerinin en güzelini giydim.”
Ebu Zümeyl der ki: “İbnu Abbâs radıyallahu anhüma yakışıklı ve gür sesli biriydi.” İbnu Abbâs der ki:
“Harurîlerin yanına vardım. Bana:
“Hoş geldin ey İbnu Abbâs! Bu takımın da ne?” dediler. Ben:
“Beni ayıplıyor musunuz? Ben Resülullah aleyhissalâtu vesselâm üzerinde mümkün olan en güzel elbiseyi gördüm!” dedim.”
Ebu Dâvud, Libâs 8, (4037).
5236 – Abdülvâhid İbnu Eymen babasından anlatıyor: “Hz. Aişe’nin yanına girdim. Üzerinde kalın Yemen bezinden yapılmış fiyatı beş dirhem olan bir elbise bulunuyordu. Hz. Aişe:
“Gözünü cariyeme kaldır da ona bir bak! Zira o, şimdi benim giydiğim, şu elbiseyi evin içinde giymekten arlanır. Halbuki, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm zamanında benim o (kaba kumaş)tan bir elbisem vardı. Medine’de zifaf için süslenen her kadın gelip o elbiseyi benden iâreten alırdı.”
Buhârî, Hibe 34.
5237 – Muğîre İbnu Şu’be radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’a üzerinde yünden şâmî bir cübbe olduğu halde abdest suyunu döktüm. Cübbenin yenleri dar idi. Elini çıkar(ıp cübbenin yenlerini çemre)mek istedi. Fakat kol dar gelince, (cübbeyi omuzuna atarak) ellerini bedeninin altından çıkardı ve yıkadı.”
Tirmizî, Libas 30, (1768, 1769).
5238 – Ümmü Seleme radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın en ziyade sevdiği elbise kamîs idi.”
Ebu Dâvud; Libâs 3, (4025); Tirmizî, Libâs 28, (1762, 1763).
BEYAZ
5239 – İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Elbiselerden beyaz olanları giyin. Çünkü onlar en hayırlı giyeceklerinizdir. Ölülerinizi de beyazla kefenleyin.”
Tirmizi, Cenâiz 18, (994); Ebu Dâvud, Tıbb 14, (3878).
KIRMIZI
5240 – Hilâl İbnu Âmir babasından naklediyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ı Mina’da halka hitap ederken gördüm. Sırtında kırmızı bir bürde vardı ve katırının üzerinde idi. Hz. Ali radıyallahu anh da önüne durmuş, Aleyhissalâtu vesselâm’ın söylediklerini tekrarlıyordu.”
Ebu Dâvud, Libas 21, (4073).
5241 – Hz. Bera radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm orta boylu idi. Ben onu kızıl bir hulle içerisinde gördüm. Ben Aleyhissalâtu vesselâm’dan daha güzel bir şeyi hiç görmedim.”
Buhârî, Libas 35, Menâkıb 23; Müslim, Fezâil 91, (2337); Ebu Dâvud, Libas 21, (4072); Tirmizî, Libas 4, (1724); Nesâî, Zînet 94, (8, 203).
5242 – İbnu Amr İbni’l-As radıyallahu anhüm anlatıyor: “Üzerinde kırmızı renkli iki giyecek bulunan bir adam geldi ve Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’a selam verdi. Ama Aleyhissalâtu vesselâm adamın selamını almadı.”
Ebu Dâvud, Libâs 20, (4069); Tirmizî, Edeb 45, (2808).
5243 – Benî Esedden bir kadın anlatıyor: “Bir gün, Resülullah aleyhissatâtu vesselâm’ın zevcelerinden Zeyneb’in yanında idim ve kızıl toprakla onun elbiselerini boyuyorduk. Biz bu işle meşgulken Resülullah aleyhissalâtu vesselâm çıkageldi. Ancak kızıl toprağı görünce geri döndü. Zeynep bu hali görünce, Aleyhissalâtu vesselâm’ın bunu mekruh addettiğini anladı ve derhal elbiselerini yıkadı ve bütün kırmızılığı örttü. Aleyhissalâtu vesselâm geri döndü ve âniden geldi. (Boyadan) hiçbir şey görmeyince içeri girdi.”
Ebu Dâvud, Libâs 20, (4071).
5244 – İmrân İbnu Husayn radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Ben erguvan (koyu kızıl) renkli şeyin üzerine binmem. Ne sarıya boyanmışı, ne de (eteşinin ucuna, yakasına, yenine) ipekli geçirilmiş gömleği giymem. Bilesiniz erkeğin sürünme maddesi kokuludur, renksizdir. Bilesiniz kadının sürünme maddesi renklidir kokusuzdur.”
Ebu Dâvud, Libâs, 11, (4048); Tirmizi, Edeb 30, (2789).
SARI
5245 – İbnu Amr İbni’l-As radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm üzerimde sarıya boyanmış iki giysi görmüştü. Derhal:
“Bunu giymeni annen mi sana emretti?” diye sordu. Ben: “Bunları yıkayayım mı, ey Allah’ın Resulü” dedim.
“Hattâ yak onları!” buyurdular.”
Bir rivayette: “Bu, kâfirlerin kıyâfetidir, sakın bunları giyme!” buyurdular” denmiştir.
Müslim, Libas 27, (2077); Ebu Dâvud, Libâs 20, (4066, 4067, 4068); Nesâî, Zinet 96, (8, 203, 204).
5246 – Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, kasîy (yol yol ipek bulunan keten) kumaşla sarıya boyanmış kumaşı yasakladı.”
Ebu Dâvud, Libâs 11, (4044); Tirmizî, Libas 5, (1725); Müslim Libâs 29, (2078).
YEŞİL
5247 – Ebu Remse radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’in üzerinde iki yeşil giysi gördüm.”
Ebu Dâvud, Libâs 19, (4065); Tirmizi, Edeb 48, (2813); Nesâî, Zînet 97, (8, 204), Iydeyn 16, (3,185).
SİYAH
5248 – Ümmü Hâlid Bintu Hâlid İbni Sa’îd İbni’I-Âs radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a benekli siyah bir giysi getiriImişti.
“Bunu kime giydirmemi uyşun bulursunuz?” buyurdular. Herkes susmuştu.
“Bana Ümmü Hâlid’i getirin!” emrettiler. Beni yanına götürdüler. Giysiyi elleriyle bana giydirdi ve sonra da:
“Üstünde eskit, üstünde eskit!” diye iki sefer tekrarladılar. Siyah kumaşın beneğine bakıyor, eliyle de bana işaret ediyor ve:
“Ey Ümmü Hâlid! Bu senna (güzel), ey Ümmü Hâlid bu sennâ!” diyordu. Sennâ, Habeşistan dilinde güzel demekti.”
Buhârî, Libâs 22, 32,188; Menâkıbu’l-Ensar 37, Edeb 17; Ebu şâvud, Libas 1.
İPEĞİN TAHRİMİ
5249 – Ebu Osman en-Nehdî anlatıyor: “Ömer İbnu’l-Hattâb radıyallahu anh, biz Utbe İbnu Ferkad ile Azerbaycan’da iken bize şöyle yazmıştı:
“Ey Utbe, (bu mal) ne senin emeğin, ne babanın emeği ne de annenin emeğidir. Öyleyse mü’minleri, evlerinde, kendi evinde doyduğun şeyden doyur. Zevk için yemekten ve şirk ehlinin zinetinden, ipekli giymekten kaçın. Zira Resülullah aleyhissalâtu vesselâm şu kadarı hariç ipekli giymekten yasakladı ve Resûlullah bize orta ve işaret parmağını kaldırarak birbirine bitiştirdi.”
Buhârî, Libâs 25; Müslim, Libâs 12, (2069); Ebu Dâvud, Libâs 10, (4042); Nesâî, Zinet 93, (8, 202); İbnu Mâce, Libas 18, (3593).
5250 – Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bir miktar ipek alıp sağ avucuna koydu, bir miktar da altın alıp sol eline koydu, sonra da:
“Şu iki şey ümmetimin erkek kısmına haramdır!” buyurdu.”
Ebu Dâvud, Libas 14 (4057); Nesâi, Zinet 40, (8, 160).
Tirmizi ve Nesai de Ebu Musa’dan gelen diğer bir rivayette: “Ümmetimin erkeklerine, ipek elbise ve altın haram kılındı, kadınlarına helal kılınndı” buyrulmuştur.
5251 – İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resülullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
“Dünyada ipeği, ahirette nasibi olmayanlar giyer.”
Buhari, Libas 25, Müslim, Libas 6, (2063), Nesai, Zinet 91, 201).
5252 – Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“İpeği dünyada giyen, âhirette giyemez.”
Buhâri, Libâs 25; Müslim, Libâs 23, (2075); Nesâî, Zinet 91, (8, 200).
5253 – İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: “(Babam) Ömer radıyallahu anh satılmakta olan atlas bir elbise gördü. Onu Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’a getirip:
“Ey Allah’ın Resülü! Bunu satın al da bayramlarda ve taşradan gelen heyetlerin karşılanması sırasında tecemmülen giyin!” dedi. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm:
“Bu, (ahirette) nasibi olmayanların giysisidir” buyurdular. Sonra Hz. Ömer, Allah’ın dilediği kadar kaldı. Aleyhissalâtu vesselâm ona atlastan mâmul bir cübbe gönderdi. Ömer gelerek:
“Ey Allah’ın Resülü! Siz(ipek hakkında): “Bu, (ahirette) nasîbi olmayanların giyeceğidir” demiştiniz. Sonra bana bunu gönderdiniz, (hikmeti nedir?)” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm, buna karşılık:
“Bunu, sana bizzat giyesin diye göndermedim. Bilakis, satasın ve parasıyla ihtiyaçlarını göresin diye göndermiştim” buyurdular.”
Buhârî, Libâs 30, Cum’a 7, lydeyn 1, Büyü’ 40, Hibe 27, 29, Cihâd 177, Edeb 9, 66; Müslim, Libâs 6, (2068); Muvatta, Libâs 18, (2, 917, 918); Ebu Dâvud 10, (4040, 4041); Nesâî, Zînet 84, 86, 87, (8, 196-198).
5254 – Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bana siyerâ (denen yol yol sarı kalemli dokunmuş ipek) kumaştan bir takım elbise giydirdi. Sonra ben onu giyip çıktım. (Resülullah bunu üzerimde görünce bana kızmıştı), öfkesini yüzünde görüyordum. Hemen dönüp, onu hanımlarım arasında başörtüsü yapmaları için taksim ettim.”
Buhârî, Libâs 30, Hibe 27, Nafakât 11; Müslim, Libâs 19, (2071); Ebu Dâvud, Libâs 10, (4043); Nesâî, Zînet 85, (8,197).
5255 – Müslim’in bir diğer rivayetinde şöyle denmiştir: “Dûmetu’l-Cendel şefi Ukeydir, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’a ipek bir elbise hediye etti. Aleyhissalâtu vesselâm da onu Hz. Ali radıyallahu anh’a verdi ve:
“Bunu Fatımalar arasında taksim et!” buyurdu.”
Müslim, Libâs 18, (2071).
İPEKTEN MÜBAH OLAN MİKTAR
5256 – İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm saf ipekten yapılmış elbiseyi yasakladı. Ama alem olarak konan ve kumaşın direzisinde kullanılan ipeğe yasak yoktur.”
Ebu Dâvud, Libâs 12, (4055).
5257 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm Zübeyr İbnu’l-Avvâm ve Abdurrahmân İbnu Avf radıyallahu anhümâ için kendilerindeki uyuz sebebiyle ipekli giymelerine izin verdi.”
5258 – Bir rivayette de şöyle denmiştir: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’a (hacc sırasında) bitten şikayet ettiler. Aleyhissalâtu vesselâm onlara katıldıkları gazveleri sırasında ipek gömlekler giymeye ruhsat tanıdı.”
Buhârî, Libâs 29, Cihad 91; Müslim Libâs 25, (2076); Tirmizî, Libâs 2, (1722); Ebu Dâvud, Libâs 13, (4056); Nesâî, Zînet 93, (8, 202).
5259 – Süveyd İbnu şafele anlatıyor: “Hz. Ömer radıyallahu anh el-Câbiye’de halka hitap ederek: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm iki, üç veya dört parmak yeri hariç, ipek giymeyi yasaklamıştı!” dedi.”
Müslim, Libâs 12, (2069).
YÜN HAKKINDA
5260 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm siyah bir bürde (hırka) yaptım, bunu giydi. İçinde terlediği zaman ondan yün kokusu hissetti. Bunun üzerine o hırkayı çıkarıp attı. Aleyhissalâtu vesselâm güzel kokudan hoşlanırdı.”
Ebu Dâvud, Libâs 22, (4074).
5261 – Ebu Bürde İbnu Ebî Müsa el-Eş’ârî anlatıyor: “Hz. Aişe radıyallahu anhâ’nın yanına girdim. Bana yamalı bir giysi ve kaba bir izar çıkardı ve “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şu iki (parça)nın içinde vefat etti!” dedi.”
Buhârî, Humus 5, Libâs 19; Müslim, Libâs 35, (2080); Ebu Dâvud, Libâs 8, (4036); Tirmizî, Libas 10, (1733).
5262 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, bir sabah üzerinde, siyah kıldan yapılmış desenli bir giysi olduğu halde çıktı.”
Müslim, Libâs 36, (2081); Ebu Dâvud, Libâs 6, (4032); Tirmizî, Edeb 49, (2814).
5263 – İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Hz. Musa aleyhisselâm’ın Rabbi Teâlâ hazretleriyle konuştuğu gün, üzerinde yünden bir şalvar, yünden bir cübbe, yünden bir kisâ, yünden küçük bir serpuş (takke) vardı. Ayağında da ölü eşek derisinden mamul bir ayakkabı vardı.”
Tirmizî, Libâs 10, (1734).
MİNDER VE YASTIKLAR
5264 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’in minderi deridendi ve içi hurma lifiyle dolu idi.”
Buhârî, Rikâk 17; Müslim, Libâs 38, (2082); Ebu Dâvud, Libâs 45, (4146, 4147); Tirmizî, Libâs 27, (1762).
5265 – Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a (evde bulunması gereken) yataklar zikredilmişti. Şöyle buyurdular:
“Kişinin kendisi için bir yatak, kadın için bir yatak, misafir için bir yatak lazımdır. Dördüncü yatak şeytanadır.”
Ebu Dâvud, Libas 45, (4142); Nesâi, Nikâh 82, (6, 135); Müslim, Libas 41, (2084).
5266 – Hz. Câbir İbnu Semûre radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ın bir yastığa solu üzerine yaslandığını gördüm.”
Ebu Dâvud, Libâs 45, (4143); Tirmizî, Edeb 23, (2771).
5267 – Ebu’I-Melih, babası radıyallahu anh’tan anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm vahşi hayvanların derilerinden yaygı yapılmasını nehyetti.”
Ebu Dâvud, Libâs 43, (4132); Tirmizî, Libâs 32, (1771); Nesâî, Fere’ 12, (7,176).
5268 – Utbe İbnu Abdi’s-Sülemî radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’dan beni giydirmesini talep ettim. Bunun üzerine bana iki parça hayşe (âdi keten) bezi giydirdi. Kendimi, bununla arkadaşlarım arasında en iyi giyinmiş gördüm.”
Ebu Dâvud, Libâs 6, (4032).
HZ. PEYGAMBER’İN GİYECEKLERİ
7019 – Ubâde İbnu’s-Sâmit radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bir şemle (câr) içerisinde namaz kıldı. Car, (bedeninden düşmesin diye) onu bağlamıştı.”
7020 – Hz. Aişe anlatıyor: “Ben Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ın bir kimseye sövdüğünü ve kendisi için bir elbise dürüldüğünü görmedim.”
7021 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm yün elbise, yamalı ayakkabı ve cidden sert mi sert elbise giydi.”
YENİ ELBİSE GİYİNCE HAMDETMELİ
7022 – İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resülullah aleyhissalatu vesselâm Hz. Ömer’in üzerinde bembeyaz bir gömlek görmüştü. “Bu elbisen yıkandı mı, yeni mi?” diye sordu. Hz. Ömer: “Hayır (yeni değil), yıkanmıştır!” dedi. Aleyhissalatu vesselam (ona): “Yeniyi giy(esin), hamdedici olarak yaşa(yasın) ve şehit olarak öl(esin)!” buyurdular.”
7023 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselam şu iki kıyafeti yasakladı: İştimâl-i samma (elleri de dahil, vücudunu tek bir elbise ile sıkıca sarmak) ve fercini semaya açmış vaziyette kabaların üzerinde oturup bacakları dikerek tek bir elbiseye sarınmak.”
YÜNLÜ GİYMEK
7024 – Ubâde İbnu’s-Sâmit radıyallahu anh anlatıyor: “Bir gün Resülullah aleyhissalâtu vesselâm yanımıza geldi. Üzerinde kolları dar, yün, rumî bir cübbe vardı. Bize onun içerisinde namaz kıldırdı. Aleyhissalâtu vesselâm’ın üzerinde bundan başka bir giyecek yoktu.”
7025 – Selmân el-Fârisî radıyallahu anh anlatıyor: “(Bir gün) Resülullah aleyhissalâtu vesselâm abdest almıştı. Üzerindeki yün cübbeyi çevirip onun (iç kısmı) ile yüzünü sildi.”
7026 – Ebu’d-Derda radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Mescidlerde olsun, kabirlerde olsun Allah Teâla hazretlerini ziyarette giydiğiniz en güzel elbise beyazdır.”
ELBİSESİNİ KİBİRLE SÜRÜMEK
7027 – Ebu Sa’îd radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: “Kim izarını kibirle yerde sürürse, Allah Kıyamet günü ona (rahmet nazarıyla) bakmaz.”
Ravi (Atiyye) der ki: “Sonra ben, Balât’da İbnu Ömer’e rastladım. Ebu Sa’îd’in Resülullah aleyhissalatu vesselam’dan yaptığı rivayeti hatırladım. Eliyle kulağına işaret ederek dedi ki: “Bunu şu kulaklarım da işitti ve kalbim ezberleyip zaptetti.”
İZARIN YERİ
7028 – Muğire İbnu Şu’be radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Ey Süfyan İbnu Sehl, izarını (topuklarından aşağı) sarkıtma! Çünkü Allah Teâla hazretleri, izarını (topuklardan) aşağı sarkıtanı sevmez!”
GÖMLEĞİN YENİ NE KADAR UZUN OLMALI?
7029 – İbnu Abbâs radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm kolları ve boyu kısa kamîs (gömlek) giyerdi.”
KADININ ZEYLİ (ETEK BOYU) NE KADAR OLMALI?
7030 – Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, Hz. Fatıma veya Ümme Seleme radıyallahu anhüma’ya: “Senin eteğinin boy uzunluğu(nun erkek eteğine nazaran fazlalığı) bir zirâdır” buyurdular.”
7031 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm kadınların eteklerinin (erkeğinkinden fazla uzunluğu) hakkında: “Bir karış” demişti. Aişe kendisine: “Bu durumda, yürürken bacakları (etekten dışarı çıkar” dedim. Aleyhissalâtu vesselâm: “Öyleyse bir zira’ olsun!” buyurdular.”
SİYAH SARIK
7032 – İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Fetih günü, Mekke’ye başında siyah bir sarık olduğu halde girdi.”
İPEKLİ GİYMEK, ALTIN TAKINMAK KADINLARA HELAL
7033 – Abdullah İbnu Amr radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) yanımıza geldiler. Bir elinde ipek bir elbise, diğer elinde de altın vardı: “İşte bu iki şey ümmetimin erkeklerine haramdır, kadınlara helaldir” buyurdular.”
KIRMIZI RENKLİ ELBİSE ERKEĞE MEKRUHTUR
7034 – İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselam müfeddem elbiseyi yasakladı.”
Râvi Yezid demiştir ki: “Ben (hadisi bana rivayet eden) Hasan İbnu Süheyl’e “Müfeddem nedir?” diye sordum. Dedi ki: “Usfur ile kıyasıya boyanmış (kıpkırmızı olmuş) kumaştan elbisedir.”
ŞÖHRET ELBİSESİ
7035 – Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalatıu vesselam buyurdular ki: “Kim (dünyada, dikkatleri üzerine çeken) şöhret elbisesi giyerse, Allah, alçaltacağı gün alçaltıncaya kadar, o kimseden yüz çevirir (rahmet nazarıyla bakmaz).”
MEYTE (MURDAR ÖLEN) HAYVANLARIN DERİSİ
7036 – Selman radıyallahu anh anlatıyor: “Ümmühatu’l-mü’mininden birinin bir davarı vardı. Hayvan öldü. Resülullah aleyhissalatu vesselâm, hayvanın ölüsünün yanından geçti ve: “Sahibi bunun derisinden istifade etseydi, kendine bir zarar (günah) gelmezdi” buyurdu.”
AYAKKABILARIN ŞEKLİ
7037 – İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ın ayakkabısının, tasması çift olan iki askısı (parmak arasından geçen tasması) vardı.”
TEK AYAKKABI İLE YÜRÜME
7038 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Sizden kimse ayakkabı veya mestin sadece bir tekini giymiş olarak yürümesin, iki tekini birden çıkarsın veya ikisini birden giyerek yürüsün.”
AYAKKABIYI AYAKTA GİYMEK
7039 – Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, kişinin ayakkabılarını ayakta giymesini yasakladı.”
LUKATA (BULUNTULAR) BÖLÜMÜ
5269 – Yezid Mevlâ’l-Münbais anlatıyor: “Zeyd İbnu Hâlid radıyallahu anh’ı işittim. Diyordu ki: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’a altın veya gümüş buluntu hakkında sorulmuştu.
“Kesesini ve bağını belle, sonra onu bir yıl ilan et. (Sahibini) bilemezsen, onu harca. O yanında bir emânet olsun. Günün birinde arayanı gelecek olursa, ona ödersin” buyurdu. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm’a kaybolmuş develerden soruldu.
“Kaybolan develerden sana ne? Onları (kendi hâline) bırak. Zira sahibi onu buluncaya kadar, ayağında çarığı, sırtında su tulumu vardır. Suya gider, ottan yer” buyurdular. Bu sefer (kaybolmuş) davardan soruldu:
“Onları alın. Zira onlar ya senindir, ya (kaybeden) kardeşinindir, ya da kurdundur” buyurdular.
Buhârî, İlm 28, Şürb 12, Lukata 2, 3, 4,11, Talâk 22, Edeb 75; Müslim, Lukata 1, (1722); Muvatta, Akdiye 46, (2, 757); Ebu Dâvud, Lukata 1, (1704, 1705, 1706, 1707,1708); Tirmizî, Ahkâm 35, (1372, 1373).
5270 – Amr İbnu şuayb an ebîhi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’a (dalında) asılı meyve hakkında sorulmuştu:
“İhtiyaç sahibi, sepetine almaksızın ağzıyla ulaşırsa, kendine bir vebal gelmez. Ancak kim de, eteğinde (birşeyler) alarak oradan çıkarsa, aldığının iki kat değeriyle borçlanır. Ayrıca (tâzir nevinden) ceza da yer. Kim de yığın yapıldıktan sonra meyveden çalarsa ve bunun değeri miğfer fiyatını bulursa, eli kesilir” buyurdu. Sonra kendisine lukata (buluntu)dan sorulmuştu:
“İşlek yolda bulunmuş olanla, insanların çokça yaşadığı meskun karyede bulunmuş olanı bir yıl boyu ilân et. Eğer sahibi gelirse hemen ver. Eğer gelmezse artık o senin olmuştur. Harâbede bulunmuş ise, bununla, maden için humus (beşte bir) vergisi vardır” buyurdular.”
Ebu Dâvud, Lukata 1, (1710, 1711, 1712, 1713); Nesâî, Kat’u’s-Sârik 11, (8, 84-85).
5271 – Sehl İbnu Sa’d radıyallahu anh anlatıyor: “Ali İbnu Ebi Talib radıyallahu anh, (bir gün), Hz. Fatıma radıyallahu anhâ’nın yanına girmiş idi. O sırada Hz. Hasan ve Hüseyin ağlamakta idiler. “Niye ağlıyorsunuz?” diye sordu. Hz. Fâtıma: “Acıktılar!” dedi.
Hz. Ali (bir yiyecek temin etmek üzere) çıktı. Derken yolda bir dinar para buldu. Dönüp Hz. Fâtıma’ya gelerek haber verdi. O da:
“Falan yahudiye git, bununla un satın al!” dedi. Ali radıyallahu anh ona vardı ve un aldı. Yahudi ona:
“Sen, kendini Allah elçisi zanneden şu zâtın damadı mısın?” dedi. Hz. Ali’nin “evet”i üzerine:
“Dinarını al, un da senin olsun!” dedi. Ali oradan ayrılıp, Fâtıma radıyallahu anhâ’ya unu ve dinarı getirdi, durumu da anlattı. Hz. Fâtıma:
“Şimdi de şu falan kasaba git, bize bir dirhemlik et al!” dedi. Hz. Ali gidip, dinarı bir dirhemlik et mukabilinde rehin bıraktı. Eti Hz. Fâtıma’ya getirdi. O hamur yaptı, (tencereye) koydu, ekmek pişirdi. Babasına haber gönderdi. Resûlullah yanlarına gelince, Hz. Fâtıma:
“Ey Allah’ın Resûlü! (şu yemeğin) hikayesini size anlatayım da eğer helalse yiyelim, bizimle siz de yiyin. Bunun mahiyeti şöyle şöyledir…” diye antattı. Aleyhissalâtu vesselâm:
“Allah’ın adıyla yiyin!” buyurdular ve hep beraber ekmekten yediler. Onlar daha yerlerinde iken, bir köle gelip, Allah ve İslâm adına dinar bulan var mı?” diye sormaya başladı. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm onu çağırıp (dinarı hakkında) sordu. Köle:
“Çarşıda benden düştü!” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
“Ey Ali! Haydi kasaba git. Ona: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm sana “Dinarı bana göndersin, dirhemini ben ödeyeceğim!” diyor de!” emretti. Kasap dinarı gönderdi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm onu köleye verdi.”
Ebu Dâvud, Lukata 1, (1714).
5272 – İyaz İbnu Hımâr radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kim bir buluntu ele geçirirse, buna adâlet sahibi birini şâhid kılsın, ne filanı terkederek buluntuyu gizlesin, ne de (bir başka yere yollayarak) nazardan kaçırsın. Sahibini buldumu hemen ona versin. Sahibini bulamazsa (bilsin ki) bu mal Allah’ın malıdır, Allah onu dilediğine verir.”
Ebu Dâvud, Lukata 1, ( 1709).
5273 – Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm değnek, kamçı, ip ve benzeri şeylerde ruhsat tanıdı. Bunları bulan kimse (ilân etmeksizin) onlardan faydalanabilir.”
Ebu Dâvud, Lukata 1, (1717).
5274 – Amiru’ş-Şa’bi rahimehullah der ki: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kim, sahibinin beslemekten aciz kalarak bırakıverdiği bir hayvan bulur da, onu alıp ihya edecek olursa o onun olur.”
Ebu Dâvud, Büyü’ 77, (3524, 3525).
5275 – Hz. Ebu Hureyre ve Hz. Enes radıyallahu anhümâ anlatıyorlar: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm yolda giderken bir hurma tanesine rastlamıştı. “Eğer sadakadan (düşmüş) olacağından korkmasaydım bunu yerdim!” buyurdular.”
Buhârî, Büyü’ 4, Lukata 6; Müslim, Zekât 165, (1071); Ebu Dâvud, Zekat 29, (1651).
5276 – Abdurrahman İbnu Osman et-Teymî anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm hacının lukatasını nehyetti.”
Müslim, Lukâta 11, (1724); Ebu Dâvud, Lukâta 1, (1719).
5277 – İbnu Mes’ud radıyallahu anh’ın anlattığına göre: “(Yediyüz dirheme) bir cariye satın almış ve (borcunu ödemeden) sahibini kaybetmiştir. Bir yıl sahibini arayan İbnu Mes’ud onu bulamaz ve bu parayı, bir dirhem, iki dirhem şeklinde parça parça vermeye başlar ve: “Ey Allahım, bunu falanca adına sadaka kabul et! Eger adam gelirse sadaka benim adıma olacak, borç da uhdemde kalacak!” der. İbnu Mes’ud derdi ki:
“Sahibini bulamadığınız buluntu hakkında böyle hareket edin!”
Buhârî, Talâk 22, (Tercümede (bab başlığında) muallak olarak kaydedilmiştir).
YİTİK, BULANA HELAL DEĞİL
6737 – Abdullah İbnu’s-Sıhhîr radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Müslümanın yitirdiği (herşey) ateş alevidir.”
MEDH
5355 – Mutrıf İbnu Abdillah, babası radıyallahu anh’tan naklediyor:
“Benî Âmir heyetiyle Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın yanına gitmiştik.
“Sen bizim efendimizsin!” diye hitap ettik.
“Efendi, Allah’tır!” buyurdular. Biz:
“Fazilette en ileride olanımız, mertlikte en başta gelenimizsin!” dedik. Bize: “Söylediğinizin hepsi bu veya buna yakın bir söz olsun. Şeytan sizi (mübalağalı medihlerde) koşturmasın!” buyurdular.”
Ebu Dâvud, Edeb 10, (4806).
5356 – Hz. İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Hz. Ömer radıyallahu anh’ın şöyle söylediğini işittim:
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ı dinledim diyordu ki: “Hakkımda, hıristiyanların Meryem oğlu Ìsa’ya yaptıkları aşırı övgülerde bulunmayın. Şurası muhakkak ki ben bir kulum. Benim için “Allah’ın kulu ve elçisi deyin.”
Buhârî, Enbiya 44, (Teysîr, bu hadisi Müslim’in de rivayet ettiğine işaret eder. Ancak rivayet Müslim’de mevcut değildir.)
5357 – Hz. Ebu Bekre radıyallahu anh anlatıyor: “Bir adam, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın yanında bir başkasını medh u sena etmişti.
“Yazık sana! Arkadaşının boynunu kestin” buyurdular ve bunu üç kere tekrar ettiler. Sonra da şu açıklamayı yaptılar:
“Bir kimse kardeşini illâ da övecekse bari: “Falancayı zannederim, ona Allah kâfidir. Ben Allah’a karşı kimseyi tezkiye etmem (çünkü AIlah herkesi benden iyi bilir). -Ondan (böyle bir fazilet) biliyorsa- falanca şöyle şöyledir” desin.”
Buhârî, Şehâdât 16, Edeb 54, 95; Müslim, Zühd 65, (3000); Ebu Dâvud, Edeb 10, (4805).
5358 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, meddahların ağzına toprak saçmamızı emretti.”
Tirmizî, Zühd 55, (2396).
MEDİH
7076 – Hz. Mu’aviye radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Sakın birbirinizi methetmeyin. Çünkü bu boğazlamak (yani methedileni bir nevi katletmek)dir.”
MEHRİN MİKTARI
3426 – Sehl İbnu Sa’d radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’a bir kadın gelerek:
“Ey Allah’ın Resülü, dedi. Sana nefsimi bağışlamaya geldim.”
Aleyhissalâtu vesselâm kadına şöyle bir nazar edip sonra tepeden tırnağa gözden geçirdi, bir de sâbit baktı ve sonunda (hiçbir şey söylemeden) başını yere eğdi.
Kadın, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ın, hakkında hiç bir hükme varmadığını görünce oturdu. Derken bir adam doğrulup:
“Ey Allah’ın Resülü! Sizin ona ihtiyacınız yoksa onu bana nikahlayın!” dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:
“Yanında (buna mehir olarak verecek) bir şeyler var mı?” diye sordu. Adam:
“Vallahi yok. Ey Allah’ın Resülü!” deyince:
“Ailene git, bir şeyler bulabilecek misin bir bak!” dedi. Adam gitti ve
az sonra geri geldi:
“Hayır, vallahi ey Allah’ın Resulü hiç bir şey bulamadım!” dedi. Resûlullah tekrar:
“İyi bak, demirden bir yüzük de mi yok!” buyurdu. Adam tekrar gidip
yine geri geldi ve:
“Hayır! Vallahi ya Resülullah, demirden bir yüzük bile yok! Ancak işte şu izârım var, yarısı onun olsun” dedi. Sehl der ki: “Adamın ridası yoktu”
Aleyhissalâtu vesselâm:
“İzarın ne işe yarar? Onu sen giyecek olsan onun üzerinde bir şey olmayacak, şayet o giyecek olsa senin üzerinde bir şey kalmayacak!” buyurdular. Bunun üzerine adam oturdu. Epey bir müddet oturduktan sonra, kalktı.
Resulullah aleyhissalâtu vesselâm onun döndüğünü görünce, geri çağırılmasını söyledi. Adamı çağırdılar.
“Kur’ân’dan ne biliyorsun (hangi süreler ezberinde?)” diye sordu. Adam:
“Şu şu süreleri biliyorum!” diye bildiklerini saydı.
“Yani sen bunları ezbere okuyor musun?” diye tekrar sordu. Adam:
“Evet! ” deyince, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm:
“Haydi git, ben kadını sana temlik ettim” buyurdu.”
Bir rivâyette: “Kur’an’dan bildiklerin(i öğretmen) mukabilinde onu sana nikâhladım” buyurdu.”
Buhari, Nikâh 6, 32, 35, 37, 40, 44, 50, 51, Vekâle 9, Fedâilu’l-Kur ‘ân 21, 22, Libas 49; Müslim, Nikâh 76, (1425); Muvatta, Nikâh 8, (2, 526); Ebu Dâvud, Nikâh 31, (2111); Tirmizi, Nikâh 22, (1114); Nesâi, Nikâh 62, (6, 113).
3427 – Ebu Dâvud da kaydedilen bir Ebu Hüreyre rivâyetinde: “Kalk buna yirmi ayet öğret, o senin hanımındır” denmiştir.
3428 – Yine Ebu Davud’un Câbir’den yaptığı bir diğer rivâyette: “Resulallah: “Kim mehir olarak bir avuç kavud veya hurma verirse kadını kendine helâl kılmış olur” buyurmuştur.
3429 – Abdullah İbnu Âmir babasından naklediyor: “Beni Fezre’den bir kadın bir çift ayakkabı mehir mukabilinde evlendi. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm: “Nefsin ve malın için bir çift ayakkabıya razı mısın?” diye sordu. Kadın: “Evet!” dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, bu evliliğe müsaade etti.”
Ebu Davud, Nikâh 30 – 31, (2110, 2112); Tirmizi, Nikâh 21, (1113).
3430 – Hz. Enes radıyallahu anh buyurdular ki: “Ebu Talha, Ümmü Süleym radıyallahu anh’la evlendi. Aralarındaki mehir müslüman olmaktı. Ümmü Süleym, Ebu Talha’dan önce müslüman olmuştu. Ebu Talha, Ümmü Süleym’i istetince, Ümmü Süleym: “Ben müslüman oldum, sen de müslüman olursan evlenirim” dedi. Bunun üzerine o da müslüman oldu. Ümmü Süleym’in mehir olarak istediği şey müslüman olması idi.”
Nesâi, Nikâh 63, (2, 114).
3431 – Ebu’l-Acfâ es-Sülemi anlatıyor: “Birgün, Hz. Ömer radıyallahu anh, cuma hutbesi verdi ve hutbede şöyle söyledi: “Sakın, kadınların mehirlerini artırmayın, zira bu, eğer dünya için bir şeref, âhiret için de bir takva olsaydı buna en çok Resulullah lâyık idi. Halbuki O, kadınlarından veya kızlarından hiç birine oniki okiyyeden fazla mehir takdir etmemiştir”
Ebu Dâvud, Nikâh 29, (2106); Tirmizi, Nikâh 22, (1114); Nesâi, Nikâh 66, (6,117,118); İbnu Mâce, Nikâh 17, (1887).
3432 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ ‘ya: “Resulullah aleyhissalâtu vesselâm’ın hanımlarına verdiği mehir ne idi?” diye sorulmuştu şu cevabı verdi:
“Oniki okiyye ve bir neşş idi. Neşş nedir biliyor musunuz? Yarım okiyyedir. Bunun tamamı beşyüz dirhem eder.”
Müslim, Nikâh 78 (1426); Ebu Davud, Nikâh 29, (2105); Nesâi, Nikah 66, (6, 116, 117).
3433 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtü vesselam, Safiyye radıyallahu anhâ’yı şad etti ve onun azadlığını mehri yaptı.”
Buhâri, Nikâh 68, Büyü 108, Cihad 74; Müslim, Nikâh 78, (1365); Ebü Davud, Nikâh 6, (2054); Tirmizi, Nikâh 23, (1115); Nesâi, Nikâh 64, (6, 114).
3434 – Yine Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Abdurrahman İbnu Avf radıyallahu anh Medine’ye gelince Resulullah aleyhissalâtu vesselâm onu Sa’d İbnu Rebi el-Ensâri ile kardeşledi. el-Ensari (zengin birisiydi ve) iki hanımı vardı. Abdurrahman’a malını ve ehlini yarı yarıya paylaşmayı teklif etti. Abdurrahmân:
“AIlah malını ve ehlini sana mubarek kılsın. Bana pazarı göster kafi!” dedi. Pazara geldiler. O gün keş ve yağ alıp satmaktan bir miktar kazanç elde etti. Bir müddet sonra, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm, onunla karşılaşınca, üzerinde sürünme maddesinin izlerini gürdü ve:
“Hayırdır! Neler oldu Ey Abdurrahman?” diye sordu.
“Ensari bir kadınla evlendim!” dedi. Resulullah:
“İyi de kadına mehir olarak ne verdin?” buyurdu. Abdurrahman:
“Bir nevat (beş dirhem) altın!” deyince. Aleyhissalatu vesselam:
“Bir de ziyafet ver, bir tek koyunla da olsa!” ferman etti.”
Buhari, Nikah 7, 49, 54, 56, 68, Büyü 1, Kefalet 2, Edeb 67, Da’avat 53, Menakıbu’l-Ensar 3, 50; Müslim, Nikah 79, (1427); Muvatta, Nikah 47, (2, 545); Tirmizi, Nikah 10, (1094), Birr 22, (1934); Ebu Davud, Nikah 30, (2109); Nesai, Nikah 67, (6, 119, 120).
Bir rivayette “…altın” kelimesinden sonra “Allah sana mübarek kılsın” ziyadesi vardır.
3435 – Ümmü Habibe radıyallahu anha’nın anlattığına göre, Ubeydullah İbnu Cahş’ın nikahı altında idi. Ubeydullah Habeşistan’da vefat etti. Necaşi rahimehullah, onu Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’a nikahladı. Ve Resulullah’a bedel, Ümmü Habibe’ye dörtbin dirhem mehir verdi. Sonra onu, Aleyhissalatu vesselam’a Şürahbil İbnu Hasene ile birlikte gönderdi ve (mehir miktarını) Resulullah’a mektupla bildirdi. Resulullah aynen kabul etti.”
Ebu Davud, Nikah 29, (2107- 2108)
MEHRİN AHKÂMI
3436 – Ukbe İbnu Amir radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bir adama:
“Sana falan kadını nikâhlasam razı mısın?” diye sordu. Adam, “Evet! ” deyince, bu sefer o kadına sordu: “Seni falan erkekle nikâhlasam razı olur musun?”
Kadın, “Evet!” deyince bunları birbirlerine nikâhladı. Erkek, kadınla gerdeğe girdi, ama kadın için bir mehir belirlemedi, herhangi bir şey de vermedi. Bu erkek, Hudeybiye gazvesine katılanlardan biriydi, Hayber’de onun da hissesi vardı. Adam öleceği zaman:
“Resülullah falan kadını bana nikâhladı ama ben ona bir mehir belirlemedim, peşin olarak da bir şey vermiş değilim. Şimdi sizleri şâhid kılıyorum, kadına mehir olarak Hayber’deki hissemi veriyorum!” dedi. Kadın onu aldı ve erkeğin vefatından sonra yüzbin (dirhem)e sattı.”
3437 – Râvilerden biri, bu hadisin baş kısmına şu ilâvede bulundu: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Nikâhların en hayırlısı en kolayıdır.”
Ebu Dâvud, Nikâh 32, (2117).
3438 – İbnu Mes’ud radıyallahu anh’ın anlattığına göre ona, kocası ölen bir kadından soruldu, kocası ona mehir tesbit etmemiş, henüz kendisiyle gerdek de yapmamış. Kadına şu cevabı verdi:
“Kadın mehrin tamamını alır (ne eksik, ne fazla ) iddet bekler ve miras’a da iştirak eder.
Ma’kıl İbnu Sinân söz alarak dedi ki: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ı işittim, Berva’ Bintu Vâşık için bunun misli bir hüküm vermişti.” Bu açıklamaya İbnu Mes’ud sevindi.”
Ebu Dâvud, Nikâh 32, (2114); Tirmizi, Nikâh 44, (1145); İbnu Mâce, Nikâh 18, (1891); Nsâi, Nikâh 68, (6, 121).
3439 – Nâfi anlatıyor: “Ubeydullah İbnu Ömer’in bir kızı vardı. Annesi de Bintu Zeyd İbni’l-Hattâb idi. Bu kız, Abdullah İbnu Ömer’in bir oğlunun nikahı altında idi. Oğlan, Zeyd İbul’-Hattâb’ın kızıyla gerdek yapmadan vefat etti, üstelik henüz mehir de tesbit etmemişti. Kızın annesi, Abdullah ‘a gelerek kızın mehrini taleb etti. İbnu Ömer radıyallahu anh kadına: “Kızınıza mehir yoktur. Eğer mehir olsaydı onu asla tutmaz verirdim, aksi halde kıza zulmetmiş olurum” dedi. Kadın onun hükmünü kabül etmek istemedi. Aralarında, Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh’ı hakem yaptılar. O, kızın mehir hakkının bulunmadığına, fakat mirasa iştirak hakkı olduğuna hükmetti.”
Muvatta, Nikâh 10, (2, 527).
3440 – İbnu Ömer radıyallahu anhüm demiştir ki: “Boşanan her kadının bir istifâde (tazminat) hakkı vardır. Bu tazminattan, kendisine mehir tayin edildiği halde, temas vaki olmadan boşanan hâriçtir. Böyle bir kadın, kendisi için tesbit edilen mehrin yarısını alır.”
Muvatta, Talâk 45, (2, 573).
3441 – İbnu’l-Müseyyeb anlatıyor: “Hz. Ömer radıyallahu anh: “Nikâhda perdeler indirildi mi mehir vacib olur ” diye hükmetti.”
Muvatta, Nikâh 12 (2, 5285.)
3442 – İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Hz. Ali, Fatıma radıyallahu anhümâ’yı nikâhlayınca, hemen gerdek yapmak istedi. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ise, mehir olarak bir şeyler verinceye kadar buna mâni oldu. Hz. Ali radıyallahu anh: “Benim verecek bir şeyim yok!” demişti. Aleyhissalâtu vesselâm:
“Ona zırhını ver!” buyurdu. Hz. Ali radıyallahu anh (bu maksadla) zırhını verdi, sonra da gerdek yaptı.”
Ebu Dâvud, Nikâh 36, (2125, 2126); Nesâi, Nikâh 76, (6, 129).
3443 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, bana, kocası kadına bir şey vermezden önce kadını kocasına göndermemi emretti.”
Ebu Dâvud, Nikâh 36, (2128).
3444 – Ukbe İbnu Âmir radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Yerine getirilmeye en ziyade lâyık olan şart, ferçleri helal kılmak üzere kabul ettiğiniz şartlardır.”
Buhari, Nikâh 52, Şurüt 6; Müslim, Nikâh 63, (1418); Ebu Dâvud, Nikâh 63, (2139); Tirmizi, Nikâh 31, (1127) ; Nesâi, Nikâh 42, (6, 92, 93).
MESCİD İNŞA ETMENİN FAZİLETİ
5468 – Hz. Osman radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kim: Allah’ın rızasını talep ederek bir rnescid inşa ederse, Allah ona cennette bir ev inşa eder.”
Bir diğer rivayette: “.. Allah, onun için, cennette bir mislini inşa eder” buyrulmuştur.
Buhâri, Salât 65; Müslim, Mesâcid 25, (533); Tirmizî, Salât 237, (318).
5469 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Ümmetimin ücreti bana arzedilip gösterildi. Öyle ki mescidden çıkarılıp atılan bir çer-çöpün sevabını bile gördüm. Ümmetimin günahı da bana arzedi(lip gösteril)di. Kişiye Kur’an’dan kendine gelen sure veya ayeti unutmasından daha büyük bir günah görmedim.”
Ebu Dâvud, Salât 16, (461); Tirmizî, Fezâilu’l-Kur’ân 19, (2917).
MESCÎDLERİN İNŞA EDİLMESİ
5470 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm Medine’ye geldiği zaman, Medine’nin yüksek kısmında, kendilerine Beni Amr İbni Avf denen bir kabileye indi. Onların yanında ondört gece kaldı. Sonra Benî Neccâr’a haber gönderdi. Onlar kılınçlarını kuşanmış olarak geldiler. Ben (şu anda) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ı devesi üzerinde; Ebu Bekir de terkisinde, Beni Neccâr’ın ileri gelenleri etraflarını sarmış olarak görür gibiyim. Aleyhissalâtu vesselâm, (yükünü) Ebu Eyyûb el-Ensârî’nin evinin avlusuna indirdi.
“Ey Benî Neccâr! buyurdular, şu bahçenin iyatında pazarlık edelim!” buyurdu. Onlar:
“Hayır! dediler. Vallahi biz senden onun bedelini istemiyoruz, Allah’tan istiyoruz !”
Bu arsada hurma ağaçları, müşriklere ait kabirler ve bazı yıkıntılar vardı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm hurma ağaçlarının kesilmesini, müşrik kabirlerinin kaldırılmasını, harabelerin de düzlenip arazinin tesviyesini emretti. Hurma kütükleri mescidin kıble tarafına (direkler halinde) dizildiler, kapının iki yanı taşla örüldü.
(Bu işaat devam ederken müslümanlar) şu beyti terennüm ediyorlardı, Resûlullah da onlara katılıyordu:
“Ey Rabbimiz, ahiret hayrından başka hayır yok!
Öyleyse muhâcir ve ensâra yardım et!”
Buhârî, Salât 48, Fezailu’l-Medine 1, Büyü’ 41, Vesâya 27, 30, 34, Menâkıbu’l-Ensâr 46; Müslim, Mesâcid 9, (524); Ebu Dâvud, Salât 12, (453, 454); Nesâî, Mesâcid 12, (2, 39).
5471 – Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Mescid, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm zamanında kerpiçten yapılmıştı. Tavanı hurma dallarıyla örtülmüştü. Direklerini hurma kütükleri teşkil ediyordu. Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh buna (gerek tezyin ve gerekse tevsi yönüyle) hiç bir ilâve getirmedi. Hz. Ömer radıyallahu anh, (enini boyunu) artırarak mescidi, Resûlullah devrindeki tarz üzere (kerpiç ve hurma dallarıyla) yeniden inşa etti. Onu esaslı şekilde Hz. Osman radıyallahu anh (hem tezyin hem tevsî yönleriyle) değiştirdi ve pek çok ilavelerde bulundu. Duvarlarını nakışlı taşlarla ve kireçle inşa etti. Direklerini de nakışlanmış taşlardan yaptı. Tavanını da (pek kıymetli olan) sâc ağacından yaptı.”
Buhâri, Salât 62; Ebu Dâvud, Salât 12, (451).
5472 – Amr İbnu Abese radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kim içerisinde Allah(ın adı) zikredilsin diye bir mescid bina ederse, Allah da cennette bir ev bina eder.”
Nesâî, Mesâcid 1, (2, 31).
5473 – Ebu’l-Velîd anlatıyor: “İbnu Ömer radıyallahu anhüma’ya Mescid(-i Nebevî)deki çakıldan sordum. Dedi ki:
“Bir gece yağmura yakalanmıştık. Yerler hep ıslandı. Kişi giysisinin içinde çakıl taşı taşıdı ve onu altına yaydı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm namazı tamamlayınca: “Bu (yaptığınız) ne iyi!” buyurdular.”
Ebu Dâvud, Salât 15, (458).
5474 – Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“(Mesciddeki) çakıllar, kendilerini dışarı çıkaran kimsenin tekrar mescide koyması için Allah’a talebde bulunur.”
Ebu Dâvud, Salât 15, (459).
5475 – Seleme İbnu’l-Ekva’ radıyallahu anh anlatıyor: “Minberle duvar arasında bir koyun geçecek kadar aralık vardı.”
Buhâri, Salât 91, 95; Müslim, Salât 263, (509); Ebu Dâvud, Salât 222, (1082).
MESCİDLERE MÜTEALLİK AHKÂM
5476 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm mescidin kıble (duvarında) balgam gördü. Bu onun ağrına gitti, kalkıp eliyle kazıdı ve: “Sizden biri namaza kalkınca, Rabbine hususi hitapta bulunur veya Rabbi(nin kıblesi) kendisi ile kıblesinin arasındadır. Öyleyse hiç biriniz kıble cihetine tükürmesin. (İlla tükürecekse bari) soluna veya ayağının altına tükürsün!” buyurdular. Sonra, (göstermek için) ridasının bir kenarını alıp içine tükürerek elbisesinin kenarını üst üste katladı, sonra da: “Veya şöyle yapsın!” buyurdu (ve tükrüğü katlar arasında ovdu).”
Buhâri, Salât 33, 35, 36, 39, Mevâkitu’s-Salât 8, el-Amel fi’s-Salât 12; Müslim, Mesâcid 54, (551); Nesâî, Taharet 193, (1, 163), Mesacid 35, (2, 52, 53).
5477 – Yine Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Mescidde tükrük hatadır, onun kefâreti, defnedilmesidir.”
Buhâri, Salât 37; Müslim, Mesâcid 55, (552); Ebu Dâvud, Salât 22, (474, 475, 476); Tirmizi, Salat 401, (572); Nesâi, Mesâcid 30, (2, 50, 51).
5478 – İbnu Ömer radıyallahu anhüma, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın: “Birinizin hanımı mescide gitmek için izin talep ederse ona mani olmasın (izin versin)” dediğini haber vermişti. Bilâl İbnu Abdillah:
“Allah’a yemin olsun, biz onlara mani olacağız!” dedi. Bunun üzerine Abdullah radıyallahu anh, ona yaklaşıp öyle hakâretâmiz söz sarfetti ki, böylesini hiç işitmedim. Sonra şunu ekledi:
“Ben sana Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’dan haber veriyorum; sen ise durmuş, “Vallahi mani olacağız” diyorsun!”
Buhari, Cum’a 12, Ezân 162, 166, Nikâh 116; Müslim, Salât 134, (442); Muvatta, Kıble 12, (1, 197); Ebu Dâvud, Salat 53, (566, 567, 568); Tirmizi, Salât 400, (570).
5479 – İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kadının odasındaki namazı holündeki namazından üstündür. Mahda’ındaki namazı ise odasındaki namazından üstündür.”
Ebu Dâvud, Salat 54, (570).
5480 – Nâfi, İbnu Ömer radıyallahu anhüma’dan anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Bu kapıyı kadınlara ayırsak” buyurmuştu. Nâfi der ki: “İbnu Ömer radıyallahu anhüma, ölünceye kadar o kapıdan hiç girmedi.”
Ebu Davud, Salat 54, (571).
5481 – Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: “Bir adam mescidde yitiğini ilan etti ve: “Kim kızıl deveyi gördü?” dedi. Bunu işiten Aleyhissalâtu vesselâm: “Bulamaz ol! Mescidler neye yarayacaksa onun için inşa edilmiştir, (gayesinden başka maksadla kullanılamaz)!” buyurdular.”
Müslim, Mesacid 80, (569).
5482 – Amr İbnu Şu’ayb an ebîhi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalâtu vesselâm mescidde alış-veriş yapmayı, yitik ilan edilmesini, şiir okunmasını yasakladı. Keza cuma günü namazdan önce (ilim, vaaz) halkası teşkil edilmesini de yasakladı.”
Ebu Dâvud, Salat 220, (1079); Tirmizi, Salat 240, (322); Nesâi, Mesacid 22, 23, (2, 47, 48).
5483 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Bu evlerin yönünü mescidden çevirin. Zira ben, mescidi ne hayızlı kadına ne de cünüb kimseye helal kılmıyorum.”
Ebu Davud, Taharet 93, (232).
5484 – İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
“Biriniz mescidde iken uyuklayacak olursa, bulunduğu yerden bir başka yere gidip orayı değiştirsin.”
Ebu Davud, Salat 239, (1119); Tirmizi, Salât 379, (526).
5485 – Ka’b İbnu Ucre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
“Biriniz mescide gidince orada ellerini kenetlemesin, çünkü o namazdadır.”
Ebu Davud, salat 57, (562); Tirmizi, Salat 284, (386).
5486 – İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki:
“Ben mescidlerin yükseltilmesiyle emrolunmadım!”
İbnu Abbas radıyallahu anh der ki: “Yemin olsun! Sizler mescidlerinizi yahudi ve hıristiyanlar gibi süsleyeceksiniz!”
Ebu Dâvud, Salat 12, (448); Buhari, Salat 62 (muallak olarak).
5487 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Mescidler hakkında övünme olmadan Kıyamet kopmaz.”
Ebu Davud, Salat 12, (449); Nesai, Mesacid 2, (2, 32).
5488 – Talk İbnu Ali radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a heyet olarak yola çıktık. Gelip ona biat ettik, Onunla namaz kıldık. Kendisine, memleketimizde Ehl-i Kitaba ait bir mabedin olduğunu haber verdik. Abdest suyunun fazlasından bize hibede bulunmasını talep ettik. Su getirtip abdast aldı, mazmaza yaptı, sonra bunu bir kaba bizim için döktü. Dedi ki:
“(Haydi gidin! Memleketinize varınca (o eski) mabedinizi yıkın. Bu suyu onun yerine çileyin, orasını mescid yapın!”
“Biz: “Ama yerimiz uzak,hararet şiddetlidir. Bu su (buharlaşıp) kurur” dedik. Bize:
“Ona bir müdd su ilave edin. O (abdest artığı) öbürünün (ilave edilen suyun) güzelliğini de arttırır” buyurdular. Oradan ayrılıp memleketimize geldik. Mabedimizi yıktık. Sonra yerine o suyu çiledik, orayı kendimize mescid yaptık. İçerisinde ezan okuduk. Râhibi, Tayylı bir adamdı, ezanı işitince:
“Bu hak bir davettir!” dedi. Sonra dağın sırtındaki sel yataklarından birine yöneldi. Bir daha onu göremedik.”
Nesai, Mesacid 11, (2, 38-39).
ALLAH İÇİN MESCİD BİNA ETMEK
6175 – Ömer. İbnu’l-Hattab radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam’ın şöyle söylediğini işittim: “Kim, içerisinde Allah’ın isminin zikredildiği bir mescid bina ederse Allah da onun için cennette bir ev bina eder.”
6176 – Hz. Ali İbnu Ebi Talib radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim, kendi malından Allah rızası için bir mescid bina ederse Allah da ona cennette bir ev bina eder.”
6177 – Hz.Cabir İbnu Adillah radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhisselatu vesselam buyurdular ki: “Kim Allah için bağırtlak kuşu yuvası kadar veya daha küçük bir mescid bina etse, Allah onun için cennette bir ev bina eder.”
MESCİD MÜTEVAZİ OLMALI
6178 – İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resulullah aleyhisselatu vesselam buyurdular ki: “Görüyorum ki, yahudilerin havralarını, hıristiyanların da kiliselerini yükselttikleri gibi sizler de mescidlerinizi yükselteceksiniz.”
6179 – Ömer İbnu’l-Hattab radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhisselatu vesselam buyurdular ki: “Ameli bozulan her kavim mescidlerini süslemeye yönelmiştir.”
MESCİD NEREYE YAPILMALI
6180 – İbnu Ömer radıyallahu anhüma’dan anlatıldığına göre, “Kendisine, insan tersinin atıldığı bahçelerde namaz kılmanın hükmünden sorulduğu zaman, Resulullah’a refederek, şu cevabı vermiştir: “Eğer bahçe birçok defalar sulanmış (pislik eseri kalmamış) ise orada namaz kılabilirsiniz.”
MESCİDDE MEKRUH İŞLER
6181 – Yine İbnu Ömer radıyallahu anh anlatıyor: “Reslulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Bazı şeyler vardır, mescidde yapılması uygun değildir: “Mescid (yanlardan iki kapılı ise gel-geç için) yol olarak kullanılamaz, orada silah kılıfsız taşınmaz, yaya kiriş takılmaz, ok saçılmaz, çiğ et geçirilmez, had tatbik edilmez, kimseye kısas vurulmaz, alışveriş mahalli de yapılmaz.”
6182 – Vasile İbnu’l-Eska radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Mescidlerinizi çocuklarınızdan, delilerinizden, alış-verişlerinizden, davalarınızın ikamesinden, sesinizi yükseltmekten, hadlerinizin icrasından, kılıçlarınızı kınlarından sıyırmaktan uzak tutun. Mescidlerin kapılarının yakınlarında abdest yerleri yapın. Mescidlerinizi, cuma günü buhurlayarak güzel kokulu kılın.”
MAHALLELERDE MESCİD
6183 – Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: “Amcalarımdan biri, Resulullah aleyhissalatu vesselam için yemek hazırladı. Gelip Resulullah aleyhissalatu vesselam’a:
“Evimde yemek yemenizi ve orada bir namaz kılmanızı arzu ediyorum” dedi. (Aleyhissalatu vesselam davete icabet ederek) evine geldi. Evinde şu hasırlardan biri vardı. Hasırın bir köşesinin namaz için hazırlanmasını emir buyurdu. Bunun üzerine üzeri süprüldü ve (yumuşaması için) üzerine su serpildi. Sonra Aleyhissalatu vesselam namaz kıldı. Biz de ona uyarak namaz kıldık.”
Ebu Abdillah İbnu Mace der ki: “Hadiste geçen fahl kelimesi siyahlaşmış hasır manasına gelir.”
MESCİDLERİN TEMİZLİĞİ
6184 – Ebu Sa’idi’l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim mescidden (insanlara rahatsızlık veren) bir şeyi çıkarırsa Allah Teala Hazretleri ona cennette bir ev yapar.”
6185 – Yine Ebu Saidi’l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: “Mescidlere ilk defa kandil koyan Temimu’d-Dari’dir.”
MESCİDDE TÜKÜRMEK MEKRUHTUR
6186 – Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam, mescidin kıble duvarındaki bir tükrüğü kazıyıp temizledi.”
KOYUN VE DEVE AĞALINDA NAMAZ
6187 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Eğer siz, namaz kılmak için koyun ağılı ve deve damından başka bir yer bulamadı iseniz, koyun ağılında namazınızı kılın, fakat deve damında kılmayın.”
6188 – Abdullah İbnu Muğaffel el-Müzeni radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Koyun ağıllarında namaz kılın, deve damlarında kılmayın. Çünkü develer, şeytanlardan yaratılmıştır.”
6189 – Sebre İbnu Ma’bed el-Cüheni radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Deve damlarında namaz kılınmaz, fakat koyun ağıllarında namaz kılınır.”
MESCİDE GİRERKEN DUA
6190 – Resulullah aleyhissalatu vesselam’ın pek muhterem kerimeleri Hz. Fatıma radıyallahu anha anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam mescide girince: “Bismillahi vesselamu ala Resulillahi. Allahümmağfirli zunubi veftah li rahmetike (Allah’ın adıyla girip, Allah’ın Resulune selam ediyorum. Ey Allahım, benim günahımı affet, bana rahmet kapılarını aç)” derdi. Mescidden çıkarken de: “Bismillahi. Vesselamu ala Resulillahi. Allahümmağfir li zunubi veftah li ebvabe fadlike (Allah’ın adıyla çıkıyorum, Resulullah’a selam ediyorum. Allahım, günahımı affet, bana fazl u kereminin kapılarını aç!)” diye dua okurdu.”
6191 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Biriniz mescide girince Resulullah aleyhissalatu vesselam’a selam etsin ve şu duayı okusun: Allahümmaftah li ebvabe rahmetike (Allahım, bana rahmetinin kapılarını aç) çıkarken de Resulullah’a selam versin ve şu duayı okusun: “Allahümme a’sımıni mine’şşeytani’r-racim (Allahım, beni taşlanmış şeytandan koru).”
NAMAZA YÜRÜYEREK GİTMEK
6192 – Ebu Saidi ‘l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam (bir defasında yanındakilere): “Allah’ın kendisiyle hataları örtüp, sevapları artırdığı şeyi size göstereyim mi?” demişti. Ashab: “Evet söyleyin ey Allah’ın Resulü!” dediler. Bunun üzerine:
“O şey, zahmetli durumlarda bile abdesti tam almak, mescidlere çok adım atmak, namazdan sonra müteakip namazı beklemek!” buyurdular.”
6193 – Ebu Saidi’l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim evinden namaz kılmak üzere çıkar ve: “Ey Allahım! Senden isteyenlerin senin katındaki hakkı için ve şu yürüyüşümün hakkı için senden istiyorum. Ben kibirlenmek, böbürlenmek veya görsünler, desinler gibi adi maksadlarla evden çıkmış değilim. Senin gazabından sakınmak, rızanı kazanmak için evden çıktım. Öyleyse beni ateşten korumanı istiyorum, günahlarımı bağışlamanı talep ediyorum. Çünkü senden başka günahları affeden yoktur” diye dua eder, (yalvar yakar olursa) Allah Teala hazretleri, ona (rahmet) yüzüyle teveccüh eder ve yetmişbin melek de kendisi için istiğfar eder.”
6194 – Hz. Enes İbnu Malik anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
“Karanlık gecelerde mescidlere müdavim olanların, Kıyamet gününde tam bir nura kavuşacaklarını müjdele!”
MESCİDE UZAK EV DAHA SEVAPLI
6195 – İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: “Ensar (dan birkısmının) evleri mescidden uzakta idi. Bunlar mescidin yakınına gelmek istediler. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu. (Mealen):
“Onların önden gönderdiklerini ve geride bıraktıklarını (eserlerini,ihmal etmeksizin) yazmaktayız” (Yasin 12). İbnu Abbas der ki: “Bunun üzerine onlar yerlerinde kaldılar.”
CEMAATTEN GERİ KALMAMALI
6196 – Usame İbnu Zeyd radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Bir kısım. (tenbel) adamlar, ya cemaati terketmekten vazgeçerler yahut da ben onların evlerini (başlarına) yakacağım.”
YATSI VE SABAH NAMAZLARININ CEMAATİ
6197 – Ömer İbnu’l-Hattab radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim bir mescidde cemaatle yatsının ilk rek’atini kaçırmadan kırk gece namaz kılarsa Allah Teala hazretleri, bu namazlar vesilesiyle onun için ateşten bir azadlık yazar.”
MESCİDE DEVAM VE NAMAZLARI BEKLEME
6198 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Müslüman bir kimse, namaz ve zikir için mescidi vatan edindiği (çokca gitmeyi alışkanlık haline getirdiği) zaman Allah’ın onun bu halinden duyduğu sevinç, tıpkı gurbette adamı olan kimselerin onun yanlarına dönmesiyle (kavuşmaktan) duydukları sevinç gibidir.”
6199 – Abdullah İbnu Amr radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte akşam namazını kılmıştık.. Namazdan sonra dileyenler evlerine döndü, dileyenler de yerinde kaldı. (Çok geçmeden) Resulullah aleyhissalatu vesselam koşarcasına ve hızlı hızlı nefes alarak, diz kapakları da açılmış bir halde geldi. Bize dediler ki: “Müjdeler olsun! İşte Rabbiniz! Sema kapılarından bir kapı açmış, meleklere karşı sizlerle iftihar ediyor ve diyor ki: “Kullarıma bakın! Farzlarını eda ettiler. Şimdi de diğer namazı beklemekteler!”
MEV’İZELER BÖLÜMÜ
5327 – Ebu İdrîs el-Havlânî, Ebu Zerr radıyallahu anh’tan anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, azîz ve celil alan Rabbinden naklen anlattığına göre, Rabb Teâla şöyle buyurmuştur:
“Ey kullarım! Ben nefsime zulmü haram ettim, onu sizin aranızda da haram kıldım: Öyleyse birbirinize zulmetmeyin.
Ey kullarım! Hidayet verdiklerim dışında hepiniz dâll (doğru yoldan sapmışlar)sınız. Öyleyse benden hidayet isteyin de sizi hidayet edeyim!
Ey kullarım! Benim yedirdiklerim hâriç, hepiniz açlarsınız. Öyleyse benden yiyecek isteyin de size yiyecek vereyim!
Ey kullarım! Benim giydirdiklerim hariç hepiniz çıplaklarsınız! Öyleyse benden giyinme talep edin de sizleri giydireyim!
Ey kullarım! Sizler gece ve gündüz hata işliyorsunuz. Ben ise bütün günahları affederim. Öyleyse benden mağfiret talep edin de sizleri bağışlayayım.
Ey kullarım! Bana zarar verme mevkiine ulaşamazsınız ki bana zarar veresiniz! Bana fayda sağlama mertebesine de ulaşamazsınız ki bana menfaat sağlayasınız.
Ey kullarım! Şayet sizlerin öncekileri sonrakileri; insî olanları, cinnî olanları hepsi de sizden en müttakî bir insanın kalbi üzere olsaydınız, bu benim mülkümde hiç bir şeyi zerre miktar artırmazdı.
Ey kullarım! Eğer sizin öncekileriniz ve sonrakileriniz, insî olanlarınız, cinnî olanlarınız sizden en fâcir bir kimsenin kalbi üzere olsaydınız, bu benim mülkümden zerre kadar bir eksiklik hâsıl etmezdi.
Ey kullarım! Eğer sizlerin öncekileri ve sonrakileri, insî olanları, cinnî olanları bir düzlükte toplanıp bana talepte bulunsaydınız, ben de her insana istediğini verseydim, bu, benim nezdimde olandan, iğnenin denize batırıldığı zaman hasıl ettiği eksilme kadar bir noksanlık ancak meydana getirirdi.
Ey kullarım! Bunlar sizin amelleriniz, onları sizin için sayıyorum. Sonra bunların karşılığını size ödeyeceğim. Öyleyse sizden kim bir hayırla karşılaşırsa Allah’a hamd etsin. Kim de hayır değil de başka bir şey bulursa, kendinden başka bir şeyi levmetmesin (kınamasın, başına geleni kendinden bilsin).”
Müslim, Birr 55, (2577); Tirmizî, Kıyamet 49, (2497).
5328 – Ubeyy İbnu Ka’b radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm gecenin üçte ikisi geçince kalkar ve: “Ey insanlar! Allah’ı zikredin! Allah’ı zikredin! “Sarsıcı” kesinlikle gelecektir; “takipçi” de onun arkasından gelecektir. Ölüm, içindeki (şiddet ve sıkıntı)larla gelecek, (öyleyse ahirete hazırlanın!)” derdi.” Übey devamla dedi ki:
“Ey Allah’ın Resülü dedim, ben sana çok salât oku(mak isti)yorum. (Duamda) ne miktarını sana salât u selam yapayım?”
“Dilediğin kadar!” buyurdular.
“Dörtte bir (yeter mi)?” dedim.
“Dilediğin kadar!” buyurdular, “Eğer artırırsan, bu senin için daha hayırlı!” dediler.
“Yarı(ya ne dersiniz)?” dedim.
“Dilediğin kadar!” buyurdular, “Eğer artırırsan, bu senin için daha hayırlı!” dediler.
“Üçte iki(ye ne dersiniz?)” dedim.
“Dilediğin kadar!” buyurdular, “Eğer artırırsan, bu senin için daha iyi!” dediler.
“(Kendim için dua ettiğim vaktin) tamamını size salât u selam okumaya ayırayım mı?” dedim.
“Bu takdirde, (dünyevî ve uhrevî) dileğin kabul edilir, günahın affedilir!” buyurdular.”
Tirmizî, Kıyamet 24, (2459).
5329 – Ukbe İbnu Âmir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir gün çıkıp, Uhud şehidlerine cenazelere kıldığı namazla namaz kıldı. Sonra minbere geçti:
“Ben dedi, sizden önce (havuzun başına) varacağım ve ben size şahidlik yapacağım. Şimdi, şu anda ben, vallahi havzımı görüyorum. Bana arzın hazinelerinin anahtarları verildi. Vallahi ben artık sizin benden sonra şirke düşmenizden korkmuyorum. Fakat sizin dünya hususunda birbirinizle rekabete, çekememizliğe düşmenizden korkuyorum.”
Buhârî, Rikâk 53, 7, Cenâiz 73, Menâkıb 25, Megâzî 17, 27; Müslim, Fezâil 30, (2296).
5330 – Ebu Kebşe el-Enmâri radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Üç şey vardır, (bunların doğruluğu hususunda size) yemin ederim. Ayrıca bir de hadis söyleyeceğim, bunları iyi belleyin: Kişinin malı sadaka sebebiyle eksilmez. Bir kula haksız zulüm yapılır o da sabrederse, Allah onun izzetini (dünya ve ahirette) mutlaka artırır. Bir kul dilenme kapısını açtı mı, onunla birlikte Allah da o zavallıya fakirlik kapısını açar.”
Tirmizî, Zühd 17, (2326).
5331 – Bir rivayette şu ziyade mevcuttur: “Bir kul, Allah rızası için mütevazi olur, alçalırsa Allah onu mutlaka yüceltir. Size bir hadis söyleyeceğim, onu iyi belleyin: “Dünya dört kişi içindir:
“Bir kul vardır, Allah kendisine mal ve ilim vermiştir de kul, malı hususunda Allah’tan korkmakta, (mal ve ilmi kullanarak) sıla-ı rahm yapmakta, (mal ve ilimde) Allah’ın hakkı olduğunu bilmektedir; işte bu kimse en faziletli bir makamdadır.
“Bir kul vardır. Allah ona ilim vermiştir, mal vermemiştir, ama iyi niyetlidir ve “Malım olsaydı onu falan kişi gibi (hayırda) harcardım” der. İşte bu kimse niyetindekini yapmış gibi sevaba nâil olur, ikisi de eşit şekilde ücrete konar.
“Bir kul vardır Allah ona mal vermiştir, fakat ilim vermemiştir. Malını cahilane harcar. Malı hususunda Rabbinden korkmaz. (Cimriliği, cahilliği sebebiyle) malıyla sıla-ı rahim yapmaz; malında Allah’ın da hakkı olduğunu hiç düşünmez. İşte bu kimse, mertebelerin en düşüğündedir.
“Bir kul vardır, Allah ona ne ilim ne de mal vermiştir ama: “Eğer malım olsaydı onunla falan kimsenin yaptıklarını ben de yapardım” der. Bu da niyetiyle muamele görür. Niyet ettiği kimsenin vebalini aynen eIde eder.”
Tirmizî, Zühd 17, (2326); İbnu Mâce, Zühd 21, (4228).
5332 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kimin azusu ahiret olursa, Allah onun kalbine zenginliğinden koyar ve işlerini derli toplu kılar, artık dünya ona hakîr gelmeye başlar. Kimin hedefi de dünya olursa, Allah iki gözünün arasına (dünyanın) fakirligini koyar, işlerini de darmadağınık eder. Netice olarak, dünyadan da eline, kendisine takdir edilmiş olandan fazlası geçmez.”
Tirmizî, Kıyamet 31, (2467).
5333 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm dediler ki:
“Allah Teâla hazretleri şöyle buyurdular:
“Ey ademoğlu! Kendini ibâdetime ver, gönlünü zenginlikle doldurayım, fakrını kapayayım. Böyle yapmazsan ellerini meşguliyetle doldururum, fakrını da kapamam.”
Tirmizî, Kıyamet 31, (2467); İbnu Mâce, Zühd 2, (4107).
5334 – Yine Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Aleyhissalatu vesselâm’a: “Ey Allah’ın Resûlü dedik, senin yanında iken kalplarimiz mâneviyatta rikkate gelip inceliyor, dünyaya karşı alâkamız kesiliyor ve ahireti sanki görmüş gibi oluyoruz. Yanınızdan ayrılınca ailemizle ünsiyet edip çocuklarımızı kokladık mı, önceki hâlimizi inkâr ediyoruz, bunun sebebi nedir?”
Aleyhissalâtu vesselâm şu cevabı verdi:
“Eğer siz, ayrıldıktan sonra da yanımdaki halinizi devam ettirseydiniz, melekler, sizi evlerinizde ziyaret eder, yollarda sizinle müsâfahada bulunurdu. Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi toptan yok eder, günah işleyip istiğfar edecek yeni bir mahlûk yaratır ve onları mağfiret ederdi.”
Tirmizi, Cennet 2, (2528); İbnu Mâce, Siyâm 48, (1752).
5335 – Şeddâd İbnu Evs radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Akıllı kimse, nefsini muhâsebe eden ve ölümden sonrası için çalışandır. Aciz de, nefsini hevâsının peşine takan ve Allah’tan temennide bulunan kimsedir.”
Tirmizî, Kıyamet 26, (2461).
5336 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Yedi şeyden önce amelde acele edin:
– Unutturucu fakirliği mi bekliyorsunuz?
– Tuğyan ettirip azdırıcı zenginliği mi bekliyorsunuz?
– İfsad edici hastalığı mı bekliyorsunuz?
– Aklınızı götürecek ihtiyarlığı mı bekliyorsunuz?
– Ani ölüm mü bekliyorsunuz?
– Deccali mi bekliyorsunuz. Bu beklenen gaib bir şerdir.
– Yoksa Kıyameti mi bekliyorsunuz? Kıyamet ise hepsinden kötü, hepsinden daha acıdır.”
Tirmizi, Zühd 4, (2308); Nesâî, Cenâiz 123, (4, 4).
5337 – Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Hamr (sarhoş edici içki), günahın her çeşidinin kaynağıdır. Kadın, şeytanın oltasıdır, dünya sevgisi her çeşit hatanın başıdır.”
Rezin tahric etmiştir.
5338 – İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm (bir bayram namazında kadınlar tarafına geçerek):
“Ey kadınlar cemaati! (Allah yolunda) sadakada bulunun, istiğfarı çok yapın. Zira ben siz kadınların cehennemde çoğunluğu teşkil ettiğini gördüm” buyurdular. Dinleyenlerden cesaretli bir kadın:
“Niye cehennemliklerin çoğunu kadınlar teşkil ediyor, neyimiz var?” diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:
“Ağzınızdan kötü söz çok çıkıyor ve kocalarınıza karşı nankörlük ediyorsunuz. Aklı ve dini eksik olanlar arasında akıl sahibi erkeklere galebe çalan sizden başkasını görmedim!” dedi. O kadın tekrar:
“Ey Allah’ın resulü! Aklı ve dini eksik ne demek?” diye sorunca Aleyhissalâtu vesselâm açıkladı:
“Aklı noksan tabiri, iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk olmasını ifade eder. Dinlerinin eksik olması tâbiri de onların (hayız dönemlerinde) günlerce namaz kılmamalarını, Ramazan ayında oruç tutmamalarını ifade eder.”
Buhârî, Hayz 6, Zekât 44, İman 21, Küsüf 9, Nikâh 88; Müslim, Küsüf 17, (907), İman 132, (79); Nesâî, Küsuf 17, (3, 147); Muvatta, Küsuf 2, (1, 187).
5339 – Hz. Ali radıyallahu anh demiştir ki: “Tefekkür edilmeden yapılan kıraatte, (beklenen) hayır yoktur. Fıkıh olmayan ibadette (çok) hayır yoktur. Fakihlerin fakihi, halkı Allah’ın rahmetinden ümitsizliğe düşürmeyen ve Allah’ın mekrinden de emniyete salmayan ve insanları Kur’ân’dan başka şeye rağbete sevketmeyen kimsedir.”
Rezîn tahrîc etmiştir.
5340 – İmam Mâlik’e ulaştığına göre, Hz. İsa İbnu Meryem aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: “Allah’ın zikri dışında çok kelam etmeyin, kalpleriniz katılaşır. Çünkü katı kalp Allah’tan uzaktır, fakat bunu bilemezsiniz. Kendiniz efendiler imişcesine insanların günahlarına bakmayın, bilakis, kullar olarak kendi günahlarınıza bakınız. Çünkü insanlar(ın birkısmı) belaya maruzdur, (birkısmı âfiyete mazhardır, bela (imtihan) sahiplerine merhamet edin. Mazhar olduğunuz afiyete de hamd edin.”
Muvatta, Kelâm 8, (2, 986).
5341 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bir gün bize namaz kıldırdı, sonra minbere çıktı, eliyle kıble cihetine işaret etti ve: “Size namaz kıldırdığım andan beri, bana cennet ve cehennem gösterildi. Onlar şu duvarın önünde temessül etmiş vaziyette idiler. Hayırda ve şerde bugünkü kadarını hiç görmedim” buyurdu.”
Buhârî, Ezân 91, Salât 40, Rikâk 18.
5342 – Abdullah İbnu Ebi Bekr anlatıyor: “Ebu Talha el-Ensâri radıyallahu anh bahçesinde namaz kılıyordu. Derken (dübsî denen kumruya benzeyen) bir kuş uçtu. Gidip gelmeye, çıktığı yeri aramaya başladı, fakat bulamadı. Bu hal Ebu Talha’nın garibine gitti ve bir müddet gözleriyle kuşu takip etti. Sonra namazına döndü. Ne kadar kıldığını bilemiyordu. Kendi kendine: “Bu malımdan bana fitne arız oldu!” dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a gelerek namazda başına gelen fitneyi anlattı ve “Ey Allah’ın Resülü! Bu (bağım Allah için) sadakadır, onu dilediğine ver!” dedi.”
Muvatta, Salât 67, (1, 98).
MİSAFİRLİK (ZİYAFET) BÖLÜMÜ
3460 – Ebu Kerime radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Bir gece misafir olmak müslümanın hakkıdır. Kim, (bir ev sâhibinin) avlusunda sabahlarsa, ağırlanma masrafı, (ev sahibi) üzerine bir borç olur. (Misafir) dilerse o hakkını alır, dilerse terkeder (almaz).”
Ebu Dâvud, Et’ime 5, (3750).
3461 – Bir başka rivâyette (Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın) şöyle söylediği kaydedilmiştir: “Kim bir cemâate misafir olur ve fakat misafir, (ağırlanmaktan) mahrum kalırsa, -ona yardım, her müslüman üzerine hak (bir vazife) olması hasebiyle- bir gecelik (ağırlanma) masrafını o cemâatin ekininden ve malından alır.”
Ebu Dâvud, Et’ime 5, (3751).
3462 – Ukbe İbnu Amir radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’a dedim ki:
“Siz, bizi (sefere) gönderiyorsunuz. Bir yere vardığımız zaman, ahâlisi ihtiyaçlarımızı görmezlerse ne yapmalıyız?” (Resülullah bize) Şu cevabı verdiler:
Bir kavme inince, onlar misafire davranılması gereken muameleyi size de yaparlarsa ikrâmlarını kabül edin. Aksi takdirde, misafire yapmaları gereken ikrâm kadarını onlardan (zorla da olsa) alın.”
Buhari, Edeb 85, Mezâlim 18; Müslim, Lukâta 17, (1727); Ebu Dâvud, Et’ime 5, (3752); Tirmizi, Siyer 32, ( 1589).
3463 – Avf İbnu Mâlik radıyalluhu anh anlatıyor:
“Ey Allah’ın Resûlü dedim, ben bir adama uğrasam, o beni ağırlamasa sonra o bana uğrasa ben ona yaptığını yapayım mı?”
“Hayır! dedi, sen onu ağırla!”
Bir gün Resülullah aleyhissalâtu vesselâm beni eskimiş bir elbise içerisinde görmüştü:
“Senin malın yok mu (da böyle giyiniyorsun)?” diye sordu.
“Allah bana deve, koyun, (sığır, at, köle) her maldan verdi!” dedim.
“Öyleyse buyurdular, üzerinde görülmelidir!”
Tirmizi, Birr 63, (2007).
3464 – Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: Misafirlik üç gündür. Bundan fazlası sadakadır.”
Ebu Dâvud, Et’ime 5, (3749).
3465 – Ebu Şüreyh el-Adevi radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kim Allah ve âhirete inanıyorsa, misafirine câize”sini ikrâm etsin!”
Yanındakiler sordular:
“Ey Allah’ın Resulü! Câizesi de nedir?” Aleyhissalâtu vesselâm açıkladı:
“Bir gecesi ve gündüzüdür. Misâfırlik üç gündür. Bundan fazlası sadakadır. Misafire, ev sâhibini günaha sokuncaya kadar yanında kalması hoş değildir.”
Tekrar sordular:
“Misafgir ev sahibini nasıl günaha sokar?” Aleyhissalatu vesselam açıkladı:
“Adamın yanında ikamet eder kalır, halbuki kendisine ikram edecek bir şeyi yoktur.”
Buhari, Edeb 85, 31, Rikak 23; Müslim, Lukata 77, (48); Muvatta, Sıfatu’n-Nebiyy 22, (2, 929); Ebu Davud, Et’ime 5, (3748); Tirmizi, Birr 43, (1968, 1969).
MİZAH VE ŞAKALAŞMA
5359 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “(Ashabtan bir kısmı): “Ey Allah’ın Resûlü! Sen bize şaka yapıyorsun!” demişlerdi.
“Şurası muhakkak ki (şaka da bile olsa) ben sadece hakkı söylerim!” buyurdular.”
Tirmizî, Birr 57, (1991).
5360 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Bir adam Aleyhissalâtu vesselâm’a gelerek: “Ey Allah’ın Resûlü! Beni bir deveye bindir!” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm da: “Ben seni devenin yavrusuna bindireceğim!” dedi. Adam:
“Ey Allah’ın Resülü, ben deve yavrusunu ne yapayım (ona binilmez ki!)” deyince Aleyhissalâtu vesselâm:
“Acaba deveyi deveden başka bir mahluk mu doğurur?” buyurdular.”
Tirmizî, Birr 57, (1992); Ebu Dâvud, Edeb 92, (4998).
5361 – Yine Enes radıyallahu anh, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ın, kendisine: “Ey Zü’l-üzüneyn (iki kulaklı)!” diye hitab ettiğini, bu sözüyle şaka yapmayı kasdettiğini rivayet etmiştir.”
Tirmizî, Birr 57, (1993); Ebu Dâvud, Edeb 92, (2005).
5362 – Useyd İbnu Hudayr radıyallahu anh anlatıyor: “Ensardan mizahçı bir zat vardı. (Bir gün yine) konuşup yanındakileri güldürürken Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm elindeki çubuğu (şaka yollu) adamın böğrüne dürttü. Bunun üzerine adam:
“Ey Allah’ın Resülü (canımı yaktınız). Müsaade edin kısas yapayım!” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm da: “Haydi yap!” buyurdu. Adam:
“Ama üzerinizde gömlek var, benim üzerimde yoktu (kısas tam olması için çıkarımalısınız)!”
Adamın talebi üzerine, Aleyhissalâtu vesselâm gömleğini kaldı(rıp böğrünü aç)tı. Adam, Resülullah’ı kucaklayıp böğrünü öpmeye başladı ve:
“Ben bunu arzu etmiştim ey Allah’ın Resülü!” dedi.”
Ebu Dâvud, Edeb 160, (5224).
5363 – Abdullah İbnu’s-Sâib İbni Yezîd İbni’s-Sâib babası tarîkiyle ceddi (Yezid İbnu’s-Sâib) radıyallahu anh’tan anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Sizden kimse, ne şaka ne de ciddî olarak kardeşinin değneğini almasın. Kim kardeşinin değneğini almışsa hemen ona geri versin.”
Ebu Dâvud, Edeb 93, (5003); Tirmizî, Fiten 3, (2161).
5364 – İbnu Ebî Leylâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın ashabı radıyallahu anhüm ecmaînin bize anlattıklarına göre, onlar bir sefer yürüyüşünde idiler. (Bir konaklama sırasında) içlerinden biri uyurken, arkadaşı gidip ipini alır. Uyanınca ipini bulamayan zat (kaybettim diye) korkar. (Duruma muttali olan) Aleyhissalâtu vesselâm: “Bir müslümana, bir başka müslümanı korkutmak helâl olmaz!” buyurdular.”
Ebu Dâvud, Edeb 93, (5004).
SAKA
7070 – Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: “Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh ticari maksatla, Aleyhissalatu vesselâm’ın vefatından bir yıl önce Busra ya kadar gitmişti. Beraberinde Nu’aymân ve Suvaybıt İbnu Hermele de varlardı. Bunlar Bedir gazilerindendi.. Nu’aymân erzakları gözetiyordu. Suvaybıt mizahı seven şakacı birisiydi. Nuayman’a (bir ara): “Bana yiyecek bir şeyler ver!” dedi. O ise: “Bekle de Ebu Bekir gelsin!” dedi. Suvaybıt (biraz öfkelenerek) “Vallahi seni kızdırmasını bilirim!” dedi. Râvi der ki: “(Bir müddet sonra) bunlar bir kavme uğradılar. Suvaybıt onlara:
“Benim bir kölem var, satın alırsanız (ucuza vereceğim)” der. Onlar da “Alırız!” derler. Suvaybıt: “Ancak şimdiden söyleyeyim, kölem çenebazdır, o size: “Ben hür kimseyim (köle değilim)” diyecektir. Eğer o böyle dedi diye almaktan vazgeçecekseniz (alıcı olup da) kölemle arama fesad sokmayın!” dedi. Onlar: “Hayır! biz onu senden satın alacağız!” dediler ve (pazarlık edip) on deve mukabili Nuayman’ı satın aldılar. Sonra yanına gelip, boynuna sarık veya ip bağladılar. Nu’ayman: “Bu adam sizinle alay ediyor, ben hürüm, köle değilim” dedi. Adamlar: “Senin böyle söyleyeceğini bize haber vermişti (yalanlarınla bizi kandıramazsın)” dediler ve Nuayman’ı alıp götürdüler.
Derken Hz. Ebu Bekr geldi. Durumu kendisine haber verdiler. Ravi der ki: “Hz. Ebu Bekr o kavmin peşine düştü, develerini geri verdi ve Nu’âyman’ı kurtardı. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’ın yanına döndükleri zaman hâdiseyi haber verdiler. Bu hadiseye Aleyhissalatu vesselâm ve ashabı bir yıl güldüler.”
MUDARABE
4955 – Zeyd İbnu Eslem radıyallahu anh babasından naklen anlattığına göre, “Ömer İbnu’l-Hattab’ın iki oğlu Abdullah ve Ubeydullah radıyallahu anhüm, Irak’a giden bir orduya katılıp sefere çıktılar. Bu seferde, Basra emiri olan Ebu Musa el-Eş’ari radıyallahu anh’a uğradılar. Ebu Musa onlarla merhabalaşıp, kolaylık diledikten sonra:
“Size faydası dokunacak bir şey yapabilmeyi ne kadar isterdim!” dedi ve az sonra hatırladı: “Evet evet! Şurada Allah’ın malından mal var. Onu Ebirü’l-Mü’minin (Hz. Ömer)’e göndermek istiyorum. Ben onu size karz olarak vereyim. Siz onunla Irak mallarından satın alın, sonra da Medine’de satın. Sermayeyi emiru’l-mü’minin’e ödeyin, kâr da sizin olsun!” dedi. Abdullah ve Ubeydullah:
“Bunu yapmak isteriiz” dediler ve yaptılar. Ebu Musa, Hz. Ömer radıyallahu anhüma’ya onlardan malı almasını yazdı.
Medine’ye geldikleri vakit malı sattılar, kâr ettiler. Parayı Hz. Ömer’e verdikleri zaman:
“Ebu Musa, her askere size yaptığı gibi borç veriyor mu?” diye sordu. Oğulları, “Hayır!” dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer:
“Ebiru’l-mü’minin’in iki oğlu olduğunuz için borç vermiş. (Olmaz böyle şey!) Sermayeyi de, kârı da getirin!” diye gürledi. Abdullah sükût etti. Ubeydullah ise:
“Ey Emiru’l-mü’minin, bu davranış sana yakışmaz! Eğer bu sermaye noksanlaşsa veya kaybolsa idi, biz tazmin edecektik” dedi. Fakat Hz. Ömer:
“Kârı da getirin!” diye ısrar etti. Abdullah yine sesini çıkarmadı. Ubeydullah (önceki söylediklerini tekrar ederek) karşılık verdi. Bunun üzerine Hz. Ömer’in meclis arkadaşlarından bir adam:
“Ey Emiru’l-mü’minin! Bunu mudârabe saysan!” teklifinde bulundu. Hz. Ömer de:
“Evet, onu mudarabe kıldım!” deyip, sermayeyi ve kârın yarısını aldı. Abdullah’la Ubeydullah da diğer yarısını aldılar.”
Muvatta, Kırâz 1, (2, 687, 688).
4956 – Alâ İbnu Abdirrahmân babası vasıtasıyla dedesi (Yakub el-Medeni)’den naklediyor: “Osman İbnu Affan kendisine, çalıştırması için, mudârabe olarak mal verdi ve kâr ikisinin oldu.”
Muvatta, Kırâz 2, (2, 688).
KUREYŞ’İN FAZİLETİ
4496 – Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “”Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “İnsanlar hayırda da şerde de Kureyş’e tabidir.”
Müslim, İmaret 3, (1819).
4497 – İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “”Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Ey Allahım, Kureyş’in ilkine azab tattırdın, hiç olsun, ahirine ihsanını tattır.”
Tirmizi, Menakıb, (3904).
4498 – Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “”Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kureyş kadınları, deveye binen kadınların en hayırlılarıdır: Onlar, küçük çocuklara karşı daha şefkatli, kocalarının mallarına karşı daha muhafızdırlar.”
Ebu Hüreyre radıyallahu anh: “Meryem Bintu İmrân hiçbir zaman deveye binmedi” derdi.”
Buhari, Nikah 12, Enbiya 46, Nefahat 10; Müslim, Fezailu’s-sahabe 210, (2529).
4499 – Abdullah İbnu Muti’, babası radıyallahu anh’tan naklen anlatıyor: “”Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Mekke’nin fethedildiği gün buyurdular ki:
“Bugünden sonra hiçbir Kureyşli, Kıyamete kadar sabren öldürülemez.”
(Ravi der ki:) “Kureyş’in Âsi (isim)lerinden Muti’den başka kimse müslüman olmadı. Muti’nin ismi de Âsi idi. “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ona Mûti ismini taktı.”
Müslim, Cihad 88-89, (1782).
BAZI ARAP KABİLELERİNİN FAZİLETİ
4500 – Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “”Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Eslem kabilesini Allah selâmetli kılsın, Gıfar kabilesine de mağfiret buyursun!”
Buhari, Menakıb 6; Müslim, Fezailu’s-Sahabe 184, (2515, 2516).
4501 – Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “”Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kureyş, Ensar, Cüheyne, Mezeyne, Eslem, Eşca’ ve Gıfâr benim dostlarımdır. Onların da Allah ve Resûlünden başka dostları yoktur.”
Buhari, Menakıb 6; Müslim, Fezailu’s-Sahabe 189, 190, (2520-2521); Tirmizi, Menakıb, (3945).
4502 – Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: “”Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Ben Eş’ari cemaatin geceleyin evlerine girerkenki Kur’an okumalarını seslerinden tanırım. Gündüzleyin girerlerken evlerini görmemiş de olsam, geceleyin Kur’an okuyuşları sebebiyle seslerinden evlerini tanırım. Onlardan biri Hakîm’dir. Atlılara -yahut düşmana dedi- rastlayınca, onlara:
“Arkadaşlarım, kendilerini beklemenizi söylediler!” dedi.”
Buhari, Megazi 38, Humus 15, Menakıbu’l-Ensar 37; Müslim, Fezailu’s-Sahabe 166, (2499).
4503 – Yine Buhâri ve Müslim Ebu Musa’dan şu hadisi kaydetmişlerdir:
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Eş’ariler, gazve sırasında azıkları tükenir, Medine’de de ailelerinin yiyecekleri azalırsa, yanlarında bulunanları bir yangının üzerinde toplarlar sonra onu tek bir kabla eşit olarak paylaşırlar. Onlar bendendir, ben de onlardanım.”
Buhari, Şirket 1; Müslim, Fezailu’s-Sahabe 167, (2500).
4504 – Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Beni Temim’i, haklarında Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’dan işittiğim üç şeyden sonra hep sever oldum. Demişti ki: “Onlar Deccal’e karşı ümmetimin en şiddetlisidirler.” Onların zekâtları gelmiştir. Aleyhissalatu vesselam:
“Bu, kavmimizin zekâtlarıdır!” buyurdular. Hz. Aişe radıyallahu anhâ’nın yanında onlardan bir esire kadın vardı,
“Onu azad et, çünkü o, Hz. İsmâil evlatlarından!” buyurdular.”
Buhari, Itk 13, Megazi 67; Müslim, Fezailu’s-Sahabe 198, (2525).
4505 – Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Kays’tan bir adam:
“El Allah’ın Resûlü! Hımyer’e lânet et!” dedi. Aleyhissalatu vesselam ondan yüzünü çevirdi. Adam aynı talebi tekrar edince, Aleyhissalatu vesselam:
“Allah Hımyer’e rahmet kılsın. Onların ağızları selam, elleri yiyecek, kendileri de emniyet ve iman ehli kimseler!” buyurdu.”
Tirmizi, Menakıb, (3985).
4506 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Ezd kabilesi, Allah’ın yeryüzündeki ordusu (ve dininin yardımcıları)dır. Halk onları alçaltmak ister, Allah ise onları yüceltir. İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o zaman kişi:
“Keşke babam Ezdi olsaydı! Keşke annem de Ezdi olsaydı!” diye temennide bulunacak.”
Tirmizi, Menakıb, (3933).
4507 – Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Tufeyl İbnu Amr ed-Devsi, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a gelerek:
“Devs kabilesi helak oldu. (Allah’a) âsi oldu (ve İslam’a girmekten) imtina etti. Onlara bir bedduada bulunnun!” dedi. Orada bulunanlar, Aleyhissalâtu vesselâm’ın beddua yapacağını zannetti. Ama O:
“Allah’ım, Devs’e hidayet ver, onları imâna getir!” buyurdu.”
Buhari, Megazi 75, Cihad 100, Da’avat 59; Müslim, Fezailu’s-Sahâbe 197, (2524).
4508 – Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Sahabeler radıyallahu anhüm. Aliyhissalâtu vesselâm’a müracaat ederek:
“Ey Allah’ın Resûlü! Taiflilerin okları bizleri yaralayıp parçaladı. Aleyhlerine Allah’a bir bedduada bulunuverseniz!” dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:
“Allahım, Tâiflilere hidayet ver!” buyurdular!”
Tirmizi, Menakıb (3937).
4509 – Ebu Berze el-Eslemi radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, bir sahabiyi Arap kabilelerinden birine irşad vazifesiyle gönderdi. Ancak kabile halkı ona hakaretler edip bir güzel dövdüler. Sahabi, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a gelerek durumu haber verdi. Aleyhissalâtu vesselâm:
“Eğer Ummân ahalisine gitmiş olsaydın onlar ne söverler ne de seni döverlerdi” buyurdu.”
Müslim, Fezailu’s-sahabe 228, (2544).
4510 – Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Mülk (saltanat, idare) Kureyş’tendir. Kaza (davaları hükme bağlama) Ensar’dadır, Ezân Habeşlilerdedir, emânet (güven) Ezd’dedir, yani Yemen’dedir.”
Tirmizi, Menakıb, (3932).
4511 – Ebu Sekine (ki Muharrerler’den bir kimsedir.) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın bir sahabesinden naklen anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Sizi bıraktıkları müddetçe siz de Habeşlileri bırakın. Sizi terkettikleri müddetçe Türkleri terkedin.”
Ebu Davud, Melahim 8, (4302).
4512 – İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm üç kabileye ikrah eder halde vefat etti: Sakif, Beni Hanife, Beni Ümeyye.”
Tirmizi, Menakıb, (3938).
ARAPLARIN FAZİLETİ
4513 – Selman-ı Farisi radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana:
“Bana buğzetme, dinini terketmiş olursun!” buyurdular. Ben:
“Ey Allah’ın Resûlü, ben size nasıl buğzederim? Allah hidayeti bana sizin elinizle ulaştırdı” dedim.
“Araba buğzedersin, böylece bana buğzetmiş olursun” buyurdular.”
Tirmizi, Menakıb, (3923).
4514 – Osman İbnu Affan radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kim Arabı aldatırsa şefaatime giremez ve sevgim de ona ulaşmaz.”
Tirmizi, Menakıb, (3924).
ACEM VE RUM’UN FAZİLETİ
4515 – Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Cum’a sûresini tilavet buyurdu: “Onlardan diğer bir grup gönderdi ki(faziletçe) birincilere yetişememişlerdir” (Cum’a 3) ayetine gelince, bir sahabe:
“Ey Allah’ın Resûlü! Bize kavuşamayacak olan bunlar kimlerdir?” diye sordu. Aleyhissalatu vesselam elini Selman radıyallahu anh’ın üzerine koyarak:
“Ruhumu kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun, eğer iman Süreyya yıldızında olsaydı, ona, bunnun kavminden bazı kimseler yine de ulaşacaklardı.” -Bir diğer rivayette: ” Fars’tan bazı kimseler”- buyurdu.”
Buhari, Tefsir, Cum’a 1; Müslim, Fezailu’s-Sahabe (2546); Tirmizi, Menakıb, (3929).
4516 – Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: ” Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın yanında Acemler zikredilmişti, şöyle buyurdular.
“Ben onlara -veya bazılarına- sizden -veya bazınızdan- daha çok güven duyuyorum!”
Tirmizi, Menakıb, (3928).
4517 – Müstevred el-Kureşi radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ı işittim, diyordu ki:
“Rumlar insanların ekserisi olduğu bir sırada Kıyamet kopar.” (Bunu işiten) Amr İbnu’l-As radıyallahu anh atılarak:
“Söylediğine dikkat et!” dedi. Müstevrid:
“Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’dan işittiğimi söylüyorum! diye te’yid etti. Amr:
“Sen bunu söylersen, (bil ki) onlarda dört haslet vardır: Fitne sırasında insanların en halimidirler. Musibete uğrayınca da onu en çabuk atlatanıdırlar. Kaçtıktan sonra geri dönmede insanların en çabuğudurlar. Miskin, yetim ve zayıflara en hayırlı olanlarıdır. Beşinci olarak hoş ve güzel bir hasletleri de kralların zulümlerine en fazla karşı koyan kimseler olmalarıdır.”
Müslim, Fiten 35, (2898).
MUSİKİ VE EĞLENCE
4300 – Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, benim yanımda iki cariye, Buas (savaşı ile ilgili hamâsi) türküler söylerken çıkageldi. Gidip yatağın üzerine (yan üstü uzandı ve yüzünü de (aksi istikamete) çevirdi. Derken (babam) Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh girdi. Derhal beni azarladı ve: “Resûlullah’ın hane-i saadetlerinde şeytan çalgısı ha!” dedi. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, ona yönelip.
“Bırak onları (söylesinler!)” buyurdu. (Onlar sohbete dalıp, bizden) dikkatlerini çekince, ben cariyelere göz işareti yaptım, kalkıp gittiler.”
Hz. Aişe devamla der ki: “Bir bayram günüydü. Siyahiler, mescidde kılınç-kalkan oyunu oynuyorlardı. Ben mi Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’dan taleb etmiştim (bilemiyorum), yoksa o (kendiliğinden) mi “Seyretmek ester misin?” buyurdular. Ben:
“Tabii!” dedim. Kalktı, beni geri tarafına aldı, yanağım yanağının üstünde olduğu halde durduk.
“Ey Erfideoğulları göreyim sizi (oynayın)!” diyordu. Ben usanınca(ya kadar böyle devam ettik. Usandığımı farkedince):
“Yeter mi?” buyurdular. Ben:
“Evet!” dedim.
“Öyleyse git!” dediler.”
Buhari, Iydeyn 2, 3, 25, Cihad 81, Menakıb 15, Menakıbu’l-Ensar 46, Nikah 82, 114; Müslim, Iydeyn 19, (892); Nesai, Iydeyn 35 – 36, (3, 195-197).
4301 – Amir İbnu Sa’d radıyallahu anh anlatıyor: “Bir düğün sırasında Karaza İbnu Ka’b ve Ebu Mes’ûd el-Ensâri’nin yanına girdim, bir kısım cariyeler şarkı söylüyorlardı. Dayanamayıp:
“Sizler, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın Bedir Ashabından olun da yanınızda şu iş yapılsın olacak şey değil!” dedim. Bunun üzerine onlar:
“Otur, dilersen bizimle dinle, dilersen git, Bize düğünde eğlenme ruhsatı verildi!” dediler.”
Nesai, Nikah 80, (6, 135).
4302 – Muhammed İbnu’l-Münkedir rahimehullah anlatıyor: “Bana ulaştığına göre, Allah Teâla Hazretleri Kıyamet günü şöyle seslenecektir:
“Kulaklarını eğlence ve şeytan çalgısından uzak tutanlar neredeler? Onları misk bahçelerine dahil edin!”
Sonra Melaike aleyhissalatu vesselam’a seslenecek:
“Onlara benim takdirlerimi duyurun ve haber verin ki, kendilerine artık ne korku var, ne de üzüntü!”
(Rezin ilavesidir.)
“Kütüb-i Sitte hadisleri nedir?”
“Kütüb-i Sitte kitapları listesi”
“Kütüb-i Sitte Arapça-Türkçe çeviri”
“En güvenilir hadisler hangi kitapta bulunur?”
“Kütüb-i Sitte sahih hadisler”
“Kütüb-i Sitte terimleri açıklamaları”
“Kütüb-i Sitte ve muhaddisler”
“Kütüb-i Sitte hadis koleksiyonu”
“Kütüb-i Sitte okuma yöntemleri”
“Kütüb-i Sitte hadis eleştirisi”
“Kütüb-i Sitte öğrenme kaynakları”
“Kütüb-i Sitte rivayet zinciri”
“Kütüb-i Sitte ve hadis terminolojisi”
“Kütüb-i Sitte sahih hadislerin listesi”
“Kütüb-i Sitte ve hadis metinleri”
“Kütüb-i Sitte ve zayıf hadisler”
“Kütüb-i Sitte tefsir hadisleri”
“Kütüb-i Sitte ve hadis külliyatları”
“Kütüb-i Sitte ve fıkhî meseleler”
“Kütüb-i Sitte hadis numaraları”