Bir internet sitesini günlük ortalama kaç kişi ziyaret etmelidir?

Bu sorunun cevabı “yeterince” olabilir. İlk bakışta kestirme, öylesine verilmiş bir yanıt gibi dursa da her web sitesinin alması gereken en az veya en üst limitte ziyaretçi sınırı olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü kişisel bir blog ile bir uluslararası firmanın ya da markanın blogu aynı sayıda ziyaretçi almayacaktır. Aynı zamanda toplumda çok fazla insanın ilgisini çekmeyen alanlarda da ziyaretçi sayısının farklı olması doğaldır.

Ancak, temel bazı ölçütleri hesaba katarak, bir web sitesinin ziyaretçi trafiğinin yüksek, yoğun veya düşük, az olduğunu söylemek mümkün. Bunu yapabilmek için aynı alanda faaliyet gösteren birkaç siteyi karşılaştırmamız yeterli olacaktır. Yani en temel düşünme aracı olarak kıyas, bizim için asgari düzeyde bilgi sağlayabilir.

Örneğin emlak alanında kurulu üç web sitesi bulunduğunu varsayalım. Bunlardan ilkini günlük 10.000, ikincisini 5.000, üçüncüsünü de 1.000 kişi ziyaret ediyor olsun. Sayıları karşılaştırarak işe başlayalım: Elbette günlük en fazla ziyaretçiyi misafir eden ilk site, ziyaretçi trafiğinin yüksekliği konusunda başı çekiyor, başarılı diyebiliriz. Peki bu yeterli midir?

Düşünmeye devam edelim. İkinci sitemiz ilki kadar ziyaretçi almasa da, kullanıcıların ilkine nazaran sitede daha fazla zaman geçirdiğini, aradığı bilgileri bulmanın yanında o sıralarda kafasını meşgul eden başka konuları da sitede çözebildiğini görüp sayfalarda dolaşmaya başladığını, hatta hiç hesapta olmayan bilgileri öğrenmek için okuyup incelediğini varsayalım. Böyle bir sitenin sponsorları da (reklam, tanıtım, indirim, avantaj, satış ortaklığı, vs.) bu etkileşimli ziyaretçi trafiğinden nasibini alacaktır. Sonuç olarak bu web sitesi kullanıcılarına sunduğu olanaklarla pek çok değerlendirme ölçütüne göre yüksek değerler elde edecektir.

Son olarak 1.000 kişinin ziyaret ettiği, tam olarak aradığını bulduğu bir site ile karşılaşan ziyaretçinin site adresini ezberleyip, ya da sık kullanılanlar listesine ekleyip neredeyse her gün, hatta günde birden fazla ziyaret ettiğini düşünelim. Hatta bu site içeriğini paylaşıp yorum ve eleştirileriyle site içeriğinin gelişimine katkıda bulunduğunu, kendisini bu sitenin müdavimi saydığını, kimi forum ve sosyal paylaşım sitelerinde olduğu gibi kendi gündelik yaşam etkinliklerinin, kimliğinin bir parçası olarak gördüğünü düşünelim. Böyle bir internet sitesinin hem ziyaretçi trafiğinin, hem de içerik zenginliğinin doğal yollarla artışı, paylaşımların siteye olan ilgiyi yüksek tutuşu nedeniyle değer kazandığını görüyoruz.

Burada öne çıkan ayrıntının, o internet sitesi ile ziyaretçileri arasında doğan etkileşimin kalitesi olduğunu görüyoruz. Aynı zamanda site içeriğinin her zaman her yerde bulunan bir içerikle değil de daha spesifik, az bulunur bir içerikle donatılması, onu daha da değerli kılmaktadır. Çünkü “öncü” ve “aktif” internet kullanıcıları aynı zamanda interneti yaşam alanlarının bir uzantısı, tamamlayıcı bir parçası olarak değil, ona merkezi bir güç atfettikleri kendi özel ve asli yaşam alanı olarak görmektedir. Yani aynı zamanda bir “internet yurttaşı” gibi davranmakta, e-devlet uygulamaları, online işlem ve başvurular, kültürel etkinlikler, tasarım ve tüketim konularında aktif bir “tüketici” rolü üstlenmektedirler.

Sonuç olarak, kurduğunuz internet sitesi, ziyaretçilere ne veriyor? Günde siteyi ziyaret eden on bin kullanıcı için site hangi değerleri üretiyor? Kullanıcıları için ne türden bir hayati öneme sahip? Sitenin alternatifi/alternatifleri var mı? Ziyaretçiler sitede geçirdikleri zamanı aktif birer kullanıcı ve içeriğin gelişimine katkı sağlayan, o siteyi sahiplenen bir tutum mu sergiliyor? Ya da sitenin pasif bir “izleyicisi” mi?

Bu sorular çoğaltılabilir daha da. Güncelledikçe bunu yapacağım. Fakat şu basit soru bile, tüm bu uzayıp gidebilecek soruları özetleyen, kullanışlı bir fikir sunabilir bize: Ben, bu internet sitesinin ziyaret eden birinin yerine koysam kendimi, beni buraya çeken, bağlayan, altından girip üstünden çıkmamı sağlayan, onsuz yapamayacağım hissini bana veren hangi özelliklere sahip? Yani kendimi bu sitenin bir ziyaretçisi gibi görürsem kim, neyi, ne kadar bulabiliyor ve kullanabiliyor bu sayfalarda?

Sonuç olarak kendimizi, tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi, örneğin yayıncılık veya reklam etkinliklerinde olduğu gibi hedef kitlemizin yerine koyarak, onların beklenti ve arzularını yeterince anlayıp karşılayarak, işin kolayına kaçmadan emek verip, yaptığımız işe alın teri katarak, sitenin kalitesini yükseltir, güncel ve canlı tutar ve nihayet sitenin ziyaretçi kalitesini de yükseltmiş oluruz. Bu çaba, ödülsüz kalmayacaktır. Hedef kendine yeten ve belirlediği yeni hedefleri kısa sürede aşan, kullanıcı ve ziyaretçi kalitesi etkin bir grafik çizen bir internet sitesi, hedef kitlesini büyük ölçüde kendisine çekebiliyor demektir.

Tam da burada, kolay ve basit bir örnek gibi gelebilecek bir örnekle sonlandırmak istiyorum yazımı. Google, yukarıda söylediğim türden bir cazibe yaratarak, kullanıcıları kendisine çekebilen ve görünüşte dünyanın en sade açılış sayfasına sahip internet sitesidir. İnternette arama yapmak isteyenleri karşıladığı bu boş ve beyaz sayfadan fazlasına sahip olduğu için, hedef kitlesinin bir kısmını değil, tamamını kendisine çekebilmektedir. Elbette başından beri süregelen, güçlü öngörüleri sayesinde kendisini tek, kaçınılmaz bir kudretle sunan Google, kullanıcılarına bir buz dağının en ucundaki beyazlık olarak görünüp, ona temas eden herkesi bir daha kendisinden kopmamak üzere kendisine bağlamıştır. Böylece her Google kullanıcısı, onun bir üreticisi, kullanıcısı, tüketicisi, tanıtıcısı olmuştur, olmaya da devam edecektir. Google bu anlamda bir doruk noktasını temsil eden, rehber edinilmesi gereken önemli ve güçlü bir örnektir.

Bir Cevap Yazın

Previous post Günümüzün Eğitim Modeli
Next post 11 maddede Korona virüsle geçireceğimiz 18 ila 24 ay
Close

Subscribe to Blog via Email

Enter your email address to subscribe to this blog and receive notifications of new posts by email.

Join 259 other subscribers
%d bloggers like this: