Kütüb-i Sitte hadisleri-7

Kader

KADERE İMAN

4795 – Hz. Cabir (R.a) anlatıyor: “Resûlullah (S.a.v) buyurdular ki:

“Kul, hayrıyla, şerriyle kadere inanmadıkça, kendine (hayır ve şerden) isabet edecek şeyi atlatamayacağını, (hayır ve şerden) kaçacak olan şeyi de yakalayamayacağını bilmedikçe iman etmiş olmaz.”

Tirmizi, Kader 10, 2145.

4796 – Ubâde İbnu’s-Sâmit (R.a) oğluna ölümü sırasında demiştir ki: “Oğulcuğum, başına gelecek olan şeyin asla atlatılamayacağını, kaçırdıklarını da yakalayamayacağını bilmedikçe sen, imannın hakikatının tadını asla bulamazsın. Zira ben, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın şöyle söylediğini işittim:

“Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdir. Kalemi yarattı ve: “Kıyamete kadar olacak şeylerin miktarlarını yaz!” dedi.”

“Oğulcuğum, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’dan şunu da işittim:

“Kim bu inanç dışında olarak ölürse benden değildir.”

Ebu Davud, Sünnet 17, (4700); Tirmizi, Kader 17, (2156).

KADERLE AMEL

4797 – İbnu Amr İbni’l-As (R.a) anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, elinde iki kitap olduğu halde yanımıza geldi ve:

“Bu iki kitap nedir biliyor musunuz?” buyurdular. Cevaben:

“Hayır, ey Allah’ın Resûlü! bilmiyoruz. Ancak bildirmenizi istiyoruz!” dedik. Bunun üzerine sağ elindekini göstererek:

“Bu Rabbülâlemin’den (gelmiş) bir kitaptır. İçerisinde cennet ehlinin isimleri mevcuttur. Hatta onların babalarının ve kabilelerinin isimler de mevcuttur ve sonunda da icmal yapmıştır. Bunlara asla ne ilave yapılır, ne de onlardan eksiltmeye yer verilir. Hiç değişmeden ebedi olarak sabit kalır” buyurdular. Sonra sol elindekini göstererek:

“Bu da Rabbülâlemin’den bir kitaptır. Bunun içinde de ateş ehlinin isimleri, onların atalarının isimleri ve kabilelerinin isimleri vardır. En sonda da icmâllerini yapmıştır. Bunlara asla ne ziyade yapılır, ne de eksiltmeye yer verilir!” buyurdular. Ashabı sordu:

“Öyleyse ey Allah’ın Resûlü, niye amel ediliyor? Madem ki her şey önceden olmuş bitmiş, yazılmış ve artık yazma işinden fariğ olunmuş (bir daha yapma gayreti de niye)?”

Resûlullah şu cevabı verdi:

“Siz amelinizle doğruyu ve istikameti arayın! İtidali koruyun, Zira, cennetlik olan kimsenin ameli, cennet ehlinin ameliyle sonlanır; (daha önce) ne çeşit amel yapmış olursa olsun. Keza cehennemlik olanın ameli de cehennem ehlinin ameliyle sonlanır, hangi çeşit amel ile amel etmiş olursa olsun!”

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, sonra elindeki kitapları atıp, elleriyle işaret ederek dedi ki:

“Rabbiniz kullardan artık fariğ oldu, birkısmı cennetlik, birkısmı da cehennemliktir.”

Tirmizi, Kader 8, (2142).

4798 – Hz. Ali (R.a) anlatıyor: “Biz bir cenaze vesilesiyle Baki’u’l-Ğarkad’da idik. Derken yanımıza Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm çıkageldi ve oturdu. Biz de etrafında (halka yapıp) oturduk. Elinde bir çubuk vardı. Çubuğuyla yere birşeyler çizmeye başladı. Sonra:

“Sizden kimse yok ki, şu anda cennet veya cehennemdeki yeri yazılmamış olsun!” buyurdular. Cemaat:

“Ey Allah’ın Resûlü, dedi. Öyleyse hakkımızda yazılana itimad edip ona dayanmayalım mı?”

“Çalışın, buyurdular. Herkes kendisi için yaratılmış olana erecektir. Cennetlik olanlar, saadet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır. Şekâvet ehli olanlar da şekâvet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır!”

Sonra şu ayeti tilavet buyurdular. (Mealen): “Kim bağışta bulunur, günahtan kaçınır ve dinin en güzelini tasdik ederse, biz de ona hayır ve kolaylık yolunu kolaylaştırırız” (Leyl 5-7).

Buhari, Tefsir, Leyl, Cenaiz 83, Edeb 120, Kader 4, Tevhid 54; Müslim, Kader 6, (2647); Ebu Davud, Sünnet 17, (4694); Tirmizi, Kader 3, (2137), Tefsir, Leyl, (3341).

4799 – Hz. Cabir (R.a) anlatıyor: “Süraka İbnu Malik İbnu Cu’şem (R.a) gelerek sordu:

“Ey Allah’ın Resûlü! Bize dinimizi açıkla. Sanki yeni yaratılmış gibiyiz. Şimdi amel ne husustadır: Kalemlerin kuruduğu, miktarların kesinleştiği şeylerde mi, yoksa istikbale ait şeylerde mi çalışacağız?”

“Hayır (istikbale ait şeylerde değil). Bilakis kalemlerin kuruduğu, miktarların cereyan ettiği (kesinleştiği) hususta!” buyurdular. Sürâka tekrar:

“Öyleyse niye amel edelim (boşa zahmet çekelim)?” diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:

“Çalışın! Herkes yaratıldığı şeye erecektir! Herkes, (yazıldığı) ameliyle amil olacaktır!” buyurdular.”

Müslim, Kader 8, (2648).

4800 – İbnu Mes’ud (R.a) anlatıyor: “Sâdık ve Masdûk olan Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Sizden birinin yaratılışı, annesinin karnında kırk günde cem olur. Sonra bu kadar müddetle “alaka” olur. Sonra bu kadar müddette “mudga” olur. Sonra Allah bir meleği dört kelimeyle gönderir: (Bu melek) rızkını, ecelini, amelini, şaki veya said olacağını yazar, sonra ona ruh üflenir. Kendinden başka ilah olmayan zâta yemin olsun, sizden biri, (hayatı boyunca) cennet ehlinin ameliyle amel eder. Öyle ki, kendisiyle cennet arasında bir zirâlık mesafe kaldığı zaman ona yazısı galebe çalar ve cehennem ehlinin ameliyle amel ederek cehenneme girer. Aynı şekilde sizden biri (hayatı boyunca) cehennem ehlinin amelini işler. Kendisiyle cehennem arasında bir ziralık mesafe kalınca yazısı ona galebe çalar ve cennet ehlinin amelini işleyerek cennete girer.”

Buhari, Kader 1, Bed’ü’l-Halk 6, Enbiya 1, Tevhid 28; Müslim, Kader 1, (2643); Ebu Davud, Sünnet 17, (4708); Tirmizi, Kader 4, (2138).

Rezin şu ziyadede bulundu: “(Resûlullah) şunu da buyurdular: “Nutfe düştü mü, kırk gün rahimde uçar. Sonra kırk günde alaka olur. Sonra kırkgünde mudga olur. Bir nefis olarak yaratılma safhasına gelince, Allah onu tasfir edecek (şekillendirecek) bir melek gönderir. Melek iki parmağının arasında toprak olduğu halde gelir. Onu mudgaya karıştırır. Sonra onu yoğurur, sonra da emredildiği üzere onu tasvir eder.”

4801 – Âmr İbnu Vasıla anlatıyor: “Abdullah İbnu Mes’ûd (R.a)’ı dinledim. Demişti ki: “Şakî, annesinin karnında iken şaki olandır. Said de başkasından ibret alandır.” (Bunu işittikten sonra) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın ashabından Huzeyfe denen zata uğradı ve İbnu Mes’ud’un söylediğini anlattı ve sordu:

“Kişi amelsiz nasıl şakî olur?” Huzeyfe radıyallahu anh:

“Buna hayret mi ediyorsun? Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın şöyle söylediğini işittim:”

“Nutfenin (rahme düşmesinden sonra) kırkiki gece geçti mi, Allah ona bir melek gönderir (ve onun vasıtasıyla) nutfeyi şekillendirir; işitmesini, görmesini, derisini, etini, kemiğini yaratır. Sonra melek sorar:

“Ey Rabbim! Bu erkek mi, dişi mi?” Rabbin dilediğini hükmeder, melek de yazar. Sonra sorar:

“Ey Rabbim! Eceli nedir?” Rabbin dilediğini hükmeder, melek de yazar. Tekrar sorar:

“Ey Rabbim! Rızkı nedir?” Rabbin dilediğini hükmeder, melek de yazar. Sonra melek elinde sahife olduğu halde çıkar. Artık buna ne bir şey ilave eder ne de eksilir.”

Müslim, Kader 3, (2645).

4802 – İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) aramızda doğrulup:

“(Hastalık nev’inden) hiçbir şey hiçbir şeye sirayet etmez!” buyurmuşlardı ki bir bedevi:

“Ey Allah’ın Resûlü! Nasıl olur? Bir deve sürüsüne, kuyruğu ile haşefesini uyuzlamış bir deve gelince hepsini uyuzlu yapar!” dedi. Aleyhissalatu vesselâm:

“Pekalâ, birincisini kim uyuzladı? Ne sirayet, ne safer (inancınızda hakikat) vardır. Şurası muhakkak ki, Allah her nefsi yaratmış, onun hayatını, ölümünü, rızkını ve uğrayacağı musibetlerini yazmıştır.”

Tirmizi, Kader 9, (2144).

4803 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün):

“Allah Teâla hazretleri bir kulun hayrını diledi mi onu istimal eder!” buyurmuştu. Kendisine: “Onu nasıl istimal eder?” diye soruldu.

“Ölümden önce salih amel işlemede muvaffak kılar!” buyurdu.”

Tirmizi, Kader 8, (2134).

4804 – Hz. Ebu Hureyre (R.a) anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Kişi vardır, uzun müddet cennet ehlinin amelini işler, sonra da ameli cehennem ehlinin ameliyle hitam bulur. Yine kişi vardır, uzun müddet cehennem ehlinin ameliyle amel eder de sonunda cennet ehlinin ameliyle hitam bulur.”

Müslim, Kader 11, (2651).

4805 – İbnu Amr İbni’l-Âs (R.a) anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Allah (cin ve ins dahil) mahlukatını bir karanlık içinde yarattı. Sonra üzerlerine kendi nurundan serpti. Bu nur, kimlere isabet ettiyse hidayeti buldular, kimlere de isabet etmediyse sapıttılar. Bu sebeple diyorum ki: “Kalem, Allah Teâla’nın ilmi hususunda kurumuştur.”

Tirmizi, İman 18, (2644).

KADERE RIZA

4806 – Sa’d İbnu Ebî Vakkâs (R.a) anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Ademoğlunun saadet (sebepleri)nden biri de Allah Teâla’nın hükmettiğine rıza göstermesidir. Şekâvet (sebepleri)nden biri de Allah Teâla’ya istihareyi terketmesidir. Keza şekâvet (sebepleri) nden bir diğeri de Allah’ın hükmettiğine razı olmamasıdır.”

Tirmizî, Kader 15, (2152).

4807 – Hz. Ebu Hureyre (R.a) anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Kuvvetli mü’min, Allah nazarında zayıf mü’minden daha sevgili ve daha hayırlıdır. Aslında her ikisinde de bir hayır vardır. Sana faydalı olan şeye karşı gayret göster. Allah’tan yardım dile, acz izhar etme. Bir musibet başına gelirse: “Eğer şöyle yapsaydım bu başıma gelmezdi!” deme. “Allah takdir etmiştir. Onun dilediği olur!” de! Zira “eğer” kelimesi şeytan işine kapı açar.”

Müslim, Kader 34, (2664).

ÇOCUKLARIN HÜKMÜ

4808 – Hz. Aişe (R.a) anlatıyor: “Bir çocuk ölmüştü. Ben: “Ne mutlu ona! Cennet kuşlarından bir kuş oldu!” dedim. Aleyhissalâtu vesselâm:

“Sen Allah’ın cenneti de cehennemi de yarattığını, beriki için de öteki için de ahali yarattığını bilmiyor musun?” buyurdular.”

Müslim, Kader 30, (2662); Nesâi, Cenaiz 58, (4, 57); Ebu Davud, Sünnet 18, (4713).

4809 – İbnu Abbas (R.a) anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’dan müşriklerin çocukları hakkında sorulmuştu.

“Allah onları yarattığı zaman ne yapacaklarını iyi biliyordu!” buyurdular.”

Buhari, Kader 3, Cenâiz 93; Müslim, Kader 28, (2660); Ebu Davud, Sünnet 18, (4711); Nesai, Cenaiz 60, (4, 59).

4810 – Hz. Ebu Hureyre (R.a) anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Hz. Adem ve Musa aleyhimâsselam münakaşa ettiler. Musa, Adem’e:

“İşlediğin günahla insanları cennetten çıkaran ve onları şekâvete (bedbahtlığa) atan sensin değil mi!” dedi. Adem de Musa’ya:

“Sen, Allah’ın risalet vermek suretiyle seçtiği ve hususi kelamına mazhar kıldığı kimse ol da, daha yaratılmamdan (kırk yıl) önce Allah’ın bana yazdığı bir işten dolayı beni ayıplamaya kalk (bu olacak şey değil)!” diye cevap verdi.” Resûlullah devamla dedi ki:

“Hz. Adem Musa’yı ilzam etti!”

Buhari, Kader 11, Enbiya 31, Tefsir, Tâ-ha 1, 3, Tevhid 37; Müslim, Kader 13, (2652); Muvatta, Kader 1, (2, 898); Ebu Dâvud, Sünnet 17, (4701); Tirmizi, Kader 2, (2135).

4811 – Ömer İbnu’l-Hattab (R.a) anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Musa aleyhisselâm: “Ey Rabbim! Bizi ve kendisini cennetten çıkaran Adem’i bize bir göster!” diye niyazda bulundu. Hak Teâla ve Tekaddes hazretleri de babası Adem aleyhisselâm’ı ona gösterdi. Bunun üzerine Hz. Musa:

“Sen babamız Adem misin?” dedi. Adem: “Evet!” deyince:

“Yani sen, Allah’ın kendi ruhundan üflediği kimsesin. Sana bütün isimleri öğretti, meleklere emretti ve onlar da sana secde ettiler öyle değil mi?” diye sordu. Adem yine: “Evet!” dedi. Hz. Musa sormaya devam etti:

“Öyleyse sen niye bizi ve kendini cennetten çıkardın?”

Bu soru üzerine Hz. Adem:

“Sen kimsin?” dedi. O: “Ben Musa’yım!” deyince:

“Yani sen, Allah’ın risalet vererek mümtaz kıldığı kimsesin. Sen Beni İsrail’in peygamberi, perde gerisinde Allah’ın konuştuğu kimsesin. Allah seninle kendi arasına mahlukatından bir elçi de koymadı değil mi?” dedi. Hz. Musa “Evet!” deyince; Hz. Adem:

“Öyleyse sen, (bu söylediğin şeyin) ben yaratılmazdan önce Allah’ın (kader) kitabında yazılmış olduğunu görmedin mi?” dedi. Hz. Musa “Evet!” deyince:

“Öyleyse Allah’ın kazası (hükmü) benden önce cereyan etmiş bir şey hakkında beni niye levmediyorsun?” dedi.”

Aleyhissalâtu vesselâm, devamla:

“Hz. Adem, Musa’yı ilzam etti. Hz. Adem Musa’yı ilzam etti. Hz. Adem, Musa aleyhimesselâm’ı ilzam etti” buyurdular.”

Ebu Dâvud, Sünnet 17, (4702).

KADERİYE’NİN ZEMMİ

4812 – Huzeyfe (R.a) anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Her ümmetin mecusileri vardır. Bu ümmetin mecusileri “kader yoktur!” diyenlerdir. Bunlardan kim ölürse cenazelerinde hazır bulunmayın. Onlardan kim hastalanırsa ona ziyarette bulunmayın. Onlar Deccal bölüğüdür. Onları Deccal’e ilhak etmek Allah üzerine bir haktır.”

Ebu Davud, Sünnet 17, (4692).

4813 – Ebu Davud’un İbnu Ömer’den gelen merfu bir rivayetinde şöyle buyrulmuştur:

“Kaderiye fırkası, bu ümmetin mecusileridir. Eğer hastalanırlarsa ziyaret etmeyin, ölürlerse cenazelerine katılmayın.”

Ebu Davud, Sünnet 17, (4691).

4814 – Yine Ebu Dâvud’da İbnu Ömer (R.a)’dan gelen merfu bir rivayette:

“Kader ehli ile düşüp kalkmayın, onlara dava açmayın” buyurulmuştur…”

Ebu Dâvud, Sünnet 17, (4720).

4815 – İbnu Abbas (R.a) anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Ümmetimde iki sınıf vardır ki, onların İslâm’dan nasipleri yoktur: Mürcie ve Kaderiye.”

Tirmizi, Kader 13. (2150).

4816 – Nafi rahimehullah anlatıyor: “Bir adam İbnu Ömer (R.a)’e gelerek:

“Falan kimse sana selam ediyor!” diyerek, Şamlı birisinden selam getirdi. İbnu Ömer radıyallahu anhüma:

“Bana ulaştığına göre, o kimse kaderi inkâr ediyormuş. Eğer o böyle bir bid’a fikre saplandı ise, sakın ona benden selam söyleme! Zira ben, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ı işittim:

“Bu ümmette hasf (yere batırma), mesh (suret değişmesi) (ve kazf= (taş yağması) olacak. Bu musibetler kaderi inkâr edenlere gelecek.”

Ebu Davud, Sünnet 7, (4613); Tirmizi, Kader 7, (2153, 2154).

4817 – İbnu Amr İbni’l-Âs (R.a) anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Allah mahlukatın miktarlarını, semâvât ve Arzı yaratmazdan ellibin sene evvel, Arşı da su üzerinde iken yazdı.”

Müslim, Kader 16, (2653); Tirmizi, Kader 18, (2157),

4818 – Ebu Azze anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Allah bir kulunun bir memlekette ölmesini takdir etti mi, onu oraya -veya orada bulunan bir şeye dedi- muhtaç kılar.”

Tirmizi, Kader 11, (2148).

4819 – İmam Mâlik’e ulaştığına göre, İyâs İbnu Muâviye’ye,

“Kader hakkında fikrin nedir?” diye sorulmuş da o şu cevabı vermiştir:

“(Benim fikrim) kızımın fikridir!” Bu sözle, onun sırrını ancak Allah’ın bildiğini söylemek istemiştir. İyas, anlayışta darb-ı mesel olmuştu. (Bir gün) bir adam ona kader hakkında sordu:

“Kadere inanmıyor musun?” dedi. Adam:

“Elbette inanıyorum!” deyince:

“Bu kadarı sana yeter! (Fazlası senin için mâlâyânîdir). Zira Ali İbnu Hüseyin, babası (Hz. Ali İbnu Ebi Talib) radıyallahu anhüma’dan bana nakletti ki, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurmuşlardır:

“Kişinin mâlâyânî şeyleri terketmesi, onun müslümanlığının güzelliğindendir!”

Yine ona ulaştığına göre Lokmân’a: “Sende gördüğümüz (bu fazilet)in sebebi nedir?” diye sorulunca şu cevabı vermiştir:

“Emaneti eda, doğru söz ve beni ilgilendirmeyen şeyleri terketmem!”

Rezin tahric etmiştir. (Rivayette geçen “Kişinin mâlâyânîyi terketmesi İslâm’ının güzelliğindendir” şeklindeki Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın bu sözü şu kaynaklarda geçer: Muvatta, Hüsnü Hulk 3, (2, 903); Tirmizi, Zühd 11, (2318, 2319); İbnu Mâce, Fiten 12, (2976); Rivayetin sonundaki “Yine ona ulaştığına göre Lokman’a…” kısmı da, Muvatta’da

gelmiştir (Kelam 17, 2, 990).

Kadının Koca Üzerindeki Hakkı

KADININ KOCA ÜZERİNDEKİ HAKKI

3276 – Ebu Hüreyre (R.a) anlatıyor: “Resulullah (S.a.v) buyurdular ki: “Kadınlara hayırhah olun, zira kadın bir eyeği kemiğinden yaratılmıştır. Eyeği kemiğinin en eğri yeri yukarı kısmıdır. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi haline bırakırsan eğri halde kalır. Öyleyse kadınlara hayarhah olun.”

Buhari, Nikah 79, Enbiya 1, Edeb 31, 85, Rikak 23; Müslim, Rada 65, (1468); Tirmizi, Talak 12, (1188).

3277 – Amr İbnu’I-Ahvas (R.a) anlatıyor: “Resulullah (S.a.v) buyurdular ki: “Kadınlara karşı hayırhah olun. Çünkü onlar sizin yanınızda esirler gibidirler. Onlara iyi davranmaktan başka bir hakkınız yok, yeter ki onlar açık bir çirkinlik işlemesinler. Eğer işlerlerse yatakta yalnız bırakın ve şiddetli olmayacak şekilde dövün. Size itaat ederlerse haklarında aşırı gitmeye bahane aramayın. Bilesiniz, kadınlarınız üzerinde hakkınız var, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakkı var. Onlar üzerindeki hakkınız, yatağınızı istemediklerinize çiğnetmemeleridir. İstemediklerinizi evlerinize almamalarıdır. Bilesiniz onların sizin üzerinizdeki hakları, onlara giyecek ve yiyeceklerinde iyi davranmanızdır.”

Tirmizi, Tefsir Tevbe, (3087).

3278 – Hakim İbnu Mu’âviye babası Mu’âviye (R.a)’den anlatıyor: “Ey Allah’ın Resülü! dedim, bizden her biri üzerinde, zevcesinin hakkı nedir?”

“Kendin yiyince ona da yedirmen, giydiğin zaman ona da giydirmen, yüzüne vurmaman, takbîh etmemen, evin içi hariç onu terketmemen.”

(Ebu Dâvud, Nikâh 42, (2142, 2143, 2144).

KOCANIN KADIN ÜSTÜNDEKİ HAKKI

6529 – Hz. Aişe (R.a) anlatıyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Eğer bir kimsenin bir başkasına secde etmesini emretseydim, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim ve eğer bir erkek karısına kırmızı bir dağdan siyah bir dağa ve siyah bir dağdan kırmızı bir dağa taş taşımayı emretseydi, uygun olan, kadının bu emri yerine getirmesidir.”

6530 – Abdullah İbnu Ebi Evfa (S.a.v) anlatıyor: “Hz. Muaz Şam’dan dönünce Resulullah aleyhissalatu vesselam’a secde etmişti. Aleyhissalatu vesselam hayretle : “Ey Muaz! Bu da ne?” dedi. O açıkladı: “Şam’a gitmiştim, onların reislerine ve patriklerine secde ettiklerine rastladım. İçimden, aynı şeyi size yapmak arzusu geçti.” Aleyhissalatu vesselam, bunun üzerine: “Bunu yapmayın! Zira, şayet ben, bir kimseye, Allah’tan başkasına secde etmeyi emretseydim, kadına kocasına secde etmesini emrederdim. Muhammed’in nefsi elinde olan Zat-ı Zülcelal’e yemin ederim ki, bir kadın, kocasının hakkını eda etmedikçe Rabbinin hakkını da eda edemez. Kadın (deve sırtındaki) semere binmiş iken kocası nefsini talep edecek olsa, kadın bu isteğe mani olamaz.”

Kadının Yolculuğu

KADININ YOLCULUĞU

2169 – Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allaha ve ahiret gününe inanan bir kadına, bir gece ve gündüz devam edecek bir mesafeye, yanında bir mahremi olmadıkça gitmesi helâl değildir.”

Buhârî, Taksîru’s-Salât 4; Müslim, Hacc 419, 422, (1339); Muvatta, İsti’zân 37, (2, 979); Ebü Dâvud, Menâsik 2, (1723-1725); Tirmizî, Radâ 15, (1170).

2170 – İbnu Abbas (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular: “Bir erkek, yanında mahremi bulunmayan (yabancı) bir kadınla yalnız kalmasın!”

Bunun üzerine bir adam kalkarak: “Ey Allah’ın Resülü, kadınım hacc için yola çıktı, ben ise falan falan gazvelere yazıldım!” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: “Öyleyse git hanımına yetiş, onunla hacc yap!” diye emretti.”

Buhâri, Cezâu’s-Sayd 26, Cihâd 140, 181, Nikâh 111; Müslim, Hacc 424, (1341).

Kanaat

KANAATİN MEDHİ VE ONA TEŞVİK

4820 – Ubeydullah İbnu Mihsan el-Hutami radıyallahu anh anlatıyor:

“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Sizden kim nefsinden emin, bedeni sıhhatli ve günlük yiyeceği de mevcut ise sanki dünyalar onun olmuştur.”

Tirmizi, Zühd 34, (2347); İbnu Mâce, Zühd 9, (4141).

4821 – Hz. Osman radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Ademoğlunun şu üç şey dışında (temel) hakkı yoktur: İkamet edeceği bir ev, avretini örteceği bir elbise, katıksız ekmek ve su.”

Tirmizi, zühd 30, (2342).

4822 – Fudâle İbnu Ubeyd radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“İslâm hidayeti nasip edilen ve yeterli miktarda maişeti olup, buna kanaat edene ne mutlu!”

Tirmizi, Zühd 35, (2350).

4823 – Ebu Saidi’l-Hudrî radıyallahu anh anlatıyor: “Ensar radıyallahu anhüm’den bazı kimseler, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’dan bir şeyler talep ettiler. Aleyhissalâtu vesselâm da istediklerini verdi. Sonra tekrar istediler, o yine istediklerini verdi. Sonra yine istediler, o istediklerini yine verdi. Yanında mevcut olan şey bitmişti; şöyle buyurdular:

“Yanımda bir mal olsa, bunu sizden ayrı olarak (kendim için) biriktirecek değilim. Kim iffetli davranır (istemezse), Allah onu iffetli kılar. Kim istiğna gösterirse Allah da onu gani kılar. Kim sabırlı davranırsa Allah ona sabır verir. Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ihsanda bulunulmamıştır.”

Buhâri, Zekât 50, Rikâk 20; Müslim, Zekat 124, (1053); Muvatta, Sadaka 7, (2, 997); Ebu Dâvud, Zekât 28, (1644); Tirmizi, Birr 77, (2025); Nesâi, Zekat 85, (5, 95).

Rezin rahimehullah şu ziyadede bulunmuştur: “İslâm’a girip, yeterli miktarla rızıklandırılan ve verdiği bu miktara Allah’ın kanaat etmeyi nasip ettiği kimse kurtuluşa ermiştir.”

4824 – Ebu Ümâme radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Ey âdemoğlu! Eğer fazla malını Allah yolunda harcarsan bu senin için daha hayırlıdır, kendine saklarsan senin için zararlıdır. Kefâf (yeterli miktar) sebebiyle levm edilmezsin. (Harcamaya), bakımları üzerinde olanlardan başla. Üstteki el (yani veren), alttaki elden (yani alandan) daha hayırlıdır.”

Müslim, Zekât 97, (1036), Tirmizi, Zühd 32, (2344).

4825 – Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Siz Allah’a hakkıyla tevekkül edebilseydiniz, sizleri de, kuşları rızıklandırdığı gibi rızıklandırırdı: Sabahleyin aç çıkar, akşama tok dönerdiniz.”

Tirmizi, Zühd 33, (2345).

TOKGÖZLÜLÜK

4826 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Zenginlik mal çokluğuyla değildir. Bilakis zenginlik göz tokluğuyladır.”

Buhari, Rikak 15; Müslim, Zekât 120, (1051); Tirmizi, Zühd 40, (2374).

4827 – Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“(Hakiki) fakir, kapı kapı dolaşırken verilen bir iki lokmanın veya bir iki hurmanın geri çevirdiği kimse değildir. Fakat gerçek fakir, ihtiyacını giderecek bir şey bulamayan ve halini anlayıp kendisine tasaddukta bulunacak biri çıkmayan, (buna rağmen) kalkıp halktan birşey istemeyen kimsedir.”

Buhari, Zekat 53, Tefsir, Bakara 48; Müslim, Zekât 102, (1039); Muvatta, Sıfatu’n-Nebiyy 7, (2, 923); Ebu Dâvud, Zekat 23, (1631, 1632); Nesai, Zekat 76, (5, 85).

AZA RIZA

4828 – Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Sizden biri, mal ve yaratılışça kendisinden üstün olana bakınca, nazarını bir de kendisinden aşağıda olana çevirsin. Böyle yapmak, Allah’ın üzerinizdeki nimetini küçük görmemeniz için gereklidir.”

Buhari; Rikâk 30; Müslim, Zühd 8, (2963); Tirmizi, Kıyamet 59, (2515).

Rezin bir rivayette şu ziyadede bulundu: “Avn İbnu Abdillah İbnu Utbe rahimehullah dedi ki: “Ben zenginlerle düşüp kalkıyordum. O zaman benden daha heveslisi yoktu. Bir binek görsem benimkinden daha iyi görürdüm; bir elbiseye baksam, benimkinden daha iyi olduğuna hükmederdim. Ne zaman ki bu hadisi işittim, fakirlerle düşüp kalktım ve rahata erdim.”

DİLENCİLİĞİN ZEMMİ

4829 – İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Sizden biri dilenmeye devam ettiği takdirde yüzünde bir parça et kalmamış halde Allah’a kavuşur.”

Buhari, Zekât 52; Müslim, Zekât 103, (1040); Nesâi, Zekât 83, (5, 94).

4830 – Semüre İbnu Cündeb radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“İstemeler bir nevi cırmalamalardır. Kişi onlarla yüzünü cırmalamış olur. Öyle ise, dileyen (hayasını koruyup) yüz suyunu devam ettirsin, dileyen de bunu terketsin. Şu var ki, kişi, zaruri olan (şeyleri) iktidar sahibinden istemelidir.”

Ebu Davud, Zekat 26, (1639); Tirmizi, Zekat 38, (681); Nesai, Zekat 92, (5, 100).

4831 – Âiz İbnu Amr radıyallahu anh anlatıyor: “Bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’dan bir şeyler istedi. Aleyhissalâtu vesselâm da verdi. Adam dönmek üzere ayağını kapının eşiğine basar basmaz, Aleyhissalâtu vesselâm:

“Dilenmede olan (kötülükleri) bilseydiniz kimse kimseye birşey istemek için asla gitmezdi!” buyurdular.”

Nesâi, Zekat 83, (5, 94, 95).

4832 – Hz. Zübeyr radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Kişinin iplerini alıp dağa gitmesi, oradan sırtında bir deste odun getirip satması, onun için, insanlara gidip dilenmesinden daha hayırlıdır. İnsanlar istediğini verseler de vermeseler de.”

Buhari, Zekât 50, Büyü’ 15.

4833 – Sevbân radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün):

“Cenneti garanti etmem mukabilinde, insanlardan hiçbir şey istememeyi kim garanti edecek?” buyurdular. Sevbân radıyallahu anh atılıp:

“Ben, (Ey Allah’ın Resûlü!)” dedi. Sevbân (bundan böyle) hiç kimseden bir şey istemezdi.”

Ebu Davud, Zekât 27, (1643); Nesai, Zekat 86, (5, 96).

4834 – Hz. Muâviye radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“İstemede ısrar etmeyin. Vallahi, kim benden bir şey ister, ben ona vermek arzu etmediğim halde, ısrarı (sebebiyle) bir şey kopartırsa, verdiğim o şeyin bereketini görmez.”

Müslim, Zekat 99, (1038); Nesai, Zekat 88, (5, 97, 98).

4835 – İbnu’l-Firasi’nin anlattığına göre, babası radıyallahu anh: “Ey Allah’ın Resûlü! (İhtiyacımı başkasından) isteyeyim mi?” diye sormuş, Aleyhissalâtu vesselâm da:

“Hayır, isteme! Ancak istemek zorunda kalmışsan, bari sâlihlerden iste!” buyurmuşlardır.”

Ebu Davud, Zekat 28, (1646); Nesai, Zekat 84, (5, 95).

4836 – İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Kim, kendisini müstağni kılacak miktarda malı olduğu halde isterse, Kıyamet günü, istediği şey suratında bir tırmalama veya soyulma veya ısırma yarası olarak gelir!” Yanında bulunanlar:

“Kişiyi müstağni kılan (miktar) nedir?” diye sordular.

“Kırk dirhem altın veya o kıymette bir başka şey!” buyurdular.”

Ebu Davud, Zekat 23, (1626); Tirmizi, Zekât 22, (650); Nesai, Zekat 87, (5, 97); İbnu Mace, Zekât 26, (1840).

4837 – Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Kim (malını artırmak için) insanlardan dilenirse, o mutlak surette ateş talep etmiş olur. Öyleyse ister azla yetinsin isterse çoğaltmayı istesin, (artık kendisi bilir)!”

Müslim, Zekât 105, (1041).

4838 – Kabîsa İbnu Muhârik radıyallahu anh anlatıyor: “Sulh için diyet (hamâle) ödemeyi kabullenmiştim. Bu hususta yardım istemek için Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ı aradım ve karşılaştık. (Meseleyi açınca):

“Bekle, bize sadaka malı gelecek. O zaman ondan sana da verilmesini emrederim” buyurdular. Sonra da:

“ey Kabisa! İstemek, üç kişi dışında hiç kimseye helal olmaz:

-Sulh diyeti (hamâle) kabullenen kimse. Buna, gereken miktarı buluncaya kadar, istemesi helaldir. Ama o miktara ulaşınca, artık istemez.

-Afete uğrayıp malını kaybeden kimse. Buna da maişetini temin edecek miktarı elde edinceye kadar istemesi helaldir.

-Fakirliğe uğrayan adam. Eğer kavminden üç kişi, “Falancaya fakirlik isabet etti” diye ittifak ederlerse, geçimine yetecek miktarı elde edinceye kadar istemesi helaldir. Bunlar dışında istemek, ey Kabîsa haramdır.”

Müslim, Zekât 109, (1044); Ebu Davud, Zekat 26, (1640); Nesai, Zekat 86, (5, 96, 97).

4839 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Ensari bir zat gelip Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’dan birşeyler istemişti.

“Evinde hiçbir şey yok mu?” buyurdular. Adam:

“Evet, dedi. Bir çulumuz var. Bir kısmıyla örtünüp, bir kısmını da yaygı olarak yere seriyoruz! Bir de su içtiğimiz kabımız var.”

“Onları bana getir!” diye emrettiler. Adam gidip getirdi. Aleyhissalâtu vesselâm eşyaları eline alıp:

“Şunları satın alacak yok mu?” buyurdular. Bir adam:

“Ben bir dirheme satın alıyorum” dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

“Bir dirhemden fazla veren yok mu?” dedi ve iki üç sefer tekrarlayarak (açık artırmaya çıkardı). Orada bulunan bir adam:

“Ben onlara iki dirhem veriyorum” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm eşyaları ona sattı. İki dirhemi alıp Ensari’ye verdi ve:

“Bunun biriyle ailen için yiyecek al, aline ver. Diğeriyle de bir balta al bana getir!” buyurdular. Adam gidip bir balta alıp getirdi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, ona eliyle bir saplık geçirdi. Sonra:

“Git, odun eyle, sat ve onbeş gün bana gözükme!” buyurdu. Adam aynen böyle yaptı, sonra yanına geldi. Bu esnada on dirhem kazanmış, bunun bir kısmıyla giyecek, bir kısmıyla da yiyecek satın almıştı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

“Bak, bu senin için, Kıyamet günü alnında dilenme lekesiyle gelmenden daha hayırlıdır!” buyurdu ve sözlerine şöyle devam etti:

“Dilenmek, sersefil, fakra düşmüş veya rüsvay edici borca batmış veya elem verici kana bulaşmış insanlar dışında, kimseye caiz değildir.”

Ebu Davud, Zekât 26, (1641); tirmizi, Büyü 10, (1218); İbnu Mace, Ticârat 25, (2198).

4840 – Habeşi İbnu Cünade es-Selûli radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Arafat’ta vakfede iken bir bedevi gelerek ridasının bir ucundan tutup, ondan bunu istedi. Aleyhissalâtu vesselâm da onu ona verdi. Adam ridayı beraberinde alıp gitti. Tam o sırada dilenmek haram kılındı. bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:

“Sadaka zengine helal değildir; sağlığı yerinde güç kuvvet sahibine de helal değildir. O, sersefil edici, fakre düşen, haysiyeti kırıcı borca giren, eleme boğan kana bulaşan kimseler dışında hiç kimseye helal değildir. Öyleyse, kim malını artırmak için insanlara el açarsa, bu, Kıyamet günü suratında cırmalama yaralarına ve cehennemde yiyeceği kızgın taşlara dönüşür. Öyleyse (buyursun) dileyen azla yetinsin, dileyen de çoğaltmaya çalışsın.”

Tirmizi, Zekat 23, (653).

Rezin merhum şu ziyadede bulunmuştur: “Ben, bir adama ihsanda bulunurum. Adam da onu koltuğunun altına koyarak alıp gider veya yiyip midesine indirir. Halbuki bu, (eğer layık değilse) o adam için ateşten başka bir şey değildir.”

Resûlullah’ın bu sözü üzerine Hz. Ömer radıyallahu anh:

“Ey Allah’ın Resûlü! Öyleyse ateş olan bir şeyi niye veriyorsunuz?” diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:

“Allah benim cimri olmamı kabul etmedi, insanlar da benden istememeyi kabul etmedi!” cevabını verdi. Orada bulunanlar:

“Dilenmeyi haram kılan zenginlik nedir?” diye sordular. Aleyhissalatu vesselâm: “Sabah veya akşam yetecek kadar yiyecektir!” buyurdular.”

4841 – İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Kim kendisine gelen bir fakirliği hemen halka intikal ettirirse (yani onlara açarak dilenmeye kalkarsa), onun fakirliğinin önüne geçilmez. Kime de fakirlik gelir, o da bunu Allah’a açarsa, Allah ona er veya geç rızkıyla imdat eder.”

Tirmizi, Zühd 18, (2327); Ebu Davud, Zekat 28, (1645).

4842 – İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“İnsanların en şerlisi, “Allah rızası için” diyerek dilenip de, istediği verilmeyen kimsedir.”

İbnu Abbas derdi ki: “Allah rızası için” diyerek istekte bulunmayın. Bu tabiri sadece Allah’tan isterken kullanın:”

Rezin tahric etti. Hadis Suyuti’nin el-Câmiu’s-Sağir’inde mevcuttur. (Feyzu’l-Kadir Şerhi 4, 159); Nesâi’de de, hadisin birinci kısmı, uzun bir rivayetin bir parçası olarak geçer. Zekât 74, (5, 83-84).

4843 – Hz. Ali radıyallahu anh’tan anlatıldığına göre, Arafe günü (dilenerek) insanlardan (sadaka) isteyen bir adam görür ve:

“Yani şu günde, şu yerde Allah’tan başkasından mı istiyorsun?” der ve adama çubuğunu vurur.”

Rezin tahric etmiştir.

4844 – Hz. Ömer radıyallahu anh şöyle hitap etmiştir:

“Ey insanlar! Bilin ki tamahkârlık fakirliktir, yeis (tamahkâr olmamak) zenginliktir. Kişi bir şeye tamah göstermezse ondan müstağni olur.”

Rezin tahric etmiştir.

İHSANI KABUL ETMEK

4845 – İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: “(Babası) Ömer İbnu’l-Hattab radıyallahu anh dedi ki: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, (zaman zaman) bana ihsânda bulunuyordu. (Her seferinde ben):

“(Ey Allah’ın Resûlü!) bunu, buna benden daha muhtaç olan birine verseniz!” diyordum. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm da:

“Al bunu! Bu maldan, sen istemediğin ve gelmesini bekler durumda olmadığın halde gelen birşey olursa onu al ve temellük et (yani kendi malın kıl, malın olduktan sonra) dilersen ye, dilersen sadaka olarak bağışla. (Bu vasıfta) olmayan mala nefsini bağlama!” buyurdular.”

(Hadisi İbnu Ömer’den rivayet eden) Sâlim der ki: “Bu (hadis) sebebiyle Abdullah, kimseden bir şey istemezdi, (kendiliğinden) gelen bir şey olursa onu da reddetmezdi.”

Buhari, Ahkam 17, Zekat 51; Müslim, Zekat 110, (1045); Nesai, Zekat 94, (5, 105).

4846 – Amr İbnu Tağlib anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a bir mal -veya bir şey- getirilmişti. Hemen onu taksim edip dağıttı. (Ancak, bunu yaparken) bir kısmına verdi, birkısmınna vermedi. Kendilerine verilmemiş olan kimselerin, sonradan hakkında dedikodu yaptıkları kulağına geldi. Bunun üzerine, (uygun bir fırsatta, halka hitap etmek üzere doğruldu). Allah’a hamd ve sena ettikten sonra:

“Sadede gelince; vallahi ben, birine verip diğerine vermediğim olur (bu doğrudur, ancak) vermediğim, nazarımda, verdiğimden daha çok sevgiye mazhardır. Ben birkısım insanlara, kalplerinde gördüğüm sabırsızlık ve hırs sebebiyle veririm; bir kısmını da, Allah Teâla’nın kalplerine koymuş bulunduğu zenginlik ve hayra havale eder (ve onlara bir şey vermem).

“Vallahi, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın (hakkımda telaffuz buyurduğu) bu kelamına bedel kırmızı develerim olsaydı bu kadar sevinmezdim.”

Buhari, Cum’a 29, Humus 19, Tevhid 49.

Kaplarla İlgili Hadisler

KAPLARLA İLGİLİ BÖLÜM

142 – Huzeyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın şöyle dediğini işittim: “İpek ve İbrişim elbise giymeyin. Altın ve gümüş kaplardan su içmeyin, onlarda yemek yemeyin. Zira bu iki şey dünyada onlar (kâfirler), âhirette de sizin içindir.”

Buhârî, Et’ime 28; Müslim, Libas 4; Ebu Dâvud, Nesâî, Buhârî, Et’ime 28, Eşribe 28, Libas 25; Müslim, Libas 4, (2067); Tirmizî, Eşribe 10 (1879); Ebu Dâvud, Eşribe 17 (3723); Nesâî, Zînet 87, (8, 198, 199); İbnu Mâce, Eşribe 17, (3414).

143 – Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Gümüş kaptan su içen, karnına cehennem ateşi dolduruyor demektir”

Buhârî, Eşribe 28; Müslim, Libas 1, (2065); Muvatta, Sıfatu’n-Nebi 11 (2, 924-925); İbnu Mace, Eşribe 17(3413).

Müslim’in bir diğer rivayetinde şöyle denir: “Kim altın veya gümüş bir kaptan içerse…”

144 – Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Biz Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’le birlikte gazveye çıkmıştık. Savaş sonunda elde ettiğimiz ganîmetler arasında müşriklerin kap-kacak ve su kapları da vardı. Biz bunları kullanıyorduk. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hiç bir zaman niye kullanıyorsunuz diye ayıplamadı.”

Ebu Dâvud, Et’ime 46, (3838).

145 – Ebu Sa’lebe el-Huşenî (radıyallahu anh) diyor ki: “Ben Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e ey Allah’ın Resûlü, biz Ehli Kitab’ın yaşadığı bir yerdeyiz. Onların kap-kacaklarından yiyip içebilir miyiz? diye sordum. Dedi ki: “Onlarınkinden başka kap-kacak bulabilirseniz onlarınkinden yemeyin. Başka birşey bulamazsanız onları yıkadıktan sonra kullanın.”

Ebu Dâvud, Et’ime 46 (3839); Tirmizî, Siyer 11, (1560); Tirmizî hadisin sahîh olduğunu söyledi. Metin Tirmizî’deki metindir.

146 – İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hz. Ömer (radıyallahu anh) sıcak su ile ve bir Hıristiyan kadının evinde onun su kabıyla abdest aldı.” Bu rivayeti Rezîn tahrîc etti. Derim ki: Bunu Buhârî bab başlığı olarak kaydetmiştir. Doğrusunu Allah bilir.

Buhârî, Vudu 43.

Kasame

KASÂME

4950 – İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: “Cahiliye devrinde görülen ilk kasâme hadisesi, biz, Beni Hâşim içinde cereyan etmişti. Beni Hâşim’dan (Amr İbnu Alkame İbni’l-Muttalib İbni Abdi Menâf adında) bir erkeği, Kureyş’in bir başka koluna mensup (Hıdâş İbnu Abdillah İbni Ebi Kays el-Amiri adında) bir adam ücretle tutmuştu. (Amr) develerle birlikte (Hıdâş’la) yola çıktı. Beni Haşim’den bir kimse ona uğradı. Bu adamın deri çuvallarının ipi kopmuştu.

“Bana yardım et, ip ver de şu çuvallarıma bağlayayım, develer ürkmesin!” dedi, o da ona bir ip verdi ve onunla çuvalları bağladı. Konakladıkları vakit bir tanesi hariç bütün develer bağlandı. Onu ücretle tutan patron:

“Bu deve niye bağlanmadı?” diye sordu. Öbürü: “Bunu bağlayacak ip yok!” dedi.

“Pekiyi onun bağı nerede?” diye sordu ve efendi hizmetçiye bir sopa fırlattı. Meğerse onun eceli bu değnekte imiş. (Adam yaralanır, fakat daha ölmeden) Yemenli bir zâz kendisine uğrar. Yemenliye sorar:

“Sen hacc mevsiminde Mekke’de hazır bulunur musun?”

Adam: “Bazan bulunurum, bazan bulunmam” der. Yaralı ona:

“Benim için bir elçilik yapar mısın?” diye ilave eder. Adam:

“Evet yapar (istediğinizi duyururum)” der. Yaralı:

“Sen hacc mevsiminde hazır bulunduğun zaman: “Ey Kureyşliler!”

diye bağır. Sana “Buyur!” ettikleri vakit: “Ey Hâşimoğulları!” de.! Onlar: “Buyur!” edince Ebu Tâlib’i sor. Ona: “Benni falancanın bir ip sebebiyle öldürdüğünü haber ver!” der.

Bunu söyledikten sonra o işçi vefat eder.

Onu ücretle tutan patron, (Mekke’ye) dönünce Ebu Talib yanına gelerek (öleni) sorup: “Arkadaşınıza ne oldu?” der. O da:

“Hastalandı, (tedavisi için) elimizden geleni yaptık. (Ama maalesef) öldü, defin işini de ben üzerime aldım!” diye cevap verir. Ebu Talib:

“O, senin bu alâkanı hak etmişti” der. Aradan bir müddet geçer.

Sonra ölen ücretlinin vasiyette bulunduğu Yemenli zât hacc mevsiminde gelir ve:

“Ey Kureyşliler!” diye seslenir. (Kureyşliler toplanıp):

“İşte biz Kureyşlileriz!” derler. Bu sefer adam:

“Ey Hâşimoğulları!” der. Onlar:

“İşte biz Benî Hâşimiz!” derler. Adam bu sefer de:

“Ey Ebu Tâlib!” der. Kendisine: “İşte şu Ebu Tâlib’tir!” derler. Adam:

“Bana falan kimse, size bir elçilik (yapmamı, bir haber) tebliğ etmemi söylemişti. O da şu: Onu falan kimse bir ip yüzünden öldürmüş” der. Bunun üzerine Ebu Tâlib ona gidip:

“Bizden üç şeyden birini seç: İstersen yüz deve öde, zira sen bizim adamımızı öldürdün. (Bu iddiamızı inkar edecek olursan), dilersen, kavminden elli kişi senin öldürmediğine dair yemin etsinler. Bunlara itiraz edecek olursan, biz de seni onun sebebiyle öldüreceğiz.!” der. Adam kavmine gelip durumu haber verir.

“Yemin edelim!” derler. Onlardan bir erkeğe nikâhlı olup, doğum da yapmış olan Benî Haşimli bir kadın gelip:

“Ey Ebu Tâlib! Benim şu oğlumu o elli kişiden bir adam yerine tutmanı, fakat ona, (yeminlerinin yaptırıldığı Ka’be rüknü ile

Makam-ı İbrahim arasında) yemin ettirilmemesini talep ediyorum!” der. Ebu Talib bu kadının dilediği şekilde hareket eder. Derken onlardan bir başka adam gelir ve:

“Ey Ebu Talib! Sen yüz deveye bedel elli kişinin yemin etmesini diledin. Bu durumda her adama iki deve düşüyor. al şu iki deveyi benim hesabıma kabul et, yeminlerin yapıldığı yerde bana yemin ettirme!” der. ebu Tâlib bu iki deveyi kabul eder. Kırksekiz kişi de gelip yemin ederler.

İbnu Abbas radıyallahu anhüma der ki:

“Nefsimi kudret eliyle tutan Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun, yeminleri üzerinden bir yıl geçmeden o kırksekiz kişiden hiçbir kımıldayan göz kalmadı (hepsi helâk oldu).”

Buhari, Menakıbu’l-Ensâr 26; Nesai, Kasame 1, (8, 2-4).

4951 – Ebu Seleme İbnu Abdirrahman ve Süleyman İbnu Yesar, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın bir sahabisinden naklen anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, kasâmeyi cahiliye devrindeki şekliyle takrir edip kabul etti. Hatta, Hayber yahudileri aleyhine dava ettikleri bir ölü için Ensârdan bir kısım insanlar arasında kasâmeye hükmetti.”

Müslim, Kasame 8, (1670); Nesai, Kasame 2, (8, 5).

4952 – Seh! İbnu Ebi Hasme anlatıyor: “Abdullah İbnu Sehl ve Muhayyısa İbnu Mes’ûd Hayber’e gittiler. O günlerde Hayber’le sulh yapılmıştı. ODnlar (hususî işleri için) birbirlerinden ayrıldılar.

Muhayyısa, Abdullah İbnu Sehl’e rastladı; kan revan içindeydi, son nefeslerini verdi. Muhayyısa, arkadaşını orada defnetti ve Medine’ye döndü. Mes’ud’un iki oğlu Muhayyısa ve Huvayyısa, Abdurrahman İbnu Sehl ile birlikte (durumu haber vermek üzere) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın yanına gittiler. Yaşça hepsinin küçüğü olan Abdurrahman konuşmaya başladı. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

“Büyüğü büyükle, büyüğü büyükle!” diyerek müdahale etti. Bunun üzerine o sustu, öbürleri anlattılar. Aleyhissalatu vesselâm:

“Elli yemin yapıp arkadaşınızın diyetini hak etmek ister misiniz?” buyurdular. Onlar:

“Nasıl yemin ederiz, ne şâhid olduk, ne de gördük!” dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:

“Yahudiler elli yeminle sizi tebrie etsinler mi?” buyurdular. Onlar:

“Biz kâfir insanların yeminine nasıl itibar ederiz?” dediler. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm onların bu halleri üzerine, adamın diyetini kendi nezdinden ödedi.”

Buhari, Diyat 22, Sulh 7, Cizye 12, edeb 89, Ahkâm 38; Müslim, Kasame 1, (1669); Muvatta, Kasame 1, (2, 877, 878); Ebu Davud, Diyat 8, 9, (4520, 4521, 4523); Tirmizi, Diyat 23, (1422); Nesai, Kasame 3, (8, 5-12).

4953 – Amr İbnu Şu’ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: “Muhayyisa’nın küçük oğlu Hayber’in kapısı önünde maktul bulundu. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:

“Öldüren hakkında iki şahid bul, katili sana ipiyle teslim edeyim!” buyurdu. Muhayyısa:

“Ey Allah’ın Resûlü! Biz nereden iki şahid bulalım? Zira, onların kapıları önünde katledildi” dediler. Aleyhissalatu vesselam:

“Öyleyse elli kere kasame yemini edersin” buyurdular. Muhayyısa:

“Ey Allah’ın Resulü dedi, ben bilmediğim bir kimse hakkında nasıl yemin ederim?” Aleyhissalatu vesselam:

“Onlardan elli kasame yemini talep edersin” buyurdular. Muhayyısa:

“Ey Allah’ın Resulü! Onlar yahudidir, biz onlara nasıl yemin teklif ederiz?” dedi. bunun üzerine ölenin diyetini Aleyhissalatu vesselam onlara (yahudilere) hükmetti ve yarısıyla onlara yardımda bulundu.”

Nesai, Kasame 4, (8, 12).

4954 – Yine Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi tarikinden anlatıldığına göre, “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Liyyetü’l-Bahre nam mevkiin kenarında yer alan Bahretu’r-Ruğâ’da meskün Beni Nadr İbni Malik kabilesinden bir adamı kasame yoluyla öldür(t)dü ve:

“katil de maktûl de kendilerinden!” buyurdu.”

Ebu Davud, Diyat 8, (4522).

Katl

Katlden Nehy

Said İbnu’l-As (ra) hazretleri İbnu Ömer (ra)’den naklen anlatıyor: “Resulullah (sav) buyurdular ki: “Mü’min, haram kana bulaşmadıkça dininde genişlik içindedir.” Said İbnu’l-As der ki: “İbnu Ömer (ra) (Resulullah’ın sözünden sonra şunu) söylediler: “Kişi, nefsini bulaştırdığı taktirde, kurtuluşu olmayan çok ciddi amellerden biri, haksız yere haram kan dökmesidir.”
Ravi: Said İbnu’l-As Kaynak: Buhari, Diyat 1

Resulullah (sav) buyurdular ki: “Her günahı Allah’ın mağfiret buyurması muhtemeldir. Ancak bilerek mü’mini öldüren veya kafir olarak ölen kimse hariç…”
Ravi: Muaviye İbnu Ebi Süfyan Kaynak: Nesai, Tahrim 1, (7,81)

Resulullah (sav) buyurdular ki: “Mü’minin öldürülmesi, Allah katında dünyanın zevalinden daha büyük (bir hadise)dir.”
Ravi: BüreydeKaynak: Nesai, Tahrim 2, (7, 83)

Ebu Hüreyre ve Ebu Said (ra)’i dinledim. Resulullah (sav)’ın şöyle söylediğini müzakere ediyorlardı: “Eğer sema ve arz ehli bir mü’minin kanını (haksız yere dökmede) iştirak etselerdi, Allah her ikisini birden cehenneme atardı.”
Ravi: Ebu’l-Hakem el-Beceli Kaynak: Tirmizi, Diyat 8, (1398)

Resulullah (sav) buyurdular ki: “İman, ihanetle öldürmeye bağdır, mü’min ihanet suretiyle öldürülmez.”
Ravi: Ebu Hüreyre Kaynak: Ebu Davud, Cihad 169, (2769)

Resulullah (sav) buyurdular ki; “Yeryüzünde haksız yere öldürülen bir insan yoktur ki katilin günahından bir misli Hz. Adem’in ilk oğluna (Kabil’e) gitmemiş olsun. Çünkü o, haksız öldürme yolunu ilk açandır.”
Ravi: İbnu Mes’ud Kaynak: Buhari, Diyat 2, Enbiya 1, İ’tisam 15; Müslim, Kasame 27, (1677); Tirmizi, İlm 14, (2675); Nesai, Ta

Resulullah (sav) buyurdular ki: “(Kıyamet günü) bir adam bir başkasının elinden tutmuş olarak gelir ve: “Ey Rabbim! Bu, beni öldürdü!” der. Aziz ve celil olan Allah da: “Onu niye öldürdün?” diye sorar. Adam: “İzzet senin için olsun diye öldürdüm!” der. Rab Teala: “İzzet benim içindir!” buyurur. Bir başka adam da bir başkasının elinden tutmuş olarak gelir ve: “Ey Rabbim! Bu, beni öldürdü!” der. Aziz ve Celil olan Allah: “Onu niye öldürdün?” diye sorar. Adam: “İzzet falancanın olsun diye öldürdüm!” der. Rab Teala: “İzzet falancanın değildir!” buyurur. Adam (öbürünün) günahıyla döner.”
Ravi: İbnu Mes’ud Kaynak: Nesai, Tahrim 2, (7,84)

Anlattığına göre şöyle demiştir: “Ey Allah’ın Resulü! Ben küffardan bir adama rastlasam ve aramızda mukatele çıksa. O kılıcıyla vurup elimin birini kesip atsa. Sonra adam (sıkışıp) bana karşı bir ağaca sığınsa ve: “Allah için Müslüman oldum!” dese, bu sözünden sonra ben onu öldürebilir miyim?” Resulullah (sav): “Hayır! Sakın onu öldürme” buyurdu. Ben ısrar ettim: “Ama ey Allah’ın Resulü! O benim bir elimi kesti ve sonra Müslüman olduğunu söyledi” dedim. Resulullah (sav): “Hayır! Sakın onu öldürme, eğer öldürürsen, o adam, sen onu öldürmezden önceki senin makamındadır ve sen de, onun söylediği kelimeyi söylemezden önceki durumunda olursun!” buyurdular.”
Ravi: Mikdad İbnu’l-Esved Kaynak: Buhari, Diyat 1, Megazi 11; Müslim, İman 165, (95); Ebu Davud, Cihad 104, (2644)

Resulullah (sav), Furat İbnu Hayyan’ın öldürülmesini emretti. Bu adam Ebu Süfyan’ın casusu ve aynı zamanda Ensar’dan bir zatın halifi (müttefiki) idi. Derken o, Ensar’dan müteşekkil bir halkaya uğradı ve: “Ben Müslümanım!” dedi. Bunun üzerine: “Ey Allah’ın Resulü! Furat İbnu Hayyan “Ben Müslümanım” diyor!” denildi. Resulullah (sav) da: “Sizden bir kısım erkekler var. Kendilerini (dilleriyle itiraf ettikleri) imanlarına havale ediyor (söylediklerini tasdik ediyor)uz. İşte onlardan biri de Furat İbnu Hayyan’dır” buyurdular.
Ravi: Harise İbnu MudarribKaynak: Ebu Davud, Cihad 109, (2652)

 


Katlin Mübah Olduğu Yerler

Resulullah (sav) buyurdular ki: “Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim de Allah’ın Resulü bulunduğuma şehadet eden kimsenin kanı, üç hal dışında helal değildir: Zina yapan dul. Cana can kısas. Dinden çıkıp cemaatten ayrılan.”
Ravi: İbnu Mes’ud Kaynak: Buhari, Diyat 6; Müslim, Kasame 25, (1676); Ebu Davud, Hudud 1, (4352); Tirmizi, Diyat 10, (1402); N

Resulullah (sav)’a bir adam gelerek: “Ey Allah’ın Resulü! Bir adam gelip malımı almaya kalkarsa (ne yapayım)?” dedi. “Ona Allah’ı hatırlat!” cevabını verdi. Adam tekrar: “Hatırlamazsa ne yapayım?)” dedi. Aleyhissalatu vesselam: “Etrafındaki Müslümanlardan yardım talep et!” buyurdu. Adam: “Etrafımda hiç Müslüman yoksa ne yapayım?” dedi. “Öyleyse sultandan yardım iste!” buyurdu. Adam: “Sultan benden uzaksa?” dedi. Aleyhissalatu vesselam: “Bir ahiret şehidi oluncaya veya malını koruyuncaya kadar malın için mücadele et!” buyurdular.
Ravi: Muharik Kaynak: Nesai, Tahrim 21, (7,113)

Resulullah (sav) buyurdular ki: “Sihirbaza tatbik edilecek hadd cezası kılıçla vurmaktır.”
Ravi: Cündüb Kaynak: Tirmizi, Hudud 27, (1460)

Anlattığına göre, kendisine, Resulullah (sav)’ın zevcelerinden Hz. Hafsa (ra)’nın müdebber kıldığı bir cariyesi, kendisine sihir yaptığı için, sihri sebebiyle öldürmüştür.
Ravi: Abdurrahman İbnu Sa’d İbnu Zürare Kaynak: Muvatta, Ukul 14, (2,871)


Kendini Öldürenin Hükmü

Resulullah (sav) buyurdular ki: “Kim kendisini dağdan atarak intihar ederse o cehennemlik olur. Orada ebedi olarak kendini dağdan atar. Kim zehir içerek intihar ederse, cehennem ateşinin içinde elinde zehir olduğu halde ebedi olarak ondan içer. Kim de kendisine demir saplayarak intihar ederse, cehennemde ebedi olarak o demiri karnına saplar.”
Ravi: Ebu Hüreyre Kaynak: Buhari, Tıbb 56; Müslim, İman 175, (109); Tirmizi, Tıbb 7, (2044, 2045); Nesai, Cenaiz 68, (4, 66, 6

Resulullah (sav) ile birlikte Hayber Gazvesi’nde hazır bulunduk. Müslüman olduğunu söyleyen bir adam için de, Efendimiz: “Bu, ateş ekimdendir!” buyurdular. Savaş başlayınca çok şiddetli şekilde savaştı ve yara aldı. Ashabtan bazısı: “Ey Allah’ın Resulü dedi, az önce ateş ehlinden dediğiniz kimse, çok şiddetli şekilde kahramanca savaşta ve de öldü!” dediler. Resulullah (sav), yine: “Cehenneme (gitmiştir)” buyurdular. Bu cevap üzerine Müslümanlardan bazıları nerdeyse şüpheye düşecekti. Askerler bu halde iken, (sav)’a: “O asker henüz ölmemiş, ancak ağır şekilde yaralanmış!” dediler. Gece olunca, adam yaraya dayanamadı. Kılıncının keskin tarafını alıp üzerine yüklendi ve intihar etti. Durum Aleyhisalatu vesselam’a haber verildi. Bunun üzerine: “Allahu ekber!” buyurdular ve devam ettiler: “Şehadet ederim ki, ben Allah’ın kulu ve Resulüyüm!” Sonra Hz. Bilal (ra)’e halk içinde şöyle ilan etmesini emrettiler: “Cennete sadece Müslüman nefisler girecek. Şurası muhakak ki, (İslam’ın lehine olan ameller kişinin imanına delil değildir), Allah bu dini, facir bir kimse ile de güçlendirir.”
Ravi: Ebu Hüreyre Kaynak: Buhari, Cihad 182, Megazi 38, Kader 5; Müslim, İman 173, (111)

Resulullah (sav)’a, intihar eden bir kimse haber verilmişti, “Ben üzerine namaz kılmıyorum!” buyurdular.”
Ravi: Cabir İbnu Semüre Kaynak: Ebu Davud, Cenaiz 61, (3185)


Öldürülmesi Caiz Olan Ve Olmayan Hayvanlar

Resulullah (sav) buyurdular ki: “Hayvanlardan beş tanesi vardır ki bunların herbiri fasihtir (zararlıdır). Harem bölgesinde olsun, Hill (denen Harem dışı) bölgesinde olsun bunlar öldürülür: Karga, çaylak, akrep, sıçan, kelb-i akur (yırtıcılar).” [Müslim’in bir rivayetinde Hz. Aişe şöyle demiştir: “Resulullah (sav) beş fasığın hill’de ve Harem’de öldürülmesini emretti.” Ebu Davud, Ebu Hüreyre (ra)’den kaydettiği bir rivayetinde, karga yerine “yılan” demiştir.]
Ravi: Aişe Kaynak: Buhari, Bed’u’l-Halk 16, Cezau’s-Sayd 7; Müslim, Hacc 66-67, (1198); Muvatta, Hacc 90, (1, 357); Tir

Resulullah (sav) ile birlikte Mina’da iken, Velmürselat suresi nazil oldu. Aleyhissalatu vesselam onu okuyordu. Ben onu, kendi ağızlarından öğrendim. Mübarek ağızları henüz surenin rutubetini taşırken, üzerimize bir yılan sıçradı. Aleyhissalatu vesselam: “Öldürün şunu!” buyurdular. Hemen öldürmek üzere atıldık. Fakat yılan önce davranıp kaçtı. Aleyhissalatu vesselam: “Şerrinden korundu, tıpkı siz de onun şerrinden korunduğunuz gibi!” buyurdular.
Ravi: İbnu Mes’ud Kaynak: Buhari, Cezau’s-Sayd 7, Bed’ü’l-Halk 14, Tefsir, Mürselat 1; Müslim, Selam 137, (2234); Nesai, Hacc

Resulullah (sav)’ı minber üzerinde şöyle söylerken dinledim: “Yılanları öldürün. İki çizgili ve ebteri (engerek) de öldürün. Çünkü bunlar, gözleri kapar (kör eder) ve hamilelerde düşük yaparlar.” Abdullah İbnu Ömer (ra) der ki: “(Bir gün) ben öldürmek için bir yılan kovalarken, Ebu Lübabe (ra) bana: “Öldürme onu!” diye nida etti. “Resulullah (sav) yılanların öldürülmelerini emir buyurdular!” dedim. O: “Ama daha sonra ev yılanlarının öldürülmelerini yasakladı!” dedi. Bunlar (ömürleri uzun olduğu için) avamir denen ev yılanları idi.
Ravi: İbnu Ömer Kaynak: Buhari, Bed’ül-Halk 14, Megazi 11; Müslim, Selam 128, (2233); Muvatta, İsti’zan 31, (2, 975, 976); E

(Bir gün) Ebu Said (ra)’in yanına girmiştim, namaz kılıyor buldum. Onu beklemek üzere oturdum. Derken evin bir köşesinde tavanı örten hurma dalları arasında bir kıpırtı gördüm. Oraya bakınca bir yılan olduğunu gördüm. Öldürmek üzere atıldım. Ebu Said oturmam için işaret etti. Tekrar yerime oturdum. Namazdan çıkınca bana evde bir oda gösterdi ve: “Bu odayı görüyor musun?” diye sordu. Ben: “Evet!” deyince devam etti: “Onda, bizden evlenmesi yakın bir genç vardı. Resulullah (sav) ile birlikte Hendek (harbin)e gittik. Genç, gün ortasında ehline uğramak için Aleyhissalatu vesselam’dan izin istiyordu. Bir gün ondan yine izin istedi. Aleyhissalatu vesselam ona: “Silahını beraberinde al, ben Kureyza’dan sana bir zarar gelir diye korkuyorum!” buyurdular. Adam silahını aldı. Ailesine geldi. Hanımı iki kapı arasında ayakta duruyordu. Elindeki mızrağı ile, dürtmek üzere kadına eğildi. Adama kıskançlık gelmişti. Kadın ona: “Mızrağını geri çek! Hele eve gir, beni dışarı çıkaran şeyi bir gör!” dedi. Adam içeri daldı. Bir de ne görsün: Yatağın üzerine çöreklenmiş iri bir yılan! Mızrağıyla ona yöneldi ve yılana sapladı. Sonra çıkıp, süngüyü avluya dikti. Derken yılan üzerine atıldı. Bilemiyoruz, hangisi evvel öldü; yılan mı, genç mi? Resulullah (sav)’a gelip, bu durumu anlattık ve: “Dua edin, Allah ona tekrar hayat versin!” dedik. Aleyhissalatu vesselam: “Arkadaşınız için istiğfar ediverin!” buyurdular. Sonra şu açıklamada bulundular: “Medine’de Müslüman olan cinler var. Onlardan birini görürseniz, kendisine üç gün ihtarda bulunun. Eğer bundan sonra yine de görünürse onu öldürün. Çünkü o bir şeytandır.” [Bazı Tirmizi nüshalarında Sayd bölümünde (17. babta) gelmiştir.]
Ravi: Ebu ‘l-Müseyyeb Kaynak: Müslim, Selam 139, (2236); Muvatta, İsti’zan 33, (2, 976, 977); Ebu Davud, Edeb 174, (5256, 5257); T

İbnu Ebi Leyla babasından anlatıyor: “Resulullah (sav)’a ev yılanlarından sorulmuştu. Şu cevabı verdi: “Evlerinizde onlardan birini görecek olursanız, ona: “Size Hz. Nuh’un (gemiye sokarken) aldığı söz hakkı için ve de Hz. Süleyman İbnu Davud’un sizden aldığı söz hakkı için bize zarar vermemenizi ve bize görünmemenizi taleb ediyorum” deyin. Eğer tekrar dönerlerse öldürün.”
Ravi: İbnu Ebi Leyla Kaynak: Tirmizi, Ahkam 2, (1485); Ebu Davud, Edeb 174, (5260)

Resulullah (sav) buyurdular ki: “Yılanların hepsini öldürün. Kim yılan(ın intikam alacağın)dan korkarsa, benden değildir.” Bir rivayette şöyle buyrulmuştur: “Gümüş çubuk gibi olan uzun yılan hariç, bütün yılanları öldürün.”
Ravi: İbnu Mes’ud Kaynak: Ebu Davud, Edeb 174, (5249, 5261); Nesai, Cihad 48, (6, 51)

Resulullah (sav) buyurdular ki: “Kim, yılanı (intikam) arar diye (öldürmez) bırakırsa bizden değildir. Biz onlarla harbettigimiz günden beri onlarla sulh yapmadık.”
Ravi: İbnu Abbas Kaynak: Ebu Davud, Edeb 174, (5250)

Anlattığına göre: “Ey Allah’ın Resulü” demiştir, “biz zemzem kuyusunu temizlemek istiyoruz. Fakat içinde şu küçük yılanlar var.” Resulullah (sav), yılanları öldürmesini emretmiştir.
Ravi: Abbas Kaynak: Ebu Davud, Edeb 174, (5251)

Resulullah (sav) keler için fuveysık (fasıkcik) dedi ama, “öldürün!” diye emrettiğini işitmedim.
Ravi: Aişe Kaynak: Buhari, Bed’ü’l-Halk 14, Cezau’s-Sayd 7; Müslim, Selam 145, (2239); Nesai, Hacc 115, (5, 209)

Resulullah (sav) kelerin öldürülmesini emretti ve onu füveysika diye isimlendirdi.
Ravi: Sa’d İbnu Ebi Vakkas Kaynak: Müslim, Selam 144, (2238); Ebu Davud, Edeb 176, (5262)

Resulullah (sav) buyurdular ki: “Kim keleri ilk darbede öldürürse ona yüz sevap yazılır. İkinci vuruşta öldürürse daha az kazanır. Üçüncü vuruşta ise bundan da az sevap kazanır.” [Metin Müslim’den alınmadır.] [Bazı Tirmizi tertibinde Sayd bölümünde 13. babta.]
Ravi: Ebu Hüreyre Kaynak: Müslim, Selam 147 (2240); Ebu Davud, Edeb 175, (5263, 5264); Tirmizi, Ahkam 1, (1482)

Resulullah (sav) av veya koyun veya çoban köpeği hariç diğer bütün köpeklerin öldürülmesini emretti.” İbnu Ömer (ra)’e: “Ebu Hüreyre, “Veya ekin köpeğini de diyor!” denilmişti, bunun üzerine: “Onun ekini var da ondan!” cevabını verdi ve ilave etti: “Biz Medine ve civarına gider, tek köpek bırakmaz, hepsini öldürürdük. Hatta biz, çölden gelmiş kadına refakat eden arkadaş köpeği bile öldürdük.”
Ravi: İbnu Ömer Kaynak: Buhari, Bed’ü’l-Halk 14; Müslim, Musakat 45, (1570); Muvatta, İsti’zan 14, (2, 969); Tirmizi, Sayd 4

Resulullah (sav) buyurdular ki: “Köpek besleyen bir aile yoktur ki, her gün rızıklarından iki kırat eksilmemiş olsun. Bundan av veya bekçi veya koyun köpeği hariç (bunları besleyenlerin rızkında eksilme olmaz).” [Bunu Rezin tahriç etti.]
Ravi: Ebu Hüreyre Kaynak: Rezin

Resulullah (sav) dört hayvanın öldürülmesini yasakladı: “Karınca, an, hüdhüd, surad (sarı ve yeşil renkli ağaçkakan kuşu).”
Ravi: İbnu Abbas Kaynak: Ebu Davud, Edeb 176, (5267)

 

Kebair

Kebair Hakkında

Resulullah (sav): “Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi?” buyurmuş ve bunu üç kere tekrar etmişlerdi. “Evet!” deyince: “Allah’a şirk koşmak, anne ve baba haklarına riayetsizlik, cana kıymak!” buyurdular. Bu sırada dayanmış durumda idi, yere oturup: “Haberiniz olsun! Yalan söz, yalan şahidlik!” dedi ve bunu o kadar tekrar etti ki, “Keşke kesse artık!” temennisinde bulunduk.
Ravi: Ebu Bekre Kaynak: Buhari, Şehadat 10, Edeb 6, İstizan 35, İstitabe 1; Müslim, İman 143, (87); Tirmizi, Şehadat 3, (230

Babası (radıyallahu anh)’ndan anlatıyor: “Resulullah (sav)’a bir adam kebairden sormuştu, şöyle cevap verdiler: “Onlar dokuzdur!” buyurdular ve saydılar: “Şirk, sihir, insan öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, namuslu kadınlara iftirada bulunmak, anne ve babaya haksızlık, kıbleniz olan Beytu’l-Haram (da masiyet işlemey)i sağlığınız ve ölümünüzde helal addetmek.”
Ravi: Ubeyd İbnu Umeyr Kaynak: Ebu Davud, Vesaya 10, (2875); Nesai, Tahrim 3, (7, 89)

Dedim ki: “Ey Allah’ın Resulü! Allah nezdinde en büyük günah hangisidir?” “Seni yaratmış olan Allah’a eş koşmandır!” buyurdular. “Sonra hangisidir?” dedim. “Seninle birlikte yiyecek diye, evladım öldürmendir!” buyurdular. Ben yine: “Sonra hangisidir?” dedim. “Komşunun helalliği ile zina etmendir!” buyurdular.
Ravi: İbnu Mes’ud Kaynak: Buhari, Tefsir, Bakara 3, Furkan 3, Edeb 20, Muharibin 20, Diyat 1, Tevhid 40, 46; Müslim, İman 141,

Resulullah (sav) “Kişinin anne ve babasına sövmesi büyük günahlardandır” buyurmuşlardı. Orada bulunanlar: “Hiç kişi anne ve babasına söver mi?” dediler. “Evet! Kişi, bir başkasının babasına söver, o da babasına söver; annesine söver, o da bunun annesine söver!” buyurdular.
Ravi: İbnu Amr İbni’l-As Kaynak: Buhari, Edeb 4; Müslim, İman 146, (90); Tirmizi, Birr 4, (1903); Ebu Davud, Edeb 129, (5141)

Kesb(Kazanç)

HELAL KAZANCA TEŞVİK, HARAMDAN SAKINDIRMA

5125 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) şöyle hitap ettiler:

“Ey insanlar! Allah Teâla hazretleri tayyibtir, tayyibten başka bir şey kabul etmez. Allah’ın mü’minlere emrettiği şeyler, peygambere emretmiş olduklarının aynısıdır. Nitekim Allah Teâla hazretleri (peygamberlere):

“Ey peygamberler, temiz olanlardan yiyin ve sâlih amel işleyin” (Mü’minûn 51) emretmiş, mü’minlere de:

“Ey iman edenler, size rızık olarak verdiklerimizin temizlerinden yiyin” (Bakara 172) diye emirde bulunmuştur.”

Sonra seferi uzatıp, saçı başı dağınık, toz-toprak içinde kalan ve elini semaya kaldırıp: “Ey Rabbim, ey Rabbim” diye dua eden bir yolcuyu zikredip, dedi ki:

“Bu yolcunun yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdır ve (netice itibariyle) haramla beslenmektedir. Peki böyle bir kimsenin duasına nasıl icâbet edilir?” buyurdular.”

Müslim, Zekat 65, (1015); Tirmizi, Tefsir, Bakara (2992).

5126 – Havle el-Ensâriyye radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ı işittim. Şöyle buyurmuşlardı:

“Bir kısım insan vardır, Allah’ın mülkünden haksız bir surette mal elde etmeye girişirler. Halbuki bu, Kıyamet günü onlara bir ateştir, başka değil.”

Buhâri, Hums 7; Tirmizi, Zühd 41, (2375).

5127 – Nu’man İbnu Beşir radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da tebrie etmiş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah’ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa, cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir.”

Buhari, İman 39, Büyû’ 2; Müslim, Müsâkat 107, (1599); Ebu Davud, Büyû’ 3, (3329, 3330); Tirmizi, Büyü 1, (1205); Nesai, Büyü 2, (7, 241).

5128 – Selman el-Farisî ve İbnu Abbâs radıyallahu anhüm anlatıyorlar:

“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Helâl, Allah Teâla hazretlerinin kitabında helal kıldığı şeydir. Haram da Allah Teâla Hazretlerinin kitabında haram kıldığı şeydir. Hakkında sükût ettiği şey ise affedilmiştir. Onun hakkında sual külfetine girmeyiniz.”

Rezin tahric etmiştir. Tirmizi, Libas 6, (1726); İbnu Mace, Et’ime 60, (3367).

5129 – Mikdâm İbnu Ma’dikerb radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“(Beni Âdem’den) hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir taamı asla yememiştir. Allah’ın peygamberi Dâvud aleyhisselâm elinin emeğini yerdi.”

Buhari, Büyü’ 15.

5130 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Öyle devir gelecek ki, insanoğlu, aldığı şeyin helalden mi, haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak.”

Buhari, Büyü’ 7, 23; Nesai, Büyü’ 2, (7, 243).

Rezin şu ziyadede bulunmuştur: “Böylelerinin hiçbir duası kabul edilmez.”

MÜBAH OLAN KAZANÇLAR VE TAAMLAR

5131 – Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Muhakkakk ki yediğinizin en temizi kendi kesbinizden olandır. Muhakkak ki evladlarınız da kendi kesbinizdendir.”

Ebu Davud, Büyü’ 79; Tirmizi, Ahkâm, 22, (1358); Nesai, Büyü’ 1, (7, 249); İbnu Mace, Tiarat 1, (2137), 64, (2290).

5132 – Sa’d İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor: “Sanki Mudar kabilesine mensup uzun boylu bir kadın ayağa kalkıp:

“Ey Allah’ın Resûlü! Biz (kadın)lar babalarımız ve evladlarımız ve kocalarımız üzerine yüküz. Onların mallarında emirleri dışında, tasarrufu bize helal olan nedir?” diye sualde bulundu. Aleyhissalâtu vesselâm:

“Size helal olan “taze” dir. Ondan hem yiyin, hem de hediye edin!” buyurdular.” Ebu Davud der ki: “Tazeden maksad ekmek, sebze ve taze meyve (gibi fazla kalınca bozulan yiyecekler)dir.”

Ebu Davud, Zekât 44, (1686).

5133 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Ebu Süfyan’ın karısı Hind, (Bir gün gelerek) “Ey Allah’ın Resûlü dedi. Ebu Süfyan cimri bir adamdır. Bana ve çocuğuma yetecek miktarda (nafaka) vermiyor. Durumu idare için, onun bilmez tarafından, almam gerekiyor! (Ne yapayım?)”

Aleyhissalatu vesselam:

“Örfe göre sana ve çocuğuna kifayet edecek miktarda al!” buyurdular.”

Buhari, Büyü’ 95, Mezalim 1, Nafakat 5, 9, 14, Eyman 3, Ahkâm 14, 180; Müslim, Akdiye 7, (1714); Ebu Davud, Büyü’ 81, (3532); Nesai, Kudat 30, (8, 246).

5134 – Kâsım İbnu Muhammed rahimehullah anlatıyor: “Bir adam İbnu Abbas radıyallahu anhüma’ya: “Yanımda bir devesi olan bir yetim var. Devesinin sütünden içebilir miyim?” diye sormuştu. İbnu Abbas şu cevabı verdi:

“Eğer deve kaybolunca arıyor, katran vesairesini sürerek tedavisini yapıyor, su yalağını onarıyor, sulama gününde suyunu içiriyorsan yavruya zarar vermeden ve memeyi tamamen kurutmadan içebilirsin.”

Muvatta, Sıfatu’n Nebi 33, (2, 934).

KUR’AN’I YAZMA VE ÖĞRETMENİN ÜCRETİ

5135 – İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Üzerine ücret almada en haklı olduğunuz şey Kitabullah’tır.”

Buhari, İcare 16, (muallak olarak kaydetmiştir), Tıbb 34.

5136 – Yine İbnu Abbas radıyallahu anhüma’dan anlatıldığına göre, “Kendisine mushaf yazmanın ücreti hakkında sorulmuştu. Şu cevapta bulundu:

“Bunda bir beis yok. Onlar, bu işte, ressam durumundadırlar, ellerinin emeğini yemektedirler.”

Rezin tahric etmiştir.

MEMURLARIN RIZIKLARI

5137 – Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: “Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh halife seçildiği zaman:

“Kavmim biliyor ki, benim mesleğim ailemin nafakasını te’minden âciz değildir. Ancak şimdi müslümanların işleriyle meşgulüm. Bu sebeple Ebu Bekr’in ailesi Beytü’l-Mal’den yiyecek, o da müslümanlar için çalışacak” dedi.”

Buhari, Büyü’, 15.

5138 – Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Biz kimi bir işe tayin eder, bir rızık tahsis edersek, bu tahsis edilenden maada aldığı gulûldür (devlet malından hırsızlıktır).”

Ebu Davud, Harac 10, (2943).

5139 – Müstevrid İbnu Şeddâd radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Kim bize memur olursa, kendine bir zevce edinsin. Hizmetçisi yoksa bir de hizmetçi edinsin. Meskeni yoksa bir mesken edinsin.”

Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh dedi ki:

“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın şöyle buyurdukları bana haber verildi:

“Kim bunun dışında bir şey edinirse, bu kimse haindir, hırsızdır.”

Ebu Davud, Harac 10, (2945).

5140 – Abdullah İbnu Amr es-Sa’di’nin anlattığına göre, “Hilafeti sırasında Hz. Ömer radıyallahu anh’ın yanına geldi. Hz. Ömer kendisine:

“Bana haber verildiğine göre, sen müslümanların işlerinden bir kısmını üzerine almışsın ve sana maaş verilince almaktan kaçınmışsın (doğru mu)?” diye sordu. Ben de: “Evet!” dedim. Bunun üzerine Hz. Ömer: “Bundan maksadın ne?” dedi. Ben de:

“Benim atlarım var, kölelerim var (halim vaktim iyidir), hayır üzereyim. Ben maaşımın müslümanlara sadaka olmasını istiyorum” dedim. Hz. Ömer:

“Hayır! Böyle yapma! Çünkü (bir ara bende senin gibi düşünmüş), senin arzu ettiğin şeyi arzu etmiştim. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana ihsanda bulunuyordu. Ben de:

“Bu parayı ona benden daha çok muhtaç olan birine ver!” diyordum. Hatta bir seferinde Aleyhissalâtu vesselâm yine bana mal vermişti. Ben yine:

“Bunu, onu benden daha çok muhtaç olan kimseye ver!” demiştim. Aleyhissalâtu vesselâm:

“Onu al, kendi malın yap, sonra tasadduk et! Bu maldan, sen talep etmeden, bekler vaziyeti almadan, gelen olursa onu al. Böyle olmayana gönlünü bağlama!” buyurdular.”

Buhari, Ahkâm 17; Müslim, Zekât 111, (1045); Nesai, Zekat 94, (5, 103).

İKTA’

5141 – Vâil İbnu Hucr radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Hadramevt’te bulunan bir araziyi bana ikta’ etti. O sırada, Hz. Muâviye orada emir idi. Kendisine o araziyi bana vermesi için yazdı.”

Ebu Davud, Harac 36, (3058, 3059); Tirmizi, Ahkâm 39, (1381).

5142 – Kesir İbnu Abdillah İbni Amr İbni Avf el-Müzeni, babasından, o da ceddi radıyallahu anh’tan anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm , Bilal İbnu’l-haris el-Müzeni’ye Kabaliyye madenlerini, yüksekte olanları ve alçakta olanlarıyla, (Necid’de bulunan) Kuds dağında ekine elverişli olan yerlerle birlikte ikta’ kıldı. Ancak ona hiçbir müslümanın hakkını vermedi. (Bu ikta beratını) ona şöyle yazdı: “Bismillahirrahmanirrahim. Bu, Allah’ın Resûlü Muhammed’in Bilâl İbnu’l-Hâris’e verdiği(nin beratı)dır. Ona, el-Kabaliyye mıntıkasının, alçak ve yüksek (yerlerinin) madenlerini vermiştir.”

Bir rivayette şu ziyade var: “(Medine’ye dört beridlik mesafede yer alan Zâtu’n-Nusub ve (Necd’de yer alan) Kuds mevkiinin ekime elverişli olan kısmını da verdi. Hiçbir müslümanın hakkını vermedi. (Bu berat metnini Resûlullah’ın emriyle, kâtibi) Übey İbnu Ka’b yazdı.”

Ebu Davud, Harac 36, (3062, 3063); Muvatta, Zekat 8, (1, 248).

5143 – Amr İbnu Hureys radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Medine’de yayı ile bir ev planı çizdi ve:

“Sana daha da artırayım mı, artırayım mı?” diye sordu.”

Ebu Davud, Harac 36, (3060).

HACCÂM’IN KESBİ

5144 – İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm hacamat oldu ve haccama ücretini verdi. Eğer bu (hacamat ücreti) haram olsaydı vermezdi. Ayrıca efendisine konuştu, o da vergisini hafifletti.”

Buhari, İcare 18, Büyü’ 39, Tıbb 9; Müslim, Müsâkat 66, (1202); Ebu Davud, Büyü’ 39, (3423).

5145 – Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın muhacir ashabından bir adamın anlattığına göre, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurdular:

“Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Su, ot ve ateş.”

Ebu Davud, Büyü’ 62, (3477).

5146 – Esmer İbnu Mudarris radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Bir müslümanın henüz ulaşmadığı (ot, odun, (su) gibi) bir şeye önce ulaşan kimse ona sahip olur.” Bunun üzerine halk çıkıp, (mübah şeyleri sahiplenmek maksadıyla) birbirleriyle hızlıca işaretleme yarışına girdiler.”

Ebu Davud, İmâret 36, (3071).

MEKRUH KAZANÇLAR

5147 – Ebu Mes’ûd radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm köpeğin semenini, fâhişenin mehrini ve kâhinin ücretini yasakladı.”

Buhari, Büyü’ 113, İcare 20, Talâk 51, Tıb 46; Müslim, Müsakat 39, 1567; Muvatta, Büyü’ 68, (2, 656); Tirmizi, Büyü’ 46, (1276); Nesai, Büyü’ 91, (7, 309); Ebu Davud, Büyü’ 68, (4381).

5148 – Ebu Cuheyfe radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm kan mukabilinde alınan semenden, köpek semeninden, fuhuş kazancından men etti. Dövme yapanı, dövme yaptıranı, faiz yiyeni, faiz yedireni ve musavvirleri lanetledi.”

Buhari, Büyü’ 113, 25, Talâk, Libas 86, 96; Ebu Davud, Büyü’ 65, (3483).

5149 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm câriyenin kesbini nehyetti.”

Buhari, İcâre 20, Talâk 51; Ebu Davud, Büyü 40, (3425).

Ebu Davud, Râfi’ İbnu Hadiç’ten yaptığı rivayette şu ziyadeyi kaydeder: “…Kazancın nereden olduğunu bilinceye kadar…”

5150 – Hz. Osman radıyallahu anh anlatıyor: “Çocukları kesbe mecbur etmeyin. Siz onları kesbe mecbur ettiğiniz zaman hırsızlık yaparlar. San’at sahibi olmayan câriyeleri de kesbe zorlamayın. Zira siz onları kesbe zorladığınız takdirde ferçleriyle kazanırlar. Onların getireceği paraya karşı istiğna gösterin ki, Allah da sizi müstağni kılsın. Size temiz olan yiyecekler yaraşır.”

Muvatta, İsti’zan 42, (2, 981).

5151 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh’ın bir kölesi vardı. bu köle çalışıp kendisine belli bir haraç ödüyordu. Hz. Ebu Bekr onun kazancından yiyordu. Bir gün yine bir şeyler getirdi. Ebu Bekr radıyallahu anh bundan da yedi. Ancak kölesi:

“Bu yediğin nedir, biliyor musun?” dedi. Hz. Ebu Bekr:

“Neymiş o?” deyince köle açıkladı:

“Ben câhiliye devrinde kâhinlik yapardım. Aslında bu işin ehli de değildim. Bu sebeple (kkafadan atıp bir) adam aldatmıştım. (Bugün yolda) bana rastladı ve (kâhinliğimden kalma eski) bir borcunu ödedi. Yediğiniz işte bu idi!”

Bunun üzerine Ebu Bekr elini boğazına atıp, midesinde her ne varsa kusup çıkardı.”

Buhari, Menakıbu’l-Ensâr, 26).

KÖPEĞİN SEMENİ

5152 – İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm köpeğin semeninden nehiy buyurdular. Eğer (sahibi, öldürülen) köpeğin semenini istemeye gelirse, avucunu toprakla doldurun.”

Ebu Davud, Büyü 68, (3482); Nesai, Büyü 91, (7, 309). Metin Ebu Davud’a aittir.

5153 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, av köpeği hariç, köpeğin semenini yasakladı.”

Tirmizi, Büyü’ 50, (1281).

KEDİ

5154 – Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm kedinin yenmesini ve semenini yasakladı.”

Ebu Davud, Büyü’ 64, (3480); Tirmizi, Büyü’ 49, (1280).

HACAMAT YAPANIN KESBİNDEKİ KERAHET

5155 – İbnu Muhayyısa el-Ensâri, babasından anlattığına göre, “Babası Muhayyısa haccamın kiralanması hususunda izin istedi. Resûlullah onu menetti. Muhayyısa’nın haccam bir azadlısı vardı. Sorup izin istemeye ara vermedi. Sonunda Aleyhissalatu vesselam kendisine:

“Onunla deveni ve köleni besle, (kendin yeme!)” buyurdular.”

Muvatta, İsti’zan 28, (2, 970); Ebu Davud, Büyü 28, (3422); Tirmizi, Büyü 47, (1277); İbnu Mace, Ticarat 10, (2166).

5156 – Ebu Davud’un bir diğer rivayetinde Aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuştur: “Ben teyzeme bir köle bağışladım ve ben onun teyzem hakkında mübarek olmasını diliyorum. Teyzeme: “Onu haccama teslim etme, kuyumcuyave kasaba da teslim etme!” dedim.”

Ebu Davud, Büyü’ 49, (3430).

DAMIZLIK HAYVANIN SUYU

5157 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Kilâb kabilesinden bir adam, Resûlullah’a damızlık hayvanın suyundan (para almayı) sordu. Aleyhissalatu vesselam yasakladı. Adam:

“Ey Allah’ın Resûlü! Biz damızlığı aştırıyoruz da, böze ikramda bulunuyorlar!” dedi. Aleyhissalatu vesselam ikramda bulunmaya ruhsat verdi.”

Tirmizi, Büyü 45, (1274); Nesai, Büyü 94, (7, 360).

KUSÂME

5158 – el-Hurdi radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün bize):

“Kusâmeden sakının!” buyurdular. Biz: “Kusâme de nedir?” dedik.

“Bir cemaatin başında bulunan bir kimse (birşey taksim ettiği zaman) berikinin ve ötekinin hisselerinden bir şeyler alır(sa, işte bu aldığı şey kusâmedir).”

Ebu Davud, Cihad 179, (2783, 2784).

MADEN

5159 – İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Bir adam kendisine on dinar borçlu olan bir alacaklısının peşine düştü ve:

“Vallahi borcunu ödeyinceye veya bana bir kefil getirinceye kadar arkanı bırakmayacağım!” dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam o borcu üzerine aldı. Sonra adam, üzerine aldığı miktarı Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a getirdi. Aleyhissalatu vesselam adama:

“Bu parayı nereden buldun?” diye sordu. Adam: “Madenden!” dedi. Aleyhissalatu vesselam:

“Öyleyse bizim buna ihtiyacımız yok! Onda hayır da yok” buyurdu ve borcu ona bedel ödeyiverdi.”

Ebu Davud, Büyü 2, (3328); İbnu Mace, Sadakat 9, (2406).

SULTANIN İHSANI

5160 – Abdullah İbnu Amr İbni’s-Sa’di, Hz. Ömer radıyallahu anh’tan naklediyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana ihsanda bulunurdu. Ben de: “Siz bunu, benden daha muhtaca verin” diyordum. Aleyhissalatu vesselam da:

“Al bunu! Sen beklemez ve istemez olduğun halde sana geleni al! Bu şekilde gelmezse, nefsini peşine takma!” buyurdu.”

Buhari, Akham 17, Zekat 51; Müslim, Zekat 110, (1045).

Bir rivayette şu ziyade gelmiştir: “Bu sebeple İbnu Ömer radıyallahu anhüma, ne bir şey isterdi, ne de kendine ihsan edilen bir şeyi reddederdi.”

5161 – Bir diğer rivayette şöyle denmiştir: “Hz. Ömer radıyallahu anh beni, zekat (toplama işine) tayin etti. Bu işi tamamlayınca bana ücret verilmesini emretti. Ben:

“Ben Allah rızası için çalıştım, ücretim Allah üzerinedir!” dedim. Hz. Ömer:

“Sen, sana verileni al. Nitekim ben de Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm zamanında çalışmıştım. Bana ücret verdi. hatta (ilk seferinde) ben de senin söylediğini söyledim. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam bana:

“Sen istemediğin halde sana birşeyler verilirse, onu al ye ve tasadduk et!” buyurdular” dedi.”

5162 – Selim İbnu Mutayr babasından naklen anlatıyor: “Bir adamın şöyle söylediğini işittim:

“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ‘ın (Veda Haccı sırasında hutbede) şöyle söylediğini işittim:

“Ey insanlar! İhsanları, onlar ihsan kaldığı müddetçe alın! Ne zaman, Kureyş saltanat kavgasına düşer ve ihsan dininizden rüşvet mukabili olursa, o zaman onu bırakın ve almayın!”

Ebu Davud, Harac 17, (2958, 2959).

İKİ YARIŞÇI

5163 – İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm iki yarışçının yemeğini nehyetti: Müsabaka ve kumar.”

Ebu Davud, Et’ime 7, (3754).

MEKS (USULSÜZ VERGİ)

5164 – Ukbe İbnu Âmir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ‘ın: “Cennete meks sahibi girmeyecektir!” dediğini işittim.”

Ebu Davud, Harac 7, (2937).

Kesimler

KESİM ADABI VE YASAKLARI

1923 – Şeddâd İbnu Evs (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: “AIIah Tealâ hazretleri, her şeyde iyiliği emretmiştir. Öyleyse öldürdüğünüz zaman öldürmeyi iyi yapın. Kesecek olursanız kesmeyi iyi yapın. Bıçağın ağzını bileyin. Hayvana (zahmet vermeyin) rahat ettirin.”

Müslim, Sayd 57, (1955); Tirmizi, Diyât 14, (1409); Ebü Dâvud, Edâhi 12, (2815); Nesâi, Dahâya 22, (7, 227); İbnu Mâce, Zebâih 3, (3170).

1924 – Ebu Hüreyre ve İbnu Abbâs (radıyallâhu anhüm) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) şeytan kurbanından (şerita) men etti.” Dendi ki şerita, boğazından sâdece deri kısmının kesilip, boyun damarı kesilmeden ölmeye terkedilen (kurbanlık) hayvandır.”

Ebü Dâvud, Edâhi 17, (2826).

1925 – İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) demiştir ki: “(Hayvanı keserken) besmele çekmeyi bir kimse unutmuşsa bunun bir mahzuru yoktur. Ancak kasden terketmiş ise, kesilen yenilmez.”

Rezin’in ilâvesidir.

1926 – İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor. “Resulullah (aleyhissalatu vesselâm) buyurdular ki: “Haksız yere bir kuş veya daha küçük bir hayvan öldüren insana Allah mutlaka onun hesâbını soracaktır.” Kendisine: “Onun hakkı da nedir?” diye sorulunca:

“Onu keser ve yer. Başını kesip atmaz!” diye cevap verdi.”

Nesâi, Sayd 34, (7, 239).

1927 – Ebü Vâkıd (radıyallâhu anh) anlatıyor: “ResüIuIIah (aleyhissalâtü vesselam) Medineye geldiği zaman, Medineliler, (diri olan) devenin hörgücünü kesiyorlar ve koyunların da kuyruklarını koparıyorlar ve bunIarı yiyorlardı.

Bu durum üzerine Resülullah (aleyhissalâtü vesselâm): “Hayvan diri iken ondan her ne kesilmiş ise, bu meyte (lâşe) hükmündedir, yenilmez” dedi.”

Tirmizi, Et’ime 4, (1480); Ebü Dâvud, Sayd 3, (2858); İbnu Mâce, Sayd 8, (3216).

KESİŞ ŞEKLİ VE YERİ

1928 – Ebu’l- Uşerâ Üsâme İbnu Mâlik İbnu Kahtam bâbasından anlatıyor: “Ey Allah’ın Resülü, dedim, kesme işi sâdece boğazdan ve gırtlaktan (lebbe) değil midir, (hayvanın başka yerinden de olur mu?)”

Şu cevabı verdi: “(Mızrağını hayvanın) dizine saplarsan sana o da kifâyet eder.” Tirmizi: “Bu, zarüret haline mahsustur” der.

Ebü Dâvud da: “Bu, (yüksekten) düşen bir hayvanın kesimiyle ilgilidir” demiştir.

Tirmizi, Et’ime 5, (1481); Ebü Dâvud, Edahi 16, (2825), Nesâi, Dahâyâ 25, (7, 228).

1929 – İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) buyurdular ki: “Elinde (tasarrufunda) olduğu halde (normal kesişten) seni aciz bırakan şey av gibidir.”

(Yine İbnu Abbâs), kuyuya düşen bir deve hakkında: “Neresinden gücün yeterse kes!” demiştir. Hz. Ali, İbnu Ömer ve Hz. Âişe (radıyallâhu anhüm) de bu görüşte idiler.

İbnu Abbâs, İbnu Ömer ve Enes (radıyallâhu anhüm): “Boğazdan kesmeye başlayınca (acele sebebiyle) başı kopuverse bunda bir beis yok. Ancak, ense tarafından kesilmişse yenmez, baş kopsa da kopmasa da farketmez” demiştir.

Buhâri, Zebâih 23, (Bir bâbın başlığında zikretmiştir).

1930 – El-Hudri (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtü vesselam)’a sorularak dendi ki: “Biz deve, sığır ve davarı, karınlarında cenin olduğu halde boğazlıyoruz. Cenini yiyelim mi, atalım mı?”

Şu cevabı verdi:

“Dilerseniz yiyin. Zira onların tezkiyesi (temiz ve helal olmaları) annelerinin tezkiyesine tâbidir.”

Ebü Dâvud, Edâhi 18, (2827); Tirmizi, Et’ime 2, (1476).

1931 – Hz. İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) buyurmuştur ki: “Bir deve kesildiği zaman karnındaki yavrunun tezkiyesi, devenin tezkiyesine tâbidir, yeter ki yavrunun hilkati (bütün uzuvlarının çıkmasıyla) tamamlanmış, tüyleri de bitmiş olsun. Yavru annenin karnından çıkınca (yine de hemen) kesilir, tâ ki içteki kan çıksın.”

Muvatta, Zebâih 8, (2, 490).

KESME ÂLETİ

1932 – Râfi’ İbnu Hadic (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Bir seferde Resülullah (aleyhissalâtü vesselâm) ile birlikte idik. (Bu esnâda) bir deve huysuzluk edip kaçtı. Peşine düştüler. Ama tâkipçileri yordu. Bir adam deveye bir ok gönderdi. Derken Allah (c.c.) onu durdurdu. Aleyhissalâtu vesselam Efendimiz:

“Bu hayvanların kaçkınları var, tıpkı vahşi kaçkınlar gibi. Onlardan biri size galebe çalacak olursa, ona böyle davranın!” dedi. Ben:

“Ey Allah’ın Resülü, biz yarın düşmanla karşılaşacağız, yanımızda (hayvan kesecek) bir bıçağımız yok. (Hin-i hâcette) kamışla keselim mi?” diye sordum. Bana:

“Bolca kanı akıtılan ve üzerine Allah’ın ismi zikredilenin etini yeyiniz. Diş ve tırnak(la kesmek caiz) değildir. Size (bunun sebebini) söyleyeceğim; “Diş kemiktir, tırnak ise, Habeşlilerin bıçağıdır.”

Buhâri, Şirket 3, 16, Cihâd 191, Zebâih 15, 18, 20, 23, 36, 37; Müslim, Edâhi 21, (1968); Tirmizi, Ahkâm 5, (1491,1492); Ebü Dâvud, Edâhi 15, (2821); Nesâi, Dahâya 20, 21, 26, (7, 226, 227).

1933 – Nâfi’nin anlattığına göre, Ka’b İbnu Mâlik (radıyallâhu anh)’in bir oğlundan, İbnu Ömer’e anlatırken şunları işitmiştir: “Bâbası kendisine haber vermiştir ki: Davar güden câriyeleri, bir koyunun ölmek üzere olduğunu görmüş, derhal bir taş kırarak, onunla koyunu kesmiştir. Babası ailesine: “Ondan yemeyin. Resülullah (aleyhissalâtü vesselâm)’a sorayım” demiş ve sormuştur. Resülullah(aleyhissalâtü vesselam) yemelerini emretmiştir.”

Buhâri, Zebâih 18,19, Vekâlet 4; Muvatta, Zebâih 4, (2, 489).

1934 – Hz. Càbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Kavmimden biri bir veya iki tavşan avladı. Bunları taşla kesti. Resülullah (aleyhissalatü vesselâm)’dan soruncaya kadar astı. Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm) yemesini emretti.”

Tirmizi, Zebâih 1, (1472).

1935 – Ata İbnu Yesâr, Beni Hâriseli bir adamdan rivâyet eder ki: “Bu zât bir sağmal deveyi gütmekte iken ölmek üzere olduğunu farkeder. Beraberinde, hayvanı kesebilecek bir şey de bulamaz. Eline geçirdiği bir kazığı devenin ümmüğüne saplar, kanını akıtır. Sonra durumu Resulullah(aleyhissalâtü vesselâm)’a haber verir. Efendimiz yemesini söyler.”

Muvatta, Zebâih 3, (2, 489); Ebü Dâvud, Edâhi 15, (1823); Nesâi, Dahâya 19, (7, 226).

1936 – Zeyd İbnu Sabit (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Bir kurt bir koyunu dişlemişti, derhal keskin bir taşla kestiler. Resülullah (aleyhissalâtü vesselâm) yenmesine ruhsat verdi.”

Nesâi, Dahâyâ 18, (7, 225).

YENMESİ YASAK OLAN KESİLMİŞLER

1937 – Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalâtü vesselâm)’a soruldu: “Halk bize et getiriyor, kesilirken besmele çekilip çekilmediğini bilmiyoruz, ne yapalım?”

“Siz besmele çekin, yiyin!” cevabını verdi.”

Buhâri, Sayd 21, Büyü 5, Tevhid 13; Muvatta, Zebâih 1, (2, 488); Ebü Dâvud, Edâhi 19, (2829); Nesâi, Dahâya 39, (7, 237).

1938 – Ebü’d Derdâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalatü vesselâm) mücesseme’nin yenmesini yasakladı. Mücesseme ok atışlarında hedef olarak kullanılan hayvandır. Keza halisanın yenmesini de yasakladı. Halisa, kurdun kaçırdığı, fakat ondan kurtarılan hayvandır.”

Tirmizi, Et’ime 1, (1473).

Bir rivâyetin “Ok atışlarına hedef olarak kullanılan hayvan” ibâresine kadar olan kısmı Tirmizi’de gelmiştir. Gerisi Rezin’in ilâvesidir.

1939 – Zühri (rahimehullah) diyor ki: “Arap Hıristiyanlarının kestiklerini yemekte bir beis yoktur. Ancak, Allah’tan başka birisinin adını andığını işitirsen o zaman kestiğini yeme. İşitmemiş isen, (bu durumda vehimlenme), çünkü Allah, onların küfrünü bildiği halde kestiklerini helâl kılmıştır.”

Hz. Ali’den de bu mânâda rivâyet yapılmıştır.

Rezin ilavesidir. Bu ilâve rivâyet, Buhari’nin Kitabu’z-Zebâih’de bâb başlığında kaydedilmiştir.

AKIKA

6898 – Yezîd İbnu Abdi’I-Müzenî radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: “Oğlan çocuk için akika kurbanı kesilir, çocuğun başına kurban kanı değdirilmez.”

FERÂ’A VE ATİRE

6899 – İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: “(İslâm’da) ferâ’a ve atire kurbanı kesmek yoktur.”

KESİM GÜZEL OLMALI

6900 – Ebu Sa’î’di ‘l-Hudrî radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm’a koyunu kulağından tutarak yeden bir adam uğradı. Aleyhissalâtu vesselâm hemen müdahale ederek: “Hayvanın kulağını bırak da boynunun kenarından tut!” buyurdular.”

6901 – Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselâm bıçakların bilenmesini ve hayvanlara gösterilmemesini emretti ve şu tenbihte bulundu: “Biriniz hayvan boğazlayınca boğazlamayı hızlı yapsın.”

SAĞMAL HAYVAN KESME YASAĞI

6902 – Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bana ve Ömer’e “Bizimle birlikte el-Vâkıfi’ye gelin” buyurdular. Biz de ay ışığında gittik, bahçeye kadar ulaştık. Bize: “Merhaba, hoşgeldiniz” dediler. Sonra bıçağı alarak davar sürüsünün içerisinde dolaştı. Aleyhissalâtu vesselâm (bu esnada): “Sağmal olandan sakın!” veya “Süt sahibi olandan” dedi.

HAYVANI HEDEF YAPMA YASAĞI

6903 – Ebu Sa’îdi’l-Hudrî radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah hayvanlara müsle (işkence) yapmayı yasakladı.”

VAHŞİ EŞEKLERİN ETİ

6904 – Mikdam İbnu Ma’dikerb el-Kindî radıyallahu anh anlatıyor: “Resülullah aleyhissalâtu vesselâm birçok şeyi haram kıldı, hatta vahşi eşekleri de zikretti.”

Kısas

ÂMMDEN (BİLE BİLE) KATLETME

4917 – Ebu Şüryeh radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Kim haksız yere, âmden (bile bile) öldürülürse velisi şu üç şeyden birini tercihte muhayyerdir:

– Ya kısas ister.

– Ya affeder.

– Yahut diyet alır.

Eğer dördüncü bir şey istemeye kalkarsa alinden tutun (mâni olun)!”

Sonra Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, şu âyeti tilavet buyurdu. (Meâlen): “Kim bundan sonra tecâvüz ederse ona elîm bir azab vardır” (Bakara 179)

Ebu Dâvud, Diyat 3, (4496), 4, (4504); Tirmizi, Diyât 13, (1406).

4918 – İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Kim mü’min bir kimseyi (âmden) öldürürse, katil bu sebeple kısas olunur. Kim bu kısasa mâni olursa Allah’ın lânet ve gadabı onun üzerine olsun. Allah onun ne farz ve ne nâfile hiçbir hayrını kabul etmez.”

Rezin tahric etmiştir. Bu manada rivayet Sünenler’in bir kısmında gelmiştir: Ebu Dâvud, Diyât 17, (4539, 4540, 4541); Nesâi, Kasâme 29, (8, 40).

HATA VE ÂMDEN (BİLE BİLE) HATA

4919 – İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Kim, aralarında taş atışması veya kamçı veya sopa darbı gibi durumlarda mübhem şekilde öldürülürse (bunun hükmü) hataen öldürme hükmüne tâbidir, diyeti de hata diyetidir. Kim bu diyetin yerine getirilmesine mâni olursa Allah’ın lânet ve gadabı üzerine olsun. Onun hiçbir farz ve nafile hayrı kabul edilmeyecektir.”

Ebu Dâvud, Diyât 17, (4539, 4540), 28, (4591); Nesâi, Kasâme 29, (8, 40).

4920 – Vâil İbnu Hucr radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a bir adam geldi, bir başkasını kayışla bağlamış getiriyordu.

“Ey Allah’ın Resûlü! Bu, kardeşimi öldürdü!” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

“Doğru mu, kardeşini mi öldürdün?” diye sordu. Getiren adam:

“Şayet itiraz etmezsi, aleyhine beyyine getirebilirim!” dedi. Öbürü:

“Evet kardeşini öldürdüm!” diye itiraf etti. Aleyhissalâtu vesselâm:

“Nasıl öldürdün?” diye sordu. Adam açıkladı:

“O ve ben bir ağaçtan yaprak çırpıyorduk, bana küfredip beni kızdırdı, ben de baltayla başına vurup öldürdüm.”

Müslim, Kasame 32, (1680); Ebu Dâvud, Diyât 3, (4499, 4500, 4501); Nesai, Kasame 5, (8, 13-18).

Ebu Dâvud şu ziyadede bulundu: “Ben onu öldürmeyi düşünmemiştim.”

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Kendinden ödeyeceğin bir şeyin var mı?” diye sordu. Adam:

“Beniş şu elbise ve baltamdan başka bir şeyim yodk!” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

“Ne dersin, kavmin seni satın alır mı (fidyeni öder mi)?” buyurdu.

Adam:

“Ben kavmim nazarında o kadar kıymetli değilim ki!” dedi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm kayıştan ipi getiren adama attı ve “Al adamını!” buyurdu. Adam onu alıp oradan ayrıldı. Onlar dönünce Aleyhissalâtu vesselâm:

“Eğer onu öldürürse, o da onun mislidir” buyurdular. Adam geri gelip:

“Ey Allah’ın Resûlü! “Eğer onu öldürürse o da onun mislidir” dediğiniz bana ulaştı. Oysa ben onu sizin emriniz üzerine aldım” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

“Sen onun hem kendi günahı ve hem de (öldürdüğü) arkadaşının günahıyla dönmesini istemiyor musun?” buyurdu. Adam:

“Evet ey Allah’ın Resûlü!” deyince Aleyhissalâtu vesselâm:

“Bu iş böyledir!” buyurdu. Bunun üzerine adam kayışı atıp, adamı serbest bıraktı.”

Müslim, Kasâme 32, (1680); Ebu Dâvud, Diyât 3, (4999, 4500, 4501); Nesai, Kasame 5, (8, 13-18).

4921 – Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm zamanında bir adam bir adamı öldürmüştü. Hadise Aleyhissalâtu vesselâm’a geldi. (Meseleyi tahkikten sonra) katili, maktulün velisine teslim etti. Katil:

“Ey Allah’ın Resûlü! Ben onu öldürmeyi kasdetmemiştim (kazâen öldürdüm)!” dedi. Aleyhissalatu vesselam veliye:

“Eğen bu sözünde sâdık ise ve doğruyu söylüyorsa, bu durumda onu öldürdüğün takdirde ateşe gidersin!” buyurdu. Bunun üzerine veli, adamı salıverdi. Adam bir kayışla bağlı idi, kayışını sürüyerek uzaklaştı. Bundan sonra kendisine zu’n-nis’a (kayışlı) adı takıldı.”

Tirmizi, Diyat 13, (1407); Ebu Davud, Diyat 3, (4493); Nesai, Kasame 5, (8, 13).

BABA VE EVLÂD ARASINDA KISAS

4922 – Süraka İbnu Mâlik radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın , oğlu sebebiyle babaya kısas uyguladığına, fakat oğluna, babası sebebiyle kısas uygulamadığına şâhid oldum.”

Tirmizi, Diyât 9, (1399).

4923 – Ebu Rimse anlatıyor: “Babamla birlikte Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a gittik. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm babama:

“Bu, oğlun mu?” diye sordu. Babam:

“Ka’be’nin Rabbine yemin olsun oğlum!” dedi. Resûlullah tekrar:

“Hakikaten mi?” buyurdular. Babam: “Şehadet ederim oğlumdur!” deyince. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, babamın yemini ve benim babama benzerliğimin fazlalığı sebebiyle tebessüm buyurdular ve sonra:

“Bilesin! O senin cinayetinle sorumlu tutulamaz. Sen de onun cinayetinden sorumlu olmazsın” buyurdular ve şu ayeti tilavet ettiler. (Mealen): “Hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez” (En’am 164).

Ebu Davud, Diyat 2, (4495); Nesai, Kasame 39, (8, 53).

CEMAATE BİR KİŞİ SEBEBİYLE, HÜR’E DE KÖLE SEBEBİYLE KISAS

4924 – İBnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: “Bir oğlan, hile (suikast) suretiyle öldürülmüştü. Hz. Ömer radıyallahu anh:

“Bunun öldürülmesine San’a ahalisi iştirak etmiş olsaydı, bu tek kişi yüzünden bütün San’a ahalisini öldürürdüm!” dedi.”

4925 – Bir başka rivayet: “dört kişi bir çocuğu öldürmüştü. Hz. Ömer dedi ki..” diye başlar, yukarıdaki gibi devam eder.

Buhari, Diyat 21; Muvatta, Ukûl 13, (2, 871).

4926 – İmam Mâlik anlatıyor: “Hz. Ömer radıyallahu anh, tek bir kişi için beş veya yedi kişiyi öldürttü. Bunlar hile ile birini öldürmüşlerdi. Hz. Ömer talimatında şunu da ilave etmişti: “Bu tek kişinin öldürülmesine bütün San’a halkı katılmış olsaydı, hepsinin öldürülmesine hükmederdim.”

Muvatta, Ukûl 13, (2, 871).

4927 – Semüre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Kim kölesini öldürürse, biz de onu öldürürüz. Kim de kölesinin (burnunu, kulağını keserek) sakatlarsa, biz de onun (burnunu, kulağını keserek) sakatlarız.”

Ebu Dâvud, Diyat 7, (4515, 4516, 4517, 4518); Tirmizi, Diyat 18, (1414); Nesai, Kasame 9, (8, 21).

Nesai’nin rivayetinde şu ziyade var: “Kim kölesini iğdiş ederse, biz de onu iğdiş ederiz.”

KÂFİR SEBEBİYLE MÜSLÜMANA KISAS

4928 – Ebu Cuhayfe radıyallahu anh anlatıyor: “Hz. Ali radıyallahu anh’a: “Ey müminlerin emiri! Yanınızda, Kur’ân’da bulunmayan yazılı bir şey var mı?” diye sormuştum. Şöyle cevap verdi:

“Hayır! Daneyi yar(ıp ondan filizi çıkar)an ve insanı yaratan Zâta kasem olsun! Bildiğim şeyler, Allah’ın, Kur’ân’da olanı anlamak üzere kişiye verdiği anlayış ve bir de şu sahifede bulunanlardır.

“Pekiyi bu sahifede ne var?” dedim.

“Diyet(le ilgili ahkâm), esirlerin hürriyete kavuşturulması (ile ilgili tavsiye ve teşvik), kâfir mukabilinde müslümanın öldürülmeyeceği!” cevabını verdi.”

Buhâri, Diyât 31, İlm 39, Cihâd 171; Tirmizi, Diyât 16, (1412); Nesâi, Kasâme 12, (8, 23).

4929 – Kays İbnu Ubâd radıyallahu anh anlatıyor: “Ben ve el-Eşter en-Nehâ’i, Hz. Ali radıyallahu anhüm’ün yanına gittik. Kendisine:

“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, bütün insanlara şâmil olmayan hususi bir tâlimde bulundu mu?” dedik. Bize:

“Hayır! Ama şu sahifede bulunanlar var!” dedi ve kılıncının kabzasından bir sahife çıkardı. İçerisinde şunlar vardı: “mü’minlerin kanı eşittir. Onlar kendilerinden başkalarına karşı tek bir el gibidirler. Onlar içlerinden en âdilerinin verdiği emana uyarlar. Haberiniz olsun: Mü’min, kâfir mukabilinde öldürülmez; ahd (anlaşma) sahibi de anlaşma müddeti esnasında (küfrü sebebiyle) öldürülmez. Kim bir cinayet işlerse sorumluluğu kendine aittir (başkasını ilzâm etmez). Kim bir cinayet işler veya câniyi himaye ederse, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti üzerine olsun!”

Ebu Dâvud, Diyat 11, (4530); Nesai, Kasame 8, (8, 19).

DELİ VE SARHOŞLARA KISAS

4930 – Yahya İbnu Saîd anlatıyor: “Mervân, Hz. Muâviye İbnu Ebi Süfyan radıyallahu anhüma’ya: “Kendisine, bir adamı öldürmüş olan bir deliyi getirdiklerini yazarak hükmünü sormuştu, şu cevabı aldı:

“Onu hapset, kısas yapma, çünkü deliye kısas yoktur.”

Muvatta, Ukûl 3, (2, 851).

4931 – İmâm Mâlik’e ulaştığına göre, Mervân, Hz. Muâviye radıyallahu anh’a yazarak: “Kendisine adam öldüren bir sarhoş getirildiğini bildirir ve hükmünü sorar. Hz. Muâviye: “Onu öldür (kısas uygula)!” cevabını verir.”

Muvatta, Ukûl 15, (2, 872).

4932 – Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: “Bir yahudi kadın Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a şetimde bulunuyor, hakaretler ediyordu. Bir adam onu boğarak öldürdü. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm kadının kanını bâtıl kıldı.”

Ebu Davud, Hudûd 2, (4362).

4933 – İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: “Âma yani gözleri kör bir zat, ümmü veled olan cariyesini, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a şetmettiği için öldürdü. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm cariyenin kanını heder eddetti.”

Ebu Davud, Hudûd 2, (4361); Nesai Tahrim 16, (7, 107, 108).

AKRABALARIN CİNAYETİ

4934 – Sa’lebe İbnu Zehdem el-Yerbû’î radıyallahu anh anlatıyor: “Ensârdan bir grup insan gelip:

“Ey Allah’ın Resûlü! Şunlar Benî sa’lebe İbnu Yerbû’dur. Cahiliye devrinde falan kimseyi öldürdüler!” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm sesini yükselterek:

“Bir kimse diğerinin cinayetinden sorumlu olmaz” buyurdular.”

Nesai, Kasame 39, (8, 53).

4935 – Târık el-Muhâribi anlatıyor: “Bir adam (gelerek):

“Ey Allah’ın Resûlü! Şunlar, Câhiliye devrinde falancayı öldüren Benî Sa’lebe kabilesidir. Onlardan intikamımızı alıver!” dedi. Bu söz üzerine Aleyhissalâtu vesselâm, ellerini öylesine kaldırdı ki, koltuk altlarının beyazlığını gördüm. Şöyle diyordu: “Anne, çocuğu adına cinayet işlemez (cinayeti kendi adınadır).!” Resûlullah bu sözü iki kere tekrar ettiler.”

Nesai, Kasâme 39, (8, 55).

DELİL OLMADAN ZANİYİ ÖLDÜREN

4936 – Sa’id İbnu’l-Müseyyeb merhum anlatıyor: “Şam ehlinden bir kimse, hanımının yanında bir erkek yakalamıştı. Erkeği de kadını da öldürdü. Muâviye radıyallahu anh, katil hakkında hüküm vermekte zorluk içinde kaldı. Meseleyi Ali İbnu Ebi Talib’e sorması için Ebu Musa radıyallahu anhüma’ya yazdı.

Hz. Ali radıyallahu anh: “Bu benim diyarımda (Irak’ta) vaki olmayan bir hâdisedir, hükmünü bana sizin söylemenizi istiyorum!” dedi. Ebu Musa radıyallahu anh da:

“Bu hususta sana sormam için bana Muâviye radıyallahu anh yazmıştı” dedi. Hz. Ali radıyallahu anh:

“Ben Ebu’l-Hasan’ım! Eğer katil dört şahid getiremezse ipiyle (maktul tarafa) verilir (kısas yapılır)!” buyurdu.”

Muvatta, Akdiye 18, (2, 737).

AĞIR BİR CİSİMLE ÖLDÜRMENİN HÜKMÜ

4937 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Bir yahudi, gümüş takıları için bir cariyeyi taşla öldürmüştü. Câriye Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a getirildi. Henüz canını teslim etmemişti. Kadıncağıza (birkısım isimler sayılarak): “Seni falanca mı öldürdü?” diye soruldu. Başıyla: “Hayır!” diye işaret etti. “Seni falan mı öldürdü?” diye bir başka isim zikredildi. Kadıncağız yine: “Hayır!” manasında başıyla işaret etti. Üçüncü kere sordu. Bu sefer: “Evet!” dedi ve başıyla işaret etti.

Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm adamı (yakalattı, adam suçunu itiraf etti) o da iki taşla öldürdü, başını iki taş arasında ezdi.”

Buhari, Diyat 7, 4, 5, 12, 13, Husûmat 1, Vesâya 5; Müslim, Kasame 15, (1672); Ebu Davud, Diyaüt 10, (4527, 4528, 4529), 14, (4538); Tirmizi, Diyat 6, (1394); Nesai Kasame 11, (8, 22).

İLAÇ VE ZEHİRLE ÖLDÜRME

4938 – Amr İbnu Şu’ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Kim sahte doktorluk yapar ve kendisinden tedavi olunmazsa bu kimse (sebep olacağı neticeyi) tazmin eder.”

Ebu Dâvud, Diyat 25, (4586); Nesai, Kasame 38, (8, 52-53); İbnu Mace, Tıbb 16, (3466).

4939 – Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Yahudilerden bir kadın Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a zehir katılmış bir koyun hediye etti. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, (bidayette) kadına dokunmadı.”

Ebu Dâvud, Diyât 6, (4509).

DİŞ

4940 – İmrân İbnu Husayn radıyallahu anhüma anlatıyor: “bir adam bir adamın elini ısırmıştı. Eli ısırılan, öbürünün ağzından elini (hızla) çekti. Bu yüzden ısıranın iki dişi döküldü. Bunun üzerine ihtilaf edip Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm nezdinde dava açtılar.

“Biriniz diğerinin elini erkek deve gibi ısırmaya mı kalktı? Bunun için sana diyet yok!” buyurdular.”

Buhari, Diyat 18; Müslim, kasame 19, (1673); Tirmizi, Diyat 20, (1416); Nesai, Kasame 17, (8, 28, 29).

Müslim’in bir diğer rivayetinde şu ziyade gelmiştir: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Bana ne emrediyorsun? Elini ağzına koymasını söyleyeyim de onu boğa gibi dişleyesin öyle mi? Ver elini de ısırsın, sonra çık!” buyurdular.”

4941 – Hz. Enes İbnu Mâlik radıyallahu anh anlatıyor: “Halası Rübeyyi’, bir genç kızın ön dişini kırmıştı. Ondan affetmesini talep ettiler, kabul etmediler; diyet teklif ettiler, bunu da kabul etmediler. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a gittilerse de, kız tarafı kısas talebinde direndiler. Aleyhissalâtu vesselâm bunun üzerine kısas emretti.

Enes İbnu’n-Nadr: “Rübeyyi’nin dişi kırılır mı? Hayır! Seni hak ile gönderen Zat-ı Zülcelal’e yemin olsun, onun dişi kırılmaz!” dedi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:

“Allah’ın öyle kulları var ki, (bir iş için) Allah’a yemin etse, Allah onu boş çevirmeyip dilediğini yerine getirerek yemininde hânis kılmaz” buyurdular.”

Buhari, Diyat 19, Sulh 8, Tefsir, Bakara 23, Tefsir, Maide 6; Müslim, Kasame 24, (1675); Ebu Davud, Diyat 39, (4595); Nesai, Kasame 16, (8, 27).

KULAK

4942 – İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüma anlatıyor: “Fakirlere ait bir oğlan çocuğu, zenginlere ait bir oğlan çocuğunun kulağını kopardı. Oğlanın ailesi Aleyhissalatu vesselâm’a gelip: “Ey Allah’ın Resûlü! Bizler fakirleriz!” dediler. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm câni tarafa bir ceza takdir etmedi.”

Ebu Davud, Diyat 27, (4590); Nesai, Kasame 14, (8, 26).

TOKAT

4943 – İbnu Abbâs radıyallahu anhüma demiştir ki: “Bir adam, Cahiliye devrinde yaşamış bir atamıza sövmüştü. (Babam) Abbas radıyallahu anh ona bir tokat aşketti. Bunun üzerine adamın yakınları gelerek:

“O nasıl tokat aşkettiyse mutlaka biz de ona tokat vuracağız!” dediler ve silahlarını kuşandılar. Bu durum Aleyhissalâtu vesselâm’a ulaştı. Hemen gelip minbere çıktı ve: “Ey insanlar! Yeryüzü ahalisinden kimin Allah katında en mükerrem olduğunu biliyorsunuz?” buyurdular. Hepsi birlikte:

“Siz ey Allah’ın Resûlü!” cevabını verdiler Aleyhissalâtu vesselâm:

“Bilesiniz! Abbâs bendendir, ben de ondanım! Ölülerimize sövmeyin, aksi halde dirilerimizi üzersiniz!” buyurdular. bunun üzerine halk gelip:

“Ey Allah’ın Resulü! senin gadabından Allah’a sığınırız, bizim için mağfiret dileyiverin!” dediler.”

Nesai, Kasame 21, (8, 33).

KISASIN YERİNE GETİRİLMESİ

4944 – İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Öldürme tarzında insanların en ölçülüsü, iman sahipleridir.”

Ebu Davud, Cihad 120, (2666); İbnu Mâce, Diyat 30, (2681, 2682).

4945 – Abdullah İbnu Zeyd el-Ensari radıyallahu anh anlatıyor:

“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm müsle (denen göz çıkarmak, burun, dudak, kulak kesmek, karın deşmek gibi tecâvüzler)’den, yağmacılıktan men etti.”

Buhari, Mezalim 30, Zebaih 25.

4946 – İbnu Firas, Hz. Ömer radıyallahu anh’tan nakladiyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ı gördüm, (başkasının lehine olarak) kendi nefsine kısas uyguluyordu.”

Nesai, Kasame 23, (8, 34).

AFFETME HAKKINDA

4947 – Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ı, kendisine her ne zaman kısas bulunan bir dava getirildiğinde, mutlaka her seferinde affetmeyi emrediyor gördüm.”

Ebu Davud, Diyat 3, (4497); Nesai, Kasame 27, (8, 37, 38).

4948 – Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: “Bir adam Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a bir adam getirip:

“Bu adam kardeşimi öldürdü!” diye şikayette bulundu. Resûlullah da:

“Git sen de onu öldür, tıpkı kardeşini öldürdüğü gibi!” buyurdular. Adamcağız şikayetçiye:

“Allah’tan kork, beni affet! Çünkü af senin için büyük bir ücrete sebeptir.. Senin için de, kardeşin için de Kıyamet günü daha hayırlıdır!” dedi. Adam da onu salıverdi. Durum Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a haber verildi. Resûlullah (onu çağırtıp) sordu. Adam (câninin) kendisine söylediklerini haber verdi.”

(Ravi devamla) der ki: “(Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm): “Onu azat et! Aslında onu azad etmen, onun için, Kıyamet günü onun sana yapacağından daha hayırlıydı. O gün: “Ey Rabbim! diyecek, şuna sor bakalım, beni niye öldürmüştü?”

Nesai, Kasame 6, (8, 18).

4949 – Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Maktulün kısas talep eden velilerine, (katillerden) birini affederek kısastan kaçınmaları gerekir. Kadın dahi olsa, en yakın olan başlasın.”

Ebu Davud, Diyat 16, (4538); Nesai, Kasame 29, (8, 39).

HAMİLE KADINA KISAS

6789 – Muaz İbnu Cebel, Ebu Ubeyde İbnu’l-Cerrâh, Ubâde İbnu’s-Sâmit ve Şeddâd İbnu Evs radıyallahu anhüm ecmain’den rivayet edildiğine göre Resülullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurmuştur: “Kadın, taammüden bir kimseyi öldürdüğü vakit, hamile olduğu taktirde hemen öldürülmez, çocuğunu doğurup bir bakıcıya vermesi beklenir. Keza zina yapacak olsa karnındakini doğurup bir kadına verinceye kadar recmedilmez.”

Close

Subscribe to Blog via Email

Enter your email address to subscribe to this blog and receive notifications of new posts by email.

Join 30.0K other subscribers
%d bloggers like this: