İslam’da Ruhbanlık Yoktur (Ahmet Cevdet Paşa)

Ahmet Cevdet Paşanın Fransız Büyükelçisine -daha önce Dış İşleri Bakanıydı- İslam’da Ruhbanlık olmadığı beyânında izahlarıdır. Bu itibarla laiklik fikrinin, esasen Ruhbanlığın zemin olduğu yerden neşet etmiş bir kültürel kavram olması sebebiyle, İslamlar hakkında bu fikrin aslında abes olup olmadığı hususu tartışmaya değerdir.

Marquis de Moustier: ”Napoléon Bonaparte, eğer bir din ile mütedeyyin olsam Müslüman olurdum. Zirâ din-i İslâmda Clérge, yanî ruhbâniyyet yoktur der, imiş. Hâlbuki bir müddet İstanbulda eğlendim. Ulemâ sınıfının Clérge tarzında olan merâtibini öğrendim. İşte siz de bu tarîkin en ilerü mertebesinde bulunuyorsunuz ve bu sıfat-ı resmiyye-i ruhâniyye sâyesinde bunca yıllardan berü asker vermekden istinkâf eden Bosna eyâletinde tensîkât-ı askeriyye icrâsına muvaffak olmuşsunuz. Napoleon buralara gelmediği cihetle hakîkat-ı hâle muttali olmamış” dedikde, dedim ki:

Napoléon Bonaparte bu meseleyi âlâ tahkîk eylemiş ve güzel söylemiş. Filhakîka İslâmda Clérge yokdur ve -lâ ruhbâniyyete fi’l-İslâm- deyü bir hadîs-i şerîf vardır. Gördüğünüz sarıklılar Clérge değillerdir. Zîrâ anlarda bir sıfat-ı resmiyye-i rûhâniyye yokdur. Clérge’nin tevâif-i İseviyye haklarında icrâ etdikleri hükümet-i ruhbâniyye gibi sıkı muâmelelere millet-i İslâmiyye tahammül edemez. Bir Hristiyân çocuğu anasından doğar (doğmaz) vaftiz olmak, yani Hristiyân defterine kayd ile sahîhen dünyaya gelmiş addolunmakçün papaza muhtâc olur. Sonra Allaha ibâdet edebilmek yahûd günahlarının afv etdirmek içün dahî papazın vesâyetine muhtâc olur.

Bakay-ı nev’ine hizmet içün teehhül edebilmesi papazın akd-i nikâh etmesine mevkûfdur. Ölülerin ruhlarına bir hediyye göndermek içün papazın duasına muhtâc olur ve fevt oldukda yer altına girmesi papazın vücûduna mütevakkıfdır. Papazın vürûdu taahhur ederse cenâze meydanda kalur.

Bu muâmelât-ı diniyyenin icrâsında Hristiyanlar hep papazlara mürâc’ata mecbûr olduklarından, papazların o bîçârelere etmedikleri i’tisâfât yokdur. Alelhusûs hâl-i ihtizarda bulunan Hristiyanların emvâl ü emlâkini kiliselere vakf ü vasıyyet etdirerek vereseyi mahrûm ederler. Şimdi Avrupanın pek çok yerlerinde Hristiyanların dinsizlik yoluna sâlik olmalarına bu muâmeleler büyük sebebiyyet veriyor. İslâmda ise bu tür tekellüfât yokdur.

Bir İslâm çocuğu doğar, babası kulağına ezân okur ve adını kor. İmâm efendiye muhtâc olmaz. Çocuk büyür, okur, ilmihâlini öğrenir. Kendü kendüye Cenâb-ı Hakk’a ibadet eyler. Öğrenmek içün hocaya muhtâc olur, ammâ ibâdet içün başkasının tavassutuna muhtâc olmaz ve cemâat ile namaz kılacak olduklarında içlerinden biri imâm olur. Filvâkî imâmet hizmetini ifâ içün bir câmîe bir imâm tayîn olunmak âdet olmuş ise de bu âdet zarûrât-ı diniyyeden olmayub, imâm efendi bulunmaz ise cemâatden birisi imâm olur, namaz kılınur ve ehl-i İslâm indinde günahları ancak Allahu Teâlâ avf eder. Lâzım olan ancak hulûs-ı kalb ile yalvarmaktır. Rabb ile kul arasına başkası giremez. Ve bir erkek ile bir kadın izdivâca rağbet eyledikleri hâlde kendüleri yahud vekilleri akd-i nikâh ederler. Fakat iki şâhid huzurunda olmak lâzımdır. Bunun (içün) hocaya muhtâc olmazlar. Vâkıa meclis-i akidde imâmların bulunması âdet olmuşdur. Lâkin imâmlar âkıdeynin isimlerini ve mihr-i muaccel u müeccelin mikdârını kayd etmek üzre bulunurlar ki bu da bir nevi hizmettir. Bununla berâber imâm yahud bir hoca efendi teberrüken bir duâ eder. Ammâ imâm bulunmasa nikâh yine münakîd olur. Ve ehl-i İslâmdan biri ölülerin ruhlarına hediyye göndermek isterse Kurân okur yahud fukaraya sadaka verir ve sevâbını anların ruhlarına bahşediverir. Bu sevâbı anlara îsâl içün imâm ve hocaya muhtâc olmaz. Ve bir kimse fevt oldukda anı gasl ile cenâze namazını kılup defnetmek, sâir Müslümanlara farz-ı kifâyedir. Yapmazlar ise günahkâr olurlar. Fakat cenâzelerde imâmlara bir mikdar para vermek âdet olduğundan bu vazîfeyi anlar ifâ ediverir. İmâm olmasa sâiri bu vazîfeyi ifâya mecbûr olur.

Elhâsıl imâm ve müezzin gibi sarıklılar hep birer cihet ve hizmet sâhibi âdemlerdir. Anların sâir efrâd-ı nâsdan fazla bir sıfat-ı rûhâniyyeleri yokdur. Anların üst tarafında bulunan müderrisler dahi Avrupanın doktorları makamındadır. Şan u meziyyetleri dahi ancak ilmin şeref ü itibârından münbaisdir. Bununla berâber anlar ahkâm-ı diniyyeyi sâirlerinden ziyâde bildiklerine binâen milletce ziyâde muhteremdirler. Kudât ve mevâli dahi bu misillü ulemâdan yetişür ve millet-i İslâmiyyede en büyük vazîfe ihkak-ı hakk maddesi olduğundan bunun ifâsına memûr olanların her cihetle sunûf-ı saireden mümtâz olmaları lâzım gelir. Bu cihetle ulemâ sınıfı ziyy u kiyâfetce dahi sâirinden mümtâz olurlar.

Binâen alâ zâlik kudât ve mevâlî Juges yani hükkâm sınıfı demekdir. Yoksa piskoposlar ile mütenâzır değillerdir ve Romanın kardinallerine muadil gördüğünüz kadıaskerler dahi büyük hâkimler demektir. Şeyhülislâm Efendi, bu hükkâma nezâret eden bir vekil-i pâdîşâhî olup o dahi, sıfat-ı rûhâniyyeyi hâiz değildir.

Elhâsıl millet-i İslâmiyyede Clerge yokdur. İmâmü’l-Müslimîndeki hilâfet-i nebeviyye pâdişâhın zâtyle kâim bir sıfat-ı celîledir. Şeyhülislâma ve kudât u mevâliye tecâvüz etmez. Anlar hep birer memûrdur. Azl ü nasbları mücerred irâde-i seniyye ile olur. Bir türlü merâsim-i dîniyye icrâsına meckûf değildir. Cumâ ve bayram namazlarını kıldıracak ve hutbe okuyacak imâmlar ki anlara hatîb denilür. Anların taraf-ı pâdîşâhîden mezûn olmaları şartdır. Bu da bir nevî vekâletdir ve bu vekâletler de birer memûriyet demektir.”

Morquis de Moustier bu açıklamaları dinledikten sonra Cevdet Paşaya teşekkür eder. Çok vakit İstanbulda oturduğunu ancak bu bilgileri edinemediğini söyler. Cevdet Paşanın verdiği cevap çok dikkat çekicidir:

”Siz Beyoğlunda oturdunuz. Değil bütün ahvâl-i İslâmiyye, İstanbulun ahvâline bile lâyıkıyle muttali olamadınız. Zîrâ Beyoğlu, memâlik-i İslâmiyye ile Avrupa arasında berzahtır. Siz oradan İstanbulu dürbîn ile görürsünüz, lâkin kullandığınız dürbînler hep çarpıkdır.”

  • Kaynak: Ahmet Cevdet Paşa, Ma’rûzât, 107. s., vd; Tezâkir, 3. c., Tezkire no: 26, s. 102. vd. İçinde: Kemâl Sözen, Ahmet Cevdet Paşanın Felsefi Düşüncesi, 3. kısım, ‘B’ maddesi, 50. dipnot, 168den 169a kadarki syflr.
Close

Subscribe to Blog via Email

Enter your email address to subscribe to this blog and receive notifications of new posts by email.

Join 259 other subscribers
%d bloggers like this: