ALIŞVERİŞLERDE KAPARO ALMAK CAİZ MİDİR?
ALIŞVERİŞLERDE KAPARO ALMAK CAİZ MİDİR?
Arapça karşılığı arabûn, urbân ya da urbûn olan ve pey akçesi, cayma parası, peşinat anlamlarına gelen kaparo, terim olarak müşterinin satıcıyla yapmış olduğu alışverişte, önden verdiği bir miktar para manasında kullanılmaktadır. Biz buna kaparolu satış da diyebiliriz.
Piyasadaki uygulaması şu şekildedir: Bir kimse, her hangi bir şeyi satın alırken satıcıya satış bedelinin az bir miktarını önden verir. Baştan anlaşmak kaydıyla, eğer satış akdi tamamlanırsa verilen bu miktar, satış bedelinden düşülür. Satıştan vazgeçilirse, bu bedel satıcıya bırakılır.
Ahmed b. Hanbel’in dışındaki diğer mezhep imamları böyle bir akdin caiz olmadığını söylemişlerdir.
Hanefiler, kaparolu satışı fasit kabul ederken, İmam Mâlik, İmam Şâfiî ve İbn Münzîr, bunun batıl olduğunu söylemişlerdir. Kaparolu satışı caiz görmeyen ulemanın delili, Allah Resulü’nden (sallallâhu aleyhi ve sellem) nakledilen şu rivayettir:
أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى عَنْ بَيْعِ الْعُرْبَانِ
“Allah Resulü (sallallâhu aleyhi ve sellem) kaparolu alışverişi yasakladı.”
Kaparolu satışı caiz görmeyen âlimlere göre bunun sebebi, akitte cehalet bulunması ve böyle bir muamelenin aldatma, suiistimal ve haksız kazanca açık bulunmasıdır. Mesela muhayyerlik (tespit edilen bir kusur veya olumsuz bir durumdan dolayı akdi bozabilme) hakkına sahip olan alıcının, gerek mecbur kalması gerekse bir maslahat görmesi sebebiyle anlaşmayı fesh etmesi durumunda, satıcı karşılıksız kazanç sağlamış olacaktır. Böyle bir yolla kazanç elde etmek ise caiz değildir. Ayrıca önceden verilen kaparonun, akitten vazgeçildiği zaman satıcıda kalmasını şart koşmak, akdi bir şarta bağlamak demektir.
Akitlerde tek taraflı menfaat sağlayan veya diğer tarafı zarara uğratan şartlar ise fasit şart olup geçerli değildir.
Bütün bu sebeplerden dolayı bu içtihadı benimseyen ulemaya göre hangi sebeple olursa olsun, bir akitten vazgeçildiğinde kaparonun alıcıya iade edilmesi gerekir. Ancak kaparo verip de malı bekleten alıcının, akitten vazgeçmek suretiyle satıcıyı zarara uğratması durumunda bu zararı telâfi etmesi gerekir. Elbette bu zararın mevhum bir zarar değil, müşahhas, tespit edilebilir bir zarar olması gerekir. Yoksa sırf bir şüpheye dayanarak zarar olduğunu iddia etmek ve bunun telafisini istemek, alıcıya haksızlık olur.
Öte yandan Ahmed b. Hanbel ve aralarında Mücâhid, İbn Sîrîn, Nâfi b. Hars ve Zeyd b. Eslem’in de bulunduğu tabiînden bir grup âlime göre kaparolu satış caizdir. Onların delili, Zeyd b. Eslem’den rivayet edilen şu hadistir:
أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَحَلَّ الْعُرْبَانَ فِي الْبَيْعِ
“Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) alışverişte kaparolu satışı helal kıldı.” Fakat muhaddisler, böyle bir hadisin Allah Resulü’nden rivayet edilmediğini ve bu hadisin zayıf olduğunu söylemişlerdir.
Kaparolu satışı caiz görenlerin diğer bir delili İbn Sîrîn’in, Hz. Ömer’in de bu satışa cevaz verdiği yönündeki sözüdür. Bu görüşün delili olarak zikredilen rivayette geçen hâdise şöyledir: “Nafi b. Abdilhars, Mekke’de Saffan b. Ümeyye’den bir evi dört bin dirheme Hazreti Ömer için satın almak ister. Ancak önce Hazreti Ömer’le görüşecek, o razı olursa akit kesinleşecek, razı olmazsa Saffan’a dört yüz dirhem tazminat verecektir. Hazreti Ömer’e sorulunca o, bu şartı kabul eder.” Kaparoyu caiz görmeyen çoğunluk ulema, bu hadisede Hz. Ömer’in akdin kesin olacağı için bu anlaşmayı kabul ettiğini söylemişlerdir.
Anlaşıldığı kadarıyla kaparolu satış, ilk dönemlerden itibaren fakihler arasında tartışılmakta ve günümüzde de bu tartışma hüviyetini devam ettirmektedir.
Ne var ki günümüz piyasasındaki güvensizlik ve riske karşı zaruri bir tedbir olarak ele alınan kaparo, yapılan alışverişlerde yaygın olarak kullanılmaktadır.
Çağdaş İslam fakihleri, İslâm Konferansı Teşkilatı’na bağlı İslâm Fıkıh Akademisi’nin 1994 yılında Bruney’de yaptığı sekizinci dönem toplantısında kaparolu satışın muhayyerlik süresinin sınırlandırılması kaydıyla ilke olarak câiz olduğu, akit yapılırsa kaparonun bedele mahsup edileceği, müşteri akitten caydığında ise satıcının hakkı olacağı yönünde bir karar benimsemişlerdir.
Günümüz şartları da göz önünde bulundurularak denilebilir ki, piyasalardaki güvensizlik, endişe ve zaruretten dolayı, akitlerin başında kaparo alınması gerektiği yönündeki görüşe katılmak mümkündür. Ancak bu kaparonun, satıştan vazgeçildiği takdirde satıcıda kalması şeklinde bir şart koşulması, haksız kazanca sebebiyet vermesinden dolayı cumhur ulema tarafından caiz görülmediği açıktır. Bununla beraber, eğer yapılan anlaşmadan vazgeçildiğinde müşahhas bir şekilde, yazılı/sözlü delille ispat edilebilir bir zarar meydana gelmişse, bu zararın alıcı tarafından tazmin edilmesi gerekir.