TARİH İÇİNDE HAC VE KUTSAL YERLER

Hac ömürde bir defa yapılması farz olan bir ibadettir. Müslüman bu ibadeti ruhu ile, kalbi ile, azaları ve malı ile yapar. Yapmış olduğu isyan ve günahlardan, hamlıklardan tevbe edip başka kapı bulamadığından yine Rabbinin kapısına dönerek O’na olan bağlılığını, biatini tazeler. Onun af ve rızasını umar. Hz. Peygamber aleyhisselamın: “Kim Hac esnasında mahzurlu olan fiilleri” işlemeksizin bir hac yaparsa anasından doğduğu günkü gibi günahlardan arınmış olur” müjdesine dahil olmak için niyazda bulunur.

Hac’da herkes normal giyimlerinde kendilerinin dünyevi durumlarını belirten alametleri bir tarafa atmakla İslâm nazarında insanların eşit oldukları gerçeğini müşahhas bir şekilde bütün dünyaya ilan eder.

Hac, ayrıca müslümanların birlik olduğunu, birlik olmaları gerektiğini hatırlatır: Duygularda, şeairde gayede ve hatta vesilelerde bir olduklarını. Niyet bir, Mabud bir, mabed bir, kıble bir, önder bir, rehber bir, kitab bir. Hac bu birliği öğretme temrini, alıştırmasıdır.

Müslüman hacdan, Cenab-ı Hakk’ın: “insanlar arasında haccı ilan et ki (…) yorgun argın binekler üzerinde gelip kendilerine ait bir takım yararları gözleriyle görsünler” (Hac, 27-28) ayetinde özet halinde bildirilen daha nice faydalar temin eder. Fakat hac ibadetinin gayesi ve batını ile ilgili hususlar bakımından bu kadarla yetinip biz bu yazıda Ka’be-i Muazzama, Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî’nin tarih içindeki zahiri tarafları ile ilgili bazı bilgiler sunmak istiyoruz.

Haccın ifa edildiği o mukaddes beldeyi Cenab-ı Allah emn ve itminan yeri kılmıştır. “Oraya giren canından emin olur” (Al-i İmran, 97). Onun içindir ki Cahili-ye devrinde bile bir şahıs intikam peşinde koştuğu baba katilini dahi orada gördüğünde silaha davranmazdı. Bu, sadece insan hakkında olmayıp kuşlar, av hayvanları hatta bitki ve otlar bile bu dokunulmazlığın kapsamındadırlar

âlimlerimiz yeryüzünün en efdal ve şerefli yerlerinin Mekke, Medine ve Kudüs olduğunda ittifak etmişlerdir. Mescid-i Nebevîdeki bir namaz başka yerlerdekinin bin misli, Kabe-i Muazzamadaki namaz ise başka yerlerdekinin yüz bin misli daha sevaplı ve bereketlidir.

Kabe-i Muazzamanın Bina ve Tamirleri

Milattan yaklaşık 2000 yıl önce Hz. İbrahim ile Hz. İsmail (as), tevhidin bir alameti ve ilk evrensel mabedi olmak üzere Kabe-i Muazzamayı inşa ederler. Bundan sonra geçen zaman zarfında Ka’be, Amalika ve Cürhüm dönemlerinde tamir görmüştür.

Kureyşin tamirinden önce duvarlar tuğladan olup taştan değildi, kapısı da yer seviyesinde idi. Keza tavanı olmayıp örtüsü duvarların üzerinden sarkıtılıyordu. Günün birinde bir kadın Ka’be’nin örtüsünü tütsülerken yangın çıkıp, duvarlar zarar gördü, arkasından sel olup içerisine su doldu ve tahribat arttı. Bunun üzerine Kureyş ileri gelenleri Ka’be’yi tamamen yıkıp Hz. İbrahim’in hudutlarına göre tekrar bina ettiler. İmkânları mahdut olduğundan bu yenileme işi pek iyi olmadı. Hz. Peygamber (asm) otuzbeş yaşında iken vaki olan bu tamirde, Hacer-i Esved’i yerleştirme sırasındaki yarışma neticesinde çıkan ve birbirini öldürmeye ramak kalan ihtilaf hâdisesi meşhurdur. İhtilaf edenler, can kaybını önlemek için, oradan geçecek ilk şahsı hakem kılma teklifine kulak vermişlerdi. Az sonra Hz. Muhammed (asm) geçince meseleyi dinledi. Sonra bir örtü istedi, Hacer-i Esved’i içine koymalarını söyleyip her kabileden bir temsilcinin birlikte kaldırmalarını istedi ve sonra Hacer-i Esved’i kendi mübarek eliyle yerine yerleştirdi.

Kâbe üç Rebiülevvel 64 günü Yezid’in ordusu ile Abdullah İbn Zübeyr (ra) ve beraberindekiler arasındaki çarpışma esnasında yine yandı. Abdullah ile arkadaşları Mescid-i Haram’a sığınmışlar, Yezid’in ordusu da Ebu Kubeys tepesinden orayı mancınık atışına tutmuş idi. Atılan taşlar arada bir Kâbe’ye de isabet ediyor ve örtüsünü yırtıyordu. Yine o sıralarda Abdullah’ın tarafında olanlar çadırlarını Mescid-i Haram etrafına kurmuşlardı. çadırlardan birinde yakılan bir ateş, rüzgar sebebiyle yayıldı. çıkan yangında Kâbe’nin örtüsü ile tahta kısım yandı. Keza yangın sebebiyle duvarlar son derece zayıfladı. Kuşatma kalkınca Abdullah teyzesi olan Hz. Aişe (ra)’nin rivayet ettiği şu hadis-i şerifteki vecibeyi gerçekleştiren kişi olmak ümidi ile Kâbe’yi yeniden bina etme işine girişti: “Aişe, senin kavmin Kâbe’nin binasını eksik yaptılar. Eğer İslâm’a girişleri yakın zamanda olduğundan (fitneye düşme) endişesi duymasaydım, eksiklerini tamamlamak isterdim.” Onun için Abdullah Hıcr kısmını Kâbe’ye kattı. 9 zirâ daha yüksek tutarak 27 zirâya çıkardı. Kapısı tek kanatlı iken 11 zirâ boyunda olarak iki kanatlı yaptı. Sonra bu kapının tam karşısında bir arka kapı daha açtırdı. Miladî 693 yılında Abdullah İbn Zübeyr (ra)’in şehid edilmesini müteakip Mekke’ye giren Haccac, halife Abdülmelik İbn Mervan’a mektup yazıp Abdullah’ın yaptığını değiştirerek Kâbeyi cahiliyye dönemindeki haline çevirme hususunda izin istedi. Abdülmelik, onun ilave ettiği batı kapısını kapatmasını ve Hicr (Hatîm) kısmını Kâbe dışında bırakacak şekilde değiştirmesini istedi. Şimdi mevcut şekil, Hicr tarafındaki duvar hariç, Abdullah İbn Zübeyr’in bina ettiği şekildir. .

Osmanlılardan Sultan 4. Murad devrinde Mekke-i Mükerreme ve civarına 19 Şaban 1039 (1629) günü, Mekke’nin tarihinde görülmemiş tarzda yağmur yağdı. İbrahim vadisinden akan sel evleri ve dükkanları sürükleyip götürdü ve Mescid-i Harama doldurdu. Bu olayı anlatan müellifler, bu birikintileri “yüksek dağlar” şeklinde tasvir ederler. O kadar ki sel suları, Kâbe’nin yerden hayli yüksek olan kilidinden bile iki metre kadar yükseğe çıktı. önce kuzey ve doğu duvarları, derken tavanın bir kısmı çöktü. Mühendis Şemsettin oğlu Ali, onyedi gün süren bir çalışma ile hurma ağaçları ile destekleyerek muvakkat bir tamir yapıp üzerine örtü örttü. Daha sonra İstanbul’dan Rıdvan Ağa tam yetki ile tahribatı tamir etmek üzere gönderildi ve 29 Şevval 1039 gününe kadar, yaklaşık altı ay, tamir çalışmaları yapıldı. 22 Rebiülevvel günü başlayan Kâbe’nin tamir işi, aynı senede Hac menasikinin ifa edileceği zamana, yani Zilhicce ayı başına kadar (takriben yedi ayda) tamamlandı. Bu tarihten dört yıl sonra yağmur tekrar hafif zarar verince, yine Rıdvan Ağa gelerek tamiratta bulundu, tavanı onardı ve beyaz mermerden yaptı, kapıyı yeniledi ve Mescid-i Haramdaki gerekli diğer bazı çalışmaları ifa etti.

Mescid-i Haram’ın Binasının Tarihçesi

Mescid-i Haramın ilk genişletilmesi hicrî 17 senesinde Hz. ömer (ra)’in hilafeti sırasında oldu. O zaman, Mescid-i Haram duvarla çevrili değildi, Kâbenin etrafında evler bulunuyordu. Kâbeye gelmek isteyenler, o evlerde açılmış kapılardan geçmek zorunda kalıyorlardı. Bu da sıkıntı verdiğinden Hz. ömer o evleri satın alarak yıktırdı ve alçak da olsa bir ihata duvarı yaptırdı.

Hz. Osman (ra) devrinde cemaatin sayısı artınca Mescid bir miktar daha genişletildi. üçüncü genişletme 64 (683) yılında Abdullah İbn Zübeyr tarafından yapıldı. O da bir kısım evleri satın alarak alanı biraz daha genişletti ve bu sefer duvarlar üzerine tavan ilave etti. Daha sonra Abdülmelik İbn Mervan ise, genişletmeksizin duvarları tamir etti, tavanları sâc denilen sağlam keresteden olmak üzere yeniledi, her sütunun üzerine elli miskal altın gelecek şekilde yaldızlattı. 89 (707) yılında Velid İbn Abdülmelik babasının yaptığı işi yeniden ele alıp ilk olarak mermer sütunlar kullanarak, kemerli ve sağlam sâc kerestesinden yapılmış tavanla örttürdü. Süslemelere önem verdi.

Abbasilerin ikinci halifesi Ebû Cafer el-Mansur 137 (754) senesinde başlayıp üç yıl devam eden bir genişletme çalışması yaptı. 160 (776) senesinde Halife el-Mehdî daha da genişleterek beş kapı daha ilave etti. Hz. Hatice (ra)’nin evinin girişindeki Attarlar (Attarin) sokağına açılan Babu’n-Nebî bu kapılardan biridir. el-Mehdî dört sene sonra hacca gittiğinde Kâbe’nin, Mescid-i Haram’ın bir tarafında kalıp âhenksiz bir manzara arzettiğini görünce, mescidin, Kâbe tam ortaya gelecek şekilde genişletilmesini emretti. O’nun vefat ettiği yıl olan 169 yılında çalışma henüz tamamlanmadığından, halefi Musa çalışmayı devam ettirdi. Batı tarafındaki Bab-ı İbrahim, Abbasi halifeleri zamanında yapılan en son ilave olup 306 (918) yılında el-Muktedir Billah zamanında yapılmıştır.

802 (1399) senesinde vaki olan yangından sonra Mısır hükümdarı Sultan Berkuk’un yaptırdığı onarımdan sonra Mescid-i Haramda yine ciddi bir tamir ihtiyacı başgöstermişti. 979 (1571) de Osmanlılardan 2. Selim genişletme ve yenileme çalışmalarını başlattı. Bu büyük teşebbüs, onun hayatında tamamlanamayınca oğlu 3. Murad devrinde 984 (1576) yılında ikmal edildi. İşte şimdiki durumda Mescid-i Haram’da halen mevcut olan dört bir taraftaki kubbeli duvarlar, bu zamandan kalmadır.

Mescid-i Haramda bundan sonraki genişletme işi 14. (20) asrı bekledi. Suudi kralı Abdülaziz zamanında 1375’de (1955 M.) başlatıldı. önce Safa ile Merve arası (mes’â) kısmı ele alındı. Düzensiz dükkan ve işyerleri ile dolu olan bu kısım istimlak edilip güzelce bina edilerek şimdiki şeklini aldı. Böylece mes’â kısmı Mescid-i Haram içine alınmış oldu ki bu çok iyi olmuş, sa’y ibadeti lazım gelen huzurlu ortama kavuşturulmuştur. Ayrıca Sultan 2. Selim zamanında yapılan genişletme muhafaza edilmekle beraber, onu dıştan çevreleyen genişletme işi yapılmıştır. Böylece Mescid-i Haram 160-168 m genişliğine ulaşmıştır. Zemzem kuyusundan çıkan su 390 musluk ile akıtılmış, ayrıca Mekke dışına Zemzem götürmek isteyenler için dışarıya da musluklar yerleştirilmiştir. Mescid İçine yerleştirilen yüzlerce termos ile makul bir serinlikte zemzem suyu hacıların istifadelerine sunulmaktadır. Yeni kısım bodrum, zemin ve zemin üstü olarak üç kat halinde inşa edilmiştir. Mescid halılarla döşenmiştir.

Son yıllarda büyük çapta bir genişletme projesi daha uygulanmaya başlamaktadır. Mescid-i Haram her tarafından genişletilecek, etrafında katlı otopark, yer yer abdest ve sair ihtiyaç mahalleri yerleştirilecektir.

Mescid-i Nebevînin Tarihçesi

Hz. Peygamber aleyhisselamın Medine’ye hicretinden sonra yaptığı ilk iş muhacirlerle ensar arasında muâhat (kardeş kılma) ile Mescid inşaatına başlama oldu. Mescid, Beni Neccar mahallesinde devesinin çökmüş olduğu yerde yapılacaktı. Es’ad İbn Zürare (ra)ın himayesindeki iki yetime ait olan arsa mescid inşası için satın alındı.

Mescid yaklaşık 864 m2 lik bir alana oturuyordu. Duvarları kerpiçten, sütunları hurma ağacından olup tavanında hurma yaprakları kullanılmıştı. Yüksekliği normal insan boyundan biraz daha fazla idi. üç kapısı vardı. Hicretten bir buçuk yıl sonrasına kadar mescidin kıblesi kuzey cihetindeki Mescid-i Aksa’ya doğru idi. Bakara Suresinin kıbleyi Kâbe olarak değiştiren 144. âyet-i kerimesi nazil olunca kıble Kâbe, yani güney cihetine nakledildi.

Hicretin 7. yılında Hz. peygamber Hayber seferinden döndüğünde, cemaata dar gelmeye başlamış olan Mescid’i hem doğu, hem de batı tarafından genişletti ve alam takriben 2.000 m2 oldu.

Bundan sonraki ilk genişletme 17 yılında Hz. ömer (ra) tarafından oldu. Bu tevsi işi kıble ve batı tarafından olup Peygamber Efendimizin amcası Hz. Abbas (ra)’ın evi de bu maksadla satın alınıp Mescide katılmıştı. Bu istimlak işi, neticede birtakım hayırlara vesile olan meşhur bir münakaşa sonucunda gerçekleşmişti. Hz. ömer genişletirken sütunları da değiştirmiş, kapı sayısını altıya çıkarmıştı. Mescidin alanı 3.575 m2 olmuştu. Hz. (ra) zamanında yine artan ihtiyaç sebebiyle Mescid 29-30 senelerinde kuzey, güneş ve batı yönlerinden genişletildi.

Velid İbn Abdülmelik halife iken Medine-i Münevvere valisi bulunan ömer İbn Abdülaziz’e Mescid-i Nebevî’yi tamir maksadıyla yıkma talimatı verdi. O da 91 (709) yılında 6.440 m2 olacak şekilde genişletti. Bu tamirde süslü taş, seramik, mermer ve tavan içinde sâc kerestesi ve altın suyu kullanıldı. Ezvac-ı tahiratın hücreleri, bu arada Hz. Peygamberin (sav) kabr-i şerifi, bu tevsi sırasında Mescidin içine alınmış oldu. Kabr-i şerife doğru namaz kılındığı intibaını gidermek için de Kabir dört tarafından duvarla örüldü Mescidin dört köşesinde de birer minare yapıldı. Mahfil ve mihrab da bu sırada yapıldı.

Abbasiler devrinde ise el-Mehdî 165 (781) yılında sadece kuzey tarafından bir ilave de bulundu. Böylece Mescidin alanı 8.890 m2 ye, kapı sayısı da yirmiye çıkarıldı. Bu tevsi sırasında istimlak edilen evler arasında Abdurrahman İbn Avf, Şurahbil İbn Hasene, Misver İbn Mahreme ve Darü’l-Kurra olarak çalışan Abdullah İbn Mes’ûd (radiyallahu anhüm) gibi zevatın evleri bulunuyordu.

Mescid-i Nebevî’ye hizmet işinde Memlûklerin de emeği geçmiştir. Bunlar arasında en önemlisi, 888-890 (1483-1484) yıllarında Kayıtbay tarafından yapılan tamirdir. Halen mevcut iki mihrabdan biri onun, diğeri Osmanlı döneminin eseridir. Kabr-i şerif üzerindeki yeşil kubbe de Kayıtbay zamanında yapılmıştır.

Aradan geçen dört asırlık zaman tahribatını gösterince 998 (1589) yılında Osmanlı Sultanı 3. Murat tamir yaptırıp bu arada güzelliği dillere destan olan minberi gönderdi ki halen mevcut olan minber odur.

Osmanlılardan Mescid-i Nebevî’ye en önemli hizmeti yapan zat Sultan Abdülmecid olmuştur. Bu tamir 1265-1277 (1848-1860) yılları arasında on iki yıl devam etmiştir. Suudi hükümetinin 14. (20). asırdaki yenilemesinden sonra bile Mescid-i Nebevî’nin en çok dikkat çeken kısmı olan kıble tarafındaki kısmı -ki bu kısım Asr-ı saadetteki kısma da şamildir- halen, Sultan Abdülmecid zamanındaki durumunu korumaktadır. Babü’s-selam, Babü’r-rahme, Babü Cibril ve Babü’n-nisa kısımları bu bölümde yer almaktadır. Bu tamirde Mescid-i Nebevi, düz dam yerine küçük kubbelerle kapatılmış, bu kubbelerin içlerine ve hele kıble duvarına hat sanatının en muhteşem örneklerinden olan yazılarla birçok âyat-ı kerime yazılmıştır. Abdülmecid, Mescidin yanında bir de Medrese yaptırmıştı. Tamir dışında, onun zamanında ilave edilen alan 1.293 m2dir.

Suudi döneminde ise Melik Abdülaziz 1370 (1950) yılında Mescid-i Nebeviyi ele aldı. 6.024 m2 daha ilave ile Mescidin mesahası 16.327 m2 ye çıkarıldı. Mescidin tabanı beyaz mermer ile kaplanıp halılarla döşendi. Kuzey cihetinde 70 m. yüksekliğinde iki minare yapıldı. Melik Faysal zamanında batı tarafında 5.500 m2lik yer, gölgelik halinde eklenerek Mescide katıldı. Bu gölgelik ek kısım Melik Halid zamanında 43.000 m2lik geniş bir alana yayıldı ve bu alana bitişik yerlerde abdest mahalleri yerleştirildi.

Mescid-i Nebevî’de namaz kılınacak yer 50.000 m2yi bulmasına rağmen artan cemaata yine kafi gelmeyince Melik Fehd idaresi yeni bir genişletme projesi geliştirdi. Mescid 98.000 m2 olacak şekilde genişletilecek, bunun dışında 53.000 m2 lik açık alan da namaza elverişli olarak ilave edilecektir. Minare sayısı 10’a çıkarılıp yeni yapılacak olan altı minare 90 m. yüksekliğinde olacaktır. Tevsiden sonra Mescidin kapıları 61 olacaktır. Dünyada bilinen en büyük havalandırma ve serinletme çalışması da Mescid-i Nebevî’ye uygulanacaktır. Mescidin üstü 400 m2 lik kapaklarla kaplanıp bu kapaklar istenildiği zaman otomatik olarak açılıp kapanabilecek ve merkezi serinletme sistemi kullanılacaktır. Mescidin çevresi ise yeşil alan, otopark, abdest yerleri, ticari mahaller için olmak üzere bir plân dahilinde düzenlenecektir. Kuzey ve batı kısmında ise oteller ve ticari hizmet yerleri planlanmaktadır.

Cenab-ı Allah bu mübarek Mescidin Sahibine, âl ve ashabına kıyamete kadar salatü selam eylesin. Orada emeği geçenleri, maddeten ve manen orayı imar edip şenlendirenleri rahmetine gark eylesin. Habib-i Ekremine ve dinine olan muhabbet ve bağlılığımızı artırsın. Orayı edebine uygun olarak ziyaret nasib edip, kıyamete kadar her türlü âfetlerden muhafaza buyursun ve kalblerimizi oraya muallak olmada daim eylesin. Amin.

(Bu yazı Haremeyn İdaresi Başkan Yardımcısı Abdullah İbn Süleyman ile yapılıp el-Umme dergisinin 36. sayısında yayınlanmış olan mülakat ile Ali Hafız tarafından yazılan Fusûlün min Tarihi’l-Medineti’l-Münevvere, Cidde, 1405 eserinden istifade edilerek hazırlanmıştır.)

Close

Subscribe to Blog via Email

Enter your email address to subscribe to this blog and receive notifications of new posts by email.

Join 269 other subscribers