ADAKTA BULUNMAK (NEZİR)

ADAKTA BULUNMAK (NEZİR)

Arapça’da “nezir” olarak adlandırılan “adak” kelimesi; ıstılahî manada “bir kimsenin ibadet nevinden bir şeyi kendisine vacip kılmasına” denir.

  Hac sûre-i celîlesinde Allah celle celaluhu “nezirlerini ifa etsinler” (Hac suresi, 22\29) şeklinde buyururken, annelerin en pâkı Hz. Aişe annemizin rivayetine göre Peygamber-i Zîşân Efendimiz Hazretleri de “Kim Allah’a ibadet olan bir şeyi adarsa onu yapsın ve Allah’a isyan olan bir şeyi adarsa onu yapmasın”(Buhârî, “Eymân”, 26-27) buyurmuştur.

Hz. Ömer-i Faruk radıyallahu anh, Peygamberimiz’e (sallallahu aleyhi vesellem), “Ya Rasulallah, ben cahiliye devrindeyken mescid-i haramda bir gün itikâfta bulunmayı nezretmiştim, bu konuda ne buyurursunuz” diye sorunca, Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) de “Nezrini yerine getir” şeklinde icabet buyurmuşlardır. (Fethu’l-Bârî, 4\284). Bu deliller hep beraber değerlendirildiğinde dinimizde mutlak olarak adakta bulunmanın cevazı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Âlimlerimiz, Allah’a kurbet (yakınlık) ve şükrünü açığa vurmak niyetiyle yapılan adağın caiz olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. (Bidayetü’l-müctehid, 1\422).

    Konuyla ilgili hadisler ve İslâm âlimlerinin görüşleri incelendiğinde, kişinin hiçbir dünyevî menfaat ummadan sırf Allah’ın rızâsını kazanmak, ona şükretmek için adak adamasında bir sakınca bulunmadığı görülür. Kişinin Allah’ın takdirinin değişmesine vesile olması dileğiyle ve ihlâstan uzak, belli şartlara bağlı olarak adakta bulunması ise doğru karşılanmamış, mekruh görülmüştür. (Diyanet İslam İlmihali, 2\22)

        Adağın Şartları

    Adak bir kimsenin kendi ihtiyarıyla dinde yeri olan bir ibadeti kendisine vacip kılmasıdır. Buna göre, farz veya vacip nevinden bir ibadeti adayan\nezreden kimse o ibadeti yapmayı kendisine vacip kılmış olur.

    Adağın geçerli bir adak olabilmesi için bazı şartları ihtiva etmesi gerekir.

    1- Öncelikle adakta bulunan kimsenin Müslüman, akıllı ve bulûğa ermiş olması gerekir. Zira adakta bulunan kimse kendisine bir ibadeti vacip kılacağından, o ibadeti eda edebilecek ehliyete sahip olması gerekir ki bu da İslam, akıl ve büluğla olur.

    2- Adanan şeyin cinsinden vacip bir ibadetin bulunması gerekir. Namaz kılmak, oruç tutmak gibi. İbadet cinsinden olmayan bir şeyi adamak caiz değildir. Böyle bir şey adadığında kişi, dini manada bir adakta bulunmuş olmaz. Dolayısıyla bir şey de gerekmez. Mesela, oğlum askerden dönerse bir tavuk keseceğim diye adayan kimse, dini manada bir adakta bulunmuş sayılmaz. Çünkü dinimizde tavuk kesmek cinsinden bir vacip ibadet yoktur ve tavuk kurban olmaz. Aynı şahıs bir koç keseceğim dese, bu meşru bir adak olur ve yerine getirmesi gerekir.

    3- Adanan şey, maksûd olan bir ibadet cinsinden olmalıdır. Namaz ve oruç asıl ve maksud manada bir ibadet manası taşırken, abdest ve tilavet secdesi maksûd bir ibadet değildir. Yani kendisinden başkası için birer vesiledirler. Mesela abdest namaz için bir vesiledir yani abdest alan kimse namaz kılmayı niyet ederek abdest alır. Buna göre abdest almayı, ezan okumayı, kamet getirmeyi adayan kimsenin adağı geçerli olmaz.

    4-  Adak olarak adanan şeyin, o an için veya daha sonrası için kişinin yapması gereken farz veya vacip cinsinden bir ibadet olmaması gerekir. Mesela bir kimse; yarın bütün farz namazları kılacağım şeklinde adakta bulunsa bu adak sayılmaz. Çünkü zaten beş vakit namazı kılmak, adakta bulunmasa bile onun boynunun borcudur, farzdır.

    5- Adanan şeyin Allah’a isyan manası taşıyan bir fiil olmaması gerekir. Mesela; “şu işim olursa kendimi kurban edeceğim” demek gibi.

    6-  Adanan şeyin imkân dâhilinde olması gerekir. Yapılması imkânsız olan şeylerin adanması geçerli olmaz. Mesela;“dünkü namazlarımı kılacağım” denilmesi, fakir birinin “bir trilyon sadaka vereceğim” demesi gibi.

    Adağın Çeşitleri ve Hükmü

    1- Mutlak (Kayıtsız) Nezir: Herhangi bir zamana veya şarta bağlanmamış adaklara “mutlak adak” denir. Mesela; iki rekât namaz kılmayı, üç gün oruç tutmayı adamak gibi.

    2- Muallak (şarta bağlı) Nezir: Bir zamana veya şarta bağlanmış nezirlere muallak nezir denir. Mesela; erkek çocuğum olursa koç kesmek nezrim olsun demek gibi.

    Herhangi bir zamana veya şarta bağlanmadan adanmış olan mutlak adakların hemen yerine getirilmesi adakta bulunan kimsenin üzerine bir borçtur ve vaciptir. Aynı şekilde adanan adak herhangi bir şarta bağlı olarak adanmışsa bu takdirde şart yerine geldiğinde adanan şeyin yerine getirilmesi gerekir. Şart gerçekleşmeden adak yerine getirilirse adak geçerli olmaz, şart gerçekleştikten sonra adanan adak, tekrar edilir.

    Yapılması istenmeyen, yasak olan bir şeyi yapmaya bağlı olarak adakta bulunan bir kimse o istenmeyen şeyi yaparsa mesela, bir daha içki içersem üç ay oruç tutayım deyip de içki içerse, bir daha gıybet edersem üç ay oruç tutayım diye adakta bulunup da gıybet ederse, bu şahıs oruç tutmakla yemin kefareti ödemek arasında serbesttir. Hanefiler bu durumda keffaretinin ödenmesini daha güzel görürler.

Dinimizce haram kılınmış bir şeyi yapmaya niyet eden şahsın, o şeyi yapmaktan vazgeçip yemin keffareti ödemesi gerekir. Çünkü her ne kadar yapmayı nezrettiği şey haram olsa da bu asıl itibariyle bir yemindir. Mesela hanımına “babanın evine gidersen, içki içeceğim” diye yemin eden kişi, hanımı babasının evine gittiğinde içki içmeyip keffaret ödemesi gerekir. Bu keffaret, boş yere ya da haram olan bir şeye yemin etmeye karşı bir caydırıcılık rolü oynar.

    Adakta zaman, mekân, şahıs tayininin hükmü yoktur. Mesela Şaban ayını oruçlu geçirmeyi adayan kimsenin Receb ayında oruç tutması, Süleymaniye camiinde iki rekât namaz kılmayı adayan kimsenin başka bir camide bu namazı kılması, yine filan fakir kimseye yüz lira vermek adağım olsun diyen kimsenin başka bir fakire yüz lira vermesi durumunda adak geçerli olur.

    Kurban kesmeyi adayan kimse, bu adamış olduğu kurbanın etinden yiyemez. Aynı şekilde bu adak kurbanının etinden adayan kimsenin usûl ve fürûu da (ana, baba, dede, nine, çocukları ve torunları) yiyemez. Kendisi veya zikredilen akrabaları adak kurbanının etinden yiyecek olurlarsa yedikleri kadarının sadaka olarak verilmesi gerekir.

    Adak sonucunda kişinin adakla mesul tutulması, kazayı (yargıyı) ilgilendiren bir durum değil diyanîdir, yani kişinin kendi dindarlığını ilgilendiren bir husustur. Buna göre adakların dünyaya bakan yönüyle bir müeyyidesi yoktur. Yapılan adaklar kişinin zimmetinde borç olarak kalır. Bu adağı yerine getiren kimse borcunu eda etmiş olur, eda etmeyen kimse ise Allah’ın huzuruna borçlu olarak çıkmış olur. Üzerinde adak borcu olarak ölen kimse vasiyette bulunmuşsa, bu borç adakta bulunan kimsenin malından ödenir. Adakla alakalı vasiyeti yoksa, mirasçıları adağı yerine getirmişse, adakta bulunan kimsenin bu borçtan kurtulmuş olması ümit edilir.

Close

Subscribe to Blog via Email

Enter your email address to subscribe to this blog and receive notifications of new posts by email.

Join 269 other subscribers