2-3 Yaş Çocuk Psikolojisi

2 – 3 yaş çocuğu; bağımsızlığı ilan etmiş, artık tuvalet eğitimini bitirmiş, farklı eğitimlere (kreş gibi) kendini açmıştır. Yemeğini kendi yiyebilmekte, basit kıyafetlerini kendi başına giyebilmekte ve çıkarabilmektedir. Öz-yönelim çok güçlüdür; yani sevdiği kişi ve nesneleri paylaşmak istemez. Ne kadar bağımsız davranmak istese de birinci derece yakınlarından ayrılmak istemez. Basit bir ergenlik sendromu gibidir. Kendi başına oyun oynamak ister, bir anlamda sadece oyuncaklara yöneliktir. Çevresindeki çocuklara çok kısa süre ilgi gösterir. Kişiler onun ilgi merkezi değildir ama yakınında olunması son derece önemlidir. Mutluluk ve haz duygularını yoğun bir şekilde belli eder. Bunun yanında öfke ve hırçınlıklarını da eksik etmez. İnatçıdırlar; her şeye karşı gelirler, durmadan dinlemeden “hayır” dedikleri gözlenir. Anne babalar bu zamana kadar disipline edebildikleri bu çocuklarla kendilerini baş edemez halde bulurlar. En bencil dönemleri bu zamanlardır ve kurallara uymak istemezler. Sevdikleri hep yanında olmalı, istekleri asla ertelenmemelidir. Yoksa büyük bir çatışma sizi bekliyor olabilir.

2-3 yaş dönemi; çocuklar için ayrı, anne babalar için ayrı bir kaygı odağı oluşturur. Bu çocuklar, 2-3 yaşlarına kadar yakın çevresinde anne, baba, anneanne, babaanne ve dede gibi kişileri görmektedir. Bu kişilere bağlılık kazanırken, diğer kişiler yabancı ve tehlikeli olarak algılamaktadır. Bu durum ben merkezci olmasını destekler, aynı zamanda da sosyalliğini engeller. Ebeveynleri tarafından sevgi gösterilen, doğru iletişim kurulan çocuklar, daha sakin ve bağımlı değil sadece bağlı olurlar. 2 yaşından sonra kreşe başlama durumu ya da daha fazla sosyalleşmesi için parka götürülen çocuk, sosyalleşmenin ilk adımlarını atmaya başlar. Bu dönemdeki çocuklarda en sık karşılaşılan sorun ise ayrılma kaygısı bozukluğudur. Dünyanın kendi etrafındaki sevdiği insanlardan oluştuğunu zanneden çocuk, dış dünyaya açılmakta oldukça zorlanır. Aile içinde çok seviliyor, bir dediği iki edilmiyor hele de herkes onun etrafında dönüyorsa; değmeyin keyfine! Neden o alışılmadık kurallarla dolu kreşe başlasın, sırasını alan çocukla oynamak zorunda kalsın ki! Yemekleri televizyon karşısında yemek varken, aynı saatte aynı yerde yemek de neyin nesi? Haklı gerekçelerle evden ve yakınlarından ayrılmak istemezler. Diğer ortam ve kişilere uyum sağlamakta zorlanırlar, devamlı ağlayabilirler.

Kucağa Al Sendromu

Evde her yeri kurcalayan, karıştıran, sanki bir motor takmış gibi koşturan çocuk; dışarı çıktı mı “anne beni kucağına al” diye mızmızlanmaya, ağlamaya başlar. Bütün şirinliğiyle, masumluğuyla size sarılmaktadır. Bu durum, çocuğun, dış dünyanın bir çok tehlikesinden, diğer kişilerden korunmaya çalışma çabasıdır. Anne kucağına aldığında, korunmuş olacaktır ve her türlü zorlukla anne başa çıkacaktır. Daha kapıdan çıkmadan bacağına sarılmaya başlayabilir. Buna “beni kucağına al sendromu” denir. Üstelik keyiflidir de! Kim istemez ki dış dünyanın tehlikelerinden korunmayı; hem de alışılmadık, karmaşık bir ortamda yanımızda sevdiğimiz biri varken. Bence kendilerince haklılar ve bunun keyfini sürmek için de ellerinden geleni yapmaktalar. Kendilerini yerlere atmak, en önemli taktiklerden biridir… Dikkat çekici bir şekilde bağırmak da oldukça etkileyicidir! Ama en güzeli, çekiştirerek anne babayı usandırmaktır ve çocuklar bu konuda oldukça başarılıdır.

Yanlış Zamanda Reddetmek Özgüveni Sarsar!

Çocuklar dışarıdayken ya da misafirlikteyken başkalaşır. Hiç olmadığı kadar hareketli olabilir ya da hiç görmemiş gibi ilgi bekleyebilir. Bu “benimle ilgilen” mesajının onların dilinde ifadesidir. Bazen annelerden şunu duyabiliyoruz; “Kaç kere çamaşır astım, çekti fırlattı. Hiç laf dinlemiyor. Bu üçüncü asışım” vs. Çocuk size bağırıyor, neden mesajı yanlış anlıyoruz? Çünkü önceliklerimiz farklı. Onların gözünden bakamıyoruz. Bu dönemdeki çocukların benmerkezciliği ve inatçılığı ne kadar ön planda olsa da; çocuklar dokunulmaya ve korunmaya ihtiyaç duyarlar. Bu çok doğal bir istektir ve her çocukta gözlenir. Çocuk kucağa alınmak istediğinde, çoğu zaman anne babaların bunu reddettiğini, yürümesi gerektiğini bazen de bağırdığını görürüz. Bu reddediş onları sakinleştirmez ya da bu isteklerinden vazgeçirmez. Bu istek doğalsa; yapılması da doğal ve önemlidir. Reddedilen çocuk; korkak, güvensiz olmaya, anne babadan devamlı ayrılma kaygısı taşımaya başlar. Kendini korunmasız ve değersiz hisseder. Kucağa alınan çocuk ise; kendini güvende ve değerli olarak görecektir. Annenin sıcaklığını hissederek ürkekliği azalacaktır. Ancak burada dikkate alınması gereken önemli nokta; çocuğun ihtiyaç duyarak anneyi istemesiyle, anne babayı kullanma ve istediklerini yaptırma çabasını ayırt etmektir. Her defasında kucağa alınmasından ziyade bazen dikkati dağıtılarak kucağa alma odağından uzaklaştırılabilir.

Anne Babalara Öneriler

Karşı konulmaz bir gerçek vardır ki; ne yapılırsa yapılsın bu dönemde bazı problemler karşımıza çıkacaktır. Önemli olan bunlarla nasıl başa çıkacağımızı bilmektir. Yanlış tutum ve davranışlarla eğer bu dönemi kötü atlatırsak, bu kez de davranış problemleriyle uğraşmak zorunda kalabiliriz. Alışveriş merkezinde, sokakta ya da arkadaşınızın evinde kucağınızdan inmek istemeyen çocuğunuzla önce bir anlaşma yapın: “Tamam alıyorum ama yorulunca dinlenmem gerekecek anlaştık mı? Çünkü artık büyüyorsun ve ağırlaşıyorsun. Belim ağrıyabilir ve hastalanabilirim” denilebilir. Bazen eline küçük bir poşet verilip, büyük bir görev yapıyormuş havası oluşturulabilir. Yine dikkat dağıtmak adına küçük koşuşturmacalar yapılabilir. Bunlar zaten tüm süreci dengeleyecektir. Bu şekilde çocuğun size istediklerini yaptırma baskısı da ortadan kalkmış olacaktır. Bağırmak, hayır demek hiç işe yaramayacaktır. Bazen oyaladıktan sonra her şeye hayır diyen çocuğunuza bence “yorulmuşsundur gel kucağıma” demeyi unutmayın.